bugün

maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. maddi olanı beşeri aşktır, manevi olanı ise ilahi aşktır. ilahi olanı allah'a götürdüğünden ötürü hayırlı olanıdır, lakin beşeri olanının kime yönlendirdiğine göre farklılıklar gösterir.
Geçici bir sarhoşluktur...(olmazsa olmaz)
aşk çikolata gibidir araya fıstıklar girebilir.
aşk bir insanın dünyadaki diğer insanlardan daha önemli olmasıdır..
(bkz: son ders)
en çok yakışandır. *
(bkz: hem ye hem yanında yat)
kendi elinle kazdığın kuyuya
aşk ufacık bir taş atmaktır
gürültüsü büyüyünce sessizliğin
marifet yosunlar gibi susmaktır...
can yücel
(bkz: aşk her şeyi affeder mi)
hiç olmadık bir yerde, olmadık bir zamanda, sebepsiz surata oturan ve gözlerden fışkıran gülümsemenin sebebidir.
Bir Leyla düşlemesidir aşk. Yanmaktır bir gülün kırmızısında, türküler yakmaktır sevgiliye. Gün batımlarında tutulan sevdaları gün doğumlarında aramanın adıdır aşk. Seherlerde bülbülün yanık nağmelerinde gül hasreti çekmektir; güle rengini veren, yüreğini veren bülbül olmaktır aşk.
Ve biz şimdi büyüsü kaybolmuş zamanlarda aşkın peşine düştük. Pazar pazar gezinen Zeliha olduk aşkımıza bir Yusuf bulmak için. Yusuf, esrarını gizleyen ebedi iffetti.

Ferhat olup Şirinler hatırına gönül kazmasını yamaç yüreklere vurmak istedik. Şirin, gönül aynasında aşkı büyüten bir suretti.

Bitmeyen özlemler büyütüyoruz bağrımızda. Leylaya, Şirine, Aslıya adadığımız yüreklerimiz vardır. Suretten öte aradığımız bir yâr vardır. Yârin adıyla yan yana bilinsin istediğimiz adlarımız vardır.

Aşk ile ilgi duymanın karıştırıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Artık güllerimiz Leyla kokmuyor, sevda kokmuyor. Aşkın ilk basamağına dahi çıkamadık. Tutkulara takılıp kaldık. Dergâha gelen delikanlıya şeyhin Sen git, âşık ol da gel, aşkı bil de gel dediği kadar dahi olsa, yüreklerimize işleyemedik aşk nakışını. Gönül toprağına atamadık aşk tohumunu. Nadasa bırakılmış yüreklerimize bir Leyla tohumu düşmedi.

Biz ölümsüz ve günahsız aşklara değil, günübirlik sevdalara takılıp kaldık. Cismaniyetin ağında ateş böceklerini yıldız sayanlar gibi, tutkuları aşk sandık. Talihsiz yanılgılarla yanlış ateşlerde yandı ruhumuz.

Mecnunun aşkına özenip de yürüdüğümüz yollar, çöl değil. Oysa aşk, çölde haz verir insana. Kalb, çöl yanmışlığında kanıyorsa aşk vardır. Aşk, yanmışlıkla daha bir lezzet verir aşığa. Susuzluktan çatlayan dudaklardan dökülen Leyla adı, cânân adı, can verir ölür ruhlara. Çölde ceylanların sürmeli gözlerinde Leylayı görenler, aşka uyanır seherlerde. Ve aşkın büyüsü örülür seherlerde. Toprak öperken alınlarımızdan, aslında Leyladır buseler konduran.

Bizim seherlerimizde ceylanlar yok artık. Biz seherlerimizi uykulara feda ettik, göremiyoruz Leyla bakışlı ceylanları. Üstümüze güneşler doğar oldu. Geceler boyu yıldızlarla söyleşip de onlara elveda diyemedik gün doğumlarında. Biz, ceylanların gözlerini öpemedik, bu gözler Leylanın gözlerine benziyor diye. Uykulara feda ettiğimiz seherlere ağlayamadık. Leylasızlığa akmadı göz yaşlarımız.

Biz sevemedik yaratılanı Yaratandan ötürü. Yunus mektebinde diz çöküp okuyamadık aşk kitabını.

Oysa, varlığın özünde sevda hamuru vardı. O hamuru besleyen aşkın pişmanlık gözyaşı vardı. Adem ile Havvadan dökülen. Şimdi ezeli pişmanlıklara değil, günübirlik sancılara akar oldu gözyaşlarımız.

En sevgiliye iltifatlar vardı sevgililer sevgilisinden, Ben sana âşık olmuşam ey şerif hitabının tatlı sıcaklığı vardı. Levlake hitabıyla başlayan bin bir renkte iltifatlar vardı. Âşık ile mâşûkun ezelde yazılı, göklerde yan yana asılı adı vardı.

Aşk medeniyetinin sevda pazarında, gönlümüzü bir Leylaya, son Leylaya, en Leylaya sunmanın hesabındayız. Yere göğe sığmayan Sevgililer Sevgilisini gönül Kâbesinde misafir etmenin telaşındayız. Misafirlikler bir olmak içindir, tek olmak içindir.Tıpkı kapısına gelen âşıkına seslenen sevgilinin tek olma hayali gibi.

Kimsin? diye seslenir kapısını çalana. Aşka tutulan âşık benim der. Ve tekrar seslenir sevgili. Burada iki kişiye yer yok. Gönlüm teki arzular tekrar kapının tokmağına dokunan ve ısrarından vazgeçmeyen âşık, benlik libasından sıyrılır. Senim der. Vahdete adım atar, bırakır ikiliği, küfrü bırakır, çokluğu bırakır. Sevdiğinde fânî olur. Aşkın bekâsını bulur.

Ebedî aşkı arzulayanlar, sevdiğinde fânî olup ölümsüzlüğe kucak açanlardır.

Ve sevenlerin dilinde sevilenlerin adı bayraklaşır. Dillerde hep Leyla kitabı okunur. Kulağa gelen her nağmede Leyla, esen her rüzgârda Leyla Buram buram hep Leyla Kuşların ötüşünde, güllerin kan kırmızı kıvrımlarında, göğün mavisinde, ağacın yeşilinde hep Leyla vardır. Yağmur damlaları vuslata koşar, düşer toprağa. Toprak, Leylasıdır yağmurun; toprağın Leylası yağmur.
Mecnuna adını sorarlar, Leyla der. Geldiği yeri sorarlar, gideceği yeri sorarlar yine Leyla, hep Leyla der. Hep aşk.

Gönlünü Leylaya kaptırmışların şafaklarında, güneşin ışıldayan çehresinde gamzeli tebessümler saklıdır. Dağların doruklarında hiç kaybolmayan beyazlıklar, Leylanın yüreğe serinlikler bahşeden sevdasıdır. Aşk, kar beyazı vefalar saklar bağrında.

Yüreğine yasak koyanlar, vefalara bezenmiş aşklarında ölümsüzlüğün kapılarını aralar. Gecenin mavi karanlığında yıldızlardan taç yapan âşıklar. Leyla durağında sevda yağmurlarıyla ıslanırlar.

Sen ey cenneti müjdeleyen Sevgili, Sevgilim! deyip düşüp de peşine, tutunup da eteğine aradık mı hiç gecenin ve gündüzün Leylasını? Sevdanın ve Leylanın aşkına kaç gün doğumlarını sancıyla yaşadık? Gün batımlarında kaybettiğimiz Leylayı bir gülün kırmızısında bir bülbülün feryadında aradık mı hiç? Leyladan başkasını görmez oldu mu gözlerimiz?

Yanıklığıyla ve ceylanlarıyla kendisini aşka çağıran çöldedir Mecnun. Dolaşır bir baştan bir başa. Yüreğinden aşka ırmaklar akar çöl kumlarında. Gönlünü avutur. Dolaştığı günlerden bir gün Fark edemez namaz kılan bir dervişin önünden geçtiğini. Leyladan başkasını görmeye yasaklı gözleriyle göremez, namaz kılan dervişi. Namaz biter. Kırk yıllık bekleyiş yükünü bilen derviş kızar Mecnuna. Özür kuşanmış kelimelerin ardından, paslı vicdanlara bir hançer gibi, saplanan sözler dökülür Leyla kitabı okuyan dudaklardan. Kusura bakma derviş baba, ben Leylanın aşkından seni göremedim. Ya sen, huzurunda bulunduğun Mevlanın aşkından beni nasıl gördün?
Aşk yanılgısıyla avunan yürekler sıtmaya tutulur. Yeni bir sevdanın, ezelî ve ebedî Leylanın eşiğinde aşka uyanır canlar, Leylaya uyanır. Vuslat kokan düşler Leylaya uzanır.

ilahi aşk ancak bu kadar güzel anlatılır. osman alagöz-bir leyla düşlemesi-kaynak yayınları.
--spoiler--
sen kimsin
yıllardır şarkılarıma sığmayan
sen kimsin bana sağır
çağırdıkça kaybolan
beni oyuncaksız bir çocuk gibi
kalbi kırık koyan
gözü yaşlı koyan
durulmuşken süt liman
yine yeni baştan
--spoiler--
zamanın durduğu, gözlerin konuştuğu ve kalpte izler bırakan hadisedir.
belli edilmemesi gereken şeymiş, sevdiceğe.
üstüne çok gitmemek gerekmiş
onu düşünmekten gebersen de
kendini frenlemekmiş
ve o sorunca ne oldu diye
rol oynamakmış.

evet düşünüyorum her an seni ve diyorum ki
" arayıp sormasam da, unuttum seni sanma sakın
böyleymiş bu işler
dünya bir yana sen bir yana.
böyleymiş bu işler
sen bir yana."

biliyorum çok üzüleceğim, biliyorum darmaduman olacağım, ama ya olursa?...
sabır sabır sabır sabır sabır sabır sabır sabır...
bir kişidir. karşında durunca anlarsın. gerek yoktur onlarca cümleye.
hoş ama boş..
bir vardır bir yoktur.
"Aşk susturduğu oranda büyür, büyüdüğü oranda susturur"
özdemir asaf
varlığı ve yokluğu tartışılan. kimilerince körü körüne inanılan, kimilerince varlığına ihtimal bile verilmeyen bir 'şey'.*

bu konuyla ilgili insanın aklına takılan en büyük soru; böyle bir şey gerçekten var mı? yoksa edebiyatçıların bize attığı en büyük kazık mı?

bu bir kimyasal reaksiyon mu? yoksa ruh eşimizi bulduğumuzda vucudun uyarı vermesi mi?
*
Sokrates'e göre aşk güzelliğin aracılığıyla çoğalma arzusudur.
Nietzsche'ye göre aşk cinsel haz isteğine geçirilmiş bir kılıftır.
Platon'a göre aşk sekülerlikten çıkıp tinsele dönüşendir.
Bana göreyse aşk bilinmeyene duyulan arzudur.Aşk bilebile aptal olmayı göze almaktır.
(bkz: tarif arama yaşamayı dene)
yoktur.
boşuna aramayın. bulursanız da içi boştur.
Sevgi markasıdır.En üst raftadır ne yazıkki.
"eğer aşkı öğrenme istersen önce elemi yaşamalısın."
"aşkı bilen biri için yedi gerçek sır vardır."

"aşk sözcüğü zaten sözlükte "sarmaşık" demekmiş. bir sarmaşık çınarları, servileri nasıl sarıp sarmalarsa aşk da öyle sarıp sarmalarmış çınar gibi yiğitleri, servi boylu dilberleri.ve her sarmaşık sardığı ağacı kuruturmuş sonunda.dıştan yemyeşil ve güzel gösterirmiş ama içten içe kurutur, çürütür, çökertirmiş."
**
olmadığında aratan, bulduğunda pişman eden 3 harfli ızdırap.
çoğu şarkıya, şiire, filme ve benzeri sanatlara ilham kaynağı olan şey. *