bugün

mübarek günler dilerim.

önceki akşam bakkalımı biraz geç kapattım. geceleri sokaklarda kuduz köpekler dolaşıyor malum, ben de köpekten çok korkarım. köpek görünce bööyle gözlerine araba farı tutulmuş tavşan gibi kalırım olduğum yerde. bakkalımı geç kapattım ama bir türlü eve gitme cesaretini bulamıyordum kendimde. gözüm sokakta, birileri geçse de onu takip ede ede varsam evceğizime diyerek beklemeye koyuldum. saatler geceyarısına yaklaşıyordu. kendimi stephen king romanlarında başına geleceklerden habersiz bir karakter gibi hissediyordum. 37 ekran televizyonumda gündüz bültenlerinin tekrarı vardı. ortama yayılan tek ses bu televizyonun sesiydi. dakikalarca bekledim, tâ ki ümidim tükenene kadar. hiç kimse gelmedi. her tarafı bantlarla sarılı uzaktan kumandayı alıp televizyonu söndürdüm. son hazırlıklarımı da yapıp yola koyuldum. kendime küfrediyordum. göt falan diyordum işte. bu tamamen korkumu bastırmaya yönelik bireysel bir sempatiklikten ibaretti. ıslık çalmak, şarkı söylemek gibi.

yürüdüm...ayak seslerim uçuşan yaprakların hışırtılarına karışırken ben başıma gelecek felaketten habersizdim. korkum, iri ve kızgın bir köpeğin kırmızı gözlerini bana dikerek bakması ve ayaklarım kıçıma değe değe kaçacak olmamdı. aklıma kibar feyzo filminde şener şen'in koşma sahnesi geldi. tıpkı öyle koşup kaçacağım diyerek kendime ümit veriyordum, cesaret veriyordum. öyle koşarsam yakalayamaz beni diyordum. ama öyle olmadı. kabuslarımda bile katlanamayacağım bir manzara, onlarca kuduz köpeğin sarı dişlerini bana batırması kadar bir acı verdi kasıklarıma. acıyla karışık bir şehvetti bu hissettiğim. evime 200 metre kalmıştı ki, terk-i diyar edilmiş bir evin önünde, dibinde bir sürü bira şişesi olan kuru bir fidan ve bunun yanında şişman bir karaltı gördüm. tammm sıçtım sıçacaktım ki karaltı şahlandı. bir ses, "ateşin var mı?" diye sordu. bu seste bir gariplik vardı. resmen bir kız sesiydi bu. hem de halis muhlis türk kızı sesiydi. blirsiniz bu sesi, sinyali düşük bir yunan radyo kanalından gelen ses gibidir, cızırtılı ve mide bulandırıcı. aklıma koşma planım geldi ve harekete geçtim. sıçmaktan kurtulmuştum ama hunharca osuruyordum korkudan. şalvarım bir yelken gibi şişiyordu. şişman gölge arkamdan geliyordu. elinde bir tane şişe bira döke döke içiyor ve bir yandan da ateşşş diye böğürüyordu. nefesim kesildi. gümüşî sakallarım terle ıslandılar. evimin kapısına heyecanla soktuğum anahtar sıkıştı. stephen king'i daha iyi anladım. yazık dedim ona. eve girdim ve kapıyı çarparak kapattım. pencereye koştum. şişman karaltı evimin önündeki sokak lambasının dibindeydi. pencereme bakıyordu. içki şişesini yukarı kadar dikti ve yere çarpıp kırdı. biraz sendeledi ve bok çuvalı gibi yığıldı olduğu yere. sabah orada bir kucak kusmuk gördüm ve türk kızlarına bir kez daha lanet ettim.

aklıma köpekten daha çok korktuğum bir varlık göreceğim hiç gelmezdi. bundan böyle evime tavukların yatma saatinde gideceğim. bu korkuya daha fazla dayanamam.