bugün

fazla yüceltilmemesi gereken üç harfli kelime unutmayalım ki b.k ta üç harli bir kelimedir.
camdan dışarıya şöyle bir gözünü dikersin. onun olduğu yer kuzeydedir kuzeye bakarsın, güneydedir güneye bakarsın; düşünürsün, gitmek istersin o yöne doğru. o anda ne yapıyordur acaba, senin içinde fırtınalar koparken o ne haldedir... bu düşüncelerin hep böyle sürer gider. aşıksındır çünkü o yanında yoktur, düşüncende vardır. aşk budur...
sınırları dudaklarda olandır.
dudaklarda başlar dudaklarda biter.
ask başlar, düşünce biter,
koyu bir dumandır;
akciğerlerde dolaşan...
kalbi sıkıştırıp,
beyni kurcalayan.
bilinmeyenin ulaşılmaz balıdır..
Yıllardır şiirlere ve şarkılara konu olmuş , hep anlamı ve gerçekliği üzerine tartışılmış , her insanın hayatında mutlaka bi kere tattığı sonunda da hüsrana uğradığı bir duygudur.
dünyanın çoktan unuttuğudur.
Aşk hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdir, bu yüzden de kalpleri ne zaman ele geçireceği hiç belli değildir. Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına giriverirsiniz. Aşk; en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o, adı kendisidir zaten. Onu anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek yoktur, "Aşık oldum" dediğiniz an akan sular durur, küçücük çocuk bile sizi rahatlıkla anlayabilir, çünkü aşkın dili tektir.
aşık veysel' in soruya yanıtı,
''seversin,kavuşamazsın,aşk olur.''
ask başlığına yönlendirilecek soru cümlesidir. ayrıca aşk; dünyada olmayıpta olduguna en çok inanılan şeydir.
tüm cevapları oznel olan bir soru cumlesi.
kaltağın tekidir...
öyle hissiyatsızım, bilmiyorum varlığını. bir yanımda biri ağlıyor, bir kız ona sarılan kollardan bahsediyor.
öyle hissiyatsızım, göremiyorum seni. çekmecemde sakladığım tüm o kağıtlar varlığına dair kanıt gibi duruyorlar. "vardım ben" diyorsun, inanmıyorum sana. peki ya o kelimeler? o harfler bana ait değil diyorum, benim yazım böyle değil.. "a" harfini böyle yazmam ben.. "y" hiç tanıdık gelmiyor..
öyle hissiyatsızım ki, dokunmuyor bana ne rüzgar, ne güneş.. ne deniz ıslatıyor beni, ne kumlar yakıyor çölün kardeşiymiş gibi.
insanlar geçiyor önümden, yanımdan.. kimi kolumdan tutup "gel" diyor, kimi saçlarımı çekiştiriyor.
öyle hissiyatsız kaldım ki "biriniz yüreğimi koparabilir mi acaba?" diye yalvarıyorum. "biriniz yüreğimi söküp çıkarsın, görmek istiyorum hala atıyor mu?".. ve insanlar, hepsi teker teker kayboluyor.

yoksun.
ateşten zincirlerinle yakıp gittin.
"ağlama, bak ben ne kadar neşeliyim" dedin, gittin.
bir erkeğin kolları oldun, bir kaç satır ah oldun, kan oldun, mürekkep oldun ve ziyan olmuş bir kaç kağıt parçası anı niyetine ve gittin.
öyle dokundun ki yüreğime sırça kesildim. berrak diyorlar bana şimdi senin yüzünden, nefretim gibi sevgimi de donmaya mahkum ettin.
ve bak, sayfalar süren maceralarımın gölgelerine bile sahip değilim artık. kelimelerin sahibi değilim. harfler artık hizmet vermiyor bana.
büyümü çalıp, gittin.

yoksun artık.
ne acınla, ne neşenle, ne hatıralarınla.
tadını hatırlamıyorum.
kokunu hatırlamıyorum.
rengin silindi zihnimden.
varlığına dair her adımın izi teker teker yitip gitti bu çölde.

yazamıyorum artık eskisi gibi.
düşünemiyorum.
hislerim kayıp.
deliremiyorum, sakinleşemiyorum.

araf..
toprakların ne acı..

aşk.. seni tanıyamam artık. yüzünü hatırlamıyorum. sesini hatırlamıyorum. gecelerin yok, gündüzlerim zaten insan kaynıyor. tamir olamıyorum..
aşk..
yüreğimi öldürüp gittin. ateşi ve suyu alıp gittin.
artık yoksun aşk.. adından haberdarım ama, bana sayfalar dolusu yazılar bırakmışsın ama, seni hiç hatırlamıyorum.

"iki sene onceydi hatırlamıyor musun?" diyor bana kağıtlar.. cevap veremiyorum.

benim için, bu yazı kadar dağınık, odam kadar eski, rengim gibi soluk ve çocukluğumdan kalma büyüm gibi hayal meyalsin.
yüreğim kadar cansız, ruhum gibi kayıpsın.

yoksun aşk... artık yoksun.
sevdiğinin seni aldatmasına rağmen sevebilmek tüm aksiliklerine rağmen tahammül edebilmek ve herşeyin sevdaya dahil olduğunu bilmek aşktır veya enayilik..
birine, bir şeye duyulan azıcık hastalıklı bağlanma hali; hastalık bölümüyle şizofreniye varabilen, uzayın boşluğuna uçup kaybolan ya da derinleşip sevgiye de dönüşebilen, kurallarla arası pek hoş olmayan bir etkileme, etkilenme durumu;

karşıdaki kişiye duyulan aşkta biraz kimyasallarımızın da rolü vardır; hormon sistemlerimizin çalışması, duygulardaki elektriklenme dediğimiz olayın derindeki açıklamasıdır; bu hormonlar beynin kimi işlevlerini tetikler kimini de geçici olarak etkisiz kılar; karşıdaki kişiyi o an bunların etkisiyle kusursuz görürüz, eksiklerini gözardı ederiz, bu yönüyle aşk, kimi virüslerin etkisiyle beliren bir çeşit hastalık olarak da yorumlanabilir; virüsün etkileri ortadan kalktığında -ki bunun kişilere göre değişmekle birlikte belirli bir süresi vardır- aşık olduğumuz kişiyi hatalarıyla birlikte yeniden görmeye başlarız ve bir dönem ona duyduğumuz bu korkunç bağlılık duygusunun nasıl olabildiğine aklımız ermez. bu durum genç yaşlarda daha etkin olsa da, ileri dönemlerde de ortaya çıkabilir.

ancak aşk her şeye rağmen hormonlardan da, bir hastalıktan da azıcık öte bir şeydir. ne büyüleyip ne de büyülenmek gerek bu dönemlerde, ya da her ikisini de olup, iki adımda bir uyanmak gerek.

aşkı şiirler daha iyi anlatabilir. "Doğa diyor ki, yaşamın anlamı: AŞK". aşk üzerine yazılmış bu ilginç şiire ulaşmak için tıklayınız: http://www.izmirizmir.net...lari/yazi.php?yazi_no=182
hem yara bandı hem yara...
bir kelime bin işlem.
aşk bir beladır.

peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadisinde: "Ümmetimin üstün olan kimseleri, aşk belasına maruz kalınca iffetini muhafaza edenlerdir" buyurmuştur. Allah(c.c.) resulu aşkı; bir bela olarak öğütlemiştir.
aşkın aşamalı gelişimi:
görme -> konuşma -> tanıma -> sevme -> tutulma -> onsuz yapamama -> işkillenme ->terk edilme -> böğrünüzde kilitlenme *
bir böcektir, içimizde gezer.
Dolu hayatlar gibi sonsuz, masalsa gerçek olmasını dilediğim tanımlanamayan uçuran duygu...
hani sigarayı bırakırsın da dayanamayıp bi tane içiym sonra bırakırım dersin, sonra üstüste yakarsın ya... işte öyle bir şey.
"su" demek-miş.. muhtaç olmak, onsuz yaşayamamak demek-miş.. aşk "su" gibiymiş..
"madem ki bir aşkın var, ne güzel tadını çıkar...her şeye boşver ve aşkı yaşa...
ille de büyük aşk olması gerekmez;yaşanan her aşk büyüktür, yeter ki çıkarmasını bil...
çok büyük umutlar bağlama,yarını hiç düşünmeden,günü gününe sev, sevginin tadını çıkar...
sevgide geleceği düşünürsen aşkı bombok edersin.
sakın haaa ...sonsuz monsuz diye herifin başını yeme...her şeye boşver;öylesine sev ki, sevdiğin erkeği bile umursama,salt kendin için sev,bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...
yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın sevgiler kalır sonunda,

aslolan aşktır yaşamda...dolu dolu, dolu dizgin,zilzurna,saniye saniye aşkı yaşayarak sev...
iki yil, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme...
ister sürer, ister sürmez....sen o anı yaşa yeter ki...
yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın...
sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç düşünme;çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da...anılar kazanıyorsun daha ne...iç o zaman, sarhoş ol...
yüce yüce şeyler düşünme severken, sevgiyi berbat edersin;çünkü sevginin kendisinden daha yüce bir şey olmaz...

aferin sana seviyorsan,seviliyorsan...sakın kuşkulara kapılma.
severken yirmi yıl sonrasını değil,yirmi dakika sonrasini bile düşünme...an an yaşa, derin derin hem de...afferin sana...çok sevindim.
işe güce boşver...keyfince yaşa, sev...sevildikce sev,sevilmeyince de tastamam boşver
ve o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...o yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir
ve sonunda .........kollarımızla sararız...
o zaman da hiç üzülmeyeceksin.çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var;günün birinde anamız bile bizi bırakır gider,ama o yalnızlığımız,biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...
severken bunları düşünme,lütfen yarınsız sev ki, sevginin tadını çıkarasın.

hadi, sevgiyle öperim. yaşa sen... "

aziz nesin/yarim kalmiş öyküler
bir tek kişinin, size herkesten farklı görünmesidir.
' varım ' diyebilen, yumruğunu sıkmayı bilen, cesur ruhların tertemiz ödülüdür. köşesine çekilip telefonlara çıkmayan zavallı ise boş bir kalpten ötesini bulamaz.