bugün

akabininde 9 haziran 2007 açıklaması ile bazı noktalara açıklık getirmiştir,

Bir siyasi partinin internet sitesinde, Genelkurmay Başkanlığının 8 Haziran 2007 tarihli açıklamasındaki bazı ifadeler kullanılarak, açıklamanın Diyarbakır'da adı geçen siyasi parti tarafından düzenlenen mitinge katılımı teşvik ettiğini çağrıştıran ifadelere yer verilmektedir.

Ayrıca, Sn. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ın daha önce 12 Nisan ve 27 Nisan 2007 tarihlerinde yapmış olduğu basın toplantısı ve açıklamalarının mitingler öncesine rastlamasına benzer anlamlar yüklenerek, bu mitingleri adeta Genelkurmay Başkanlığının organize ettiği şeklinde kanaat oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Sitede yer alan bu yorumlar gerçeği yansıtmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri nin hiçbir siyasi parti ile ilişkisi olamayacağı gibi, Silahlı Kuvvetlerce ulusumuzun tümüne yapılan teröre karşı toplumsal refleksimizi gösterme çağrısı belirli gruplara veya kesimlere mal edilemez. Bu çağrıda kastedilen; toplumsal tepkinin, kesinlikle şiddet içermeyen demokratik kurallar içerisinde gösterilmesidir.

Kamuoyunu etkileme amaçlı ve Silahlı Kuvvetlere zarar verici bu türden yorum ve iddialara yüce Türk Ulusunun itibar etmemesi önem arz etmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Bugün Şerif Mardin'in ifadesiyle "mahalle baskısı" hakkında yazacakken öyle bir TSK baskısı geldi ki, muhtemel bir tehlike olarak "mahalle baskısı'nı konu etmek resmen lüks oldu. Hele "mahalle baskısı" biraz daha beklesin bakalım, biz artık resmen "siyasete soyunmuş" görünen TSK baskısıyla başetmeye çalışalım.

Genelkurmay'ın 8 Haziran tarihli son bildirisiyle bir kez daha ortaya çıktı ki, TSK artık bir siyasi parti gibi davranmaya başladı. Siyaset alanındaki taşeronlarının performansından hoşnut kalmamış olmalı ki, açıklamalarıyla, bildirileriyle, uyarılarıyla siyasi faaliyete artık bizzat kendisi katılıyor. Tabii herhangi bir parti gibi yapmıyor bunu. Kendisini yasama ve yürütme gücü yerine koyarak ulusa siyasi çağrı yapıyor; dost düşman belirliyor. Halkı "ulus devletten yana" ve "ulus devlete karşı" olanlar diye ikiye bölüyor. Siyasi alanı iyice daraltırken, kendisini bu alanda gerçek anlamda tek yetkili güç haline getirmeye çalışıyor. "Ulusu teröre karşı kitlesel ve refleksif bir şekilde direnmeye davet etmesini" başka türlü okumaya imkan yok. Olan bitenler hepimizin gözleri önünde olup bitiyor.

Kendilerini "cumhuriyetin kurucusu ve asıl sahibi" olarak gören güçler 27 Nisan'dan beri Türkiye'yi hızla militarist bir demokrasi anlayışına doğru sürüklemeye çalışıyor. Bu süreci ilerletirken de, Türkiye'nin malum temel kronik sorunlarını, ülkenin siyaset iklimini otoriterleştirmenin manivelaları olarak kullanıyor. Cumhuriyet mitingleri, "laiklik-şeriat" ekseninde bir kutuplaşma yaratma denemeleriydi. Hayali tehlikeler yaratılarak, kitlelerdeki şeriat fobisi kışkırtılarak hükümet sıkıştırılmaya toplumsal bir çatışma ortamı oluşturulmaya çalışıldı.

Bu olmadı. Hemen ardından, aynı kutuplaştırma çabasının diğer müzmin sorunumuz, Kürt sorunu kullanılarak azdırılmayı çalışıldığına tanık oluyoruz. Kitleleri "teröre karşı refleksif tepkiler vermeye" çağırmanın ne kadar tehlikeli bir çağrı olduğu açık değil mi? Nasıl bir ateşle oynanıyor? Şehit cenazelerinin Kürt-Türk çatışmasına dönüşmesi, kardeş kavgasının başlaması tehlikesi görülmüyor mu?

Artık apaçık ortada olan strateji, mevcut hükümeti terör meselesinde sıkıştırmaktır. Öyle bir kuşatma ki bu, hükümet TSK'nın Irak'a girmesine izin vermezse yükselen terörün sorumlusu ilan edilecek. izin verirse zaten doğacak savaş ortamında sivil siyaset hepten boğulacak; "özel güvenlik bölgeleri" bütün Türkiye'yi kapsayacak, ne Ak Parti iktidarı kalacak ortada, ne demokrasi, ne seçim ortamı...

* * *

Hükümetin bu kuşatmayı kırması, olayların peşine takılmayı bırakıp inisiyatifi ele geçirmesi için çok az zamanı kaldığını görmesi gerek. Demokrasinin otoriterleşme eğilimlerini altetmesi için siyaset her zamankinden daha cesur, daha becerikli ve basiretli olmak zorunda.

Ak Parti hükümeti, içerde siyasi ittifaklarını güçlendirmeye ve kamuoyunu olup bitenden haberdar edip yanına çekmeye çalışmak; dışarıda aktif diplomasiyle terörle mücadelenin inisiyatifini ele geçirmek, Irak yönetimini ve ABD'yi zorlayacak bütün kozlarımızı (Habur sınır kapısının kapatılması, elektriğin kesilmesi, ticari önlemlerin alınması, uçuşların durdurulması gibi) derhal devreye sokmak ve bütün bunları çok hızlı yapmak zorunda...

Aksi takdirde geleceğimiz hiç de parlak görünmüyor.

gülay göktürk tarafından 11 haziran 2007 tarihinde bugün gazetesinde yazılmıştır.kapaktır.
hala saçmalamaya devam eden zihniyetin varlığını görmek beni hiç şaşırtmadı. genelkurmay bakanlar kuruluna bağılıdır o nedenle askerde dansöz gibi kıvırtmakta olan siyasetçilerin kendilerine yetki vermesini istiyor. bu halkın daha fazla şehit vermesni kaldıramıyo kimse. tek ve yegane amacı halkı ve topraklarını korumak olan askere niye hala bok atarsınız anlamam guruh beyinliler.
yarın yapılacak bir sınırı ötesi operasyona destekçi toplamak, meşru zemin hazırlamak, alt yapı ve fizibilite çalışmaları yapmak. sivil topluma militarist bir ayar çekmek. *
--spoiler--
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, geçen hafta perşembe akşamı Finlandiya Büyükelçiliği'nde bir resepsiyona katıldı. Burada
gazeteciler Orgeneral Büyükanıt'ın etrafını sardı ve onu her zamanki gibi soru yağmuruna tuttu.
Her zamanki gibi diyorum, çünkü Orgeneral Büyükanıt, her seviyede gazeteciyle güler yüzüyle konuşan ve soruları da cevapsız bırakmayan bir Genelkurmay Başkanı. Geçmişte gazeteciler Genelkurmay Başkanlarıyla böyle soru-cevap seanslarını bu sıklıkta yapamazlardı.
Neyse, yine her zamanki gibi Orgeneral Büyükanıt'a sınır ötesi operasyon konusu ve terörle mücadele soruldu. Büyükanıt da geçmişte verdiği cevapları tekrar etti büyük ölçüde. Ama bana göre bir farkla: Bölücü terörün 90'lı yıllardaki seviyesinde olmadığını, o seviyeye gelmesinin de beklenmediğini söyleyerek aslında bir anlamda ton düşürdü.
Ama aynı gece, üstelik gece yarısından sonra, kimi maddeleri Türkçe anlatım kurallarına çok da iyi uymayan ve bu sebeple de sanki alel-acele hazırlanmış izlenimi veren bir 'açıklama' Genelkurmay'ın web sitesine kondu.
Birincisi açıklamanın zamanlaması gerçekten tuhaf. Çok acil, vakit geçirmeksizin duyurulması gereken bir bildiri mi o bildiri ki geceyarısı konuyor siteye.
ikincisi, Genelkurmay Başkanı'nın birkaç saat önce PKK terörünün 90'lı yıllardaki seviyesinde olmadığını ve olamayacağını söylemesiyle bu bildirinin zamanlaması ve biçimi arasında acaba bir ilişki var mı?
Bildirinin içeriği de bence çok sorunlu. Türkiye'de birtakım marjinal çevreler dışında kimse, Türkiye'nin terörle mücadelesinin meşruiyetinden kuşku duymuyor. (O marjinal çevreler de sahiden marjinaller, yani sayıca çok azlar.)
Türk basını toplu halde terörü her fırsatta lanetliyor, hepimiz şehitlerimizin ardından gözyaşı döküyoruz. Dünkü Radikal'de Hasan dedenin şehit olan torununun resmini öpme-sevme fotoğraflarını gören kaç kişi gözyaşlarına hâkim olabilmiştir acaba?
Şehit cenazeleri artık her seferinde bir mitinge dönüşüyor. Daha geçen gün Şırnak'taki bir cenaze töreninde teröre ve PKK'ya hem Türkçe hem Kürtçe lanet okundu. Cumartesi günü aynı Şırnak'ta on binden fazla insanın katılımıyla ve kimse örgütlemeden büyük bir yürüyüş yapıldı.
Bütün bunlara rağmen, insan hakları ve demokrasiden söz eden herkesi sanki PKK yandaşıymış ve terörü de destekliyormuş gibi gösteren bir açıklamanın gerekliliğini bana kim anlatacak?
Sadece bu da değil: Teröre karşı toplumsal refleks istemek Genelkurmay'ın işi midir?
Aynı şeyi hükümet istese veya bir siyasi parti istese onu eleştiri bombardımanına tutardık, terörle mücadeleyi ve şehit kanını siyasete alet ediyor diye. Genelkurmay isteyince bu talebi nereye koyacağız, nasıl yorumlayacağız?
Genelkurmay'ın talebi hemen yankısını buldu, bir takım 'sivil' toplum örgütleri durumdan vazife çıkardı ve 24 Haziran'da ilk miting istanbul'da yapılacak. Böyle mitinglerin seçim atmosferini etkilememesi veya seçim atmosferinin mitinglerden etkilenmemesi söz konusu olabilir mi? Mitingin düzenleyicilerinden birinin veya birkaçının bir siyasi partimizden milletvekili adayı da olması normal mi?
Genelkurmay, cumartesi günü bir açıklama yaparak, bildirilerinin aynı gün işçi Partisi tarafından Diyarbakır'da yapılan mitingle bir
ilişkisi olmadığını duyurdu. Bunu yaparken bir de, bildiriye ilk gün gelen 'Ya bir şiddet eylemi olursa, ya masum Kürt vatandaşlarımıza yönelik çeşitli saldırılar olursa' eleştirilerine de cevap verilip bildirinin eylem çağrısı cümlesine açıklık getirildi.
Getirildi ama sahiden ya istenmeyen şeyler olursa Türkiye'de? Ya geçen hafta Adapazarı'nda üzerinde Ahmet Kaya'nın resmi bulunan tişört giyen üç kişinin linç edilmek istenmesi gibi olaylar yaygınlaşırsa?
Acaba Genelkurmay'ın son bildirisi, bu ülkede kıvançta ve tasada bir olarak, hep birlikte ve barış içinde yaşama idealine ne kadar hizmet etti, edecek?"
--spoiler--


Radikal- ismet berkan
(bkz: darbecisine aşık olmak)
Kitlesel karşı koyma refleksinden ne anlamalıyız? Öncelikle, bizden beklenen refleksin bireysel değil kitlesel olduğu anlaşılıyor. Herhalde bu amaçla bir araya gelmemiz, belki örgütlenmemiz isteniyor. Kitlesel bir karşı koyma ile kastedilen pasif direniş olamaz. Elimize silah alıp sokağa çıkmamız ise yasalara aykırı. Kitlesel karşı koyma bir başka kitleye karşı mı yapılacak? Nedir bizden istenen? Yakıp-yıkmak, linç girişimlerinde bulunmak talep edilemeyeceğine göre kitlesel karşı koyma refleksimizi nasıl ortaya koyacağız? Terör olaylarına karşı kitlesel karşı koyma refleksi nasıl gösterilir? *
hilmi özkök döneminde neden böyle yapılmıyordu falan filan gibi laf salatası yapan conconlara şunu söylemek isterim ki, şu an genelkurmay başkanlığında Türk cumhuriyet tarihinin son dönemlerde yetiştirdiği en parlak, en tavizsiz, en amerikan köpeği olmayan, ve bu özelliklerinden dolayı ayağı şemdinli de gizli servislerce kaydırılmaya çalışılmış, ama başırılamamış bir paşa oturuyor.
sınırda sıkıyönetim ve top ateşi eşliğinde, linç histerisinin düğmesine basan yeni bir geceyarısı bildirgesi...
"barış, özgürlük, demokrasi" taleplerini dillendirmenin "teröre paravan olarak kulanmak" olarak ifade edilmiş olması bunu dile getirenlerin açıkça hedef gösterilmesi değil midir?

özgürlük ve demokrasi istemine, şovenist histeriyle yapıldığında mı ancak vize çıkacaktır!

edit: eklemeden geçemeyeceğim; halkı kitlesel gösteriye çağırmak nasıl bir anlama tekabül eder düşünülesidir. yarın öbür gün halk sokakta rastgeldiği kürdü linç etmeye kalkarsa bunun sorumlusu kim olacaktır acaba? ulusallığın çağ dışı olduğunu düşünene karşı halkı kitlesel gösteriye çağırmak hangi demokraside görülmüştür? (burada "düşünülmesi" bölümüne dikkat. bir de demokrasiden bahsedilir!)
(bkz: 1739864)
genelkurmay başkanlığının sürekli bu şekilde sanal bildiriler sunmasının doğruluğu tartışılır. zira, bu bildileri kimse dikkate almaz ve uygulamaya geçirmez ise, bu devlete zarar verir, kurumun saygınlığına gölge düşürür.
halktan kitlesel refleks beklemeyi halk yanlış anlar ise, bir iç karışıklık da doğabilir. insanlar asker bize ''toplanın tunceli'ye girin'' demek istiyor diyebilir. aklımdan da geçmiyor değil hani! aslı cılgın insanları bu şekilde gaza getirmek her zaman beklenen neticeleri doğurmayabilir.
genel anlamda bu acıklama, ''biz ırak'a girmek istiyoruz. halk bunu meydanlarda desteklesin, hukumeti bir karar almaya sevk etsin'' şeklinde anlaşılmaktadır. belki de, hükümete '' halkı galeyana getirip üzerinize salarız'' şeklinde bir mesaj vardır.
sonuçta yine ülkemizde bir netlik yok. devleti sevk ve idare eden organların aynı fikir içinde, fikri ve eylemsel politikalı yok. yine ülke her yönden bir karmaşa içerisine sürüklenmektedir.
cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, genelkurmay başkanlığı, vs. her an yeni açıklamalar yapacağına, oturup su meseleleri konuşup, bu ülke menfaatı ne ise o doğrultuda iş yapmalıdır.
abd has joined #turkiye
abd is now known as rte
rte is now known as talabani
talabani is now known as pkk
tsk sets mode: +b pkk!*@*
pkk was kicked by tsk (bi sktir git)
7. maddedeki toplumsal tepkinin bir an "ordu ırak a" şekline dönüşmesini hayal ettim de aman aman!!!

hani neme lazım millet yeter artık giriverin gari diye tempo tutturur mazallah.sonra gelsin olağan üstü hal, ertelensin ab, dursun ekonomi, gelmesin turist, yemişim ihracatı, hergün gelsin de bölük bölük şehit, aaa biz ne halt ettik e dönüşsün tarvamasını hayal ettim de aman aman!!!

toplumsal tepki çok kıymetli: hadi hep birlikte otobüs otobüs gidelim diyarbakıra, hakkari ye şırnak a gidelim ve insanımızla iki bardak çay içelim iki kelam edelim ve ekleyelim ey terör lanet olasıca terör soysuz, kansız terör bak senin yavşaklığın, provakasyonun benim olduğum yerde biter. ben senin bizi bölmek isteyen hedefine bizzat vücudumla hem insanca hem de yeri geldiğinde kahramanca vermeye hazırım. ama senin kalleşçe duruşunun yönlendirdiklerine hayır ulan hayıııır.

--spoiler--
http://www.sabah.com.tr/2...4CDABFF756710AA5EC04.html
--spoiler--
o değil de bu açıklamalar neden gece yarıları yapılıyor hep..

bir gece ansızın gelebeliriz göndermesi ile halkı diken üstünde darbeye her an hazır olun modunda mı tutmak istiyorlar.
linç e davet metni gibi olmuş, tebrik ederim.
her şeyi niye halka açıklıyorlar anlayamadım. kuzey ırak'a müdahale mi yapılacak; otur başbakanla, cumhurbaşkanıyla konuş. ne diye halka açıklıyorsun. hilmi özkök döneminde böyle saçmalıklar hiç olmazdı, yasar buyukanıt geldi her şey değişti... tasvip etmiyorum, yanlıştır, sakıncalıdır. asker dediğin zırt pırt basın açıklaması yapıp taraf tutmaz, ne gerekiyorsa yetkililerle oturur, karar verir ve yapar...
demokratik laik sosyal hukuk devletinden e-bildiriler ile asker devleti olmaya gidiyoruz.
ya bu duruma kitlesel tepkinizi gösterin ya da asker diktatörlüğüne razı olun diyor ki,
22 temmuz'da büyük kitlesel tepki net bir şekilde görülecektir.
az sabır sayın büyükanıt paşam!
kitlesel tepki daha erken saatlerde uludag sozluk te verilmiştir.
(bkz: kuzey irak a otuz milyon askerle girmek)
aşağıda linki bulunan, artık hergün onlarca şehit verdiğimiz terör lanetine karşı tsk'nın türk halkını kitlesel tepkiye çağırdığı açıklamasıdır...normalde böyle bir karar alamayan bu meclis, seçim arefesinde hiç alamaz...siyasi bir kararlılıkla kuzey ırak'a yapılacak sınır ötesi operasyonun gerekliliği su götürmez bir gerçektir...
http://www.milliyet.com.t...07/06/08/son/sonsiy01.asp
asker teröre, buna karşı siyasi önlem almaktan ziyade laf babalığı yapan güruha ayar vermiştir, iyi de yapmıştır. hatta bu ayarı askeri yermek için kullanan damızlık lamalar olduğu gibi, dağdaki terörist canoların kravat takmış düdük varyasyonları da feni tepki göstermeye başlamıştır.

kimi dümbüklüğünü götünün loblarıyla sınırlı tutmayan gerizekalının "genelkurmay laf yetiştireceğine önlem alsa ya" şeklinde laf sıçmasına vesile olmuş, sanki gece gündüz kendisi sınır boyunda bekliyormuş gibi ve hatta sanki genelkurmay askeri yığınak yaparken karşı çıkan, operasyon başlattığında güllerden, çiçeklerden bahsederek faşist terör grubu propagandası yapan onlar değilmiş gibi algısızlık saçmaladıkları, kimilerine hadd ve hudud aşılaması beklenen ve hatta kimilerine şimdiden girmiş basın bildirisidir.

7'nci maddedeki anlamı paranoyaya vurup, askeri kötülemek için laf kusmak adına kullanan, "halk teröre karşı omuz omuza dursun" anlamından çok "askere bok atayım da nasıl olsa yarın coniler falan da kapıya dayanırsa götümü ingilizlere dayarım, ingilizlerinkisi büyük oluyormuş hem ampülden iyi mutlu eder beni" mantığındaki, vurun kahpeye idolünün günümüz algoritması canlı formasyonlarının abuklaşmasına vesile olmuş bildiridir de aynı anda.

hayır askeri kötülersin, askere yetki vermeyenin tarafını tutarsın, sonra işi yüzsüzlüğe/pişkinliğe/eblekliğe vurup bildirideki maddeleri yerer ve askerin işini yapmadığını söylersin, çizersin.

(bkz: pardon da sana howitzer girsin)
(bkz: uyarı)
Terörle mücadele etmek konusunda AKP Hükümetinin kafası mı karışık yoksa canımı istemiyor veya ipleri elinden kaçırdı da, gücü mü yetmiyor?
(bkz: orduya bok atana bir ordunun boku girsin)
Başbakan rte, 13.7.2005 tarihin de "Türkiye ihtiyaç duyduğunda, şartlar gerektirdiğinde sınır ötesi operasyon yapar" diyor.

Adalet Bakanı ve Hükümet sözcüsü, 25 Temmuz 2005'te toplanan Bakanlar Kurulu toplantısının ardından "Sınır ötesi operasyon hedefimiz değil. Mademki PKK terör örgütüdür, ABD'den buna karşı adım atılmasını, tavır konulmasını arzu ederiz." diyerek terörle mücadeleyi ABD'ye ihale ediyor.

Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral ilker Başbuğ, terörle mücadelede yeni bir birim kurulması gerektiğini söylüyor.

Başbakan, bu konuda "çalışma yapıyoruz, yaptırıyoruz" diyor.

Adalet Bakanı ve Hükümet sözcüsü , Yine 25 Temmuz 2005'te toplanan Bakanlar Kurulu toplantısının ardından "Başbakanlık bünyesinde yeni birim kurulması yerine mevcut kurulların etkin çalıştırılması" benimsendiğini ifade ediyor. Böylelikle "mevcut kurulların etkin çalıştırılmadığını" itiraf ediyor.

8 haziran 2007 genelkurmay baskanligi aciklamasi , son uyari ya görevini yap ya da cekil ben yapacam.
işi siyaset olanlar orduya bok atmakla uğraşmasalar, ordunun da kendi işine bakacağı kesindir. kaldi ki ordu devletten bağımsız değildir, başına buyruk hareket edemez. güvenlikten anlamayan ya da güvenliği sallamayanlar mani olmasa ordu zaten kırk kere görevini yerine getirirdi.