bugün

Asıl rengi kiremit rengiymiş üstelik rugan da değilmiş..Yıllar sonra öğrendim tek güzel ayakkabımın kırmızı olmadığını.. Yıllar sonra öğrendim ki meğerse kırmızı ruganı geç,kırmızı bile değilmiş o canımı yakan ayakkabılar.Ruganlığından zaten banane! Kırmızı olamadıktan sonra…
O ayakkabıyı giyince canım acırdı,giyemeyince içim.Gerçek rengini öğrenince anladım iç ve can acısını..Yaş önemsizmiş hayal kırıklığı için kırmızı rengi kadar net öğrendim bunu.
Ne de hevesliydim ilk gördüğümde siyah poşetten çıkar soluk kırmızı gibi olan rugan denen ayakkabıyı için.’bu senin’ dedi babaannem.Hemen giydim.Ama beyaz dantelli çorap olmazsa olmaz.Özenle katlanır bilekten ayakkabının üstüne dökülecek şekilde.Yaş anca 5,ayakkabı numarası en fazla 27…O zamanlar ‘çocuğu götürelim kıyafet alsın,ayakkabı seçsin’ yok nerdeeee.Ne getirilirse o.Getirildiğine şükür küçülmüş giymekten iyidir.

Misafirliğe gittik o gün.Bende sözüm ona kırmızı rugan ayakkabı (kokusuna kurban.) yürüttüler 27 numara ayaklı,5 yaş civarlı çocuğu. Ayakkabı taş gibi,kaliteymiş ne de olsa…Ayağımı vurdu.Bir çıkarttım varılan yerde beyaz dantelli çorap kan revan.
Ama eve dönüşte de giyildi aynı ayakkabı can acıtsa bile.Eve geldik ayakkabıyı ayağımdan çıkartamadı halam.27 numara olmuş muhtemelen 29. Sıcak su döktü biraz ayakkabıya yapışmış ayağıma.Sonra çıktı ayakkabı içimdeki tüm yaşam sevinciyle birlikte..Kaynak denilebilecek sıcaklıkta suyla yıkadı babaannem ayaklarımı söylene söylene. Bir kez daha lanet ettim annemin beni büyütmeyişine.Bir kez daha haykırmak istedim benim suçum mu bu ayakkabı vurdu küçük almışsınız diye ayaklarımın üstüne basamazken…Bir daha hiç giyemedim benim için kırmızı rugan,başkaları için kiremit rengi süet olan ayakkabılarımı.Baş ucumda durdu uzunca bir zaman. Sonra onlarda uzaklaştırıldı benden mutluluğum ve duygularım kadar…
Ne zaman kırmızı rugan ayakkabılı 5 yaşlı bir çocuk görsem hala içim cayır cayır yanar.Ve bugün bolluk içinde alabildiğim ayakkabılardan biri.5yaş,27numara ayaklı iken kırmızı ruganımın vurduğu yeri vurup yara yapınca anladım ki ; içinde kalmışlık ömür boyu kalırmış ve acıların aslında en deriniymiş.
çocukluk yıllarına dair içte kalmışlıktır. en umut dolu hayallerin bir bir suya düşmesidir.
babaannemlerdeyim, büyük kuzenlerimde huzursuzluk ve acı, saklıyorlar gözlerini benden, ters giden birşeyler var ama 8 yaş saflığı ile algılayamıyorum olanları.. ve götürülüyorum amcamlara, bu ne kalabalık ne var ne olmuş burada ve yaşlı gözleri ile babam karşıma geçip annen cennete gitti diyor. annem cennete gitti, nasıl yani diyorum o beni bırakmaz, hayır baba yalan söylüyorsun derken, aslında biliyorum, tüm hayallerimi de götürdüğünü yanında giderken. ve 8 yaşında kırılmasın diye bir daha hayal kurmayan bir yetişkin oluyorum...
ayda yılda bir alınan elma şekerinin yere düşüp dışının çatlamasıdır hayal kırıklığı. o şekilde hayal kırıklığım olacağına bu yaşımdaki gibi olsun diyesi geliyor insanın.
(bkz: yarısı boş cips paketleri)
cips paketini elleyip taso bulduğunu sanmak ama elleğinin elin olduğunu anlamaktır.