bugün

ateşle imtihandır.

zorlu bir imtihan. imtihan içinde imtihandır... sözlükler arasındaki gizli savaşta bel altından vuruşların yaşandığı günlerde uludağ sözlük için "gerici sözlük" demesinler diye verilen bir imtihandır.

ama hatırlatmak da fayda mülahaza ediyorum; dün gece yazdığım dokuz entry silinmişse, moderasyonun o zaman dilimindeki yetkilisi hepsini de geçerli gerekçelerle "silik havuzu"na itmiştir. canlandırma düğmesi göremesem de; canlandırmayı düşünmediğim entrylerdir... inat etmenin bir manası yok...

doğru bildiğimi söylerken aşırıya kaçan hitaplarda bulunduğum...

hakaretamiz hitapları görmezlikten geldiğimde tekrar incelediğimde entry'leri hepsinin aslında diğer yazarların yaptığı eyyamcılığın en üst düzeyini sergilediği farkına vardım...
yazılanların, söylenenlerin biraz da aynı dilin en kabasıyla iadesiydi belki de neyse...

bir filmde, bir keçi kesen biri, kamuya ait bir alanda yapılmaması gereken bir suç işlemişti fakat bu suç bir inanca karşılık geldiğinden beraat etmişti.

bildiğinizi bildiğim, insanların inançları konusunda gösterilmesi gereken hassasiyet ve saygı gericilikse; moderasyona sesleniyorum, metin olunuz. size mürteci diyenler ruhlarının karanlığında seslendiriyorlardır kendi isimlerini...

agah olunuz...

hiç kimse dini inanç ve görüşlerinden dolayı aşağılanamaz. bu aşağılama hakkını da hiç bir demokrasi de bulamaz.

bu tür inanç aşağılamalarına da prim vermeyeceğinizi umuyorum...
rating peşinde koşan gündüz kuşağı "kaynım bana kaydı" program koordinatörlerinden de değilsiniz biliyorum.

En az doksan tane bu aşağılamaları konu almış entry gösterebilirim.

kızlarımız inançlarından dolayı örtünmek istediklerini söylüyorlar.
samimi ya da değiller...
mesleğimiz tecessüs değildir...
onların samimiyetlerini kalplerini söküp de bakıp, ölçemeyeceğimize göre, bunun bir siyasi sembol mü değil mi? tartışmalarına girmeye ne gerek vardır...

diyorlar ki, "bugün tesettüre izin verenler, yarın bizi de örtecek" evet kendilerine göre de haklıdırlar. ben bunu söylerlerken çok haklı bir nedenle bunu söylediklerini düşünüyorum... ama eyyamcılara hak vermiyorum... derdi bir sıkıntının derdiyle dertlenmek olmayan fake tiplere...
türk sinemalarındaki adi, şerefsiz imam karakterini izleyerek büyüyen; bir kere resulullah'ın taif'te taşlanırken "allah'ım bilmiyorlar; bilmiyorlar allah'ım affet onları" sözleriyle muhtemel sodom gomore yıkımına engel olan ince insanı tanıyamamış; her şeyin "niyet"le kaim olduğunu öğrenememişlere değil sözüm...

niyet bir eylemi doğru ya da yanlış kılan mefhumdur.
herkesin ne güzel bir iştir dediği eylem, kişinin içselliğinde gizli kötü niyetiyle berhava olurken yaratıcı'nın katında, herkesin olumsuzladığı bir iş yine eylemin faili kişinin kalbinde taşıdığı iyi niyet ile baş tacı edilir...

hüsn-ü zan, biz hepimiz buna memuruz aslında...

şimdi türk sinemalarında aşağılanan o imamlar size sesleniyorum...
camilerde cemaatini azarlayanlar, azınlıkta olsalar da.

namaz kılmamanın cezalarını anlattığınız kadar anlatın su-i zan, hüsn-ü zan mevzuunu...
namaz kılmamak bir kişinin cehennemdeki makamını belirleyebilir allah bilir..
ama su-i zan ve tecessüs, cemiyetin kalbinde açılan bir yaradır...

bir de yüreğinin bir köşesinde sosyal demokrasiyi bir incelik olarak taşıyanlara sesleniyorum... yalnız bir kere, bir kerecik başınızı alın iki eliniz arasına ve her şeyi unutup tekrar düşünün...

sosyal nedir demokrasi ne demektir?
aydınlanma nedir?
muasır medeniyet nedir?
medeniyet nedir?
incelik nedir?
insandan daha değerli ne var alemde?

samimiyetlerine inanmasanız da "örtünmek benim kutsalımdır" diyenlerin, hiç olmazsa insanlıklarına inanın...insanca yaşamak, her insan gibi eğitim alma hakkı olan insanları... merak da etmeyin türban yasağı kalkınca hiç bir şey olmayacak...

belki de o hep bahsedilen "kaş aldıran", "moda rüzgarlarını takip eden", "dışarıda makyajın en uçuğuyla dolaşan" sembolist türbanlılar da açacak başlarını... artık dikkat çekemediklerinden dolayı...

moderasyonun şahsında bütün yazarlara sesleniyorum şimdi...
ben ziya zulmet...
adım aydınlık, soyadım karanlık...

merak etmeyin, siyaset arenasında esen rüzgarlar, bir kaç talihsiz zaman dışında esemedi; bu ülkenin insanları arasında...

darbe öncesiydi bu zamanlar... insanların birbirlerine güvenlerini kaybettikleri, biri karanlıkta kovalarken bir genci bir "yobaz" eksilsin, aydınlık umut edilen yarınlardan diye sıktı kurşunları; diğeri yere düşmüş bir "kızıl kukla"ya boşalttı şarjöründeki mermileri bir "allahsız"dan kurtarmak için "vatan"ı...

biri "tez" di diğeri "antitez"...

ama bu ülkede "kendi düşüncelerinden başka düşüncelere dayanamayan güçler" el koyduğunda olaylara tez militanıyla, antitez askeri aynı iple asıldı...
asılmayanlar aynı iple salındı zindanlara...

tanklar kah sola, kah sağa seyirterek dolaştı caddelerde... insanlar kamyonlarla toplandı...

birine elektrik geçirgenlik testi uygulanırken "allahsız" diye aşağılandı; gözlerinin önüne elindeki kur'an'a eğilmiş gözleri yaşlı, vecdle sağa sola sallanan anaannesi geldi de "sensin allah'sız" diyemedi test görevlisine...

diğeri çekilmiş tırnağını görünce kerpetenin ucunda "sana mı kaldı lan vatanı kurtarmak" lafzını işitdi de; ne ülkü kaldı geride, ne vatan, ne de millet...

çoğu karanlıkta kaldı. kimi bedenini bıraktı karanlığa, kimi ruhunu...

yıllar sonra bir ciğerini karanlığa hediye ederek çıktığında karanlıklar diyarından, aydınlığa gölgesinden korktu da titreyerek yere yığıldı...

sonrası bildiğiniz gibi...

kapıda duran buyrukçu seslendi dalga geçerek; " ahahahaaahh ne o lan altına mı kaçırdın? "

şimdi fitne atılmıştır tekrar toplumun bağrına...

bu fitnenin kargaşası da sağ-sol çatışmalarına benzemez...

herkes kendine düşeni alsın...