''Diyarbekir etrafında tanklar var, tanklar var, kusatmislar kenti ordular'' ahmet kaya'nın şarkısından alıntı bu mısralar 12 eylül diyarbakır*ı ve cezaevini anlatılır.
12 eylül sonrası türk-kürt, sağcı-solcu bütün görüşlere mensup gençlerin hayvani işkencelere maruz kaldığını bilmeyen angutların zırt pırt hatırlattıkları mekan.

hiç zamanı değil, gerçekten.
bu cezaevinde yaşananları meşru gösteren de pkk'lı kadar .rospu çocuğudur. bebeğe kurşun sıkan p.ç pkklıdan zerre farkı yoktur bu cezaevinde yaşananları görmezden gelen puştlarda.

lakin insanoğlu gaddardır. adımdan eminim ki, burda yaşananları halen duygu sömürüsü olarak adlandırabilen taş yürekli gaddar insafsızlar sırf kürt olduğu için, 10 aylık bir bebeğin öldürülmesine de göz yumabilirler. çünkü insafsızdır onlar. asker olan oğlu pkk tarafından öldürülüp şehit edilen bir kürt anne, kürtçe ağıt yaktığı için onların gözünde bir fahişedir. bu şerefsiz, namussuzların gözünde at gözlüğünü bırakın kaynak gözlüğü vardır. o kanyak gözlüğünün de önünde bir resim vardır. bu şerefsizler hep bu resmi görürler başka da bir s.kim görmezler.

ve halen ad hominem yapıp tek bir antitez sunmak yerine hakaret edip dururlar. çünkü insafsızlık, gaddarlık ruhlarına, masumların kanları da ellerine yüreklerine işlemiştir. onların kapkara yürekleri vardır. acımak nedir bilmezler, bilemezler.
12 eylül döneminde, türkiye'nin çeşitli bölgelerinde bulunan pek çok cezaevinde olduğu gibi antidemokratik uygulamalara sahne olmuş cezaevidir.

o dönemi yaşamamış ergen oğlanların, avrupa birliği yalakası yazarların yazılarından çıkarımlarla o dönemdeki işkence ve fena muamele olaylarını etnik farklılıklara bağlıyor olması cehaletle açıklanabilir bir durum değildir. bilmiyorsan konuşmayacaksın. pkk denen taşeron terör örgütünün silahlı eylemleri 1984 yılında başlamıştır. yani, bahsi geçen dönemden birkaç yıl sonra. sırf zamanlamaya bakınca bile, diyarbakır cezaevinde ya da başka bir yerde bazı kişilere sırf etnik kökeninden dolayı işkence yapıldığı iddiasının iler tutar yanı olmadığı anlaşılabilir.

peki o dönemde insanlar işkence ve fena muamele görmemişler midir? görmüşlerdir elbette. ama etnik kökenine bakılmadan. siyasi yelpazenin neresinde olduğu dikkate alınmadan. nitekim o dönemin milli güvenlik konseyi ve devlet başkanı, devamında cumhurbaşkanı olan kişinin anılarında geçen "haksızlık olmasın diye bir sağdan birde soldan astık" sözü dahi, bu anlamda bir "ayrımcılık" yapılmadığını teyit eder niteliktedir. o dönemde, büyük şehirlerde pek çok insan, ceza ve tutukevleri kifayetsiz kaldığı için stadyumlarda toplanmış, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamelelere maruz kalmıştır. bu insanların içinde sağcısı da, solcusu da, edirnelisi de karslısı da vardır.

hal böyleyken; o dönemde babasının testislerinde bile olmayan kişilerin, oradan buradan duyduklarını sanki kendileri yaşamış gibi boş buldukları her yere yazması en hafif deyimiyle aymazlıktır.
lafı götünden anlayan gerzeklerin, neden savunduklarını şu anda okuduğum bir bakınızdan sonra daha da iyi anladığım cezaevi. ulan herif ordaki iki üç paragrafta bile yazdığımı anlamamış, hiza miza bir şeyler zırvalamış, bu adam başka insanların acısını nasıl paylaşsın ki okuğudunu anlamıyor. türkçe yazılanı anlamıyor halen de türküm diyor hey allahım türkiye kimlerin eline kalmış hey yarabbim, tengrikut.
evet okuduğunu anlamayanlar için bir daha gelen cezaevi. evet hazır mısınııııız? bu sefer en öküz kişinin bile anlayacağı kadar tane tane, az kelimeli cümleler yazacağım.

diyarbakır cezaevi diyarbakırdadır.

diyarbakır cezaevine alınan insanlar sadece pkk yüzünden alınmamıştır.

bu cezaevinde işkence gören insanlar kürt oldukları için işkence görmüşlerdir.

sevgili mübarek esat yıldıran babanın insan b.ku yedirdiği kişiler kürt oldukları için bu muameleyi görmüşlerdir.

pkk ise 1978 yılında kurulmuştur. silahlı eylemlerini ise 1984 yılından itibaren başlatmıştır.

şu paragrafa dikkat edin. insan gibi okuyun. eğer anlamıyorsanız yakınlarınızda bulunan birinden yardım isteyiniz. emin olun ki çevrenizde bunu anlayacak bir kişi bulacaksınız. size bunu ilkokul türkçesine çevirmesini rica edin:

Diyarbakır Hapishanesi'nde yaşananlar Güneydoğu'daki olayları nasıl etkiledi sizce?

Ben siyasi biri değilim. Bu konularda birikimim yok. Ama 12 Eylül, Kürt sorununa herkesin dikkatini çekti, bu sorunu dünyaya duyurdu. Cezaevindeki vahşet olmasaydı, Kürt meselesi bu ülkede bu kadar erken açığa çıkmazdı. Diyarbakır Cezaevi'ndeki insanları birer militan haline getirdiler. Bunların yüzde 80'den fazlası dağa çıktı. insanın oradaki vahşeti gördükten sonra normal yaşama dönmesi çok zordu. 'PKK hareketi 1984'te patladı' derler ya, bu tarih, Diyarbakır Cezaevi'nden ana tahliyelerin olduğu tarihtir.
bazı kalın kafalıların, türkiye'de bulunan sıradan bir cezaevi olduğu gerçeğini anlamak istemedikleri yerdir.

12 eylül döneminde buca cezaevinde de akıl almaz işkencelere maruz kalan insanlar oldu. kafayı yiyenler, delirenler oldu. ama kodumun avrupasının da amerikasının da dikkatini çekmedi bu insanlar. izmirli sorunu diye bir sorun hiç var olmadı.

laftan anlamayanlar için yapabileceğim başka bir şey yok. babalarına sorsunlar. yine olmazsa gidip kumda oynasınlar.
http://www.zaman.com.tr/w...r/haber.do?haberno=256264

"cemal'i aldılar içeriye. o da üç yıl içeride kaldı. 84'te diyarbakır cezaevi'nde yapılan işkenceler dayanılacak gibi değildi. ölüm orucuna girdiler. 48 gün sonra askerî hastaneye kaldırıldı. gittiğimde gözleri hiç görmüyor, kulakları da çok az işitiyordu. 11 yatak vardı. hepsinin sadece minicik kafaları görünüyordu. bedenleri erimişti. dedim, oğlum niye böyle yaptın? dedi, anne bir arkadaşımıza, af buyurun, cop kullandılar. bağırsakları dışarı geldi. getirdiler attılar ranzanın üstüne. ranzadan düştü öldü. biz de kapıya vurduk. niye bu arkadaşımızı öldürdünüz diye. bir salona su doldurdular. içine deterjan döktüler. bütün koğuşu anadan doğma soyup bizi o suyun içine koydular. coplarla bize vurdular. kayıp düşenler oldu, kafaları, kolları, ayakları kırıldı. ben de düşüp bayılmışım. gözümü açtığım zaman hani anne sen çamaşır yıkadığın zaman elin böyle büzük büzük oluyordu ya bütün vücudum o hale gelmişti. elbiselerimi giydirip komutana götürdüler. baktım yere af buyurun pislemişlerdi. komutan bu dışkıyı yememi istedi. sonra de ki ben bunu yiyorum, bir daha sizin sözünüzden çıkmıyorum. sonra seni koğuşa götürsünler, sana yemek versinler. dedim ki anne, kürt'üm, bunu inkar edemem; ama benim bir şerefim var, ben b.k yemem."

sıradan bir cezaevinde size insan boku yedirtmezler türk olmadığınız için. türküm de ulan demezler size sıradan bir cezaevinde.

türkiye bu cezaevi kadar korkunç bir yer görmemiştir. bunu halen sıradan görmek düpedüz firavunluktur, nemrutluktur. bebek katili mi görmek istiyorsunuz, imralıdaki piçe değil işte bebek katilerreni yetiştiren ve onların soyundan gelip halen onları savunan bu soysuzlara bakın. işte gerçek bebek katilleri halen bu cezaevine sıradan bir gözle bakan, yaşananlara tahrik olarak, mastürbasyon yaparak bakanlardır. lanet olsun onlara.

üstelik bakıyorum, tek kişi başa çıkamayınca ikişer üçer saldırmaya başlamışlar.
özellikle sol örgütlerin elemanlarının üzerinden silindir gibi geçildiği fakat içeride apocu olarak bilinenlere fazlaca dokunulmamıştır çünkü o dönemde bu grubun etkisi fazla yoktu. buradaki kürtler sadece kürt oldukları için değil aynı zamanda o dönem solcu oldukları için işkence gördüler. yoksa kürt diye tutulup toprak ağaları atılmadı içeri. her neyse konu o değil. konu buradaki işkenceleri savunma gafletinde bulunanlar. orada yapılan işkenceler insanlı onuruna aykırıdır. nasıl verilen şehitler haince pusularda kaybettiysek, bir insanı potansiyel suçlu olarak görmekte aynı hainliktir.
ibrahim kaypakkaya' nın da içinde işkence ile öldürüldüğü zından.
göz yaşları, kan ve acıyla beslenen bir örgüt olan pkk'nın 1980'lerde gereksiz bir komutanın fevri davranışlarıyla; inanılmaz derecede militan toplamasına sebebiyet veren, verimli tarlası haline gelen yerdir. burada insanlar ne yazık ki inanılmaz işkencelere maruz bırakılmışlardı*. süregelen 10 yılda şeffaflaşamamış türkiye'de cezaevi müdürlüğünü bırakan gereksiz komutandan sonra gelen komutan, olanları görünce gözlerine inanamamıştır. buradaki insanların çocukları dahi, babalarının annelerini anlattıklarıyla dağa çıkmışlardır. ne yazık ki türkiye'nin belki de en büyük ayıbıdır. aslında türkiye'ye mal etmek yanlıştır, çünkü bu tamamen bir gereksiz komutanın fevri davranışıyla o hale gelen bir mekandır. orada ki insanlar türklük onurundan o kadar uzaklaştırılmışlardır ki...

bu durum şu şekilde özetlenebilir; pkk bundan 20 yıl sonra türkiye menfaatine mükemmel işler yapan, tamamen vatan perver bir örgüt haline gelse, bu günleri gören kaç kişi pkk'ya üye olabilir ki? * işte bu insanlar da ne olursa olsun, o zaman ki işkenceleri hiçbir zaman unutamayacaklar ve asla türk hükümtlerine bizim hükümetimiz diye yaklaşamayacaklar. bu da belki de bir devlet için acı durum olacak.*
bu insanlık dışı işkencelere,bok yedirmelere,makata cop sokulmalara,psikolojik işkenceye palavra diyenlerin aynı işkenceleri yaşamasını istediğim yerdir.
ama emin olun bunlara yalan diyen zihniyetsiz insanlara, bu insanlık dışı uygulamalara maruz kalan kişiler aynısını yapamazdı onlar insan. bunları yok sayanlar yazık ki size yaşıyorsunuz.ve bunları yapan insanlardan farkınız yok.
insanlık dışı bir durumu aktarmayı, otomatikman pkk savunması zanneden, akılsızların tepki gösterdiği başlık.

Kimse diyarbakır cezaevini anlatırken, "lan diyarbakır cezaevi'ni anlatırım böylece arada pkk'yıda meşru kılarım" mantığı gütmüyor.

Onu kıçından uyduranın kıçına doğal olarak saygı göstermemiz beklenemez.

Okuyan adam yukarıda, "değil pkk'lı siyasi dahi olmadığım halde 3 yıl diyabarkır cezaevinde yattım" cümlesini okur. O zamanda aklı olan insan şunu sorar; "peki hiç suç işlemediyse neden tutuklandı?"

Ama yok sizin için devlet içeri attıysa suçludur. Devlet her zaman iyisini bilir.

Bilmiyor anasını satayım ya bilmiyor, devlet en iyisini bilmiyor. Bu devlet insanına yalan söylüyor. Bu ülke de 750 bin kişiye işkence yapıldığını saklıyor; mehmet ağar'ın korkut eken'in yeşil'in işkenceci olduğunu söylemiyor; size vatan - millet için diyerek işine geleni söylüyor; kendi evlatlarını askerde ölüme yolluyor; şehit diye size ölüsünü gönderip ağıt yakın diyor, yalan mı bunlar?

sizin en değer verdiğiniz canları kendisi için harcamaktan çekinmeyen bir devlet, diyarbakır'da bunları yapmaz mı sanıyorsunuz?

ondan sonra, insalık dışı durumlar ortaya çıkınca, işine gelmediği için "hemen pkk propagandası diyerek, düşünmemek için sıyrıl. Yok arkadaş öyle sıyrılamayacaksınız. Çünkü, aha burayı dikkatli okuyun, her sıyrılma çabanızda o suçlarda sizinde yardımız olacak. Sustuğunuz için, yargılamadığınız için, gözlerinizi sım sıkı kapadığınız için. Var mı ötesi?

Sizlere bazı soruları sordurtmak için bu gerçekler aktarılıyro size . Pkk propagandası yapmak için değil. Bunu anlamak istemiyorsanız, açıkça mertçe "arkadaş en iyi insan türk dışındaki ölü her insandır" deyin, bizde bilelim, sizde rahat edin. Lafı gevelemeyin ağzınız da.

Azcık mertseniz okuyun bu hikayeyi: (bkz: kamber ates nasilsin)
12 eylül faşizmi yıllarında, insanlık onurunun ağzına sıçıldığı, ırzına geçildiği, en adice işkencelerin yapıldığı ölüm kampı, pkk'nın döl yatağı.

felat cemiloğlu isimli bir hükümlünün o yıllarda yaşadığı vahşeti kendi ağzından aktarıyorum.

''seni psikolojik olarak çökertmek,yıkmak için her şey yapılırdı. kapının önüne çıkararak cop sokmak....seyredene de o copu yalatırlar. kusarsan, öbürüne yalatarak yeri temizletirler.
pkk'nın ismini daha önce hiç duymamıştım.
içeri alındıktan sonra öğrendim. o zamana kadar biz bu örgütü 'apocular' diye bilirdik.
bu anlamda siyasetle hiç ilgilenmemiştim.
dişlerimin çoğu sallanıyordu. neden mi? çünkü hep kalas dayağı vardı ceza olarak. aç ağzını derlerdi, kalası getirir, iki elleriyle tutar ve küt
diye çenenin altından yukarı doğru vururlardı.
o kalın kalası çenene alt taraftan yedin mi, eğer tecrübesizsen dilini ısırırsın. tecrübeliysen dilini ısırmazsın ama bu sefer de dişlerin birbirine girer. işte böyle bir şey. bana bir gün bir avuç bok yedirdiler de, sallanan dişlerimden kurtuldum!
tek ayak üstünde, duvar dibinde duruyordum. ceza! ama bir süre sonra yoruluyorum. ayağım düşüyor yere, tutamıyorum. emre itaatsizlik!
cezası: duvarın dibinde, kanalizasyonun kapağını kaldırdılar, bir avuç bok alıp ağzıma attım. sonra ağzımda pislik, hazır ola geçtim, öylece duruyorum.
kıpırdamak yok. temizlemek yok. yere tükürmek yok. öylece ağzın kapalı, kımıldamadan ayakta, hazır olda bekliyorsun.
bir süre sonra bıraktı, içeri girdim.
elazığlı arkadaş. ismi ramazan. allah razı olsun, bazı dişlerimi iple çekti. çünkü temizleyemedim dişlerimi...altın kaplama olan iki dişten birini cebine attı, birini bana verdi hatıra olarak. hapishaneden çıktıktan sonra ilk işim dişçiye gidip takma diş yaptırmak oldu.
sekiz ay yattım, diyarbakır e tipi askeri cezaevi 33 no'lu koğuşta.
elli beş yaşındaydım.
sekiz ayda 18 kilo verdim. iğne iplik kaldım. çıktığımda kimse tanımadı
insanlara iskence edilen cezaevi.
kaynak : radikal gazetesi /

YILDIRIM TÜRKER
TÜRKiYE / 15/09/2008

Mardin Kızıltepe doğumlu Abas Çelik, Şubat 1981 de yaşadığı köyde askerler tarafından gözaltına alındı. 16 yaşında olan Abas, 16 çocuklu Çelik ailesinin en büyük çocuğu olarak çobanlık yapıyordu o sırada. Hiç okula gitmemiş olan Abas Çelik, Türkçeyi de zar zor konuşuyordu.
Olay olmuştur, haberimiz yoktur, alıp götürdüler beni, Mardin Tugaya getirdiler. 16 yaşındaki Çelik, kayıtlara göre jandarmada 75 gün gözaltında kaldı. Gece gündüz işkence yaptılar. Herşeye maruz kaldım. Çelik;in Herşeyden kastettiği cinsel organa elektrik bağlama, kollarından tavana asma, dayak, falaka ve jop sokma gibi işkence türleri aynı yerde gözaltında kalan en az 150 kişinin daha ifadesinde yer alıyor.
Oradan alıp götürdüler Diyarbakır;a, savcılığa götürdüler. Çelik, 75 gün gözaltında kaldıktan sonra çıkarıldığı savcılıkça tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Örgüte yardım ve yataklıkla suçlanıyordu. Çok sonra yargıtay kararıyla anlaşılacağı üzere dava dosyasında delil de yoktu ama 16 yaşındaki Abas Çelikin tutukluluğu tam 6.5 yıl sürdü. Ve gözaltını mumla aratacak asıl işkenceyi de o cezaevi günlerinde gördü Çelik. Cezaevinde ilk iki yıl boyunca istisnasız her gün sopayla dayak, falaka ve işkence vardı.
Kalın büyük bir sopadır, hep vururken beş yüz sayıyordu... Lağım suyu içinde yerde süründüyorlar... Yerleri yalatıyorlar... Havalandırmadaki kapaklardan (rögar kapakları) içeri sallandırıp başınla beraber bok suyunun içine sokuyorlar... Su yok... Bir köpekleri var, onun başını yıkadıkları suyu verdiler bir kere... 20 gün yemek vermiyorlardı... Haftada bir gün, bir ekmek 4 kişi paylaşıyorsun...
Sopayla sıra dayağı sırasında bir tutuklunun beyin kanaması geçirerek öldüğünü izleyen Çelik, bir tutuklu protesto için kendini yaktığında da aynı koğuştaydı.
iki dondurucu kışı hiç bir ısınma tertibatı çalıştırılmayan cezaevinde bir atlet ve eşofmanla geçiren Abas Çelik, Mayıs 1986da vücudunda kırıklar ve hala görülebilen işkence izleriyle tahliye edildi.
O kırların çoban çocuklarını toplayıp Dantenin hayal edemediği bir cehennemin her katında ağırlayan 12 Eylülün, içinde çırpındığımız bu korkunç savaşı yarattığını anlatmaya çalışıyoruz.
O çoban çocukları; o aç bilaç köylerinden, mezralarından derdest edilip dilsiz bırakılan, insanlık katından aşağı itilerek paramparça edilen; Diyarbakır Cezaevinin Guantanamo;yu, Auschwitzi aratan işkence tezgahlarından geçen çocuklar, elleri ayakları hâlâ tutuyorsa dağlara çıktı.
Onlarca yıldır can yetiştiremediğimiz, hayatımızı zehreden bu korkunç hikaye işte böyle başladı.
78;liler Girişiminin oluşturduğu Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu 18 Mayıs 2007 günü Sultanahmet Cezaevi önünde bir açıklama yaptı. O günün neden seçildiğini 78liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can açıklıyor: 18 mayıs 1982;de Diyarbakır Cezaevi;nde dört kişi kendini yakmıştı. Baskıyı protesto etmek, yaşananları topluma duyurmak için. Ferhat Kuntay, Necmi Öner, Eşref Anyık, Mahmut Zengin. 78;liler Vakfı Girişimi olarak dosyayı açtık, ama hedefimiz herkese karşı özerk, bağımsız bir komisyon oluşturmaktı. Bu çalışmayı sürdürdük ve 12 Eylül 2007 tarihinde Diyarbakır Cezaevi;nin önünde 60 kişi; yazarlar, bilim insanları, sivil toplum temsilcileriyle komisyonun kurulduğunu açıkladık.
Komisyon bugüne kadar Urfada 97, Mardin;de 64 kişi ile görüştü. 500 kişiyle görüşmeyi hedefliyor. Celalettin Can, Urfada kimle görüştüysem ağızlarında takma diş vardı; diyor. Diyarbakır Cezaevi;nde insan dışkısı yedirilen tutukluların birçoğu, çıkar çıkmaz bu korkunç anıyı silebilmek için bütün dişlerini çektirmiş.
Komisyonun açıklama metninden bölümler okuyalım.

Araştırma ve adalet
Ö.Türkiyede de 12 eylül 1980 askeri cuntası ile daha da yoğunlaşan karanlık bir süreçten geçilmiş, yaşanan travmalarla yüzleşememenin, dolayısıyla yas sürecinin tamamlanmamasının toplumsal benlik algısında oluşturduğu kırılmalar, halen yaşanmakta olan insan hakları ihlalleri, savaş ve baskılarla yeterince güçle başa çıkılmasının önünde ciddi bir engel oluşturmuştur.
Toplumun yaralarını iyileştirme ve işlevselliğini yeniden kazandırmada önemli etkisi olan bu yapılanmanın bir örneğini oluşturmak üzere, 78liler Girişimi olarak yapılan çağrı ile bir araya gelen katılımcılar, Diyarbakır Cezaevi ile ilgili Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonunu kurmuştur. Diyarbakır Cezaevi ile başlanmasında temel amaç 12 Eylül sürecinin en kanlı cezaevi olmasının yanı sıra, ağırlıklı olarak Kürtlerin kaldığı bu cezaevinde Kürtlerin ötekileştirilmesi ve kimliklerinin imhası amacıyla yöneltilen şiddetin, geleceğin kurulması önünde ciddi bir engel oluşturmasıdır.....
Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu, bir sivil toplum hareketidir, hiçbir siyasi parti ile bağlantısı yoktur. Asla bir yargı organı değildir. Dünyada darbelerin yaşandığı ülkelerde, çeşitli adlar altında kurulmuştur. Amacı öç almak değildir, ama gerçeklerin ortaya çıkarılmasını sağlayarak, hukukun amacının gerçekleştirilmesi, adaletin sağlanması talebidir ve bu süreçte yaratılan travmanın sağaltılması ile toplumsal barışa giden yolun temel taşlarından birisi olacaktır. Travma dilsizleştirir; komisyonumuz mağdurların dillenmeleri ve sözlerini yeniden kurmaları için bir ortam oluşturmayı hedeflemektedir.
Tanımlanan amaçların gerçekleştirilebilmesi için hedeflenen çalışma yöntemleri arasında ilk adım olarak 12 Eylül öncesi ve sonrasında, Diyarbakır Cezaevinde yatan, işkence gören, yakınları kaybolanların tanıklığa davet edilmesi yer almaktadır. Gerçek komisyonlarının işlevsel olabilmesi ve adaletin sağlanabilmesi, bu adaletin sağaltıcı nitelik taşıyabilmesi için ön koşul yeniden-örselenme olasılığını ortadan kaldırabilmektir. Güvenlik duygusunun tüm mağdurlarda oluşabilmesi bu çalışmanın 12 Eylül öncesi ve sonrasında, hukukun üstünlüğü üzerine and içen tüm hukukçuların; avukat, savcı, yargıç ve öğretim üyelerinin, 12 Eylül öncesi ve sonrasında, hukuk devleti üzerine and içen tüm vekillerimizin hukuk devleti kurumlarını işletmesi gerekmektedir.
Tüm tanıklıkların tamamlanabilmesi için, işkence ve faili meçhullerin emir- komuta zincirlerinin içinde olan ve hâlâ vicdanıyla hesaplaşması bitmeyenler de bu çalışmada tanıklığa davet edilecektir. Şiddete maruz kalan kadar, şiddeti uygulayanın da o şiddetin kurbanı olduğu gerçeğinden hareketle, toplumsal benlik algısının onarılabilmesi için uygulayıcı tanıklıklarının da derlenmesi gerekmektedir.
Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu;na tanıklık etmek isteyenler başvuracaklardır. Komisyon başvuranları davet edecek ve dinleyecektir. Kimler işkence yaptı, kimlerle kaldılar, kimler öldürüldü? Bildikleri GERÇEKleri anlatacaklar, belge ve bilgilerini komisyona ulaştıracaklardır.
yüzlerce mahkumun cezaevi komutanı esat oktay yıldıran denen ( bu adama nasıl küfür etsem diye düşündüm ama aklıma onun için yeterli olan bir küfür gelmedi) canlının insan sikmeye eğitimli köpeği co tarafından tecavüze uğradığı cezaevi. ama sanırım co eğitimine sahibiyle beraber olarak başlamıştır. en azından öyle olmasını umuyorum. yani böyle bir orospu çocukluğunu düşünebilecek bir adamdan da bunu bekleyebiliriz herhalde.
ibrahim kaypakkaya nın kaldığı ve ailesine parçalanmış halde poşetlere konulup teslim edildiği ceza evi.
türkiye nin malesef yüz karalarından olan bir yer ama dersenki diğer ülkelerde hapisteki insanlarda daha mı iyi davranılıyor ondan emin olma derim.
PKK nın büyümesini planlayan derin ergenekonun militan üretim merkezi olarak kurduğu yer. Akla hayale gelmez işkence metodları uygulayarak oradan geçen herkesin dağa çıkmasını sağlamıştır. Türkiyenin utanç hikayelerinden biridir.
1973'te ibrahim kaypakkayanın katledilmesiyle başlayan ve 12 eylül döneminde caniliğin zirvesine ulaşılan yer. insanlık onurunun ayaklar altına alındığı,aklınıza bile gelemiycek işkenclerin uygunlandığı,insanların vahşice katledildiği cezaevidir. pkknin neden kısa zamanda bu kadar büyüyüp, geliştiğini anlamak isteyenler burayı es geçmemlidir...
hakedenin hakettiği cezayı bulduğu, dünyadak, sayısız cezaevlerinden biridir.
içerisinde türkçe konuş çok konuş yazan zindandır. ayrıca ibrahim kaypakkayaya işkence yapılan yerdir.
http://www.diyarbakirzindani.com/
işkencehanedir; özellikle 1980-84 yılları arasında sistematik işkence süreci yaşanmıştır. başka bir açıklaması yoktur. orada ibrahim kaypakkaya'ya işkence yapmakla kalınmamış, çeşitli uzuvları parçalara ayrılarak bir poşet içerisinde babasına teslim edilmiştir. yapılan işkenceler akıl almaz boyutlardadır. buraya bir daha yazmayacağım, her okuduğumda aynı derecede etkileniyorum çünkü...