bugün

(bkz: kanaat lokantası)
bir dönem büyük kentlerin hemen hemen her mahallesinde rastlanılan bakkal dükkanı ismidir. tıpkı "şen kasap" ve "seç al manavı" gibi...

kanaattir isimleri çünkü öncelikli amaçları ticaret yapıp para kazanmak değil, mahalleliye yardımcı olabilmek, hizmet verebilmektir. tıpkı bizim semtteki kanaat bakkaliyesi ve sahibi ömer amca gibi...

en az dört tane veresiye defteri tutardı ömer amca, semt sakinleri devamlı günlük ihtiyaçlarını karşılar, "yaz deftere ömer aga" derlerdi. selanik göçmeni idi ömer amca, bundan dolayı "ömer aga" derlerdi ona. sabah ezanı ile birlikte kanaat ettiği bakkalını "ya nasip" diyerek açar, bütün gün o ufacık dükkanın içinde ordan oraya burdan buraya sürekli birşeylerin yerini değiştirerek debelenip dururdu. ilginç adamdı ömer amca, dükkanında plastik top satar ama mahallede top oynadığımız için bize kızardı.

derken bir bir kapandı bunlar, tabii bizim ömer amcanın bakkaliyesi de. ömer amca'nın yaşlılığını fırsat bilen çocukları dükkanı ve üstündeki kagir evi verdiler trabzonlu müteahhide, 10 dairelik bir apartman bina edildi bizim kanaat bakkaliyesinin olduğu yere, altına da trabzonlu müteahhidin oğlu bir nalbur dükkanı açtı şimdi. ömer amca önce hanımını kaybetti, ardından kendi göçüp gitti bu dünyadan. acaba betonarme apartman dairesi ve yegane meşguliyeti olan bakkal dükkanının elinden çıkması bu süreci hızlandırmada ne denli pay sahibiydi? geçelim...

durup dururken nereden geldi aklıma bu ömer amca ve kanaat bakkaliyesi?

dün kentin en işlek yerlerinden birinde bir ara sokağa girdim, market arıyordum sigara almak için, bir de ne göreyim? iki tane 6 katlı binanın arasında üç katlı bir ev ve altında "kanaat bakkaliyesi" yazan bir dükkan. mıknatıs gibi çekti beni içine resmen. içeride 60 yaşlarında bir adam, ömer amca'ya benzemiyor ama belli ki eski kafadan, ama gerçek bir bakkaldı bu, önlüğüyle, kollarındaki pazubantlarıyla, kulağının arkasındaki kalemiyle ve burnunun üstündeki gözlükleriyle. dükkana şöye bir göz attım. tıpkı eski günlerdeki kanaat bakkaliyeleri gibi. bir köşede sucuklar asılı, bir köşede çuval içinde bakliyatlar, bir yanda hypo, akif çamaşır suları. hele o limon sandıklarının üzerine dizilmiş "gedelek turşuları"?

kokusu bile aynıydı bizim ömer aga'nın dükkanıyla. sıcak günde serin serin bir hava vardı içeride, bunca kirliliğe rağmen hala pırıl pırıl ayakta durmanın vakurluğunu sezdim o dükkanda, sigarayı bırak, sucuk da aldım, gedelek turşusu da. sonra bakkal ismail efendi kendi demlediği çaydan ikram etti içtik birlikte. çay tomurcuktu, ismail efendi de selanik göçmeni...
filmin sonunda sakar şakir tarafından havaya uçurulan dükkan. marmara kazım ve arkadaşlarının otlanmayı sevdiği mekan.