bugün

efendim sadece amazonlarda yaşayan tatlı su yunusu diye bir canlı var. bu canlı çiftleşmek için dişisine kur yapmak istediğinde, nehrin dibinden bir adet taş alıyor, dikkat edelim tek taş, daha sonra bunu uzun çenesiyle kaldırıp nehrin dışında tutuyor. bu çiftleşmek istemesi anlamına geliyor. biz insan ırkı olarak napıyoruz, biz de tek taşı alıyoruz, balık için dik durmak neyse insan için diz çökmek o olduğundan, diz çöküyoruz, ve birşeyler geveliyoruz. demek ki neymiş, tek taş geleneği yunuslardan gelmekteymiş. tabi yunuslar yok beş taş, yok tam tur gibi bir evrimleşme geçirmemiş, iyi de etmiş.

edit : gerçeğini bilen varsa yazsın tabi.
gerçeği bilen varsa yazsın çağrıma cevap gelmeyince, büyük ve derin araştırmalar yaptım ve de bulgularımı aşağıda derledim, iyi okumalar efendim.

ilk çağlarda, erkek eşini seçtiğinde, hatun kişiyi kaçırıyor, ellerini ve kollarını bağlıyor. sonrasında ise sadece bacaklarında ki ipleri çözüyor ve eğer hatun kişi bacakları serbest kalınca kaçmazsa bu onun da gönüllü olduğu anlamına geliyor. abimiz de kolları tutan ipleri çözüp sadece elin küçük parmağına, söktüğü iplerden birini sarıyor, bu da hatun kişinin sahipli olduğu anlamına geliyor.

gel zaman git zaman, toprak sahiplenme döneminde, erkek bu sefer, daha medeni bir şekilde hatun kişiyle evlenmek istediğini belirtiyor, parmağına da sahip olduğu topraklarda yetişen bir bitkinin sapını sarıyor. değerli bitkiler ya da sebzeler yetişen bir yerden geliyorsanız, sardığınız ipte o kadar değerli oluyor.

bu gelenekten demir'e geçiş romalılar zamanında oluyor, bildiğimiz anlamda yüzük ilk o zaman kullanılıyor, ve yüzük 3. yani şu an yüzük parmağı diye bildiğimiz parmağa takılmaya başlıyor. bunun nedeni romalıların kalbe giden damarın bu parmaktan geçtiğine inanması.

demir yüzük döneminden, altına geçiş ise, şimdi adını hatırlamadığım bir papa tarafından başlatılıyor. abimiz diyor ki, eğer bir adam evlenmek isterse ailesine bakabilecek kadar parası olmalı, bunu ispat için de yüzük altın olmalı.

altın sonrası, çeşitli taşlar da eklenmeye başlıyor yüzüklere, genelde burçlara dair taşlar kullanılsa da, ufaktan bir zenginlik yarışına dönüyor bu iş, ve en sonunda avusturya dükü eşine elmas taşlı bir yüzük takıyor. bu hareketiyle de günümüzde anladığımız anlamda tek taş yüzük kavramı doğmuş oluyor.

uzun süre sadece soylular ve zenginler bu tür yüzükler takabilirken, afrika'da bulunan madenlerle elmas saray ağzı ile söylemek gerekirse, halka iniyor.

bizim kültürümüze girişi ise sanıyorum amerikan dizileri ile oluyor. zira çok da eski olmayan tarihlerde, nişan yüzüğünü ki kendileri taşsızdır, aile büyükleri takardı, öyle diz çökmeler falan yoktu.

tarihçesinden de görebildiğimiz kadarıyla, tek taş yüzük, temel de bir güç gösterisi, bunun yanında bağlılık sembolü de denebilir, ya da kalbe giden damarın üstüne giden damara takılması itibarı ile aşkla da biraz ilgisi var.
kökünü yemişim lakin ucunun dibimize, dibimize battığı belli olan gelenek. Tabudeviren adam olduk; töresidir, geleneğidir, göreneğidir bitiremedik. var olan birey olduk; yalnız kaldık. vatana, millete, insanlığa faydalı adam olduk; düşman edindik. Esas önemli olan taş ve ip olayını atlamışız meğer.

şimdi ilk çağ adamı taş alıp; kadının kafasına vurarak kaçırdıktan sonra, iple ağaca bağlayıp ayaktan sallandıra sallandıra gerdeğe girip, sonra işaretlemek için kadının vucudunu doğrasaydı; bügün biz gelinin kafasına kaldırım taşı ile vurup nikahı onaylar, bangi jumping yaparak gerdeğe girer, kızın kalbinden suratına penis dövmesi yapardık.

''barbarizm kaynaklı romantizm yaşamak istemiyorum'' sloganını şimdi uyduruyorum, kızlarımız arasında günden güne yayılır umarım.

(bkz: experimental başlıklarına yorumlar)
(bkz: tabudeviren)
(bkz: 30 yaş)
mona lisa zamanında moda olan gelenektir.