bugün

sabah sabah tüm sinirlerimden arınmış , relax bir şekildeyken bütün sinirlerimi tepeme çıkartan allahın belası , annesi babası belli olmayan organizma . seni polisler almayacaktı ki milletin elinden geberip gidecektin e-5 in ortasında. nasıl bir sapıksın ki sen ,daha karga bokunu yemeden, o bit kadar beynine büyük olasılıkla işemekten başka bir halta yaramayan cinsel uzvun düşüyorda , o sıkışıklıkta gayet masumane bir etek giymiş kızın altına cep telefonu sokup resmini çekmeye çalışıyorsun . sana baktığımı göre göre pişkinlikle devam etmen ise seni öldürmek için yeterli bir sebep zaten . kimsenin kimseye sesini çıkartmadığı bir yerde çatlak ses olduğum , milleti üzerine saldırttığım , üstüne bana saldırmaya çalıştığın anda biber gazının hepsini neredeyse suratına boca ettiğim için çok mutluyum . umarım kör olursun da bir daha kimsenin etek altında birşeyler arayamazsın .
az önce çekmeceleri karıştırırken senden bir eşyaya rastladım. en son görüşmemizde kapının önünde beraber sigara içmiştik ya, hatırladın mı? farkında olmadan çakmağını cebime atmışım. eve geldiğimde farkedip çekmeceye koymuştum 'daha sonra geri veririm' düşüncesiyle. ama vazgeçtim. o çakmağı ömrüm boyunca saklayacağım. senden bir parça ne de olsa, senin parmak izlerin var üzerinde. bu bile beni sana yakın tutmaya yeter. hiçbir zaman bilmedin sana olan zaafımı. bilmeyeceksin de. sev diyemem dinliyorum bir yandan sana bunları yazarken. ne diyor şarkıda 'kalbimde duracağına yanımda olsaydın ya'.
ben senin yanında hiç utanmazdım. hiç korkmazdım. başkası olsa eskileri hatırlar, anılardan kötüleri ayıklardı beynim ve onlardan utanırdı. yüzüm kızarırdı. ama seninleyken olmazdı. insan, birlikte olmaktan en çok mutlu olduğu insanın yanındayken utanabilir miydi? pişmanlıkları, hataları gelir miydi aklına? hayır, gelmezdi. belki de bu yüzden çok seviyorduk ya o insanları. bizi hep iyi hissettirdikleri için.

"o kadar haklısın ki dayanamıyorum buna
o kadar güzelsin ki çok çirkin kaldım yanında
korkum yaralanman hayatta

o kadar yalnızsın ki dayanamıyorum buna
o kadar sıcaksın ki çok soğuk kaldım yanında
korkum yaralanman hayatta"

bizim şarkımızdı bu. hatırlıyor musun? 2 seneden sonra hatırlıyor musun? ya da unuttun mu. belki unutmuşsundur. beni bile unutmuşsundur. konuşurken ellerimizin titrediğini, birbirlerimizin gözlerine bakamadığımızı unutmuşsundur. ne çok sevdiğimizi unutmuşsundur. ama ben seni unutmadım sevgilim. gülüşünü, masmavi gözlerini, parfümünü, sesini, en sevdiğin markayı, yemeği, şarkıyı... hiçbirini unutmadım. ama çok özledim. gülüşünü, masmavi gözlerini, kokunu, sesini, seni. hatta alınganlıklarını bile. sana bu diye hitap edince bile alınırdın. ben gülerdim. daha da kızardın. keşke yine desem, yine kızsan.

en çok sevdiğimiz insanı üzeriz. hatta bazen ağlatırız hiç haddimiz olmadan, çocukça sebeplerle. ve o insanı kaybederiz. ellerimizden akıp giderken biz sadece bakarız. öyle olsun istemeyiz, ama olur işte. ve geriye dönülemez, yapılacak bir şey yoktur.

ve yıllar sonra, elinde hissedebileceğin tek bir duygu kırıntısı bile kalmadığında keşkelere sığınacaksın.

seni hala çok seviyorum.
Aklına en son geleceğim biliyorum.
Adım gibi biliyorum.
Yürüdüğün yollarda
En son beni göreceksin.
Anı döküntülerimiz sokaklarda kalacak.
"siz ne güzel bir adamdınız. yanınızda olsam sizi dinlemeye nereden başlayacağımı şaşırır, söylediğiniz her sözün ardında yeni şeyler duymak için çırpınırdım. sizi bitirmek, sizi daha çok sevmek ve size dokunmamak için size hep sorular sorar geçen her saniyeye sizi yüklerdim. sizinle tek dileğim bitmeyen bir iki çift laf."

(bkz: jehan barbur)
artık seni beklemicem. Bir haftayı geçti bak günleri saymıyorum artık. Sadece sana ihtiyacım vardı bu hafta, senin yüzünden hem de. Canımı acıttın, teselli bile etmedin. Mesaj atmadım. Çok kastım kendimi. Kaç kere yollamanın eşiğine gelip sildim yazdıklaarımı. Ama sen hiç bir şey yazmadın. Mesaj atmadın. Demekki bu kadar istiyomuşsun bitirmeyi aslında. Bekledim sadece haber almayı. Sen haber almak istemedin. Neyse aptalsın işte. Kafan ben hariç her şeye çok iyi çalışıyor sanırım. Onlarla mutlu olmaya devam et. Sana ne desem boş çünkü.
beni hem huzura boğup hem karmakarışık etmeyi nasıl başarıyorsun be yavrucum?... niye uyumadın demiştin ya... işte cevap; yatağa küs girmemeyi alışkanlık ediniyorum seninle...
bencilliğimi sana bağışlıyorum, senin bencilliğin son bulsun diye...
özledim!...
--dikkat çok fena rahatlamak için yazılmış spoiler--
Sana söyleyemesemde evet bende senden hoşlanıyorum.Bana bir adım atsan koşarak gelicem bunu da biliyoum, seni görmek için sürekli aynı yerin önünden geçmemde bundan.Ve buna rağmen bana açılmıyorsun ya nefret ediyorum senden.Diyorum ya bi adım atsan koşa koşa gelicem sana..
--dikkat çok fena rahatlamak için yazılmış spoiler--
sana bunu doğrudan söyleyemem aşkım, utanırım. kendimi kötü hissederim.

ama;

--spoiler--
sensiz geçen günlerimin amına koyayım.
--spoiler--
o ne güzel bir profil fotoğrafı öyle incir reçeli. kitap ile bir bağ kurmuşçasına, ben oraya gelmeden dakikalar öncesi belki de. aylardan ekim tabi, incir reçelinin en saf ve doğal olduğu zamanlar. kendini bulduğu anlar hani, bilirsin ya. gerçekleri göz ardı edip, takıldım fotoğrafına. uzun bir yolculuğa çıktım içinde, nereye geldiğimin de farkında değildim. kaybolmadım merak etme, yine sende buldum kendimi. bir başka çıkmazın, bir başka silüetinde.

olduğun yerde değil, benim düşündüğüm yerdesin incir reçeli. kal öyle.

buna kayıtsız kalma incir reçeli, bunlar da benim kendimi bulduğum anlar çünkü.
'şair ceketli çocuk' der ki;

anlat bana olanları,
yık o sahte duvarları.
sen hiç seni özlemeyen ve özlemeyecek birini delice özledin mi ? ben özledim...
sen hiç sana hakaretler yağdıran yuzune bile bakmak istemeyen birinin tek bir bakışı için delirdin mi ? ben delirdim...
sen hiç vazgeçtim deyim kendine yeminler edip, sabah kalktığın da deli gibi onu istedin mi ? ben istedim...

elbet bir gun buluşacağız bu böyle yarım kalmayacak...

cennete seni bekliyor olacağım, çok sevenler kavuşurmuş, belki de çok sevmişsindir beni...
(bkz: bir umuttur yaşatan insanı)
sana dair her şeyi merak ediyorum ama aynı merakı göremiyorum senden. mesela bunu yazdığımı bile kim bilir ne zaman göreceksin. yine de seviyorum seni yine de seviyorsun beni ama canımı yakıyorsun bazen..
anlamadan bilmeden; bir kaç gündür face de çevrim içi olmanı bekliyorum, olunca yazmıyorum o ayrı, sende yazmıyorsun. mesaj atmanı bekliyorum, atmıyorsun. ama yüz yüze geldiğimizde neden öyle bakıp izliyorsun, izlerken gülümsüyor ve seni öylece gördüğümde hiç istifini bozmuyorsun. anlamıyorum. sanırım uğraşmamak en iyisi.
hiç entry girme ihtimalimi düşünmediğim bir başlık olmasına rağmen ve ben yazmama rağmen, zeynep çavuşoğlu sana yazmış, beni yazmış, benim adıma yazmış.
`http://www.haberturk.com/...46657-sevilesi-deli-kadin`
bazen fikrin düşüyor aklıma birden bire desemde inanma bir çok kez yüzünle karşılaşır oldum...
kızım... diren' im. hiç görmedim seni. belki göremeyeceğim de. belki hiç doğmayacaksın. ama sen varsın benim için. kıvırcık saçların var kahverengi. benden almışsın saçlarını. ilk doğduğun gün seni kucağıma verdiklerinde en derinine bakıp gözlerinin " işte bunun için yaşadım bu zamana dek" diyeceğim. ilk adımını attığında tüm dünyam senin adımlayabildiğin kadar küçülecek. ilk baba dediğin an tanrı bir türkü yakacak senin için eğer varsa. büyümeni izleyeceğim sessizce, düştüğünde ilk elinden tutup ben kaldıran ben olacağım söz. çok da kıskanacağım seni. annen de bizi tabii ki. okula ilk gün ben götüreceğim seni. hayır saçlarını at kuyruğu yapmayacağız sen özgürlüğüne düşkün bir kız olacaksın hiçbir düşünceni, hareketini kısıtlamadığımız gibi saçlarını da bağlamayacağız özgür kalacaklar. senin gibi rüzgarın tadını bilecekler. sana hiç koşma düşersin demeyeceğim. düştüğünde kalkmasını öğreteceğim sadece elinden tutup kaldırırken. gerisini sen halledersin güçlü olacaksın çünkü. sana lazca öğretmeyi istiyorum gerçi ben de unutmaya başladım ama ne yapalım. anadilimde seninle bir kaç cümle kurabilmek en azından. annen bilmiyor ne kötü. konuşurken yine kıskanacak bizi. kıskansın. küçük bir sahil kentinde büyütmek gibi bir hayalim var seni. eğer istanbul' a mahkum kalırsak kızma bana olur mu? umarım benim gibi şiir yazmayı becerebilenlerden olursun, aslında benim yaptığım daha çok kelimelerle oynamak ama olsun. kızım diren ' im en güzel şiirim. tez gel olur mu? çok özledim seni.
kimsiniz?
normal insanlar gibi horlamadan, tepiklemeden uyusaydın şu anda bu yazıyı yazmak zorunda kalmayacaktım.
köpekler gibi uykum var, zaten sıcak, sen ise yatağı ortadan ikiye bölmüş, hayvanlar gibi horluyorsun. zavallı kedim bile ara ara kafasını kaldırıp şaşkın şaşkın sana bakıyor sonra bir anlam veremeyip tekrar uyuyor.
ama ben kedi değilim! öyle sana bakıp, "emeeenn ne var horluyor sadece" diyip, götümü devirip yatamıyorum, bu adamsendeci uykunun altında bir anlam arıyorum, normal olarak.
az önce elimde bir bardak su, sana bakarak içerken, şuna biraz damlatayım belki horlamayı keser dedim, suyu damlattığım gibi, "hıkkokhklgflfk" tarzı şeyler döküldü gırtlağından. acıdım, ya ölürse dedim, tekrar kıvrıldım yanına (yanına dediysem, öyle pis yatıyorsun ki şöyle kıç kadar bi yerdi) seni izledim bi süre, ne güzel bişey bu ya dedim. sonra sen daha şiddetli horladın, yastığı aldım, öldüreyim lan bunu, diye düşündüm.
bi bok yapamadım!
sabah kalktığında, bunu okursan hiç artislik yapma, amacım elbette ki seni rencide etmek, bu net!
bir de bi sayıklıyorsun ki sorma, "hastaya ilk müdahaleyi kim yaptı?"
lütfen müsaade et sana da ilk müdahaleni ben yapayım, yoksa bu hayat bana dar.

sevgili sözlük! benim bi sevgilim var, bi horluyor, bi horluyor, öyle bir horluyor ki, öle böle değil, çok fena horluyor yani. (bi yere bağlamayı ben istemez miydim sanıyorsunuz?)

neyse; her gece zombi gibi dolandırsanda evin içinde, seni çok seviyorum ben.
aşkın şarabını içmesini bilene güzeldir sarhoşluk.
gidenin kahrı kadardır, alkolün yüzdesi ve acıdır hayatın cilvesi.
yazılan satırlar kadar karamsardır ayrılığın etkisi ve uçup giden sigara dumanı kadardır hasretin hediyesi.

hani sen şimdi gittin ya liseli, nefret ettim hem senden ve kendimden hatırladığım her an. çekeceğim aşk acısına bile layık görmedim seni, her ne kadar farkında olmasam da kendime layık görmediğim gibi. ben bir çizgi roman kahramanıyken, sen bulmacalarda bıyık çizilmiş ünlüler kadar yapmacıktın, doğal değildin liseli. başta da dediğim gibi aşk şarabını içmesini bilene güzeldir sarhoşluk ama ben, ağzımla içmemişim işte o şarabı.

layık gördüğüne duyduğun sevgi kadardır acısı ve gidişinde saklıdır kalitesi.
acıyı hissetmek. tüm teninde damarlarında… acıyı sonuna kadar hissetmek. hissediyorum. vücudumun nasıl titrediğini, nasıl buz gibi olduğunu hissediyorum.

üşüyorum yine ve yine. karanlık. göremiyorum hiçbir şey. yine aynı şeyleri yaşıyorum. kurtulmak için çabalıyorum. ama o karanlık beni esir almış. bırakmıyor beni. kurtulamadım! tiksinmeye başladım.

kalbim mi? acıyı o da sonuna kadar hissediyor. kasılıyor. kan akışı yavaşlıyor. soğuk kalbime de işlemiş. soğuk çok soğuk. karanlık kalbimi örtmüş. simsiyah. kapkara. ..

tüm bedenimde karanlığın siyah kanı dolaşıyor. her hücreme nüfus ediyor. her yerime değmeden geçmiyor. ölecek gibi miyim. beynim aklıma sadece ölüme programlanmış robot gibi abartısız. ama çok acıyor! korkularıma hakim olamıyorum.

korkularım. tüm gerçekliği ve çıplaklığı ile şuan tüm bedenimde! aklımda! gözlerimde ve göz yaşlarımda. kalbimin en derinlerinde. aşkında! sevgilerinde. rüyalarımda. hayallerimde her şeyde!

acıyor işte acıyor yüreğim. be bedenim. bu düşüncelerim kan ağlıyor. ve biliyor musun ? bunları hepsi sadece bir tek nedenden..

seni kaybetmek. senin sevginden yoksun kalmak. sensizlik…
içimde en ufak bir nefret yok, sadece ziyadesiyle kırgınım.
'mutlu olursan ben de mutlu olurum' demiştin, mutluyum ama sen sözünü tutmuyorsun, ne mutlu oluyorsun ne de mutlu olmama izin veriyorsun. üstelik beni onu kullanmakla, rol yapmakla suçluyorsun. her zaman ki gibi günahımı alıyorsun, hakkımı yiyorsun. sonuç: sevgim-saygım azalarak bitti, gömdüm gitti.
ama yine de vefasız olduğuna inanmak istemiyorum. istemiyorum...
Sen birinin avuçlarını öpmek istedin mi hiç?
Avuçlarındaki ter kokusunu doyasıya koklamak istedin mi?
en ufak bir tartışmayı bile kaldıramam ben.

bağırdığımı duymazsın sen.

üzmek istemem seni. kalbini kırmak istemem.. çünkü taşıyamam. çok büyür içimde. en ufak bir tartışmayla kapatamam telefonu. zor gelir. çok düşünürüm.

ama bir gülücüğün her şeyi değiştirir bende. en ufak bir tartışmayla ne kadar üzülüyor ve büyütüyorsam bir şeyleri bil ki ufacık gülümsemen de kanatlarım çıkar sırtımdan.

sadece içimi dökmek için söylüyorum. neden kendi kendimle konuşuyormuş gibi yazıyorum bilmiyorum. şöyle diyorlar: kızın çok sevdiğini bilmemesi gerekiyormuş. iyi bakalım..

ya da boş ver ya.. Bil sen. seni seviyorum!

bilmiyorum da aklıma geldikçe iiçimde kelebekler uçuşuyo sanki*
iyi ki varsın iyi ki hayatımdasın..

tüm yazdıklarımı şimdi sana da yolluyorum..

byee..
sen gittiğinden beri... arada iyi ama hep kötü ruh halim, yakışmıyor gülümsemeler ya büyük geliyor ya da hep küçük... umut etmeli miyim mutluluğu? yoksa yenilgiyi baştan kabul etmeliyim belki de maskeler takmalıyım hep gülen mimikli!
Zor olmuyor mu her sabah iki yüzünu birden yikamak ?