bugün

muhammed in ben yazmadım haa gökten bana ayet indi demesini sağlamıştır. dönemim akıllı insanları muhammed e inanmamıştır.
Yalandır. Gayet okuma yazma bilirdi peygambere atılmış iftiralardan sadece biridir. Adam ticaret işi yapıyordu okuma yazma bilmeyen adam nasıl ticaret işi yapsın.
Lan ne saçma adam hatice'nin deve kervanlarını yönetiyor ticaret yapıyor nasıl okuma yazma bilmez parmak hesabi mi yapıyor o ticareti.

Dünyanın en saçma yalanı.
bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp sözünü aklıma getirmiştir.
peygamber olduğuna kendisine inanıyor baksana "peygamber olmuş okuma yazmamı bilmeyecek" diyor.

vallahi alemsiniz. okuma yazma bilmekle kur'an yazılmaz ayrıca. o kadar ilimi nerden öğrendi bu hz.muhammed siz ona cevap verin hele.
öklid, sokrates, plato ahahahahahahaha.

islam felsefesinden haberin var mı senin? ibni sinadan, nasüriddin tusiden, biruniden, farabiden, harezmiden, ibni rüşdden.

ha sığır seni. Avrupa bu adamlardan aldıklarıyla böyle oldu, platondan sokratesten falan değil. platonu sokratesi islam alimleri pazarladı avrupaya.
Ümmi: Anasından doğduğu gibi kalan; yeni bir bilgi edinmemiş olan; okuma-yazma bilmeyen gibi anlamlara gelir. "Ümm" kelimesinin ism-i mensubu "ümm"e mensup olan, Arap dilinde "ümm"; anne, bir şeyin aslı gibi anlamlara gelir (Firûzâbâdî, el-Kamûsu'l-Muhît, Beyrut 1987, 1891).
Sözlük anlamının yanında mecazi bazı anlamları da vardır. Kur'ân-ı Kerîm'de anne, asıl (kaynak), dönülecek yer ve süt emziren anlamlarında kullanılmıştır (Abdurrahman ibnu'l-Cevzî, Nüzhetu'l A'yuni'n-Nevazır fî ilmi'l-Vücûh ve'n-Nezâir Beyrut,1985,141-142).
Kur’an’da “ümmî” kelimesi “okuma-yazma” bilmeyenler için kullanılmıştır. Asıl manası da budur.
“içlerinden bir de ümmî olanlar vardır ki kitabı bilmezler. Bütün bildikleri bir takım kuruntulardır. Onlar sadece zan ederler.”(Bakara, 2/78)
mealindeki ayette bu anlam çok açık olarak görülmektedir.
Meallerini vereceğimiz ayetlerde “ümmî” kelimesi Peygamberimiz (asm) için de kullanılmıştır.
“Onlar, yanlarındaki Tevrat ve incil’de vasıflarını yazılı buldukları o ümmî nebî olan peygambere tâbi olanlardır. O (peygamber), onlara iyiliği emreder, onları kötülükten sakındırır…"

"De ki: 'Ey insanlar! Şüphesiz ki ben sizin hepinize, göklerin ve yerin hükümrânlığı kendisine ait olan, kendisinden başka hiç bir ilâh olmayan, hayat veren ve öldüren Allah’ın gönderilmiş elçisiyim. O halde Allah’a iman edin. Allah’a ve kelimelerine iman eden ümmî nebi olan elçisine de iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulmuş olasınız.' ”(A'raf, 7/157-158).
“Sen bundan önce ne bir Kitâp okuyor (tilavet ediyor), ne de elinle onu yazıyordun. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar elbette şüpheye düşerlerdi.”(Ankebut, 29/48)
mealindeki ayette Hz. Peygamber (asm)'in okuma-yazmasının olmadığına vurgu yapıldığı gibi, onun için kullanılan “ümmî” vasfının da aynı anlama geldiğine işaret edilmektedir.
Peygamberimiz (asm)'in iki tür mucizesi vardır. Birisi, şahsında görülen mucizeler; diğeri de kâinat üzerinde gösterdiği mucizelerdir. Bu ikinci kısma örnek olarak Ay’ı iki parçaya ayırması, parmağından çeşme gibi suların akması ve az bir yemekten çok sayıda insanı doyurması verilebilir. Birinci kısma giren mucizelerin en parlağı ise ümmiliğidir, bir şey okuyup yazmamış olmasıdır. (et-Tefsirü’l-Kebir, 15:29.)
Peygamberimiz (asm) hiçbir âlimden ders almamış, hiçbir kitap okumamış, hiçbir ilim meclisinden bir şey öğrenmemiş; bir kelime de olsa yazı yazmamıştır. Fakat Peygamberimiz ümmiliğiyle beraber bütün ilimlere vakıftı, bilmediği bir şey yoktu. Ona her şeyi öğreten Rabbiydi.
Peygamberimiz (asm) islâmı anlatmaya başladıktan sonra hiç kimse çıkıp da “Falan meseleyi ona ben anlatmıştım, ben öğretmiştim.” dememiştir.
Tefsirlerimizde “ümmi” kelimesi üç anlamda kullanılıyor:

1. “Ümm”, anne anlamına gelen bir kelimedir. “Ümmi” kelimesi de, buradan türetilmiş bir isimdir. Böylece ümmi, anasından doğduğu hal üzere kalan, okuma yazma bilmeyen, yaratılışı yeni bir şey öğrenmekle değişmeyen insan”a denir.
2. Arap milletine de “ümmi” denirdi. Eskiden beri Araplar, yazı ve hesap bilmeyen bir millet olarak tanınır. Peygamberimiz (asm.) bir hadiste,
“Biz yıldızların hareketinden hesap çıkarmayan ve yazı yazmayan bir milletiz.”(Müslim, Sıyam: 15.)

buyurarak bu durumu dile getirir.
3. “Ümmi” Ümmü’l-Kurâ anlamına da gelir, “Mekkeli” demektir. Her üç anlamda da Peygamberimiz (asm)'in okuma yazmayla uğraşmamış olduğu ortaya çıkar. Zaten Kur’an-ı Kerim açıkça Peygamberimizin ümmi olduğunu bildiriyor. Üç ayette “Ümmi Peygamber” ifadesi yer alıyor. (A'raf, 7/157, 1588; Cuma, 62/2.)
Peygamberimiz (asm)bir kitap veya yazıya bakarak okuyamıyordu, fakat Kur’an-ı Kerim’i ezberinden çok güzel okurdu. Kur’ân okumasını ona Cebrail Aleyhisselam öğretmişti. Bu konuda A’lâ Suresi 6. Âyette şöyle buyurulur:
“Bundan böyle sana Cebrail’in öğreteceği üzere Kur’an’ı okutacağız da, unutmayacaksın.”

Elmalılı Hamdi Yazır şöyle bir değerlendirme yapmaktadır:
"Bu üç nisbetin üçünde de ümmî okuyup yazmaya uğraşmamış manasına bir vasıftır. Ümmîlik sıradan insanlar hakkında kullanıldığı zaman genelde ilim eksikliğini ifade eden bir noksanlık sıfatı iken, bir ümmînin okuyup yazanlardan daha bilgili olması Allah tarafından olağan durumun aksine olarak, çalışıp çaba göstermeden ilâhî bilgilerle donatılmış olması ve vehbî ilimlere sahip olması peygamber için fıtrat yüceliğine delalet eder. ilmî yüceliği ve kemâli, okuyup yazanları aciz bırakan bir peygamber hakkında "ümmî"lik, her türlü şüpheyi ortadan kaldıran ve onun doğrudan doğruya Allah'tan gönderildiğini her türlü şüpheden arınmış olarak ispat eden harikulade bir üstün özelliktir, yani başlı başına bir mucizedir. Bu bakımdan "o resul, o ümmî nebî" vasfıyla anılması, "O, risaleti ve nübüvveti açık olan mucize sahibi peygamber" demekten daha açık seçik bir belagat örneğidir." (bk. Elmalılı Hamdi YAZIR, Hak Dinî Kur'an Dili, istanbul, 1979, IV/2297; Kurtubî, el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'ân; Beyrut, 1965, VII/298-299)

Rasûlüllah (asm)'in okuma-yazma bilmediği tüm âlimler tarafından kabul edilmektedir. Nitekim bu durum şu âyette de açıkça ifade edilmektedir:
"Ey Resulüm! Sen vahyimizden önce kitap okuyan veya yazı yazan bir insan değildin; eğer böyle olsaydı, batıl iddia peşinde olanlar şüphe edebilirlerdi." (Ankebut, 29/48).
Hz. Peygamber (asm)’ın ümmîliğin yaygın olduğu bir topluma mensup olduğu bilinmektedir. Kendisinin de ümmî, yani öğrenim görmemiş, okuryazar olmayan bir zat olduğu, tarihî bir gerçektir. Halbuki Kur’ân-ı Kerim'de çok çeşitli bilim dallarına ait bilgiler, ilmî prensipler, neticeler, atıflar veya işaretler vardır. Sadece Yahudi ve Hristiyan dinlerine ve kutsal kitaplarına dair bilgileri gözönünde bulunduracak olursak büyük bir yekün teşkil eder. Bu konulara girmek, hele hele o alanın ilim adamları arasındaki ihtilaflı konularda görüş bildirmek, eleştiri yapmak, karar verip hükme bağlamak, bilgi sahiplerinin bile yanaşamayacağı bir iştir.
Şu hâlde Kur’ândaki bu bilgilere bir merci lâzımdır. Kur’ânı tebliğ eden ve kırk yıllık ömrünü kendi hemşehrilerinin arasında geçiren Hz. Muhammed’in; okul, öğretmen görmediği, hatta yazma bile bilmediği kesindir. Zira Kur’ân, sayısız muhaliflere karşı bu âyeti bildirmiş, hiçbir düşman çıkıp da onun yazı bildiğini ileri sürememiştir. Öyleyse Kur’ân’ın her şeyi bilen Allah Teâla tarafından gönderildiği kesinlik kazanmaktadır.
Peygamberimiz (asm)'in “ümmi” oluşunun pek çok hikmeti vardır. Bunlardan birisi şudur: Şayet Peygamberimiz yazı yazıp okuyabilseydi, Kureyşliler, “O, bu kadar bilgiyi eski kitapları okudu da, oradan öğrendi, Kur’an’ı da eski bilgilerine dayanarak yazdı.” diyeceklerdi. Bu konuyu yukarıda meali verilen şu ayet şöyle dile getirir:
“Sen Kur’an’dan önce hiçbir kitabı okur değildin, elinle de onu yazmadın. Böyle olsaydı müşrikler elbette şüphelenirdi.” (Ankebut, 29/48.)
Fakat Peygamberimiz (asm) öyle bir yazı yazmıştır ki,
“Mevlana Câmî’nin dediği gibi, hiç yazı yazmayan o ümmi Zat parmak kalemiyle sema sayfasında bir elif yazmış, bir kırkı, iki elli yapmış.”

Bilindiği gibi, Ay’ın dolunay şeklindeki duruşu Kur’an harflerinden “mim”in yuvarlak kısmına, ikiye ayrılınca da her parçası noktasız “nun”a benzemiştir. Ebced hesabında “mim” kırk, “nun” ise elli olarak hesap edilir. Mevlana Câmî güzel bir şekilde bu gerçeği böylece dile getirmiştir.
“Ümmî peygamber” tabirini nasıl anlamalıyız?

Ümmi kelimesi özetle: “Dünyevî bir tahsil görmemiş olan” demektir. Ümmeti, bu ümmiyetteki inceliği çok iyi kavramış olmalı ki, bilhassa teravihlerde salâvat getirirlerken, o Resul-i kibriyayı (a.s.m.) bu vasıfla yad ederler: "Nebiyy-i ümmî"
O nebiyy-i ümmî (a.s.m.) kötülük namına bir şey bilmezdi. Dünyanın bütün ihtiraslarından, hilelerinden, tuzaklarından beriydi. Allah, onu lekesiz, tozsuz, parlak bir ayna olarak hazırlamış, terbiye etmişti. işte “ümmiyet” denilen bu sâfiyet aynasında vahiy tezahür etti.
“Sanki o zat, vahy-i ilâhînin makesi olan masum ruhuyla zaman ve mekânı tayyederek, o zamanın en derin derelerine girmiş ve gördüğü gibi söylemiştir.”(işârat-ül icaz)

Âlemlerin rabbi, o şanlı Peygamber (asm)'ini kimseye talebe etmedi. ilâhî takdiriyle buna engel oldu. Bu okuma tehir edildi; tâ “oku” emri gelinceye kadar. Bu emri alan o Nebiyy-i Ümmî (asm.), insanlık âlemine Kur'an'ı tâlim etti; kâinat kitabını rabbinin ismiyle okudu. Ondaki hikmetleri, ince mânâları, gayeleri anlattı. insanın mahiyetini, hakikatini, vazifesini öğretti.
O, Rabbinin lütfuyla âhireti, arşı, Levh-i Mahfuzu okurken, müşrikler kendi yaptıkları putlara tapmakla meşgûldüler. Ne kâinatı okuyabiliyorlardı, ne kendilerini, ne de yaptıkları putları. Okuyabilselerdi, kendilerini o taşlara isnat etmezlerdi. Onların okuryazarları en inatçıları, en cahilleriydi.
islâm'ın “oku” emrini iyi anlamaz ve doğru değerlendirmezsek, okula gitmeyen bütün müminleri islâm'ın bu kati emrine âsi ilân etmemiz gerekir. Bu ise mümkün değil... Kâinatı ve Kur'an'ı, Allah'ın ismiyle, en mükemmel şekilde okuyan o Nebiyy-i Ümmînin, kendi heva ve hevesiyle konuşmadığını, Kur'an bize haber veriyor, yâni Allah taahhüt ediyor. Her sözü, ilâhî iradeye bağlı olan o şanlı nebi, artık kimden ne okuyacaktı?
Peygamber Efendimiz (asm) ümmi idi, yani okuma yazmayı bilmiyordu. Nur dağında Cebrail (as) "oku" demesini nasıl anlayacağız?

Nerede ve ne zaman kitap okuma, ilim vs. üzerine konuşuluyorsa, muhakkak şu da söylenir: “Yüce dinimiz de okumaya büyük önem vermiştir. Nitekim, Kur'an'ın ilk emri oku! olmuştur.”
Doğrudur. Kur'an'ın ilk emri okumaktır. Ne var ki, bu ilk Kur'anî kelimenin devamını okumayı, hemen her zaman ihmal ediyoruz.
Ümmi (okuma yazma bilmeyen) Peygambere (asm.) ve Onun elçiliğiyle hepimize gelen “oku!” emrinden kasıt nedir? Okuma - yazma bilmek midir? Mesela Hz. Peygamber bu emre muhatap olur olmaz okuma - yazma öğrenmeye mi başlamıştır? Değilse, “oku!” emrinden aldığı ders nedir? Hem bu emir, “Ne okuduğun, nasıl okuduğun önemli değil, yeter ki oku.” anlamına mı gelir?

Bütün bu soruların cevabını bulmak için “ikra” ile başlayan bu ayetin devamını okumak gerekiyor.
“ikra’ bismi rabbikellezi hâlak.” Yani, “Yaratan rabbinin adıyla oku.”
Kur'an'ın kastı rasgele bir “okuma” değildir. Muhakkak yazılı bir kitabı okumak da değildir. ister bir kitabı okusun, ister her cümlesi ve her bir harfi sonsuz hikmetler ve manalar yüklü olan şu kâinat kitabını okusun “Yaratan Rabbinin adıyla” okumaktır.
Bu emrin ilk kez kendisine verildiği Hz. Peygamber (asm.) ayeti tam da bu manada okumuş; o andan sonra her anı ve her şeyi “Rabbinin adıyla” okuma gayretiyle yoğrulmuştu. Öyle ki, Alman şair Rilkenin deyimiyle, “meleklerin bile hayran kaldığı” bir okumaydı bu. O, ümmi bir peygamberdi, okuma yazma bilmiyordu. Ama kâinat kitabını, fıtrat kitabını ve Kur'an'ı en güzel o okumuştu.
araplar antik yunan felsefesiyle gelişmedi, ilham aldı ve daha iyilerini başardı. felsefe evrenseldir domuz herif, sen daha bunu bilmiyorsun.
felsefe öncekilerden ilham alarak daha iyisini sunma üzerine kuruludur. Antik yunanla başladı bu iş ama antik yunanı en iyi yapan, kıymet veren bu islam bilginleridir.

şimdi sg.
Kuran'ın doğruluğunu kabul eden kişi için,

Kuran'da yazan her şey haktır.

Dolayısıyla mantık ilmine dahil olarak, Kuran'da "peygamberin okuma yazma bilmediği" açıkça ifade edildiği için, Müslüman kişi buna inanır, bunun doğruluğunu tasdik eder.

Lakin Müslüman bir kişi, sadece "aa peygamber okuma yazma bilmiyor" diyerek iman etmiş olmadığı için, yani hak olduğuna dair birçok delil olduğu için, "peygamber okuma biliyordu ya" demen, Müslümanın imanını sarsabilecek düzeyde akıllıca bir öneme değildir.

Bununla beraber kendisinin okuma bilmediğine dair Müşriklerle yapılan anlaşmalar esnasında yanlışlıkla besmele kısmını silmesi gibi, kafirler tarafından gelen tarihi deliller de mevcuttur. Aynı şekilde bugün gayri müslim islam tarihçilerinden dahil, okuma bilmediğini kabul eden kişiler vardır.
Hz muhammed okuma yazma bilirdi.ümmi kelimesi tevrat ve incil okumayi bilmeyenler icin kullanilirdi, hic yazi okuyamayan icin degil.
Muhammed oğlun mu lan terbiyesiz.
Kendisine inananlar da bilmiyor zaten sorun yok.
Doğrudur efendimiz okuma yazma bilmiyordu, ama herkesi ezecek bir ilmi vardı, bir o kadar da mütevaziliği.
Herkesi ezecek ilim sahibiymiş.

Şu an ezildim buzuldum ağlıyorum biliyor musun?
Dünya'da en çok mensuba sahip olan islamın önderi ise kimse sorgulayamaz.
big bang mı ?
bilim adamları sıfır dezibel diye tahmin ediyor. hava olmadığı için sıfır desibel*
peki merak ettiğim nokta, bu çarpışma sonucu hava oluşsa sıfır desibel de olmazdı, ya da big bange göre oluşsaydı hava da olmazdı. Çöp bir iddia temelleri ne bilmiyorum ama zirveleri uçmuş çatı gibi bir şey.
okuma yazma bilmemesi bana bir engel değil. o dönemleri tahmin edebiliyor insan benim anneannem de okuma yazma bilmiyordu. zeka ile okuma yazmayı bağlamakta ayrı bir salaklık.
Adam tarih düşünemiyor ezmeye çalışıyor.
ticaret için dil ve edebiyat değil matematik gereklidir. (bkz: rakamlar) tşk.
Aldığınız oksijeni allahın yarattığına inanıp Muhammedin okuma yazma bilmeden ayetleri okuması anormal geliyorsa acırım ben o insanlara.
çok merak ediyorum: muhammed'in "ticaret yaptığını öne sürüp okuma yazma bilmiyor olmasının imkanını sorgulamak" neden saygısızlık oluyor? küfür yok hakaret yok aşağılama yok, pardon da bunu sorgulamak neden saygısızlık oluyor bana bunun bi cevabını verir misiniz? cidden çok merak ettim şimdi.

ekleme: bakın herhangi bir yargıya varmıyorum biliyor da olabilir bilmiyor da görmedim elimde bi kanıt yok bi şey diyemem sadece mantık çıkarımında bulunabilirim o kadar ama hakaret nerde aga saygısızlık nerde göster bana hele?
evet ama herkesi ezecek ilmi vardı. mesala elektiriği buldu. dünyayı değiştirdi modern dünyayı yarattı.

pardon o tesla idi.
Kuranda açıkça belirtilen yazıya göre Muhammed'in okuma yazması yoktu.Bunu neden yazmış olabilir sizce,bu kitabın ilahi olduğunu ve kendi yazmadığını belirtmek için

Komik olan Muhammedin tüccar olması ve Arap yarımadasındaki varlıklı ve çok gezen bir adam olması bu adamın hesap kitap okuma yazma bilmemesi imkansız bir şey.Şimdi hadi o dönemin yazıtlarını ve hadislerini inceleyelim vereceğim tüm örnekler Müslümanlarca kabul edilen Kuttubi Sitteye göredir tabi onlara göre doğru bu hadislerin doğru olup olmadığını kanıtlamak için kitabın yazarları uykuya yatıp hadisleri doğruluyorlar.Gülünç.

Zeyd ibnu Abdillah anlatıyor: "Biz Basra'da Mirbed denen yerde idik. Saçları dağınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçası vardı. Kendisine: "- Köylüsün galiba." dedik.

"- Evet!" dedi.

"- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!" dedik.

Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: "Allah'ın Resûlü Muhammed'den Benî Züheyr ibnu Kays . Siz, şâyet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet eder, namaz kılar, zekat verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resûlü'nün emânıyla emniyette olursunuz.

Biz: "Bu mektubu size kim yazdı?" diye sorduk. "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)!" dedi.

Ebu Dâvud, Harac 21, (2999); Nesâî, Fey 1, (7,134).

Abdülmecid iBnu Vehb anlatıyor: "Bana, el-Addâ' ibnu Hâlid (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bana yazdığı bir mektubu sana okuyayım mı?" dedi. Ben: "Memnuniyetle!" deyince bir mektup çıkardı. Mektupta şunlar yazılı idi: "Bu, el-Addâ ibnu Hâlid ibni Zehve'nin Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'den satın aldığı şeyi tevsik eder. el-Addâ ondan bir köle veya cariye satın aldı. Kölede, ne herhangi bir hastalık, ne (zina, hırsızlık, kaçma gibi) bir düşkünlük ne de (satışını gayr-ı meşru kılan hürr asıllı bulunmak, emânet ve rehin olarak verilmiş olmak gibi) haramlık yoktur. Bu Müslümanın Müslümana satışıdır."

Tirmizî, Büyû 8, (1216); Buhârî, senetsiz olarak kaydetmiştir. (Büyû, 19); ibnu Mâce, Ticarât 47, (2251).

Hudeybiye Barış Antlaşması yazılırken Kureyş delegesi "Allah'ın Elçisi Muhammed" sözünü kabul etmeyince Hz. Muhammed, antlaşmayı yazan Alî'ye "Allah'ın elçisi" sözünü silmesini emretti, fakat Alî, bu sözü silemeyeceğini söyleyince Peygamber (S.A.V), sayfayı alıp, o sözü sildi ve kendi adını yazdı.

Buhârî
Hem okuyor hemde yazıyor vay arkadaş..

Kaynakça:Kuttubi Sitte

http://www.hristiyanforum...m/showthread.php?t=329228
güncel Önemli Başlıklar