bugün

phone booth filminden sonra izlediğim tek mekan tek oyuncu konseptinde en iyi filmdir. phone booth'dan farklı olarak olay gerçektir. oyunculuk olarak da çok çok başarılıdır. film tek bir konu anlatsa da gerilimi ve heyecanı bir dakika kaybetmemiştir. insanlığın yüzüne temel ihtiyaçlar olmadan ne kadar zavallı olabileceğini tüm çıplaklığı ile vurmuştur. film boyunca ben onun yerinde olsaydım ne yapardım acaba diye düşünmeden edemedim. ayrıca insan bu kadar çok kendine güvenmemelidir. bu da filmin temel mottosudur herhalde... yinede;

(bkz: allah kimseyi o duruma düşürmesin)
çok çok başarılı bir danny boyle filmi. tek mekan filmi hem yönetmen hem de oyuncu için zor bir türdür, sahnelerin birbirini tekrar etmemesini sağlamak, seyirciyi sıkmamak meziyet gerektirir. bu sebeple filmin süresi de ortalamanın altındadır. ama her yönüyle başarılı bir filmdir, senaryonun gerçek bir olaydan alınması da filmi çekici hale getiren başka bir unsurdur.

--spoiler--

şahsen en beğendiğim kısmı, kendi kendine sabah programı yaptığı sahnedir.

-oooops !!

--spoiler--
bu işle uğraşamların faaliyetden önce izlememesi gereken filmdir. * güzeldir.
çok başarılı bir film oscar'dan boş dönmesini hiç istemiyorum. james franco filmdeki çaresizliği, pişmanlığı çok güzel oynamış. filmde biraz into the wild havası sezdim asi bir genç var ailesinin dediklerini pek takmıyor ama into the wild'dan farkı kamera kullanıyor teknolojiye henüz küsmemiş. filmde into the wild'daki gibi herhangi bir toplum eleştiriside yoktu zaten sadece o doğa havası biraz andırıyor. filmde en çok etkilendiğim sahne aron'ın hayal gördüğü sahnelerdir o kadar deli başına buyruk bir insanın bile çaresiz bir duruma düşebileceğini hatırlatıyor. kamera'da kızların bikinili görüntülerini görüp içinden geçenleri yapıcakken sonradan ''don't do that'' deme kısmıda güldürdü. ve son olarak benim filmden aldığım çıkarım ailenize haber vererek delilik yapın ya da koy kıçını kanepeye tv izle bazen daha sağlıklı oluyor en azından kol gitmez.
izlemesi çok zor olan,bitene kadar insanı şekilden şekile sokan, james franco'nun döktürdüğü film.
james franco'nun resmen tek başına oynadığı film. güzeldir, akıcıdır.
danny boyle'nin yönetmenliğinde dağcı aron ralston'un başından geçenlerin gerçek hikayesinin anlatıldığı insanı kendine bağlayan filmdir.
6 dalda oscar'a aday olmuş çok başarılı bir film.en iyi müzik dalında zaten rakip tanımaz,alır götürür.hele hele son sahnede çalınan parça o kadar güzeldir ki kan dolaşımınız hızlanır, bi hareketlilik falan gelir hissedersiniz iliklerinize kadar o anı.

--spoiler--
kamerayı kayda alıp kendine moral vermeye çalışırken good morniiiing everyonee diye söze girdiği sahne ve akabinde yaşadığı çaresizlik,umutsuzluk kesinlikle izlenmeye değer.bu performansından dolayı james franco'ya en iyi aktör ödülü bal kaymak olur.
--spoiler--

olamaz mı ? olabilir. *

edit: olmamış sözlük.
büyük bir yaşam savaşı örneği. gerçek, bunu bir an bile aklınızdan çıkartamıyorsunuz filmi izlerken... aman tanrım.
ciddi anlamda rahatsız edici bir film. bir an önce ne olacaksa olsun diye bekliyor insan.
hayata tek elle nasıl bağlanıldığını öğreten filmdir.

son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri. belki bir zaman sonra tekrar açıp izleyebilebileceğim bir film.
gerici ve bi'o kadar da güzel film. teknik olarak zaten danny boyle döktürmüş. soundtrack'ler desen şahane. yalnız bu filmin tek şanssız tarafı, buried'den sonra vizyona girmesidir. zira ikiside tek mekan tek kişi konseptli filmdir.
bu yüzden o yalnızlık hissini, kapana kısılmışlık duygusunu yarıya indiriyor. en azından buried'ı izlemişler için.

--spoiler--
filmin ilk başında açık bırakılan musluktan damlayan su, filmin sonuna doğru bende şelale etkisi bırakmıştır.
--spoiler--
film anında ve sonrasında su içtiren filmdir.
''Çok gezenin ayağına bok bulaşır yavrııımm otur oturduğun yirde'' filmidir. Malum sahnelerde sırtımı koltuğa yapıştırıp oohhşşş oyyyyy ıyyyy duuurr bee evlaaadıımm napıosun dediğimdir ayrıca. yine de verdiği mesajlarla izlenesi.
james franco'ya en iyi erkek oyuncu oscarını kazandıracak filmdir. buraya yazıyorum.
film sırasında kalp krizi geçirmediğim için kendimi, kusmama engel olabildiğim için de önümde ve sağımda-solumda oturan insanları şanslı saymama sebebiyet veren film. başarılı mı, evet. amma, lakin ki, "ay ben kan göremaaaam" diyenlerin kesinlikle gitmemesini şiddetle tavsiye ediyorum. hiç gerek yok, oturun oturduğunuz yerde. öh be aklıma geldikçe hala fena oluyorum ne zayıf bünyem varmış.
o kadar zor durumdayken bile mastürbasyon yapmayı düşünebilmiş bir adamın hikayesi.
çok etkileyici bir film. hayatta mücadeleden vazgeçmemek gerekiyormuş. ama kolunun öyle kalmasına üzüldüm.
tüyleri diken diken eden, james franco'nun muhteşem perfonmansını sergilediği ve bir çok dalda oscar adayı olan filmdir.
filmin başındaki müzik çok güzeldir. "there must be some fucking chemical..." diye başlayan sözleri vardı sanırsam. birkaç gün dilime dolanmış ve tekrardan cd'yi takıp o kısmı dinlememe sebebiyet vermiştir.

--spoiler--
bu arada film başarılı, o göt kadar yerde geçen 127 saati beni sıkmadan nasıl anlatacaklar diye düşünmüştüm ama allahtan flaşbakınan kotarılmış. flashbacklerin tadında bırakılması da iyi gerçi, zira azı karar fazlası zarar.
--spoiler--
evden çıkmadan önce not bırakacağım bundan sonra.*
2003 yılında aron ralston isimli amerikalı dağcının başından gecen olayları anlatan bir filmdir.
filmde oyunculuk mükemmel ama akıcılık yok ve sıkıyor.
bi an için kayalıkların arasından jigsaw ın çıkıp live or die make your choice diyeceğini sandığım film.
james franco'nun muhteşem oyunculuğu ile güzelleşmiş film. hayranlığım bu film ile artmıştır kendisine. izlerken su içmeye çekindim.