bugün

entry'ler (262)

kronikvasifsiz

kardeşimizdir.

hedefi olmalı insanın

Bilmem nerden esti kaldırdım kafamı baktım etrafıma gördüğüm şey insanlarda hedefin olmadığı ve nereye yürüyeceğini bilmemeleriydi.
Farklılık derler ya hep insanlar bence önce kendi farklılıklarının özdeğerlerinin farkında olmalılar bilmeliler nedir kendini mutlu eden, nedir mutsuz eden ve o kişiyi mutlu edecek, kendi farkını yansıtabileceği bir iş yapmalıdır.
Bu sadece iş midir?
Bence bu hayattaki her alandır insanlar mutlu olmayı ve hedefini belirleyip ona doğru ilerlemeyi bilmelidir.

işte beni mutlu eden kişi belkide benim herşeye başarı ile bakmamı sağlayan kişi sen kendini çok iyi biliyorsun, sana çok teşekkür ederim. http://mustafaresulaydin.blogspot.com/

çorum

eeee ne demişler ÇORUM'luyuz kendimizden sorumluyuz.

sekizinci nesille ilgili başlıklardan bıkmak

her alt nesilde karşılaşılan durumdur. 6. 5. nesil olanların bugün artizlik yapması durumudur. her nesilin içinde olduğu gibi iyi yazarlar gelecektir. ilk 6 ay sözlüğü öğrenene kadar aval aval gezeceklerdir. he bir de ikinci yazarlığını almaya kalkanlar olacaklardır. zall ve ekibi çalışsın bu saaten sonra da ben mi yapıyım?

padişah sevişince para yok dedi

sevişen padişah'ı kanuni sultan süleyman sanarak bu hareketi yapması kültür bakanlığı bürokratlarının konularında ne kadar, işin ehli olduklarını göstergesidir.

aşk acısı çeken kadın daha kolay tavlanır

kadını bir düşman, rakip ya da bir av olarak gören sütü bozuk zihniyetin el çabukluğu marifet uydurduğu mottolardan biridir. oysa tüm çağların ötesinde hiçbir zaman tahrif olmayan erkeklik kitabında şöyle yazar: sarhoşa dokunma, para karşılığında yapana tenezzül etme, gönlü olmayana dokunma, mağdur olana dokunma, sen eşek değilsin erkeksin, eşeklik etme.

allah in salaklari

cumhuriyet tarihinin ilk arkeologu olarak bilinen, halen de onursal abdurrahman çelebi olarak arkeolojinin semalarında pasif erosçuluk oynayan ekrem akurgal'ın gülünesi yunan hayranlığını ifşa ederek, bütün ömrünü tüm büyük medeniyetlerin anadoludan çıktığını iddia ve ispat etmeye adamış fahri ışık'a güvenerek söylüyorum ki yukarıda ismi zikredilen cemaatin de anavatanı anadoludur.

kaynak mı istiyorsunuz efendim? size ilmi hamakat ve hamasetin klasiklerinden lugat-i olumpusinin (dictionary olimpos) elde olan tüm ciltlerini öneririm.

çocuğunun adını muhammed koyan ebeveyn

bazı aklıevvellerin idrak edemeyeceği kadar farklı saiklerle bu eyleme girişen ebeveyndir. yücelik ve sefillik cinnetiyle anlaşılabilecek bir eylem değildir. ve en azından iki üç kıçıkırık ideolojik kurbağanın vıraklamasına bırakılamayacak kadar da önemli mevzulardır.

ortalama bir müslüman için bu dünyadaki en güzel isimdir muhammet, elbette bunun aksini iddia edenler de çıkabilir ve onlar da haklıdır.

ortalama bir hıristiyan da isa (jesus) ismini dünyadaki en güzel isim olarak görebilir. elbetteki bunun aksini iddia edebilecek kimse yoktur, en azından islam dünyasında.

ortalama bir gerizekelanın ise sevdiği ya da sevmediği hiçbir ismin ve cismin bir anlamı yoktur.

ayrıca ebeveynlerin çocuklarına isim vermeleri özel ve mahrem bir husustur. yalnızca muhataplarını ilgilendirir, bir de nüfus memurluğunu tabii.

yalnız böylesi bir mahremiyet üzerinden islam düşmanlığı yapacak kadar kendinden geçmiş kadife beyinli sürüngenlerin soysuz, mesnetsiz, gülünç bir ejderhaya dönüşüp ağızlarından ateş yerine kin ve nefret saçmalarında hiçbir hak yoktur; halt vardır. ziyadesiyle halt etmişlerdir.

böylesi hezeyanlara düçar olanların, içindeki pisliği kanalizasyona dönüşmüş bir dil vasıtasıyla dışarıya aktaranların eylediğine düşünce özgürlüğü denemez. bunlar ancak insanlıktan düşünce özgürlüğün de düştüğünü ('düşmek' burada hükümsüz olmak anlamında kullanılmıştır) anlayamayacak kadar nebati beyinlilerdir.

ersun yanal

zatı alileri işler sarpa sarıp da çözülmez hale geldiğini anlayınca yine topu taca attı. bu ülkenin abdurrahman çelebililiğe soyunan keçilerinin yaptığı en iyi işi yaparak polemiğe sığındı. tabii burada hata onun değil bizimdir. ne yaptıysak trabzonspor taraftarının diğer taraftarlara benzemediğini, hakikaten futboldan anladığını gösteremedik kendisine. bu yüzden zatı şahanelerinden özür dileriz.

kendileri trabzonspor dergisinin son sayısına bizi aydınlatmak için türlü türlü açıklamalarda bulunmuş, sağolsun varolsun. biz hiç düşünememiştik. yalnız o da şunu bilsin ki bu açıklamalar sadece gazetecileri tatmin eder. sağduyulu taraftarlar için hiçbir hikmeti harbiyesi yoktur.

Şimdi beyefendinin iddialarını tek tek analiz edelim bakalım.

ilk olarak futbolda sonuca göre yorum yapmanın en büyük rahatsızlıklardan biri olduğunu belirtmiştir. doğrudur. gerçekten de bu husus türk futbol tarihimizin önemli problemlerinden biridir. fakat trabzonspor taraftarının şu andaki şikayetinin sonuca göre yorum yapmak illetiyle malul olduğunu söylemek safdilliktir. bu takımın taraftarları en azından skor olarak iyi durumda olduğu zamanlarda da takımın iyi oynamadığını biliyor ve söylüyordu. bunu inkar etmek devekuşluğuna özenmektir efendim, bu da maalesef türkiyemizdeki meşhur hastalıklardan biridir. fakat bunlardan çok daha önemli bir hastalık vardır ki, o da işler kötü gidince el çabukluğu marifet bir taraftar psikanalizi yapmak küstahlığıdır. beyefendiye bize böylesi sinsice bir hakarette bulunduğu için sitemlerimizi iletiyoruz ve diyoruz ki dünya büyükse biz de büyüğüz. ha ha. yok lan onu demiyoruz. diyoruz ki peki işler kötü gidince ve bir türlü de düzelmeyince neden hep böyle bir mazlum pozu takınarak maalesef türkiye'de skora göre yorum yapılıyor edebiyatına sığınıyorsunuz kardeşim?

gelelim ikinci meseleye "Oysa yapılan değerlendirmelerin hiçbiri analitik verilere dayanmıyor. Bu da yapılan doğruları kenarda tutup özellikle moral motivasyonun olumsuz etkilenmesine yol açıyor." Tolunay Kafkas'ın çok güzel bir sözü vardı. "Biz burada atomu parçalamıyoruz" Yalnızca bu cümle bile Türk futbol tarihinin en hakikatli demeçlerinden biri olarak kaydedilmeye değerdir efendim; tabii anlayana. Futbola bir bilim muamelesi yapanlardan oldum olası gıcık kapıyorum. Futbol basit bir oyundur efendim. Analitiğe falan ihtiyaç duymaz. Elinizdeki bilgisayarlarla aklı evvelleri kandırırsınız. Birgün kurnazın biri çıkar o da eline en kalitelisinden bir bilgisayar alıp sizi yerden yere vurur o zaman da ağzınız açık kalır.

"Bizler teknik direktörler olarak oyuncularımızı sadece oynadıkları 90 dakikada değil, antrenmanlarda ve maçlardaki verimlerini en ince detaylarına kadar inceledikten sonra değerlendiririz. O yüzden yaptığımız tercihlere saygı duyulmalı" Saygı duymadığımızı kim söyledi? Bilakis saygı duyduğumuz için yazıyoruz bu kadar. Yoksa bunları yazacağıma sevgilime şiirler yazar, onun gönlünü kazanırdım bir kere daha. Fakat gerçek olan bir şey var ki o da şu. Sizin bu çok övündüğünüz analitik bakışınız ve en ince detayına kadar her şeye hakimmiş pozlarınız sürekli yanlış çıkıyor ki kaç haftadır kazanamıyorsunuz. Demek ki buralarda bir hata var efendim. Biz dışarıdan görüyoruz ama siz görmemekte ısrar ediyorsunuz. Hem bu hatalar öyle analitik, kıldan ince kılıçta keskince detayları kaçırmaya sebep olan teknik hatalar değil; bariz ortada olan, herkesin görebileceği kadar vahim hatalar. Dedikoduya girer diye isim vermiyorum ama orta saha da oynayan ve haftalardır dökülen iki tane futbolcunun hala ilk on birde oynamasını hangi teknik analiz sağlıyor acaba? Eğer hakikaten sizin dediğiniz gibi o adamlar görevlerini bizim göremediğimiz ama sizin istediğiniz gibi yapıyorsa, o zaman da sizin bütün analizleriniz bu adamların sizin istediklerinizi yapıp yapmadığını anlamak içindir; kazanmak için değil. Çünkü bu arkadaşların sizin dediğiniz kadarıyla görevini layıkıyla yaptığı maçlarda hep kaybediyoruz.

Gelelim rakiplerinizin gücüne saygı duyulmalı meselesine. Böylesi bir polemik te ancak Türk futbol adamlarına yakışırdı. Mesela sizin deplasmanda yenilip kendi sahanızda berabere kaldığınız Gaziantep ne kadar güçlüymüş ki kendi sahasında Galatasaray'dan, Antalya'ya; Büyükşehir Belediye'den Konya'ya kadar herkese yeniliyor. Puan durumundaki yeri de ortada ayrıca. Bizim yenemediğimiz Kocaeli'ye düşmesi beklenen Ankaragücü dört gol atabiliyor. Elimizden kaçırdığımız Fenerbahçe zar zor yendiğimiz Hacettepe'ye yedi gol atabiliyor. Bizse en son yedi golü ne zaman attık onu öğrenebilmek için tarihin tozlu sayfalarına başvuruyoruz.

Son olarak Sivasspor'un durumu her şeyi ortaya çıkarıyor efendim. Birebir karşılaştırdığınızda hangi futbolcusu bizim topçularımızdan üstün de bu takım hala şampiyonluğun en büyük adayı olabiliyor. Birebir yaptığımız mukayeselerde göremediğimiz fark teknik direktörlerin yaklaşımlarında olmasın sakın? Ki bülent uygun denen fatih terim yılmaz vural harcıyla ortaya karışık klonlanmış adamı günahım kadar sevmem de, beğenmem de.

Son olarak izlediğim kadarıyla Gaziantepspor, istanbul Belediye, Ankaraspor, Kocaeli hatta Denizlispor gibi takımların oynadığı göze hoş gelen, yalnızca basit paslarla böylesi bir fark yaratan takımlar kadar da yapamıyorsun bu güzelim takımı da hala sezon başından beri devam eden o saç baş yolduran pas hatalarıyla ölüp ölüp diriliyoruz.

Kendi özel tarihimden bildiğim kadarıyla Trabzonspor'un en iyi orta saha oyuncularıyla donandığı bir senedir bu sene. Bu kadroyla rakibe top göstermeyecek bir takım yaratmak hiç de zor değilken hala taraftara göstermeden şapkadan maymun çıkarmaya çalışan saf ilüzyonistlere öykünmek de ne oluyor Ersun hoca?

Yuhh ne yazmışım lan! Vallahi ikinci defa okuyamayacak kadar uzun oldu arkadaşlar. Bir sürçü lisan ettiysek affola.

üniversitenin bireyin gelişimindeki etkileri

türkiye'de tevrime sebep olan kurumdur üniversite. tevrim tersine evrim demektir.* başlarken insan gibi başlarsınız, çıktığınızda bir maymuna dönersiniz. bunu da ancak bir işe girdikten bir kaç gün sonra 'lan bu işi kaybetmeyelim' deyip her türlü maymunluğu yaparken anlarsınız.

tanrı ıraklı kadınlar tecavüze uğrarken neredeydi

tanrı sözünün eridir. kendi koyduğu kurallara satırı satırı uymak hususunda tanrıdan başka hiçbir otorite başarı sağlayamamıştır; sağlayamaz da. tanrı ademle sözleşme yaparken, seni yeryüzüne gönderiyorum ve orada bütün tercihlerinde özgür olacaksın, der.

yeryüzündeki tüm hadiselerden sorumlu olan insan, hiçbir devletin veyahut otoritenin sağlayamayacağı bir özgürlüğe bizzat tanrının müsaadesiyle kavuşmuştur. bu özgürlükle yeryüzünde bozgunculuk ta yapabilir, adil bir düzen de kurabilir; bu kendisinin bileceği iştir. ve tanrı hiçbir zaman bu sürece karışmamıştır. kendinden emin bir efendi olarak, sırasını beklemektedir.

"ben size, ister ciddiye alın, ister almayın, gönderdiğim kitaplarda bu dünyadaki tüm tercihlerinizde özgürsünüz, fakat yeniden benim huzuruma geldiğinizde sizi bu dünyadaki yaptığınız tercihlere göre değerlendireceğim" derken gayet adildir.

siz özgür bir birey olarak bu söylenenlere inanırsınız. ona göre hareket eder kimselere tecavüz etmemeye, kimsenin malını yememeye, kimsenin helaline göz koymamaya, ahlaklı ve erdemli olmaya çalışarak özgürce bir tercihte bulunursunuz. ve eğer gerçekten bu oyunun ikinci perdesi varsa orada mükafatınızı ya da mücazatınızı alarak, tanrının sizin için uygun gördüğü bir yerde kıçınızın üstüne oturursunuz.

ya da gene özgür bir birey olarak bu söylenenlere inanmazsınız. ıraklı ya da başka milletten olan kadınlara tecavüz eder, onların hakkını gasp eder, hırsızlık ve bozgunculuk yaparak gene özgürce bir tercihte bulunursunuz.eğer gerçekten bu oyunun ikinci perdesi yoksa yaptığınızın yanınıza kar kalmasıyla birlikte kozmozun bir yerlerinde kıçınızın üstüne oturursunuz.


elbette bütün bu süreçte size verdiği sözü tutan tanrı hiçbir eyleminize karışmaz. bugün yaşadığımız devletin yaptığı gibi önce ifade özgürlüğü vardır dedikten hemen sonra bu özgürlüğe güvenip kendince fikirlerini söyleyenlere binbir türlü bela göndermeyecek kadar sözünün eridir tanrı. size yeryüzünde ne yaparsanız yapın karışmam der ve karışmaz da.

yani ki size bu dünyada kimsenin veremeyeceği kadar geniş bir özgürlük verir, ve sabırla sizin neler yapacağınızı izler. eğer inanıyorsanız o ıraklı kadınların da hesabının bir yerlerde tutulduğunu bilirsiniz. ayrıca tanrının güzel isimlerinden biri de müntakim'dir. yani intikamını hakkıyla alan. merak etmeyin, eğer derdiniz buysa kimsenin kanı yerde kalmaz.

trabzonspor

ulan ne diyeyim sana. bazen susmak gerekir bilirim. bunca derdi tasası varken milletin bunlar da söylenmez ama söyleyeceğim, susmayacağım işte. yıllardır kar kış demeden pencerenin önünde bir kerecik o güzel yüzünü gösterirsin diye sadık bir aşık gibi bekledim. kızdım, küfrettim, masalara vurdum, bağırdım, çağırdım, ağladım. aslında bir kaç kere perde de aralandı ama, olmadı işte. nasip değilmiş deyip beklemeye devam ettim. önümüzdeki maçlara bakacağız artık, deyip önümüzdeki maçların heyecanıyla geçirdim beş lanet iş gününü.

yok maaşlara zam yapılmıyormuş, yok milletin hali harapmış, yok siyaset rezil durumdaymış, yok gençlerin aklı bir karış havadaymış, yok doktora sürüncemedeymiş, yok göbek almış yürümüş hiçbirini dert etmeyip, her hafta sonu, sanki ilk randevusuna gidecek genç bir liseli gibi, ekranın karşısına geçip hayallerimizin gerçekleşeceği güne bir adım daha yaklaşacağız diye maçı izliyoruz ama elde ne var, koca bir hayalkırıklığı.

ama olsun be hacım! senin o büyülü perdenin ardından bize armağan ettiğin o hayalkırıklığı da güzel be. ama şu hüseyin de oynamasın artık, n'olur!

ersun yanal

"zaten bu ülkede herkes futbolu biliyor" yalanına aldırış etmeden söyleyebilirim ki, ben bu futbolu biliyorum ve bu çok basit bir oyundur. sezon başından beri, furbolun en temel gerçekkerinden biri olan basit, isabetli pas problemini dahi halledememiş olmak bir takımın teknik direktörünü yargılayabilmek için çok önemli bir veridir. ve bu veri bugün, şu ana dek hep kendisini savunan bir trabzonspor taraftarı olarak ersun yanal hakkındaki kanaatimin tam anlamıyla değişmesine sebep olmuştur. kendisine bundan sonraki hayatında başarılar dilerim.

biz lisedeyken okul takımı hocamız murat öz diye bir arkadaşı defansa koyardı, ve kendisine sadece gelen topa vur oğlum nereye giderse gitsin aldırma diye direktif verirdi. biz de hocaya itiraz ederdik, yahu bu adam topu oyuna sürecek adam, daha iyi birini koysak ya şuraya diye. ama hoca inatla ben "beden hocasıyım siz öğrencisiniz, siz mi bileceksiniz ben mi bileceğim" diyerek murat'ı oynatmaya devam ederdi. bugün bu otistik gargamel hüseyin çimşir'i seyrederken aklıma geldi, ersun yanal da ancak o beden öğretmeni kadar futboldan anlıyor dedim kendi kendime, sonra da ulan şu lanet maç bitsin hemen gidip bunu sözlüğe yazacağım dedim; ahan da yazdım.

ece ayhan'ın çok hoş bir lafı vardır. türkiye cumhuriyeti tercüme cumhuriyetidir diye, o yüzden her şeyimizde bu yapay, insana bir süre sonra kanser eden tercüme havasını sezersiniz. bir şeyler eksiktir, ve siz buna ruh dersiniz. bazı gerizekalılar da itiraz ederler, efendim olur mu öyle şey diye. olur efendim. bal gibi olur hem de. bu ülkede herşey adi bir tercüme yavanlığındadır. tabii ki futbol da öyle. allah'tan artık kanallar çeşitlendi de diğer ülkelerde oynanan futbolu izliyor millet. yoksa bu ülkenin kendini darı ambarında zanneden aç tavuklar misali tüküre tüküre konuşan insanlık özürlü futbol adamları, ahlak özürlü spor yazarları ve basiretsiz spor yöneticilerinin
yalanlarına kanacak üstüne üstlük kendimizi de kandıracaktık.

bak gene mesaj kaygılılığım tuttu. huyum batsın. neyse efendim sözü uzatmayayım. kimsenin sözüne kanmayın efendim. bu ülkenin hiçbir sahasında emanetin ehlinde olmadığı aşikar. onun için hiç ukelalık olur, komik duruma düşeriz, elaleme rezil olur korkusuyla düşündüğünüzü söylemekten geri durmayın. çünkü böyle gerizekalı federasyon başkanlarının, milli takım teknik direkötlerinin, futbolcularının, spor yazarlarının, başbakanlarının, muhalefet liderlerinin, bürokratlarının, gazetecilerinin, spor adamlarının, zenginlerinin olduğu ülkede elbette herkes teknik direktör, herkes başbakan olabilir. zekayla eğitimle olacak iş değildir bu, sakın kanmayın yalnızca ne kadar yalaklandığınıza, yalan söylediğinize ve ahlaksız olduğunuza bağlıdır.

nerden nereye. ulan trabzon yaktın bizi be. ölümüm senin yüzünden olacak ya, yine de bırakmayacağım seni. ama ersun yanal'la o hüseyin salağının cehennemin dibine kadar yolu var efendim.

saygılar sevgiler
terbiyeli bir cinnet mustatili

kirkbinsinek

Furkan Çalışkan ın Dergah 'ta yayınlanan bir şiiri. bu çocuk gelecek vaadediyor.

kırkbinçiçek

şairin suçu! bir resimde gibi olmak endişesi
terliklerle fırladım arkandan bir bilsen
endişe ve suç, turunu vida, mavi kedi
insanız ya canım etken veya edilgen
bir tek salonu olan ev hanımı kederi...

ah evet acı, bereden taşan saçların kadar
rutubetten kuruyamamış bir çarşaf gibi ağır
terminale bırakıyorum kendimi kimimi kimsemi
illerden gelen adamlar, kasket, kasvet ve kehribar
tatulasın sen desem şimdi soracaksın nedenini
ben de sorardım mesela insanlar neden ağlar...

şair burada bizden söz etmiş, onlar bilmez sevgilim
kırbinsinek konar acının üstüne onlar görmez
şeytan aldı götürdü beni, bulamazsın onlar ne gerek
ölmek değil canım sakat kalmak korkusu sanki
bize rüyanın değil uyanıklığımızın tabiri gerek.

murat menteş

memento mori adlı şiirin biyolojik babası. şiir karagöz dergisinin 3.sayısında yayınlanmıştır.

memento mori

acını tehlike mi dindirecek?
hakikatin detayların kimin um'runda?
saçındaki yanardağ tozlarını silkele.
yarılandı bile bak müstehceh formalite.
elin deperse gölgeni kanla çitile.

masumiyet afrodizyak idiyse
pedagoji vahşete pay bırakmalı
[allah fırsat vermesin dişiliğin anarşisine]
firak teoremi ta alnımıza yazılı, başa baş giderler hep azrail ile leylek,
neşelenir miyiz ki, şans eseri delirsek?

ağlıyorum ne var ha, tüm filmlerin sonunda?
şöminede traktör
lâstiği yakıyorum,
kesmiyor akvaryumdan kafese terfi etmek.
ters teperse terapi,
tozutursa kalbini bir travma,
bir tümör,
bu dejenere karındeşen jack
kargı reklâmı hızında sana
bir ambulâns dolusu gül gönderecek.

dişlerime yıldırım düşmüş gibi
kırılıyor gururum, içimdeki kap kacak;
mubah mı sayılmalı
rakip tutkular ışığında çekilen fotokopi?
bir ömürlük adrenalini tek gecede yaktık.
afrika aleyhimize delil olarak kullanılacak.

dünya sensiz dönmüştü
helikopter pistine
siyah bir mont giymiştin
gelinliğin üstüne.

yetişir mi bize de hızır aleyhisselam?
o kadar kıskancım ki hiç gıdıklanmam.

futbolda şiddet ve düzensizliği önleme platformu

geleneksel türk hamasetperverliğinin en gülünesi örneklerinden biridir.

asıl adı futbolda şiddet ve düzensizliği önleme platformu çözüme doğru 2 dir. babasının merhum hasan doğan olduğu söylenmektedir. ama şimdi izmirli presentabıl eyyamcı mahmut özgener'in velayeti altındadır. ben genç fidanımızı ciddiye alanların söylediklerine göre, ailede terör estiren iki külhanbeyi dayısı vardır. bunlar mahalleye olduğu gibi birbirlerine de düşmandır. bu düşman dayıları aziz yıldırım demirören kardeşlerin üzerinde gözü olduğu söylenmektedir, ama ispat edilmemiş hiçbir suç suç değildir düsturunca, adammış gibi dolaşmalarına müsaade edildiği söylenir. şimdilik iki yaşında olan bu genç fidanımız büyüyünce türk futbolunun iskenderi olacağı iddia edilmektedir. güya büyük iskender olup türk futbolunun makus talihini ve tabii ki hepimizi de kurtaracakmış.

ismet özel'indi sanırım, "türkler hiçbir şey yapamayacaklarını anladıklarında toplantı yaparlar" diye bir söz vardı. vallahi buraya cuk oturdu.

türk futbol tarihinin en büyük ayarı

geçenlerde antalya'da düzenlenen toplantıda muhtemelen bir köylü kurnazlığıyla günah çıkarmaya niyetlenen aziz yıldırım'ın 'konya maçında önder eliyle gol attı' deyip gururla sustuğunda yardımcı hakemlerden birinin peki biz böyle bir durumda kıyasıya eleştirilmiştik, siz futbolcunuzu uyardınız mı diye sormasıyla aziz yıldırım'ın kızarıp bozarması bana göre türk futbol tarihinin en önemli ayarıdır.

hamiş: kim ne derse desin, aziz yıldırım bugün türk fubolunun en hakim figürüdür. hakemler ise türk futbolunun ezilenleri, çingeneleri, ötekileridir. işte antalya'da yan hakemin aziz yıldırım'a verdiği ayar, mısırlı sıradan bir çiftçinin firavunu g.t etmesi kadar önemli bir ayardır efendim.

puşi takarak israil i protesto etmek

bunların bir de kola içmeyerek amerikayı cezalandırdığını zanneden modelleri vardır.

akp yi akm yi yikmakla suclayan darbeci zihniyet

belki de bütün bu gerginlik burdan başladı. 'siz akm yi yıkarsanız biz de akp yi yıkarız' diyerek sokaklara dökülen yığınlar kısmi toplumsal bir cinnet haliyle işi buralara kadar getirdi. *

yıldırım demirören

çakma aziz yıldırım'dır kendileri. hepimizin çocukken okuduğu hikayedir. iyilik yapmak için ormancının yüzünü dağıtan bir ayı vardır. işte o ayıyla aynı köydendir. bizim orada ayıya dayı derler önermesinin en sağlam delillerindendir, daha salamı için (bkz: Azziz Yıldırırım).

Beşiktaş başkanlığını bıraktıktan sonra -ki onun bırakacağını zannetmiyorum, beşiktaşın asi ruhuna yakışır bir şekilde devrimle gidecek herhalde- hakan şükür gibi trt'ye transfer olmasını tavsiye ediyorum kendisine. atasözleriyle ilgili bir program yapsınlar ve bu adamın basındaki görüntülerine hiç dokunmadan skeç diye yayınlasınlar. vallahi acaip reyting alır.

ya da cnn türk'e transfer olup aziz yıldırım'la birlikte 'eğrisine de doğrusuna da...' adıyla bir program yapsınlar. o zaman kongar'la barlas'ın pabucu dama mı atılıyor buşa mı herkes görür tabii.