bugün

sürekli. ebedi, ezeli. uzun gece.
en güzel isimlerdendir. Sermed isminden ilham alarak yazılan;

ellerini saçlarının arasında gezdirerek başını ovuşturdu. düşünceleri mayalanmışcasına kabarıyor, kafatasına sığmıyor gibiydi. altı üstü bir tas işte diye düşündü. kutsal kase kayıptı. buna rağmen yeşillikli labirentlerde koşuşturan çocukların neşesini bir anlığına olsun ödünç almak istedi.

sermed, medresenin boş avlusunda bir köşeye ilişmiş, zamanı yavaşlatmak için güvercinleri seyrediyordu. hocası alim el-dehri'den tasavvuf ilmine vakıf olmak için aldığı derslerin zaman zaman kırlangıçlar misali göç ettiğini düşündü. oysa hocası nın zihninde yaratmış olduğu kalıcı alan, onun ebediyete intikaliyle bölünmemiş, göçebe kuşlara ayak uydurmayı reddetmişti. sermed'in aksine, diğer öğrenciler rüzgarla uçuşan yapraklar gibi uzak yerlere savrulmuşlardı.

el-dehri'yi bilmek içini keskin bir kederle dolduruyordu. saflığın ahengini bozan , ya da şöyle diyelim; sükut anlarında yükselen seslerin yavan boşluğu gibi inciten bir keder.böyle zamanlarda küçük uğraşlara odaklanıp kederinin örtülmesini beklerdi.

sermed'i medresenin avlusuna getiren ;ki uzun zamandır ayak basmamışlığın verdiği başıboşlukla- şey farklıydı. elini gayri ihtiyari çenesine dayayarak ağaç gölgeliklerinde yazın neşesiyle cıvıldayan kuşların sesini dinledi.

"bugün kendime hak gördüğüm avareliğim, serin bir ruhun uzaklaşmak isteyen imgesinden başka bir şey değil. ben kendimi dinledikçe huzur ve kederle yoğrulmuş hallerime yabancı kalan bir yanım hep peşimde olacak. belki de sabah karşılaştığı dilencinin rahatsız edici sözleri doğruydu.-sözlerden kaçıp bir yere sığınmak güç iştir-

sermed o sabah hiç de tahmin edemeyeceği gibi karşısına aniden çıkan genç bir dilenciyle burun buruna gelmiş ve onun para isteğiyle iyice öfkelenmişti.
"git çalış, para istemeye utanmıyor musun" diye dilenciye çıkışmış, yoluna gitmek isterken genç adam yine önünü kesmişti. sermed nezaketsiz davranışına bir misilleme olarak gördüğü bu tavra kaşlarını çatmış ve duraksamıştı. oysa karşısındaki hırpani kılıklı genç adam sermed'in sözlerinden gocunmuş gibi durmuyordu. sermed'e işaret parmağını sallayarak "bilgeliğinin kimseye faydası yok" demiş ve gülerek uzaklaşmıştı.

sermed'e ilk başta tuhaf ve alışılmadık gelen bu davranış sonradan onu düşüncelere gark etmiş, "acaba bana neden böyle bir söz söyledi?" diye meraklanmasına yol açmıştı. sermed avluda otururken içinin derinliklerinden yüzeye çıkan bir kavrayışla, genç adamın nazarında kıymetsizleşmiş olduğunu fark etti. bir insan kendi değerine ispat ister, oysa genç adam sermed'e ispat gibi değil, inkar gibi gelmişti.

el- dehri'nin "kalpleriniz birer kasa değildir, içini dünya malıyla doldurmayın" sözüne gönül koyan biri olarak bu sözler bana reva mıdır ? diye dertlendi . değerli hocam verdiği derslerde bir nazarıyla tozu altına zerresine çeviren alimlerden söz etmişti. öyleyse bunun tersi de mümkün olabilir. bu dilenci altınlarımı çakıl taşına çevirdi.

sağda solda sekerek koşuşturan güvercinler, ürkek zamanın bekçileri; biraz durup nefes alın ki ben de ondan bağımsız hakikati sezebileyim. ağzına çakıltaşı doldurup düzgün konuşmaya çalışan kişinin iradesiyle bezeneyim. belki böylelikle mana aleminden bir kapı açılır da, esen gül rayihalı rüzgarların nefesiyle kalbim mutmain olur.

sermed dilenciyi bulma arzusuyla vazgeçmenin dar aralığından kurtulmak için silkelenip hızla yerinde kalktı. ezan sesinin yükselmesiyle ikindi namazını kılmak için medresenin yanındaki camiye yöneldi. avlunun dışındaki taş şadırvanda abdest almaya başladı. cemaat yavaş yavaş camiye girmeye başlamıştı. sermed alnını mesh ederken yanına oturan kişinin az önce düşündüğü genç dilenci olduğunu irkilerek fark etti.

sermed dilencinin müstehzi bakışlarınının hedefinde kalmış bir av gibi donup kalmıştı. genç adam "insanların kalbine inmeyen bilgelik hiçbir işe yaramaz" diyerek sermed'in gözlerine derince bir nazar etti. o anda sermed,nazarın keskin bir kılıca dönüşerek gözlerinin içinden hızla kalbine indiğini, kalbinin içinde dönüp dolaştığını ve kalbini yokladığını, daha sonra da sırtından bıçak gibi çıktığını hissetti. sağ elini acıyan kalbinin üstüne bastıran sermed, gözlerini yumdu. açtığında genç adam yanında yoktu.

sermed bu nazarın etkisini, yavaş yavaş açılan perdelerden sızan günışığı gibi, gökyüzünün katlarından gelen bir müjde misali tevekkülle karşıladı. vücudu sanki simya ocağınına dönüşmüş ,"tennur" misali ruhunu cam imbikten katre katre mana alemine damıtıyordu. bu sancılı süreçte, varlığının yavaş yavaş erimesiyle ruhu bedenine, bedeni de ruhuna karışan sermed için ,yeni güneşler doğuran ve ölü yıldızlara yer olmayan yeni bir sema doğdu.

bu eşsiz semanın çatısı altında kainatı yokluk nazarıyla gören sermed, zamanın içinde bütün zamanları seyre daldı. artık insanların kalplerinde gizlenenleri görebiliyordu. zahirde ve batında dönüşümü tamamlanmış nefsi, ruhunun da hazır bulunuşuyla erimiş, sonra kristalleşerek simyevi aşamasını bitirmiş, nihai olarak cevhere dönüşmüştü.

bütün yeryüzüne ait olmayan cevherler gibi sermed de yaratıcının şefkatli örtüsüyle insanlardan gizlenmişti.

o şimdi, zamanın kalbinde durmuş mekanın kalbini okurken uzaklardan uysal bir meltem ona erişiyor, etrafında dönerek esiyor. sermed'in varlığından havaya altın zerreleri karışıyor. gümüşi su ve yıldızsı toprak yeryüzünde yeniden doğuyor.