bugün

entry'ler (300)

wattpad

esila'nın kayıp kızı

"Yorulmayacak mısın üşümekten, didinmekten, seni hiç hatırlamayacak ne de olsa, değer mi bu yaptıklarına. Bak işte yine bu akşamda tanımadı seni, sen onunla titriyorsun ama üşüdüğünden değil, özlediğinden titriyorsun. Yüreğin titriyor. Oysa unutmuş seni, bir yabancıymışsın gibi çekiniyor gözlerine bakmaktan.”diyip durakladı. Sözleri kalbime saplandı adeta. Sancıdığını duydum. Kederli sesi hasret dolu bir küskünlükle yüklüydü. Sonra devam etti sözlerine. ” Vazgeç bu şehirden güzel kız. Seni hep ısıtabilecek, tanıyabilecek birini sev. Seni öyle çok sevsin ki üşümene müsaade etmesin, senin yerinede sevebilecek birini bul. Sen olmadığında seni sevmeye devam etsin.”

wattpad

Esila'nın kayıp kızı isimli romanımı paylaşma fırsatı bulduğum e-kitap uygulaması.umarım keyifle okursunuz. Şimdiden teşekkürler.

ahmed hulusi

sistemin seslenişi kitaplarında, çarpıcı bir biçimde gerçekleri yüzüme vurmuştur. bendeki ve çevremdeki ego vehim ve zan hapishanesini öylesine ustalıkla tespit etmiş ki, tuttuğu aynada sizi hakikatinizden uzak tutan zihniyetinizin yansıması uykularınızı kaçırabilir, kalbinizi sıkabilir. biz evladı resul hakkında konuşurken dikkat etmenizi tavsiye ederim, inanan arkadaşlarım. nede olsa efendimizin kanından geliyor. tasavvuf ehli sanılanın aksine, size tuttuğu aynayla ve oradan yansıyan görüntünüzle, gafletinizin ihtivasını, derinliğini size açık ediyor.

aamir khan

hindistanın vehim ve zanlarla oluşturulmuş tapınma ritüellerine, şekilselliğe tapınan kendini dinci sananların düşünce sistemine ustaca çomak sokmuş bir film. teklif edilen her şeyin bizi taşıması gereken hakikati görmezden gelip araçlara tapınıp, araçların amaç edinilmesi gafletinden bahsediyorum. yoksa seriat elbet yerli yerince, eksiklik bizim algılama biçimimizde.
aamir khan gerçekten taktiri hak ediyor. ve eğlenceli bir ifadeyle anlatmasını da ayrı taktir ettim. bazıları havadan nem kapıp incinir. onlar için yapacak bir şey yok. ahad ve samed olanı anlamadıkça, dar görüşlerimize saplanıyoruz, saplandıkça saçmalıyoruz. mecazları gerçek gibi yorumlayıp, basit nefsani bir akılla kur' anı değerlendirip işin özünden perdeli olduğumuzun farkına dahi varmıyoruz. neyi anlayamadığımızı anlamak için, ahmed hulusinin kitaplarını ve okyanusum.com daki belgeselleri takip etmenizi öneririm. belli noktadan sonra bir kısım hakikati idrak etmiş zihinlerin ortak lisanını çözmek size huzur verecek, üstelik bilimin tasdik etmesiyle perçinlenmiş muhteşem bir ortak lisanın hazzını yaşama imkanı mevcut. ayrıca nübüvvet kemalatıyla bize bildirilen şerii hükümlerin hikmet ve amacını anlamak için de isabetli bir adrestir. hindistan için isabetli bir film, artık hintliler bazı gerçekleri duymaya hazır demektir. belki bizde kendi perdeli algılarımızın nasıl bizi ele geçirdiğini anlama fırsatı buluruz. uyanış biraz sancılı oluyor. en nihayetinde uyanamayışımızın sancıları bunlar.

pk

hindistanın vehim ve zanlarla oluşturulmuş tapınma ritüellerine, şekilselliğe tapınan kendini dinci sananların düşünce sistemine ustaca çomak sokmuş bir film. teklif edilen her şeyin bizi taşıması gereken hakikati görmezden gelip araçlara tapınıp, araçların amaç edinilmesi gafletinden bahsediyorum. yoksa seriat elbet yerli yerince, eksiklik bizim algılama biçimimizde.
aamir khan gerçekten taktiri hak ediyor. ve eğlenceli bir ifadeyle anlatmasını da ayrı taktir ettim. bazıları havadan nem kapıp incinir. onlar için yapacak bir şey yok. ahad ve samed olanı anlamadıkça, dar görüşlerimize saplanıyoruz, saplandıkça saçmalıyoruz. mecazları gerçek gibi yorumlayıp, basit nefsani bir akılla kur' anı değerlendirip işin özünden perdeli olduğumuzun farkına dahi varmıyoruz. neyi anlayamadığımızı anlamak için, ahmed hulusinin kitaplarını ve okyanusum.com daki belgeselleri takip etmenizi öneririm. belli noktadan sonra bir kısım hakikati idrak etmiş zihinlerin ortak lisanını çözmek size huzur verecek, üstelik bilimin tasdik etmesiyle perçinlenmiş muhteşem bir ortak lisanın hazzını yaşama imkanı mevcut. ayrıca nübüvvet kemalatıyla bize bildirilen şerii hükümlerin hikmet ve amacını anlamak için de isabetli bir adrestir. hindistan için isabetli bir film, artık hintliler bazı gerçekleri duymaya hazır demektir. belki bizde kendi perdeli algılarımızın nasıl bizi ele geçirdiğini anlama fırsatı buluruz. uyanış biraz sancılı oluyor. en nihayetinde uyanamayışımızın sancıları bunlar.

kabus

sizi etkileyen, yanınızdaki cinden nasıl bahsediyor allâh rasûlü?..
evet, insanın yanında daima var olan “iki”liden birisi “cin”dir, diğeri de “melek”. bunlar sürekli olarak kendi yapılarının ve mânâlarının gereği olarak insanın beynine mesajlar yollar dururlar. “cin”den olan, genellikle kişiyi, maddeye, bedene, dünyada bırakılıp gidilecek şeylerle uğraşmaya; ölüm ötesini ciddiye almamaya sevkeder; velev ki hatırlansa, akabinde bu düşünceyi unutturacak işlere yönelmeyi telkin eder!.. ve kişinin tabiatı da bu işlere müsait ise, artık kendini bu türden iteklemelere kaptırır gider!.. işte insanların farkında olmadan “cin”in hükmü altına girmesi olayı böylece gerçekleşir.
bu itişlere karşı ise, insanın kendini tek kurtarma aracı “ilim”dir!.. ilim yoluyla kendini, karşısındakini tanıyacak ve ona karşı başvurulması gerekli tedbirleri alacaktır. “cin”lere karşı kişide “koruyucu manyetik alan oluşturan” zikir şudur:
“lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” “rabbi inniy messeniyeş şeytanu bi nusbin ve azâb; rabbi eûzü bike min hemezâtiş şeyâtıyn ve eûzü bike rabbi en yahdurûn. ve hıfzan min külli şeytanin mârid.” (38.sâd: 41 – 23.mu’minûn: 97-98 – 37.sâffât: 7)
" keza rüya hâlinde bile", “kâbus” adı verilen görüntüler anında, ya da “cin”lerin musallat olmaları hâlinde, bunlar birkaç yüz defa okunursa, üzerinizden bu baskının derhâl kalktığını görürsünüz.
“iblis” adıyla bilinen ve “şeytan” lakabıyla tanınan varlık “cin” sınıfından bir tür olup; din konusunda yeterli bilgiye sahip olmayanların sandığı üzere “melek” değildir!.. bu hususa şu âyette işaret edilir: “hani biz meleklere ‘secde edin âdem’e’ dedik de iblis hariç hepsi hemen secde ettiler! iblis cin (türün)dendi…” (18.kehf: 50) “şeytan” lakabını taşıyan “iblis” isimli “cin” sınıfından varlığın neslinden oluşmuş türler, genelde insanları gerçekler istikametinde yaşamaktan saptırıcı fikirleri, sürekli olarak insanlara ilham ederler ve o yolda çeşitli arzulara sürüklerler.

(ahmed hulusi insan ve sırları kitabı 2)

kabuslarından kurtulmak isteyenler varsa, bizzat kendim uyguladığım yukarıda ki duayı paylaşmak isterim. deneyimlediğim için gönül rahatlığıyla paylaşıyorum. öyle güçlü bir koruyucu kalkandır ki bu dua, rüyanızda kâbus görürken okursunuz ve rüya silinir, bir daha gelir kâbus bir şekilde, bir daha okursunuz ve yine rüya silinir. yanlış anlaşılmasın tüm bunlar yaşanırken derin bir uykudasınız dır. ansızın aklınıza gelen negatif ve kötü düşüncelerden kurtulmak içinde bire birdir. rüya halinde gün içinde okunan onlarca dua değilde, bu koruyucu duanın rüyalarda bizzat kendiniz tarafından okunması da insanı hayrete düşürüyor. ben yaklaşık altı ay gece kabusla uyandım, bu duada rüyalarımda bana eşlik etti. elhemdürüllah artık bitti kabuslar. ufak tefek nefsani rüyalarda yine duayı okuyorum rüyada. müthiş bir şey, yaradanın duası kontrolün sizde olmadığı kabuslarda hızır gibi yetişiveriyor. muhteşem bir sistem.

kurt seyit ve şura istanbul

geçen sezonun boğucu sıkıcı havasını üzerinden atmış. mürvet karakteriyle ayağa kalkmış. şu anda ekranda ki en iyi dizi haline gelmiş. iyi iş çıkarılıyor artık, takipteyiz.

cemalnur sargut

etrafımda onun gibi dostlarım olsun isterdim. gerçek bir hanımefendi.

şile belediyesi

Şile merkezden ötesini görmek istemeyen belediye. Alacalı sakinleri olarak yıllardır pislik içinde olan sahil için mantıklı çözümler üretmelerini bekliyoruz. Hiç olmadı bir kaç konteynır, bir kaç uyarı levhasını esirgemesinler sahilimizden. Sahil mi çöplük mü belli değil. En az yirmi yıldır hiç bir şeyin değişmediğini üzülerek söylüyorum. Ne insanlarımızın çöp atmakta sakınca görmeyenleri akıllandı. Ne de belediye görevini yaptı.

şile sahili

Şile sahillerimi çöplük mü?

şile sahili

Dalga yoğun olduğunda girilmemeli, sahil güvenliğin bulunduğu koyları tercih etmeli, ve lütfen en azından biz çöplerimizi konteynıra atma inceliğini gösterelim arkadaşlar, ve aile büyüklerimizi uyarabilirsek çok iyi olur.

seçim çalışması

Siyasilerin insanları rahatsız etme, huzur kacırma propagandalarıdır. Acilen kanuni düzenlemeler gelmeli, millet bu zulmetten kurtarılmalıdır.

hz isa aleyhisselam

hz.isa aleyhisselâm

(ismi) el mesih
meryemoğlu isa
oluşumu adem'in oluşumu gibi olan kul
allah'tan bi-kelime
özel kuvvelerin açığa çıktığı allah kelimesi
“allah’ın âyeti”
allah’ın yüzü”
âlemler için bir mucize
allah’ın kendisini tanımladığı esmâ'sından kendisine vasfettiği bazı mânâları açığa çıkaracağı bir kulu...
varlığında o'na(rabbine) dair işareti taşıyan...
“ruhullah”(“allah’ın ruhu”)
“ruh-ül kuds”
“kudsî ruh”-“sâri ruh”-“tek ruh”
“rasûlullah”
israiloğullarına gönderilen rasûl
"tevrat'tan (musa'ya vahyolandan) önünde bulunanı (tahrif olmamış-orijinali) tasdik edici...
saptırılarak israiloğullarına haram kılınmış bazılarının, helal olduğunu bildirmek için rablerinden bir işaretle-mucize ile gelen rasûl
"teşbih" hakikatını insanlığa açmış zât
“hayat sıfatının mazharı”
“fiiller mertebesinin özünde mevcut olan hayâtiyet”
biiznillah (onların hakikatlerini oluşturan esmâ kuvvesinin elvermesiyle) ölüleri dirilten...
dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecîh (şerefi çok yüce kul)…
ikrama nail olmuş kul
“mukarrebun” (allah’a kurbiyet mertebesinde yaşayan {allah’ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} mucizelere vesile kişi)…
sâlihlerden bir kul
tasavvufta "kudret" sıfatının bir tezâhürü olan "allah`a yakîn" hâlinin sembolü…
"beşikte ve kehlde (olgunluk döneminde) insanlara konuşacak olan kul…
şuur varlık
Қzӟne eren nefs
“allah kulu"

hz.meryem-> allah’ın {(kendi devirlerindeki) insanların üstüne seçip arındırdığı imran neslinden-annesinin(imran'ın karısı) daha karnında iken allah'a adadığı; onu ve neslini, taşlanmış şeytandan koruması için allah'a bıraktığı-rabbinin kendisini hoşnutlukla kabul ettiği ve nadide bir çiçek gibi yetiştirdiği, zekeriyya'nın himayesine verdiği-allah'ın, merhameti sonucu, indinden yaşam gıdası (rızık) verdiği-allah’ın kendisi için saflaştırıp (hakikatini hissettirip) seçtiği; şirk-ikilik necasetinden arındırdığı ve o çağdaki bütün kadınlardan üstün kıldığı-huşû duyarak yaşayan…(rabbine kanit)-allah indînde varlığının yoktan var olmuş yokluğunu hisseden(secde eden)-varlığında açığa çıkan rabbinin esmâsını hissederek itiraf eden(rükû edenlerle rükû eden)-allah'ın kendisinden bi-kelimeyi (kendisini tanımladığı esmâ'sından kendisine vasfettiği bazı mânâları açığa çıkaracağı bir kulunu(israiloğullarına rasûl olarak göndereceği, ismi el mesih-meryemoğlu isa olan sâlihlerden bir kul) müjdelediği-âlemler için bir mucize olarak meydana getirdiği} bir kulu...-[sıddîka (hakikati görüp şeksiz tasdik etmiş olan)-iffetini koruyan dişi]
allah, imran neslini(kendi devirlerindeki) insanların üstüne seçip arındırdı.
rabbi, meryem’i nadide bir çiçek gibi yetiştirdi ve zekeriyya’nın himayesine verdi…
allah, meryem’i ve oğlu isa’yı, âlemler için bir mucize olarak meydana getirdi.
melekler meryem’e neleri bildirdi?(allah’ın kendisini saflaştırıp (hakikatini hissettirip) seçtiğini-(şirk-ikilik necasetinden) tertemiz kıldığını-rabbine kanit olmasını-secde etmesini- rukû etmesini…)
isa’ya hamile kalışı
allah, meryem’e “kendisinden bi-kelime”yi(isa’yı) müjdeledi…
hz.isa’nın yaradılışı ile ilgili işaretler ve hikmetli zikir[gayb olan geçmiş olaylara dair işaretler-hikmeti açıklanan olaylar-üzerinde düşünülüp ders alınması gereken örnekler]
hz.isa’nın oluşu da âdem'in oluşu gibidir.
hz.meryem’in yaşadığı şerefe nâil olmış başka yaşamlar var mıdır?
hz.isa'nın düşünsel kişiliği(mânevi yüzü-şuursal kişiliği-içyüzü-hz.isa’nın "allah"a yönelişindeki bilinci)
"semânın krallığı"(düşünsel boyut-enfüsî kemâlât)
hz.isa'nın dini->islâm! (“sünnetullah”-“allah’ın mevcûdatı, varlığı yaratma sistem ve düzeni”-"allah’ın yaratmış olduğu sistem ve düzen’’)
allah, meryemoğlu isa’ya “kitab”ı, “hikmet”i-tevrat’ı ve incil’i tâlim etti (varlığına nakşetti-programladı) ve israiloğullarına rasûl olarak gönderdi…
isa, tevrat’ın tahrif olmamış-orijinalini tasdik etti…(israiloğullarına, allah’a kullukta olmalarının farkındalığına erip ona göre yaşamalarını bildirdi)
insanlığa “teşbih” hakikatini açtı. sapmaları düzeltmek üzere görev aldı.
insanları "kendi hakikat"larını yaşamaya(enfüsî kemâlâta-düşünsel boyutun özelliklerine-"semâ'nın krallığına) dâvet etti
apaçık deliller olarak açığa çıktı…sistem ve düzenin gerçeklerini getirdi.
allah’tan başkasına kulluğu düşünmemelerini [bazılarının bazılarını(meselâ isa’yı)] allah yanı sıra ilâh-tanrı edinmemelerini bildirdi.
hz.isa, "tenzih" ile kayıtlanan yahudilere yeni bir din(sistem) getirmemiş; "sistem'e yeni bir bakış" getirmiştir(musevîlerin yanlışlarını düzeltmiştir.)
isa’ya verilen apaçık mucizeler(allah'ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıkması)
“ruh’ül küds” (onda açığa çıkarılan kuvve) ile desteklenmesi (teyid edilmesi)…
“b” sırrıyla (“biiznillah”)->beşikte konuşması-ölüleri diriltmesi-(saptırılarak) haram kılınmış bazılarının helâl olduğunu bildirmesi-anadan doğma köre ve cüzamlıya (allah’ın izniyle) şifa vermesi…
hz.isa a.s, allah’ın izniyle şifa veriyor; allah’ın izniyle ölüleri hayata çıkarıyordu…
semâdan hakikat ve mârifete ait ilimler(mâide-zâhir anlamıyla, sofra) inzali
"incil" [isa'ya vahyolan-hz.ibrahim'den sonra inzal olan-"müjde"-müjdelenen hakikat-müjde olan bilgi -öğüt olması için verilen, içinde hüda (hakikat ilmi) ve nûr bulunan; tevrat'tan ona ulaşmış olanı da tasdik eden, korunanlar için bir hidâyet kılavuzu-esmâ kuvveleriyle tasarruf]
bugün mevcud olan "incil", bir hadis muadilidir( kur'ân muadili değil!)
içinde hakikat ilmi (“hûda”) bulunan-tevrat’tan ulaşmış olanı tasdik eden-korunanlar için bir hidâyet kılavuzu mâhiyetinde olan incil, öğüt olması için verildi.
israiloğulları, hakikati dillendirenin ortadan kalkması için gizli hileye başvurdular.allah, hz.isa’ya hakikatinin yüceliklerini yaşattı ve kâfirler arasından alarak arındırdı.(kendine ref etti)
hz.isa, bedenden kopukluğu yaşar (kendini beden sanma hâlinden arınmıştır)
hristiyan (nasara)
iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlar-> "biz nasarayız= hristiyanlarız" diyenler[derin ilim sahibi keşişler-kendini allah'a adamış rahipler(ruhban)-kibre sapmayanlar]
isa öğretisinden sapanlar [“göktanrı ile oğlu isa” diye bir din anlayışı getirenler-“üçtür” (baba-oğul-kutsal ruh) diyenler-"biz allah'ın oğulları ve o'nun sevdikleriyiz” diyenler-hakikati inkâr edenler-dinlerinde ölçüyü kaçırıp haddi aşanlar-zâtına vardıran fenâ yolundan sapanlar-“hakikatlarından sapanlar-ruhani kuvvelerinden, semavi yasamdan mahrum olanlar-“hak”sız yere ölçüyü kaçırıp haddi aşanlar-“denge” noktasından sapanlar-tenzih-teşbih dengesini yitirerek vahdeti yaşayamayanlar-“batın ile perdelenenler”-“dün”de kalanlar]
meryemoğlu isa hakkında şüpheye düştükleri gerçek
isa ve (allah'ın kızları diye vehmedilen) melekler, ikrama nail olmuş kullardır.
subhandır "hû", çocuk sahibi olma kavramından! “üçtür” (baba-oğul-kutsal ruh) demeyin! allah, tek ulûhiyet sahibidir!
isa (ve mukarreb melâike) allah'a kulluktan asla gocunmazlar.
siz de allah'ın yarattığı bir "beşer"siniz.
ruhbaniyet (allah’a erme)
ruhban (kendini allah'a adamış rahipler)
ruhbaniyet çalışmaları (çok büyük korku dolayısıyla sırf uhrevî-ruhanî yaşama dönük çalışma)
israiloğullarına ruhbaniyet mükellef kılınmamıştı…(cennet nimetlerini) talep etmek için bunu kendileri başlattılar ama hakkıyla da riayet etmediler!
allah dûnundaki ruhbanlarını (rahiplerini) rabler edindiler.
"meryemoğlu mesih", ancak bir "rasûl"dür... annesi de, o da yemek yerlerdi.(beşerdi!)
"îsevî hakikat”-“daire-i iseviyet” (“enfüsî seyr”-“düşünsel boyutta yaşama”-“bedensellik-birimsellik anlayışının kalkması ve “b” sırrının yaşanmaya başlanması”-“hakikat’inde hakk’ı görmek”-“nefsinin hakikatının mutlak "tek"e ait olduğunu fark ediş”)
isevî meşreb (teşbih hâli müşahedesi ağır basan-müşahedesinde “zâhir” ismi ağırlıklı olan)
isa aleyhisselâm “kudret” sıfatıyla zâhir olmuştur.
"îsevi hakikat" nuzül ettiğinde "b" sırrı açılarak yaşanmaya başlanır. {varlığın yalnızca, “allah” adıyla işaret edilenin “esmâ mertebesi”nden ibaret olduğu hissedilir-deccaliyet (tanrılık vehmeden benlik) eriyip yok olup gider-“el mudil” isminin ağırlığı geriler-“velî” ismi seyri ağırlık kazanır}
yaşam gerçeklerini örtenin yolu, "deccal'in cenneti"ne (cehenneme) varır.
hz.isa ve kıyâmet ("bilinen o meşhur "an"-"emrullah"-kıyam edilen gün-ahiret günü’nün birimin varlığında açığa çıkış süreci-boyutsal dönüşüm-bir yapının diğer bir boyuttaki yaşam biçimine dönüşme süreci-ruh’u a’zam müsahadesi-ruh boyutu yaşamının nurâni yaşam boyutuna dönüşme süreci-uyarılma günü-teslim günü(islâm)-mânevi diriliş-ruhani diriliş-hakiki diriliş"ölüm"-fiziki ölümün akabi-"bâ’s")
hz.isa, kıyâmet için bir “ilim”dir!
katledilmesi
isa katledilmedi! onu ne katlettiler ne de haç’a astılar… sadece (onlara) öyle benzetildi(asılan).
ref edilmesi (hakikatinin yüceliklerini yaşatılması)
isa aleyhisselâm şu anda ruhani bedeniyle berzah’ta yaşamaktadır.
dünyaya tekrar gelecek! şam’da ortaya çıkacak…
hz.isa niçin bir beden sahibi olarak dünya üzerinde bulunmak zorunda?
hristiyanlar hz.isa öğretisini anlamadığı içindir ki hz.isa tekrar dönüp, yanlış anlaşılan gerçeklerin doğrusunu açıklayacaktır.
nasıl göreceğiz?
isa aleyhisselâm, beynin direkt olarak algıladığı dalgalar ile görülür.
kâinatta mevcud olan tüm varlıklar "kudsî ruh"un mânâlarının birbiri tarafından görülmesidir.
hz.isa'nın yeryüzüne gelip hz.muhammed kaynaklı ilmi almasının diyeti, "deccal"i öldürmektir
isa aleyhisselâm "deccal"i yeryüzünden kaldıracak...
dalga bedenini("ruh"unu) tekrar yoğunlaştırmak suretiyle aramıza dönecektir.(33 yaşın sûreti ve şekliyle)
hz.muhammed’in(aleyhisselâmın) geleceğini müjdelemesi bizi, ilâhi sıfatlarla tahakkuk edenlerin yoluna hidâyet et...(“sırat-ı mustakıym”e)…"hakikat"larından sapanların(bâtın ile perdelenenlerin-nasaranın) yoluna değil!

mezhep

VELiLERiN, SIDDIKLARIN MEZHEBi YOKTUR!

“Benim velilerim, kubbemin altındadır; onları kimse tanımaz” buyruluyor...
Bilir misin bunlar kimlerdir?.
ALLAH’ın bazı kulları vardır ki, onlar dünyadan ve ukbâdan sıyrılmışlar, deryaya erişip deryadan bir zerre olmuşlardır.
Bunlar,”Allah ahlakı ile ahlaklanın” buyruğuna uymuş tecellilerdir! Onların ne istemekle alâkaları vardır, ne de istememekle.
Onlara Rab, “sen ne dilersin”, dediği zaman; onlar, «Sen ne dilemişsen» derler!
Çünkü onlar, daha evvelki mertebelerde idrak etmişlerdi ki, değil istek, istememeyi istek dahi bir istektir! ... Ve, bu dahi istenemez.
Zerre deryaya diyebilir mi ki, beni şu tarafa götür diye. Derya ne tarafa dilerse, sevkeder dalgalarıyla onu... Gerçek, derya ise; dalgalarda tecellileri midir acaba?
işte bu kişiler, sadece ve sadece, yaradılmışlar için Rabbin bir rahmet tecellisi olarak, yaşarlar... Yaradılmışlara onlardan erişir Rabbin nimeti.
”ŞÜPHESiZ Ki RABBiN NiMETi MUHSiNLERDEN ULAŞIR YARATILMIŞLARA” (7-56)
Onlar, birer “ayna” olmuşlardır! Kim baksa, onlarda, kendinden başkasını göremez olur!
Onların sadece Efendileri ve Rableri vardır. Aralarına kimse giremez. Birbirlerini tanırlar onlar, bazan buluşur konuşurlar... Ama bilirler ki hepsi de tek bir gerçektendirler.
“Müferridun sizi geçti” diyerek, Efendimizin ashabına bahsettiği kişilerdir bunlar!
Ne, bir tarikatları vardır; ne de, bir mezhepleri!
Gazalî’nin (selâm olsun) ölürken, Kur’ân’ı göğsüne koyup “Benim mezhebim budur” dediği gibi; onlar da, bunu farketmişlerdir... ve ehlini bu konuda uyarırlar!
Yaradılmışlar, ölmüşlerdir onlar; ve bundan dolayıdır ki. artık bir daha düşünmezler ölümü, çünkü onlar bir daha ölümü tatmazlar!
“ONLAR, iLK ÖLÜMDEN BAŞKA ÖLÜM TATMAZLAR” (44-56)
Ölümü, çoktan tatmışlar, sıratı geçmişler, cennete, huzur âlemine, girmişlerdir.
Onlar, Rablerini seyirle meşguldürler... Her an O’nu temaşa etmektedirler... O’nunla beraber!
işte bunlar, Rabbin örtüsü altındaki veli kulları, sıddîklar, müferridundur.
Eğer sen, susuz kaldıysan, onları ara ve bütün örtü ve engellerine rağmen onları tanımaya çalış... Onların halleriyle hallen; ki, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanma yolu açılsın!
Onlar “Ferdiyet” sahipleridir!
Bizler sadece Kurân’a... Rasûlullah’a ve dolayısıyla Allah'a tâbi olmakla mükellefiz.
ara.jpg (366 bytes)
MEZHEP iMAMLARININ TÂBi OLUNACAK YANI YOKTUR!

Mezheb imamları ya da tarikat şeyhlerinin âhıret itibariyle hiç bir tâbi olunurluluğu yoktur... Ama bütün onlardan yansıyan bilgilerden günümüz şartlarına uygun olanlarından istifade edilebilir.
Şunu kesinlikle bilelim ki...
Herkes, Hz. Muhammed’e tâbi olup yolundan gitmekle mükelleftir; kendi yararı için... Bunun dışında hiç kimseye tâbi olmakla mükellef değilsiniz...
Herkes kendi ilmi ve aklı kadarıyla kendi yolunu çizecek ve sonucuna da hiç bir mazeret gösteremeden kendisi katlanacaktır.
Bu konu sizin için ne kadar önemli ise, ona göre değer ve zaman verip ona göre de yolunuzu çizersiniz... Kimsenin kimseye tâlimat verme veya Din koltuğunu kullanarak hükmetme hakkı ve yetkisi yoktur...
insanlar benim bilgi birikimimden de istifade ediyor ama bana tâbi olmak diye bir kavram sözkonusu değildir...
Bilgiden istifade etmek ayrı şeydir, tâbi olmak ayrı şey... Bütün insanlar her dalda birbirlerinden yararlanırlar ama tâbi olunacak tek zât Rasûlullah'tır!
Ben tahkike erecek gücü, aklı kendimde bulamıyorum diyenler, diledikleri kişinin görüşlerinin yolundan gidebilirler... Ama hataları ve sevapları kendileri sırtlanarak!
Öbür tarafta ben şuna tâbi olmuştum da ondan dolayı bu yanlış fikre kapıldım, ya da şu yanlış davranışı ortaya koydum gibi bir mazeret geçerli olmayacaktır.
ara.jpg (366 bytes)
Dostlar, ilme sarılan kurtuluşa erer...
Kişilere sarılanın işi ise şansa kalmıştır!
Sağlam yoldan gitmek isteyen daima akıl ve mantığını kullanarak ilim yolunu seçsin..
Âhirete taşıyacağınız gerçek sermayeniz ilminizdir... Bilinçsiz tâbi olmalar size yalnızca TAKLiT getirir...
Ben bilginlerin bilgisinden yararlanın ama körü körüne tabi olmayın, aklınızı kullanarak ele aldığının konunun her yönünü kavrayın, taklitten kurtulun diyorum.
Bilgi ezberlemek değil, irfan tahsil etmektir önemli olan.
Bilgi insanın kendisini geliştirmesi ve gereğini yaşayabilmesi içindir. ilim sahiplerinin ilminden istifade edilecektir elbette ama körü körüne, kafa çalıştırmadan ben falancaya bağlıyım diyerek, kafa çalıştırmadan yaşamak bana göre yanlıştır.
Biz insanların taklit yolundan gitmeyi bırakıp, tahkike yönelmelerini ve Din konusunu hobi olmaktan çıkartıp hayat memat meselesi olarak değerlendirmelerini arzu ediyoruz.
Çünkü herkes sonuçta herşeyini bu dünyada bırakıp, sonsuzluk boyutuna geçecek ve orada yanlızca bu dünya yaşamında edindiği sermaye ile yaşayacaktır..
Dünya hayatı her yönüyle sonuçta bir oyun-eğlence olarak nitelenmektedir...
Öyle ise, herkesin tek hedefi ölümötesi yaşam yolunda Hz. Muhammed adı altında birleşerek yürümek olmalıdır.
Herkes kendi meşrebine göre bir anlayıştan hoşlanabilir ama bu onun özel hayatı olmalı; diğer insanlarla ilişkilerinde bu husus araya girmemelidir.
ara.jpg (366 bytes)
(Soru: Ama toplumda bir kesim diğer bir kesimi, sırf inanç sistemi farklı diye kötülemeye devam ediyor.)
Mezhep imamları ya da tarikat şeyhlerinin âhiret itibariyle hiçbir tâbi olunurluğu yoktur... Ama bütün onlardan yansıyan bilgilerden, günümüz şartlarına uygun olanlarından istifade edilebilir.
islâm Dini’ni bilen, başkalarını kötülemekle vaktini aleyhine değerlendirmez; kendini âhirete hazırlamakla zamanını değerlendirir; başkalarına da doğru bildiğini söyler, geçer...
insanları yargılayacak olan ve dolayısıyla değerlendirmeye tâbi kılacak olan Allah’tır; bana göre...
ara.jpg (366 bytes)

ÖLÜM ÖTESiNDE, MEZHEPTEN SUAL OLMAYACAK!

Şeriat, Allah Rasùlü’nun buyruklarından ibarettir!. Şeriat; Kur’ân ve Hadisten ibarettir!. Çünkü Kur’ân mutlak olarak, direkt ilâhi hükümleri bildirendir... Bunun dışındaki görüşler beşeri-terkîbî kayıtlardır!.ilâhi hükümlerin, beşere göre yorumlanmasıdır!.
Dolayısıyla beşeri yorumlar ilâhi hükümleri kaydı altına almaz; tâbi olma zorunluluğu getirmez!.
Burası çok ince bir noktadır…
Buranın çok iyi anlaşılması gerekir!. Ulûhiyetten gelmeyen hükümler, mutlaka beşeriyettendir!.Yani terkibiyettendir!
Eğer kişi diyorsa ki,”ben Nebi’yim”, onun hükmüyle amel edilir!.Ama Nebî değilse, yâni Allah’ın elçisi değilse, Allah’ın hükümlerini bildirmiyor!.Terkibinin meydana getirdiği hükümleri bildiriyordur...O zaman ona uymak farz değildir, gerekli değildir! Ama sen, o hükümlerde, seni ilâhi saadete ermeye götürücü bir anlam bulabiliyorsan, uyabilirsin; bulamıyorsan uymayabilirsin ve bundan da mesùl değilsin!
işte bu yüzdendir ki öldükten sonra, kimse mezhebinden veya tarikatından sual olmayacak; mezheb veya tarîkat diye bir şey geçerli olmayacak; ancak ilâhi hükümlere uyup uymamanın neticeleri ile karşılaşacaktır!.

nebi

Nübüvvet kemâlâtının, beşeriyet sûreti ( “Dünya sûreti” ) altında açığa çıktığı zât...
Allah'ın, Müjdeleyici ve uyarıcı olarak bâ’s ettiği (nübüvvet kemâlatını açığa çıkardığı) kişi...
Nübüvvet görevini ifa eden…
Varlığını “Velâyet” hakikatından alan Zât…
Doğuştan Nübüvvet istidadına sahip olan Zât...
Alemlerin rabbı olan Allahı bilip, Onun dilediğini "insan"lara tebliğ ile görevlenen kişi…
ilâhi nûrun zuhûru yanı ile beşerî yanı kendisinde birleştiren kişi...
Vahye dayanan bir sistemle görev yapan ...
Ötedekinin postacısı değil; "hakikatindekinin dili"... Kendi varlığında, boyutsal olarak eriştiği mertebenin hakikatını dillendiren...
Esma ve sıfatın efal aleminde açığa çıkış sistemini okuyup buna göre bir insanın kendi hakikatine ulaşması için neleri yapıp nelerden uzak durması için gerekenleri anlatan...
Benliğindeki Allahı müşahede ettikten sonra ona teslim olan ve Allahın emirlerini, yani Ulùhiyet hükümlerini, beşeriyetin saadetini meydana getirecek kurallar olarak beşere ulaştırma görevini ifa eden zât....
Kendi hakikatını bilerek, geldikleri toplumların yaşam düzeylerine göre bir ileri basamağı öneren görevli zât…
insanları Allah Dinine dâvet eden Görevli Zât…
·Yaşamı ölüm ötesinde devam edecek olan insana(devlete değil!.) "Din” yani “Sistem”i anlatarak, onların ölümötesi gerçeklere hazırlanması için görev almış kişi...
Beşere ilâhi hükümleri tebliğ ederek, ilâhi mânâları açıklayarak, Allah’a vâsıl olmalarını temin yolunda çalışma yapan Zât…
Bütün bu varlık âleminin tasarrufunun ötesinde, beşere ilâhi hükümleri tebliğ ederek, ilâhi mânâları açıklayarak, Allah’a vâsıl olmalarını temin yolunda çalışma yapan kişi…
Âlemin ve varlığın hakikatına, aslına ermiş olarak insanları Allah’a davet eden kişi…

venezuela ve şili

venezuela ve şili kadar olamadık.

israil e destek yürüyüşünde türk şoku

(bkz: http://www.milliyet.tv/ne...rk-soku-QM3FF4RopYbY.html)
Sizler her yerde felakete sebep oluyorsunuz diyen Türk vatandaşı, "Benim kitabımda sizin sonunuzun nasıl olacağı yazıyor. Gün geldiğinde ne bir tasın ne de bir ağacın arkasına saklanabileceksiniz" diyerek grubun dağılmasını istedi.

Ramazan ayında olduğumuzu bile bile saldırıyorsunuz diyerek gruba bağıran vatandaş, "Her Ramazan masumlara saldırıyorsunuz. O topraklar sizin değil. Silahsız insanlara karşı mı savunuyorsunuz kendinizi o insanlara silah verinde görelim savunmanızı. Yaptığınız savunma değil cinayettir." diye bağırdı. Kanlı katliama destek veren grup, tepki gösteren Türk vatandaşına hiçbir cevap veremedi.

helal olsun.
(bkz: http://video.haberturk.co...ruyusune-turk-soku/121896)yedek link...

biz size her şeyi misallerle anlattık

Niçin, Kur'ân-ı Kerîm'deki ve tasavvuf dünyasındaki mecaz ve işaretleri tekrarlamakla avunup, onların işaret ettiği gerçekleri fark edemiyoruz?

Niçin, beş duyu sınırları içinde düşünmekten kendimizi kurtarıp, kozamızın içinden çıkamıyoruz?

Niçin, "TEK kare resim" olan stringler boyutunun algılanışının tasavvufta "Esmâ mertebesi" olarak tanımlanıp,"ilmî sûretler"i meydana getirdiğini; bunun ötesinin mutlak "yok"luktan ibaret olduğunu algılayamıyoruz?

Niçin, Kurân'a göre "necîs" (pis) olan "şirk" düşüncesinden temizlenip "tâhir" olmayıp; kendimizi duş altına atarak "necîs"ten) temizlendiğimizi sanıyoruz?

Sorular, yazsak uzayıp gidecek ama cevaplar?..

Gelin, önce iki âyeti hatırlayalım Kur'ân-ı Kerîm'den...

"Kesinlikle müşrikler necîstir (pisliktir)!" (9.Tevbe:28)

"Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!" (56.Vâkı'a: 79)

Halk arasında bu iki âyetin bir arada anlamı, "Abdestli değilsen kirlisin, bu sebeple Kurân'ı eline alma!" diye yayılmış...

Oysa...

"Bir algıladığın âlemler var, bir de gökte ötelerde bir yerde bir ilâh-tanrı var" anlayışında isen, varlığın mutlak tekilliğini vurgulayan ve sistemini anlatan bu muhteşem "Bilgi"'a) yaklaşma; çünkü böyle bir anlayış içindeyken burada anlatılan verileri değerlendirmen mümkün olmaz, anlamınadır bu iki âyetin mânâsı bir arada.

Bir an konuya ara verip, bir misal ile yaklaşayım ana konumuza... Böylece, Kur'ân, hadis ve tasavvufta, olayın neden mecazlar ve işaretlerle anlatıldığı hususuna cevap vereyim.

Sizi alıp 500 yıl öncesine ışınlasalar ve o devirde yaşayanlara, "internetteki bilgilerin nerede, nasıl saklandığını, bilgisayar ve televizyon sistemlerinin nasıl çalıştığını anlatmak zorundasın" deseler; bunu nasıl anlatırsınız o insanlara? Vereceğiniz misaller ne kadarıyla gerçeği aksettirir?

1400 küsur yıl evvel yeryüzünde yaşamış ama "Sünnetullâh" adıyla işaret edilmiş Sistem ve Düzen'in tüm mekanizmalarını kendine açıldığı kadarıyla müşahede etmiş; sonra da bunun bir kısmını çağının şartlarını yaşayan insanları da hesaba katarak anlatmak zorunda kalmış en muhteşem insan Allâh Rasûlü ve son Nebisi, acaba daha başka ne diyebilirdi bize intikâl edenler ötesinde?

Ne yazık ki, her dalda çağı aşmaya çalışan insanlar, Allâh Rasûlü'nü ve bildirdiklerini değerlendirme konusunda hâlâ yüzlerce yıl öncesinin şartlarını yaşayan insanlar gibi düşünüp yorumlamaktan gocunmuyorlar!

Oysa, o devirlerdekiler mazurdu! Çünkü, bugünün veritabanına ve imkânlarına sahip değillerdi. Ama bugünküler?!!    Niçin Kur'ân'ı Kerîm, akıl sahiplerinin, misallerle,benzetmelerle anlattıklarını tefekkür ederek,deşifre etmelerini istiyordu?

Evet, gelin artık biz düşünme ve değerlendirme sistemimizi yenileyelim!.. Onların zorunlu olduğu yüzeysel bakış yerine, Allâh nimeti olan bilimler eşliğinde, konuyu sistemli bir şekilde sorgulayarak, Allâh Rasûlü ve son Nebisi'nin bildirdiği şifreleri çözmeye çalışalım...

Risâlet Nûru'nu değerlendirelim... "NÛR", ilimdir!

biz size her şeyi misallerle anlattık

20-) Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslananlar olarak... Onları (bilinçleri) Hur-i Iyn (her şeyi net, akı ak karayı kara gören özelliğe sahip bedenler) ile eşleştirdik. (Dişi huri kızı diye yorumlanan bu anlatımlar tümüyle diğer cennet yaşamı anlatımları gibi bir temsilî, sembolik anlatımdır. {"Meselül cennetilletiy" = CENNETiN TEMSiL (misal - benzetme) yollu anlatımı} 13.Ra'd: 35 ve 47.Muhammed: 15... {Sahih Hadis: Allâh buyurur ki; Sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir aklın kavramadığı şeyler hazırladım! Buharî, Müslim ve Tırmızî} A.H.)

Kaynak: http://www.ahmedhulusi.or...052_tur.htm#ixzz384KXIdCm
Follow us: @AhmedHulusi on Twitter

biz size her şeyi misallerle anlattık

http://www.allahvesistemi...ramlar/kavramlar/ibrahim/