bugün

her şeyi bilip, farkında olduğun halde, hayattan ve insanlardan beklentiyi artırma durumudur.vakaları, gecenin bir yarısı almanya dan gelen -meşin- topu alıp, cadde de nerdesiniiiiizz diye haykırmak ile başlayıp, her 5 tl verdiğinde 50 tl üstü almayı bekleyerek, gün içinde 100 tl bozdurup harcama olaylarına kadar varabilir.

buda benim zorlamam

saat 05:45. bugün yeni dönem işleri başladı. çekim, montaj, seslendirme, kaset, sanatçılar, kuaförde işe başlayan kız (sonuncusu ayrı bir konu) ve daha bir sürü iş beni bekliyor. ama biraz daha uyuyabilirim. hatta hiç gitmesem de olur.

saat 06.00 yatağın hemen kenarında ilişmiş, hiç uyku hissi çekmeden fal taşı gibi açılmış gözlerle balkon kapısının aralığından, garip bir şekilde bana bakan güvercine odaklanmış, kıpırdamıyorum. güvercin ile çok enteresan bir şekilde konuşuyorum. küfürler ediyorum.

-siktir git lan, ne konuyoooon, balkon biziim
-guuuk
-ölemi sikik.
-guuk guuuk.
-istediğin yere konamassın oluuuuum.

yatağın kenarına ilişmiş kendimden sıyrılıyor hayretle yine kendimi izliyorum. güvercin -mal yaa- diyerek uçup gidiyor. hala kuşun konuştuğunu düşünüyorum. sol kolum ağrıyor. bunun yanında burnum fevkalade kaşınıyor. salonun tam ortasındayım gözlerim cama takılıyor, dışarıda harika bir hava var. tam bu anda saate bakıyorum. 160 saat olmuş, 8 saat sonra tam 7 gün olacak. sigara içmeden tam 7 gün.

evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. epey bir yürüdükten sonra ben ne yapıyorum deyip, sevdiğim bir kardeşimin bakkalına giriyorum. sabah haberleri şike olayları, her kesi topluyorlar.

-bir küçük su paşam. (parasını uzatıyorum)
-(televizyona dalmış bakkal) kim ne yapıyorsa, ne kader kabahatu var use, çeksun cezasunu. once benum takımumdan başlasunlar. hak hukuk bağa ne use herkese o olsin.

dalıııııp gitmişim vitrinde duran sigaralara, hepsi bir reklam çekiminde olağanüstü oyunculuk sergiliyor, hayal dünyam üniversal stüdyolarının tüm olanaklarını kullanıyor. kement atan bir kovboy vardı marlboro reklamlarında, o göz kırpıyor

-evlat yak bir sigara ve gidelim- diyor.
-dayıı bir git yaaa, bir işine git, git sığırları yakala. diyorum.
-niye, ne oldi? yoksa fenerlu musun? diyor bakkal.
-yoo değilim paşam, diyorum.
-neyun var senun?
- yok bir şeyim yok, hadi kolay gelsin.

kendimi dışarı atar atmaz, bir taksiye atlıyorum. bir terslik var. takside çok güzel bir kanal çok güzel müzikler çalıyor. hımmmm, hımmmm tadındayım. tam bu sırada, çlank, donnnnnk, bödöf, zobom, zutufff tarzı bir durum oluyor.

-abi bir mahsuru yok değil mi? tam yeni yakmıştım.
-(arkada eroin bağımlısı gibi sallanıyorum) yooo, yooo bir mahsuru yok. neden olsun ki, yok, yok yok, iyiyim ben, gerçekteeen. ıhhı. hızla yol alıyoruz, sessizim, dişlerim ağrıyor. karanlık bir odada
sigara içerken, içime çektiğimde ucunda ışığın harlandığını görerek daha da asılıp, nefesini önce burnumdan sonra ağzımdan bırakıp, pencereden gelen hafif sam yelini göğsümde hissedip, sonra bir nefes daha alıp kahvemi yudumladığım anı düşünüyorum. güzelim müziği değiştirdi. haberler. olsun.

-abi akp-mhp ile anlaşıryakında abi, yepisyeni bir anayasa yapsınlar.
-püskevitsiz çocuk kalmayacak.
-nasıl abi?
-şurada ineyim ben.

sağ salim iş yerine varıyorum. 6 gün içinde beklentim hep insanların beni takdir etmesi, beni her gördüklerinde parmakla göstermeleri, yanımda sigara içmemeye dikkat etmeleriydi. egoistliğin dik alası oldu yani.

dergiler, postalar, görevli, eft, mailler, telefon görüşmeleri derken dayanamıyorum. bizim çocukların odasına giriyorum. çocuklar bir yandan çalışıyor bir yandan çay ve sigara içiyorlar. kısa bir konuşma hemen dışarı atıyorum kendimi.

yeni bir program, koşturmaca, telaş her neyse işte eni sonu bir müzik programı.. mekanımız sokak olunca iş biraz daha ağır ama zamanda hızlı geçiyor. sokakta iş yapmayı severim hele müzik ya da belgeselse daha çok severim. istanbul'un en güzel mekanlarında -marsis- teneke trampet-masalın aslı- adlı ekipler çalıyor söylüyor. çekimler yapılırken bir köşede oturmuş fevkalade dinliyormuş gibi- duruyorum ama, tam olarak sigara saatine geldiğim içim, elime salim abinin tutuşturduğu kahvenin bardağını diş çıkaran bebekler gibi dişlerime sürtüyorum. acınası haldeyim.

istiklalin gobeğende bir adam, hırpani bir halde, gözleri avurtları çökmüş, karşıma dikilmiş.
-dayaaaaaaaaaaaaaaan, dayan seni aptal, bak yeniden sigara içmeye başlarsan, benim gibi olursun.
-ha siktir ya, oldu abiciğim, bu son sözleri, kendi halimi hayal dünyamda bu denli abarttığım için kendime söylüyorum. bu zor anları atlatmak için, kalkıp işi kontrol ediyorum. kamera, jımmy, stadycam- kısa ara- herkes koşturuyor. olgun yanıma geliyor.
-nerede bizimkiler olgun?
-abim, yönetmen bir arkadaşı ile şuraya geçtiler (bir mekan tarif ediyor)
-sağol canım. mekana girer girmez koyu yoğun bir amerikano söylüyorum. selamlaşayoruz, eski bir işten tanıyoruz birbirimizi, (sevdiğim bir insan) derken onlar konuşuyor, ben bacaklarımı sıkıyorum,

öyle güzel tutuyor ve öyle güzel içiyorlar ki sigarayı... yönetmenin arkadaşı- kapalı devreyiz, her şey sözde dünya başkenti bu şehirden ibaret, önemli olabilmesi için -olay- bu şehirde meydana gelmeli, koskoca bir ülke bu şehrin ağzına bakıyormuş gibi konuşup duruyoruz. haberler bu şehir üzerine yazılıyor, diğer iller yan rollerde, bu şehrin orospusu yüzünden bütün ülke belada, bu şehrin hırsızı yüzünden bütün Anadolu nun boynu bükük.

bir iki söyleyecek sözüm var ama dayanamıyorum, telefonla falan uğraşıp izin isteyip atıyorum kendimi dışarı.

kapıda bir sürü insan çok ünlü bir sanatçıyı takip eden basın ordusu gibi- hepsi birden -efendim buradan yakın, lütfen burdan yakın. rabarbası içinde, kalabalığı yararak uzaklaşmaya çalışıyorum. bir kenara çekilip kalabalığı izliyorum, tam karşımda bir büfe, arkamdan biri yaklaşıyor. bizim fatih.

-fatih ben gidiyorum, var mı ilerlemeyen bir şey?
-yok abi her şey yolunda.
-oldu canım hadi kolay gelsin.
-abim, çok pardon sigaran var mı?

özel not: sadece bakıyorum, bu tarz durumlarda, hayatımda özel yeri olan sadece 2 ya da 3 kişinin bildiği bir karaktere dönüşürüm. müthiş şeyler yaparım. ama sadece bakıyorum. kendime şaşıyorum ve gayet sakin bir halde inanılmayacak bir şey yapıyorum.

-fatih, sigarayı bıraktım canım. diyorum. bunu söylediğim anda, fatih bir anda broadway müzikalinden eşsiz bir karaktere dönüşüp, beni kutluyor.

-seeeen, ne kadar daaa, önemliiiiiii dalıp gittiğim hayalden bir anda sıyrılıyorum.

fatih-sigara bırakılır mı? abi yaaaa. diyor.
olabildiğine zorluyor kerata, iyice kinleniyorum. yine durduruyorum kendimi.
-hadi git, git buradan, giiiiiiit.
yokuş aşağı yürürken, fatih in tepkisini anımsayıp kendi halime gülüyorum. umarım başarırım.