bugün

hayata dair algılamasını, salt sonucun ne olduğu üzerine odaklamış, bu sonuçtan hareketle pozisyon üretmeye koşullanmış hastalıklı zihinlerin değişmez hastalığı.

sözgelimi, bir gemi vardır ve bu geminin bir yerden bir yere belli bir zaman diliminde gitmesi öngörülüyor. olay başlıyor, ve gemimiz demir alıyor. fakat o da ne? aradan o kadar zaman geçmesine rağmen gemimiz halâ hedeflenen linmanda değildir. belirlenen saati aşan bir saatte, gemimiz limana varabiliyor ancak.

şimdi.. sonuç odaklılara göre, tartışılmaz bir başarısızlık vardır bu örnekte. nitekim o meşum gemi, planlanan saatte ve dakikada hedef limana ulaşamamıştır. bunun telafisi ve yenilenmesi de mümkün olmadığından, haliyle cezalandırma/kaptanı işten çıkarma/gemiye hakaret etme..vs.. her müstakbel eylem, mübah hale geliyor.

bir de, bu alışılmış tavrın dışında cılız, fakat makul bir ses yükseliyor. diyor ki bu ses; "evet, gemimiz hedeflenen limanda plânlanan saatte olamadı fakat, acaba geminin hedef limana ulaşmaya uğraşırken neler yaşadığını biliyor muyuz? nasıl bir süreçten sonra buraya geldiğini, hangi aşamalardan geçtiğini biliyor myuz? kaldı ki, önümüzde duran gemi, sadece bir sonuç değil mi? peki sonucu ortaya çıkartan süreç ne olacak? değerlendirmede bu sürecin hiç mi payı olmayacak?.."

ezcümle, türk basınının içerisinden konuştuğu dildir sonuç odaklılık. futbol müşterilerinin, yeni futbol patronlarının içerisinden konuştuğu dildir. beşiktaşımızı liverpool maçından sonra linç etmeye kalkan aklı evvellerin içerisinden konuştuğu hastalıklı zihniyettir. ve porto'dan bir zaferle dönerse beşiktaş, ne kadar hastalıklı ve çarpık olduğu ortaya çıkacak, -hem de futbol eliyle..ne kadar güzel..- özünde linç ve yok etme bulunan hastalıklı ruh hali.

ha bir de..zahmet edip o geminin hangi aşamalardan geçtiğini sormayanlar, gemi hedefe zamanında vardığında gemiyi sahiplenmekten de imtina etmezler. gemiye ne çektiğin bir kere sordun mu be adam/kadın? git başımdan, gölge etme başka ihsan istemez.