bugün

anlamsız düsüncelerdir. bu dünyayı sen mi kurtaracaksın be adam?
git teletabi izle.
derin düşünen insanların buluşlarıyla, bu günlerimizde böyle kolayca iletişim kurabiliyoruz.
Bir zaman çokluğunda ya da zamansızlık halinde insanın çerçevesini terk ederek ürettiği düşüncelerdir. Kimi zaman faydalı, kimi zaman zararlı.
acsba ben kürt müyüm. evet.
Ne garip?
Ülkende olan bir hadise, diyelim büyük bir patlama duyuyorsun. Haliyle mevzu hakkında senin de bir fikrin var. Dur bir dakika!
Tam dillendirecekken, içinden geçenleri soyleyecekken, belki de farkında bile değilsin, dillendireceğin şeyler mensubu olduğun partiye, oluşuma, topluluğa vs ters oldugunu farkediyorsun. Susuyorsun. Hatta bazen inanmadağin halde tersini savunuyorsun...
ve sen özgür olduğunu sanıyorsun...
Migrene, şiddetli baş ağrısına ve görmede bozukluğa yok açıyor ama bu durumdan şikayetçi olduğumu söyleyemem.
Şayet sebepsizlik hakimse karanlıkta o zaman aydınlık hiç de gereksiz ve gerekçesiz değildir.
Sürekli daldığımdır genelde içinden çıkamam.
bir şeyin algısı hep aynıdır ama o algı ruh haline göre şekillenir.
örnek vereyim; " hoşlanmıyor " algı olsun.
Birisinin sizden hoşlanmadığını algılarsınız ama sonra ruh halinize göre size umut olacak bir arayış içerisinde olursunuz. hoşlanmıyor gibi gözükmeye çalışıyor duvarları var çünkü gibi.

Ya da temel karakterize özelliklerinizi beğenmiyorsunuz " şöyle olsaydım böyle olsaydım " diyerek. olmak istediğiniz kişi oluyorsunuz, ama ruh halinizle erteleyip o olmadığınız yanılgısına düşüyorsunuz.
ben de düşüyorum çoğu zaman.
görsel
ezan sesiyle çekilir perdeler, çekilir sesler, çekilir el ayak ama biz 'bir' değiliz. siz ve biz, aynı koridorda zıt yöne giden atlılar gibiyiz. farklı kulvarlara giden tramvayların esiriyiz. kavgalara tepeden bakıp, yanından usulca geçen kentlileriz. dilimizde goethe'den yarım yamalak birkaç söz biriktiririz. statümüz yahut maaşımız yahut bağlı olduğumuz kurum yahut kredi çekmek için masasına oturduğumuz bankacı bellidir. biz ezan sesiyle annemizin kucağına düşeriz, biz istanbul'da hala kömürle ısınan semtleriz, biz vezneciler'den unkapanı'na yan yana yürüyen; ama kavgalı ama hürriyet arzusunda ama şehri yutmak hevesinde biçareleriz. mağlubiyetimiz, sesi gür insanların şemsiyesine sığınmaktan gelir biliriz. yün halıya oturan bir çocuk gibidir kalbimiz, gülen, gülen ve daima maşallah ettiğimiz o çocuklar gibidir ellerimiz ve titreyen sesimiz. göğsümüzde beyhude bir sevgi yüzünden itinayla yere serildiğimiz savaşlardan kaçıyor gibiyiz. bazen bir şehir bazen bir ülkeyiz. saatimizi ayarlayan bir enstitü olmadığı için hayata geriyiz. babamız kapitalizmden nefret ettiği zaman sosyalistiz. annemiz sosyalistlere kızdığı zaman kapitalistiz. bir öyle bir böyleyiz. ama görsen biz de sersefiliz, uzun yollar yürümekten ve hafta sonunu beklemekten bitkiniz. peki ya siz, siz kimdiniz?
Arkadaslar eğleniyor muyuz?
egerki normal hayatınızda sorgulamıyor, her duyduğuna inanan biri iseniz içinde kaybolabileceğiniz düşüncelerdir.
kafamda deli sorular.
Herşeyin gerçek olduğu dünyada düşünceler ne kadar derin olabilir. Hadi oldu diyelim, bunu gerçek hayata nasıl uydurabilelim. Derin Düşünmek bazen uyku öncesi zaman doldurma eylemi.
içinde boğulduğum denizin bir diğer tanımlaması. bir nefese bu kadar ihtiyacım olduğunu hiçbir zaman anlamamıştım. acilen benim benden çıkmam gerekiyor fakat yapamıyorum.
Katillerin kulelerde yaşadığı şehir. Ölülerin minarelerde yaşadığı şehir. Ve bahçeler, gülleri solmuş, özgürlükleri ellerinden alınmış karanfillerle bezeli yüksek düzlük. Doğayla insanı ayıran, medeniyet kurmak için insanı yok sayan, isim koyan, sahiplenen ve sahip olduklarıyla övünen kalabalıklar. Onların yolundan gidiyorum. Bu şehri terk ediyorum. Yanımda bir yabancı var sanki. Sesini duyuyorum. Berrak suyu bulandıran, şüphe tohumları eken, eleştiren, kibiri kibirle söndüren, beni aciz bırakan tanıdık bu sesle çıkıyorum yola. Ben ve şehrin basamakları alçalıyoruz. Daralıyor sokaklar ve gözler gerçekleri görüyor ardından. Orada kayıplar, orada leşler, fazlalıklar, farklılıklar. istenmeyen her şey bu alçaklıkta anlaşılıyor. Orada görüyorum ya her şeyi: bu basamaklar kanla ve ölü insan bedenleriyle inşa edilmişler. Ve ben korkuyla sağır kefi tutuyorum içimde. Görmemek için gözlere mil çekmiş bir şekilde. Gidiyorum bu katil şehirden. Kendi yolumu bulmak için.