bugün

otobüs yolculuğu

işte başlıyor yine yeni bir yolculuk. biletler ayrıltılmış. bi kaç gün içinde alınacaklar. firma daha önce hiç denenmemiş. numaralar da en dandikten, yolcu milletinin "illallah!" diyerekten kactıgı numaralar. 41 - 42. otobüsün kalkış saati de bi değişik. akşam 8. daha önce hiç o saatte otobüse binmişliğim yok. ha istanbul'da bindim orası ayrı. gecenin 2'sinde de bindim de şimdi konumuz o değil... akşam sekizde binersek...hımm...* demek ki -bolu tünelinin yolu kısalttıgını da varsayarsak- gündüz 3-4 civarı rize-çamlıhemşin'de olacagız. işin ilginç yanı akşamın o saatinde otobüse binmem sonucu daha önce sadece geceleyin yanan bir kaç ışığını görüp var olduklarını anlayabildigim illeri gündüz gözüyle görecek olmam. nereler bunlar efendim? misal çorum, amasya, samsun, ordu. lakin bu iller memleketi olan yazarlarımız hiç kızmasınlar * bu illerden gecmeyi hiç sevmem. arkadaş yolda virajdan başka bi b.k yok. halbuki kocaeli, sakarya, bolu öyle mi? * dümdüz ovalar, göz alabildiğine geniş mısır tarlaları, "lan bak lan bak! ineklere bak!" diyerek sanki daha önce hiç inek görmemiş gibi gösterdiğiniz sürüler... kelimeler kifayetsiz anacım kifayetsiz... *

şimdi burda muhtemel bi yolculuktan bahsederken hiç yolculukların demirbaşlarından dinlenme tesislerini es geçmek olur mu? olmaz tabi. caiz değil. yolculuk saatim değişik oldugundan muhtemelen kaptanın ugrayacagı tesisler de farklı olacak. o kadar gidip gelmişim ki ezberlemişsim resmen hangi tesis nerdedir diye. gerçi aynı istikameti kullananlar da bilirler. ilk tesis bolu'daki akabe dinlenme tesisidir. istanbul'a, medeniyete yakınlıgından mıdır bilinmez en temiz, en göze hoş gelen tesis de o'dur. diğer tesislerin ismi şimdi aklıma gelmedi. hah geldi bi tane. hüsam dinlenme tesisi. samsun'daydı galiba. neyse konu cok dagıldı... ne diyoduk? heh dinlenme tesisi. arkadaş ne çeşit var, ne çeşit... muslugu olmayıp suyu koca bi tankerden akanı mı dersin, kabine girer girmez nah kolum kadar b.ka rastladıgını mı dersin... hangi birini anlatsam? neyse tuvaletlerden bu kadar bahsetmek yeter, midem kalktı. gelelim restaurantlara. penguen okuyanlar bilir, orda seyit ali aral diye bi adam var, güzel tavsiyelerde bulunuyo. gecen bi sayısında demişti ki "arkadaş eger dısarıda yemek yerken yemek sana aşırı tuzlu gelirse anla ki işte bi b.kluk vardır, çünkü tuz yemeğin dandikliğini kamufle eder. ekşidir, kokmuştur, hafiften bozuktur. basarlar tuzu, al sana mis gibi musakka!" işte bu yüzden burada bi şey yememenizi tavsiye ederim. lakin illa ki yiyeceksiniz bi çorba için cıkın, gerçi ona da "yemegin lezzetini veren yagıdır koç!" diyerekten bocalıyolar sanayagını ama neyse...

dinlenme tesisinden cıktınız. koltuklarınızdaki yeriniz aldınız. * tam o an ilginç bi şey olur. muavin en ön koltuktan başlayarak sırayla herkese kolonya ikram etmeye başlar. hep düşünmüşümdür "niye?" diye. bir tane dışında beynim başka bi ihtimal bulamadı. o da şu: galiba bazı öküzler * tuvalette kukularını ya da malafatlarını elliyolar. sonra da suya sabuna dokunmadan çıkıp gelip pişkin pişkin kuruluyolar koltuklarına. heralde muavinler derslerini cıkarmışlar gide gele. bakıyolar bi süre sonra otobüsün içinden tuhaf kokular yayılmaya başlıyo, o gün bugündür hizmet ayagına yatıp kolonya ikram eder olmuşlar. ha bi de su da ikram ediyolar, o güzel bi şey... itirazımız yok.

otobüslerde vakit gecmez arkadaş. s.ksen gecmez. hep birbirine benzeyen yerleri izlemekten gına gelir adama. yıllarca hep "bi ipod'um olsa koyardım binlerce parcayı içine, dinlerdim yolculuk boyunca derdim" ama olmadı işte. yok bi aypot'umuz. ahanda buraya yazıyorum olcak ama. unutma bunu. ne demiştik? zaman gecmez. en ideal zaman gecirme yolu uyumaktır. evet uyumak. otobüs sizi kucakta hoplatır gibi sarsarken briç oynamayı düşlemiyosunuz heralde? bazı tipler gazete okurlar, bulmaca çözerler. iyi de ederler. lakin siz uyuyun.o bulmaca çözenler "bakın ben öyle öküz trene bakar gibi dısarıya bakmıyorum, faydalı faaliyetlerde bulunuyorum." ayaklarına yatanlardır. kanmayın. uyuyun siz uyuyun...

otobüs yolculuklarının en can alıcı noktası gece saatleridir efem. biliyorum bu konu üzerinde cok durdum. "sana ne y.rramm?" derdim ama demeyecegim, terbiyemi bozamam. evet gece saatleri. kaptan tüm ışıkları kapatmış, sadece ortalıga loş bi aydınlık veren yeşil minik ışıkları açık bırakmış. o da heralde tabiri caizse gecenin köründe herifin tekinin kitap okuma istegi tutar diye... yukarıda bahsetmiştim. en iyi zaman gecirme yöntemi uyumaktır efendim. hele gece mis gibi uyunur, tabi bi sartla: uygun bi uyuma pozisyonunuz varsa, bi de özellikle cam tarafındaysanız. arkadaş bazı tipler vardır, koridor tarafında oturur, horul horul uyurlar, s.ksen de uyanmaycak gibi, nasıl becerirler anlamam. sen cam kenarındasındır, montunu katlamış yastık olarak kullanma niyetindesindir, kimseye caktırmadan ayaklarını da özgürlüğü kavusturmussundur. lakin tık yok... uyku hak getire. elin herifi rüya görüyo, hatta sayıklıyo, ya sen? mal gibi dısarıyı izle, sonra miden bulansın kus iyi mi? değil tabi. (konu dagıldı toparlamaya calışıyorum caktırma) olur ki hafiften vücüt kendini salmaya baslar, tatlı bi uykuya dalarsın, bi de bakarsın ki s.ktigimin şöforu dinlenme tesisine gelmiş. "ulan sırası mı şimdi dersiniz?". lakin ne fayda?

devamı az sonra...