bugün

truvalı helen

aslında günahsızdır...

brad pitt'in truva filmini unutun, zaten o filmde truva savaşlarının çok küçük bir bölümü aktarıldı sizlere...
tanrıçaları kıskandıran kadın, truvalı helen, ya da spartalı helen'in hikayesini bir de ben anlatayım.

spartalı helen olarak başlamıştı hayatı.

helen çocukluğundan itibaren güzelliği dillere destan bir kızdı.
hatta daha adet görmeye başlamadan atina kralı thesus (bu thesus, meşhur minotor boğasını öldüren kahraman theseus değildir) tarafından kaçırılmış, lakin evlenecek yaşa gelmediği için sapık kral tarafından ırzına geçilmemiş, bir manastıra kapatılmıştır.
daha sonra da bu manastırdan abisi dioscuri tarafından kurtarılmıştır.

fakat kahrolası yunan töreleri neticesinde çocukluğu bu kabusun eşliğinde geçmiştir helen'in.
babası, anası dahi "namusu kirlendi" diye ona düşman olmuştur.

küçük helen'in abisi dioscuri dışında seveni, düşüneni yoktu.

aslında helen'in babası olan yavşak sparta kralı Tyndareos gavatının, helen'i sevmemesinin sebebi başkaydı.
Tyndareos'un karısı, helen'in anası olan güzeller güzeli sparta kraliçesi leda hanım bir gün sparta'nın kırlarında dolaşırken, bir dere kenarında kuğu kılığına giren zeus ona doğru yanaşmış, bu leda hanım'da kuğuyu sevmiş, kuğuya dokununca da zeus leda'ya tecavüz etmiş. işte bu livata sonrasında da leda hanım helen kızımıza gebe kalmış...
tabi koskoca kraliçenin tecavüze uğradığı sparta magazin basınından gizlenmiş, kral Tyndareos, aslında zeus'tan olma helen'i mecburen kızı olarak kabul etmiş...

neyse, işte çileli helen'ciğimizin çocukluğu işte bu ahval ve şerait altında geçmiştir.

biraz daha büyüyüp serpilince de babası helen'den kurtulmak için onu başgöz etmeye karar vermiş.
tabi helen bu.
anası leda, babası sparta kralı...bütün yunanistan'ın yiğitleri talip olmuşlar helen'e.
kimler yokmuş ki talipleri arasında...
odyseus, agamemnon, menelous, ve bilcümle 99 tane yunan yiğidi helen'le evlenmek için başvurur.

helen'e talip olanların tamamı ya kral, ya prens, ya da soylu bir cengaverdir. sparta kralı Tyndareos bu işe şaşırır kalır. "vay amünyum, şimdi ben bir bok yedim, bunlar içinden hangisi helen ile evlenirse, diğerleri de bana düşman olur" diyerekten tırsar.

bu duruma agamemnon ve menelous'un babası olan aka kralı atreus bir çare bulur.

neden çare bulur?
çünkü, aka kralı atreus "tek bayrak, tek millet, tek din, tek yunanistan" hayalleri ile krallığını büyütürken büyük oğlu agamemnon'a mykene krallığını almış, diğer oğlu menelaos için de sparta'yı düşünmekteydi.

buna göre 99 tane aday helen için çeşitli müsabakalarda mücadele edecekler, müsabakaları kim kazanırsa helen ile o evlenecek, kral Tyndareos'da damadını veliaht ilan edecekti...
ayrıca adaylar yemin edecek, kim helen'i kazanırsa diğerleri ona dost olacak ve her zaman yardıma gideceklerdi...

plana bak amünyum. bak olay örgüsü ta oradan şekilleniyor, bak emperyalist çakallara...

neyse, tabi aka kralı atreus helen'e talip olan tüm adayları baskı ve şantaj ile korkutur, bir şekilde oğulları agamemnon ile menelaus'un finallere çıkmasını sağlar, finalde odysseus'a karşı galip gelen agamemnon helen'i kazanır.
fakat agamemnon evlidir, bunun üzerine babasının da ısrarıyla helen'den vazgeçer ve hakkını kardeşi menelaos'a devreder...

menelaos hayvanın tekidir.
bilek gücüyle kazanamadığı karısı helen'e evlilikleri boyunca zulmeder.
neler yapmaz ki kadıncağıza? neyse burada yazmayayım şimdi, ama helen'in kendisinden nefret etmesi için elinden geleni yapar bu menelaos...
bir rivayete göre askerlerine, muhafızlarına bile helen'i kullandırır o derece...

kral atreus oğlu menelaos'un itin teki olduğunu çok iyi bildiğinden diğer oğlu agamemnon'u daha ön planda tutar, kendisinden sonra agamemnon'u varis gösterir, o'nun yunanistan'ı tek bayrak altında toplayacağına inanırdı.
neyse, kral atreus rahmetli olunca agamemnon aka kralı olur.
miken, atina, sparta, girit falan alayı bu agamemnon'a bağlıdır. sparta kralı olan kardeşi menelaos içişlerinde serbest, dışişlerinde agamemnon'a bağlıdır yani anlayacağınız...

neyse biz dönelim helen'e.
helen'in bu durumuna üzülen biri vardır.
kimdir bu?
tanrıçaların en güzeli, bir tanesi afrodit tabi ki...

afrodit çok üzülür üzülmesine.
neden üzülmesin ki, afrodit'te teknik olarak zeus'un kızıdır aslında. yani bir yerde helen'in ablasıdır.
aralarında tek fark helen'in ölümlü, afrodit'in ölümsüz olmasıdır.
neyse, afrodit bir yemin eder, "afrodit bacım and olsun ki seni bu zulümden kurtaracağım" der.

bir gün hera(orospu hera) ve athena'yı da yanına alarak olimpos'tan kaz dağlarını izlemeye başlarlar.
kaz dağlarında bir gariban çobanı gözüne kestirirler.
afrodit diğerlerine der ki, "hadi gelin şu çobana bir oyun oynayalım, 3'ümüzden birini seçsin bakalım kimi seçecek" der. hera(orospu hera) ve athena bu bahsi kabul ederler.

her üç tanrıça çobanın karşısına dikilirler.
çoban korkudan altına kaçırır. çobana "3'ümüzden birini seç yoksa götünü keseriz" derler.
çobanda uyanık tabi, tam anadolu çocuğu, "tamam seçeyim de bana ne vaad ediyonuz amına koyayım" der.

athena zıplar hemen, "sana yenilmez bir komutan olmayı bahşediyorum" der.
ardından hera(orospu hera) gelir, "seni asya'nın hükümdarı ve en zengin erkeği yaparım" der.
en son afrodit gelir, ama afrodit çobanın kulağına fısıldar, "beni seçersen sana dünyanın en güzel kadınını veririm" der ve ona akıllı telefonundan spartalı helen'in fotoğrafını gösterir. hatta helen'in cıscıbıl yıkandığı videosunu seyrettirir.

tabi çoban fevkalade abazadır ve afrodit'in teklifini kabul edip, "en güzel tanrıça sensin, vallahi de billahi de allah çarpsın ki sensin, seni seçiyorum afrodit" der.

athena ve hera(orospu hera) hayal kırıklığına uğrar mekanı terk ederler.
ama hera(orospu hera) bu mağlubiyeti hazmedememiştir, "ben senin nasıl amına koyuyorum gör bak" diyerekten büyük yemin eder ve gider...

neyse, çoban ve afrodit başbaşa kalırlar.
çoban afrodit'e döner, "eh tamam ben seni seçtim, hadi benim manitayı görelim" der. afrodit, "dur olm, öyle kolay değil bu işler, sabret" der ve olaylar gelişir...

olay örgüsüne göre bu çoban truva prensi aleksandros'tur.
lakin aleksandros'un doğumundan önce anası hekate bir rüya görür, rüyada truva şehri na böyle atom bombası atılmış halde cayır cayır yanmaktadır. bunu kocası priamos'a anlatır.
priamos'da gider truva şeyhi gavs-ı sani aisakos'a anlatır. gavs aisakos "bu durum çok tehlikeli, bu doğacak çocuk truva'nın sonu olacak, hekate bacım doğurur doğurmaz çocuğu apollon'a kurban edelim felaketten kurtulalım" der.

aradan bir ay geçer, hekate doğurur. priamos evladını kucağına alır, ama şeyh aisakos uzaktan işaret eder ve çocuktan kurtulmasını ister.
şeyh aisakos ipnesi çok güçlü bir adamdır, truva'nın bütün geri zekalıları onun keramet sahibi bir evliya olduğuna inanır. tabi priamos truvalı sofileri karşısına almamak için evladını kurban etmeyi kabul eder.
alır yeni doğmuş bebeğini kaz dağlarına gider, bıçağını çıkarır tam "ya allah ya pismillah" diyerek bebeği kurban edecekken o sırada orada koyun otlatan bir çoban "dur yahu napıyon sen amına koyim" der.
priamos çoban agelaos'a durumu anlatır. "böyleyken böyle pampa" der.
agelaos çoban olsa da aslında aydın bir insandır, evinde böyle kalın kalın kitaplar bulundurur.
"kralım" der, "seni bilirim, kral adamsın, insan bir yavşak şeyhe inanıp kendi evladını kurban eder mi" der.
priamos, "haklısın pampa, ama napayım" der.
agelaos hemen sürüsünden bir kuzu seçer ve kuzuyu orada kurban eder, kuzunun kanlarını bebeğin kundağına sürer ve priamos'a dönerek "bebeği bana ver, al bu kanlı kındağı da o gavs denen yavşağa götür, aleksandros'u öldürdüm, uçurumdan attım de" der.

priamos düşünür taşınır mantıklı gelir, hem evladı yaşayacaktır. evladını çoban agelaos'a emanet eder ve truva'ya geri döner. tabi karısı priamos'un çocuğunu öldürdüğünü zannediyordur, "nasıl kıydın evladıma, nasıl kıydın ha" diye kızar, priamos "sus be kadın, kıymadım, oğlumuz yaşıyor, böyleyken böyle işte sus söyleme kimseye" der ve truva o günden sonra mutlu mesut yaşamaya devam eder...

çoban agelaos, truva prensini öz evladı gibi büyütür, ona bildiği her şeyi öğretir ve paris ismini verir.
işte bu paris, afrodit tarafından dünyanın en güzel kadını vaadi verilen truva prensi paris'tir.

afrodit, çoban paris'e "sen aslında truva prensisin, şimdi git truva'ya prenslik ünvanını geri al, sonra sana helen'i alacağız" der, böylece paris truva'ya yıllar sonra geri döner.

truva'ya dönen paris, truva büyükşehir belediyesinin düzenlediği truva yağlı güreşleri turnuvasına katılır, başpehlivanlık maçına kadar çıkar, fekat başpehlivanlık müsabakasında finalde rakibi abisi truva prensi hektor'dur.
hektor'un o güne kadar anadolu'da bileğini büken çıkmamıştır, neyse güreş başlar, hektor abimiz paris'i alır yerden yere vurur, kündeye getirir, tam boynunu kıracakken paris'in babası agelaos ortaya çıkar, "aman prensim, canım prensim yapma, o senin kardaşın" diye yalvarır.
bunu duyan truva kralı priamos sahaya iner ve oğlu paris'i kucaklar, hektor şaşırır tabi ama o da kardaşını kucaklar.

fakat bütün bunları izleyen şeyh gavs-sani aisakos priamos'a "vay ipne sen demek tanrıları kandırırsın ha, işte şimdi sıştın" bakışı atar.

bütün truva sevinç içindedir.
yıllar sonra prenslerine yeniden kavuşmuşlardır.

priamos oğlu paris'e kavuşmanın verdiği keyif ile onu truva'nın sparta büyükelçiliğine atar.
ister ki paris'i herkes tanısın, herkes işitsin.
paris'de sparta'nın yolunu tutar.
sparta'da düzenlenen bir cumhuriyet balosunda helen'i görür.
helen evet, afrodit tarafından ona vaad edilen dünyanın en güzel kadını helen...
ama tabi sparta kraliçesi helen'in bu durumdan haberi yoktur.
paris o günden sonra sık sık sparta sarayına gelmeye başlar. bu saraya sık sık gelen truva prensi, kraliçe helen'in de dikkatinden kaçmaz.
eh menelaos gibi bir hayvan nerde, paris gibi yakışıklı, genç, naif, kibar bir bey nerde tabi.
helen de artık paris'e karşı boş değildir.

günlerden bir gün helen duva etmek için şehir dışındaki manastıra gider, ne tesadüf ki paris'de o sırada oradan geçmektedir, selam kelam muhabbetten sonra bunlar işi ilerletirler.
bir gün kral menelaos abisi agamemnon'un davetine icabet için miken'e gidince helen saraydan çıkar ve paris'in yanına gelir, bir güzel sevişirler, ertesi gün yine gelir, daha ertesi gün yine...

tabi şehirde "truvalı paris, kraliçe helen'e kayıyor" dedikoduları çıkar. bu iş menelaos'un kulağına kadar gider, menelaos paris'i çağırır, "doğru mu lan bunlar, bak doğruysa senin sülaleni sikerim" der, paris "vallahi dedikodu, yok öyle bir şey" der.
ama menelaos bu dedikodulara son vermek için paris'e "pılını pırtını topla, sparta'yı hemen terk et" der. o zamanlar diplomatik dokunulmazlık felan yok, sparta lan orası komple söküp takarlar adamı orada. bizim paris tırsar haliyle, sparta'yı terketmeye karar verir, ama helen'i de götürecektir.

her şeyi göze alır, helen'i büyük bir sandığın içine koyar ve sandığı gemiye yükletir, gemi ege'ye açıldığında paris sandığı açar ve helen'i çıkarır. "artık sonsuza kadar benimsin, seni hiç üzmeyeceğim helen" der...

ama acaba öyle midir?

bundan sonrasını biliyorsunuz zaten.
paris ile helen truva'ya gelirler, priamos onlara sahip çıkar, hatta tüm yunanistan ile savaşmayı göze alır ve o meşhur savaş çıkar...

savaşın 2. yılında truva'da kıtlık başgösterir.
truva halkı açlık çekmektedir, ama kral priamos ve ailesi sarayda ejder meyveli smoothie, zencefil somonlu suşi yemektedir.
zira halka tahıl dağıtılırken, sarayın ambarları ağzına kadar doludur hala.

helen bu duruma tepki gösterir, eltisi andromakhe; "sana noluyor orospu, bu olanlar zaten senin yüzünden başımıza geldi, şimdi halkın açlığını mı düşünüyorsun" diye helen'e kızar.
ama helen, kendi payına düşen erzağı gider halkla paylaşır.
bir anda truva halkının sevgisini kazanır.

"ben de çok acılar çektim, çocukluğum, gençliğim, kadınlığım acılar içinde geçti, koca şiddeti gördüm, cinsel tacizlere uğradım, bu yüzden truva'ya kaçtım, beni artık bir bacınız olarak kabul edin" diye nutuk atar.
tabi truvalıların çok hoşuna gider bu konuşma ve helen'i sahiplenirler, o güne kadar spartalı helen olarak anılan helen, o günden sonra truvalı helen olur.

truvalı helen o günden sonra kendini hayır hasenat işlerine adar.
şehit çocuklarını sahiplenir, dul kalan asker eşlerine kol kanat gerer, truva halkının iyice sevgisini kazanır.

ama truva'nın dört bir yanı düşman tarafından kuşatılmış, bütün tersanelerine girilmiş, bütün kaleleri zaptedilmiş, memleketin dört bir yanı işgale uğramıştır.
yavşak yunanların kuşatmadan vazgeçeceği falan yoktur. ama truva surları da yunanlara bir türlü geçit vermez.
hatta menelaos bile artık davasından vazgeçer, abisi agamemnon'a "dönelim aga, zaten bizim karı artık alemin karısı oldu yapacak bir şey yok, kaç yıl geçti aradan" der. ama agamemnon'un gayesi helen falan değil, truva'yı ele geçirmektir. "siktir lan gavat, ne biçim erkeksin sen senin karını kaçırdıkları için ben bütün yunanistan'ı döktüm buraya" der. menelaos'a gaz verir, menelaos'da beyaz bayrak çekerek truva surları önüne gelir.
"lan amına koyduğum paris'i, senin yüzünden çok kan döküldü, in aşağı yeke yek kapışalım bu işi halledelim" diye ona meydan okur.
paris bu meydan okumayı kabul eder. ama helen onu vazgeçirmeye çalışır.
paris'e, "aman paris'im, yakışıklı paris'im, bu menelaus hayvanın tekidir, seni çiğ çiğ yer, öldürür gitme nolur" der. ama paris rezil olmaktansa gitmeyi tercih eder.
truva surlarının önünde teke tek düello başlar.
menelaos paris'e üstünlük kurar, paris'i alt eder, paris abisi hektor'a doğru kaçar, menelaos hektor'a "aradan çekil sikmeyeyim belanı" der, hektor bir kardeşine bakar, bir yunan ayısına bakar ve "o benim kardeşim lan kapçık ağızlı" diyerek menelaos'un kellesini uçurur...

bu olay yunan ordusunu gaza getirir ve savaş yeniden başlar.
yine yıllarca sürer.

bu arada akhilleus ile düello yapan hektor şehit olur.
hektor'un şehit olmasında ise en büyük pay yukarıda bahsettiğimiz hera(orospu hera) ya aittir.
hera yıllar önce intikam yemini etmişti ya, hah işte bu hera oğlu hephaistos'a gider ve ondan akhilleus için bir zırh yapmasını ister, hephaistos akhilleus'a öyle bir zırh yapar ki mızrak işlemez, kılıç geçmez bir zırhtır.
düello sırasında aslında hektor, akhilleus'a üstünlük sağlar, akhilleus yere düşer ve hektor mızrağını akhilleus'un böğrüne saplar, lakin hephaistos'un yaptığı zırh sayesinde mızrak ucu kırılır, hektor dengesini kaybeder, dengesini kaybeden hektor'da akhilleus tarafından katledilir...

işte hera yıllar önce ettiği intikam yeminini gerçekleştirmiş, truva'yı başkomutansız bırakmıştır. artık başında hektor olmayan truva'yı afrodit falan da koruyamaz...

bundan sonra truvalıların morali bozulur, ama yine de şehirlerini ölümüne savunurlar. yani yunanlar surları bir türlü geçemez.
ondan sonra hileye başvururlar. ve meşhur truva atını yaparlar, içine saklanıp truva'ya girerler ve truva istila edilir.
paris şehit olur, kral priamos şehit edilir. helen de esir düşer...

sparta'da koca zulmünden ve baba nefretinden kaçarak başlayan truvalı helen'in çileli yolculuğu esir pazarında sonlanır...
ama esir düşen helen'in buna rızası tabi yoktur.
yine afrodit devreye girer. helen'i esir alan akhilleus'un kuzeni nikostratos'a helen'i serbest bırakmasını söyler, tanrıçadan tırsan niko'da helen'i serbest bırakır. helen yunanistan'dan kaçar, rodos'a gelir. rodos'ta mütevazi bir hayat yaşamaya çalışırken onu sparta'dan tanıyan biri gider rodos kraliçesine jurnaller.
rodos kraliçesi ise truva savaşında ölen argos kralı polyxo'nun kızıdır.
kraliçenin emri ile helen rodos'ta yakalanır, kraliçe "babam senin yüzünden öldü orospu" der ve helen'i idam ettirir...

evet...
truvalı helen'in kısa hikayesi budur.
farkında mısınız uğruna dünya savaşının çıktığı, binlerce yiğitin öldüğü helen ne badireler atlatmış, ama ölümü bir başka kadının elinden olmuştur.

görüldüğü üzre kadının kadına yaptığını başka kimse yapmaz.
çünkü kadın kadının kurdudur...

#tarih
#mitoloji
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar