bugün

bilindiği üzere akp'den cumhurbaşkanı seçilen abdullah gül, dün rektör atamalarını gerçekleştirdi. kadrolaşmanın bittiği, kuşatmanın başladığına dair aklı başında her gazete bunun artık tamamen gözle görülür yapılmaya başlandığına dair yazılar yazdı. önce anayasa mahkemesi başkanlığına aslen hukukçu olmayan haşim kılıç'ın getirilmesi, yök'ün başına hiç bir zaman muhalif olmayacak prof.dr. yusuf ziya özcan'ın, türk tarih kurumu başkanlığına da feto'ya yakınlığıyla bilinen ali birinci'nin atanması bunun en çarpıcı örnekleriydi.

şimdi de üniversite rektörleri atamalarında reform! yapıldığını görmekteyiz. i.melih gökçek'in hep rant için odtü ile uğraştığını dile getiren ödtü rektörü prof.dr. ural akbulut ve üniversitelerde türban'ın serbestisine karşı sergilediği tavırla bilinen üniversiteler arası kurul başkanı ve akdeniz üniversitesi rektörü prof.dr. mustafa akaydın'ın aldıkları desteğe rağmen cumhurbaşkanlığı tarafından tekrar atanmamaları ne yazık ki bu artık gözle görülür halde yapılan kuşatmanın tescili gibidir.

ilk tepkiler itü'den gelmiş ve 2'si profesör 12 öğretim üyesi istifa etmişlerdir.

http://www.haberturk.com/...cat=110&dt=2008/08/06
en asil duyguların insanları, rol yapmadılar renklerini belli ettiler, bizim ideolojimize aykırı dediler çekip gittiler, afferim diyoruz, hepsine el sallıyoruz.
fazla üstlerine düşmemek lazım şımararlar yoksa; hoş, akşam kesin aydın doğan'ın yayın organlarından birinde boy gösterirler, sonra polemikler başlar.
siyasi görüşlerini belli eden bir takım öğretim üyelerinin istifalarının yarattığı etki.

soru 1 : fikirlerine aykırı atamalar yapıldığı için tepki istifaları veren o bünyeler nereden biliyorlar ki kendi fikirlerinin bu kadar doğru olduğunu üniversiteler için?

soru 2 : tamamen siyasi olan bu gelişme gösteriyorki siyaset üniversitelerin içine kadar işlemiş, bundan kimse şikayet etmezken neden siyasi simge taşımanın yasak olduğunu kim açıklayacak üniversitelerde?
tamamen siyasi bir gelişme değildir.

"demokrasi demokrasi" diye ağlayan akp' nin nasıl da işine gelince demokrasiyi hiçe saydığının göstergesidir. abdullah gül okul içinde yapılan seçimde öğretim üyelerinin oylarıyla birinci seçilen adayı atamamıştır.

öğretim görevlileri de "bizim kendi oylarımızla birinci seçtiğimiz adayı atamadınız demek ki bizim bir önemimiz yok." demiş ve çekip gitmiştir.
soru 3:bundan önce birçok üniversitenin yolladığı listede birinci gelmesine karşın c.başkanı necdet sezer tarafından atanmayan kişilerin atanmayışları siyasi bir karar olarak lanse edilmezken iş abdullah gül'e gelince neden siyasi bir karar olarak yansıtılıyor?

soru 4:"başörtüsü kararı geçse de üniversitemizde bunu uygulamayız"diyen mustafa akaydın gibi meclis'i sallamadığını açıkça ifade eden adamların tekrar seçilmeyişleri milli iradeye saygı anlamında olmulu bir karar değil midir?

soru 5:iki dönem rektör olup üçüncü dönemde de hanımlarını aday göstererek bu işi saltanata çevirmeye çalışan bazı eski rektörlerin bu saltanatlarına "burası üniversite"cevabını verip onların bu planını suya düşürmek kadrolaşmak mıdır?
kendi gibi düşünmeyene, giyinmeyene, sıvı tüketmeyene karşı olma durumu. dünya denilen yere olan uzaklık. farklılıkları tehlike olarak algılayan bir beyin yapısı. on altıncı yüzyıl modernizmi gibi başlıklar ile açıklanabilecek hadise.
(bkz: meydanı boş bırakmak)
istanbulda hissedilmemiştir nedense. ya da bende var bi bokluk. (bkz: merkez üssü hangi kampüstü yahu) (bkz: ahahaha)
(bkz: dostum deprem demişsin ama hazımsızlık bu)

(bkz: soda)
bugün gerçekleşen,insanın aklına deprem geç hissedildi dedirten hadise.zirâ ahmed necdet sezerin uygulamasında kimse ses çıkarmamıştı.
rektör olmayıp siyasetçi olduklarını iyice ortaya çıkaran 'eğitmcilerin' yaptığı yapay deprem. ilk önce üniversitene bak sen dünya üzerinde kaçıncısın? hele bi ilk 500' e gir bakalım ondan sonra siyasete karış , köşe yazarı ol kimse karışmaz. ama asıl görevini utumuşsun sadece siyasetle ilgileniyorsun.
yalan olmuş haberdir. zira bu işin arkasından da pis kokular kısa sürede çıkmıştır.
insanları üniversitelerden soğutur.