bugün

yakınında olan birilerinin ölmesine üzülen insanlarla, aşk acısı çeken insanların hemen hemene aynı acıyı çekmesi hissetmesidir...

sadece, en yakını ölen insanların çektiği acıya şahit olan insanlarla, aşk acısı çeken insanların anlayabileceği bir durumdur...

ölüm acısı insanın içini parçalar, bir daha o insanı görememek, ona dokunamamak, onunla sohbet edememek, onunla ilgili dedikodu bile yapamamak insanı mahveder...

aşk acısı da aynıdır, sevdiğiniz o insanı bir daha göremezsiniz... gördüğünüzde hayatınızın yıkımını yaşarsınız... ona dokunamazsınız bir daha, onunla eskisi gibi sohbet edemezsiniz... onun adının geçtiği her yer de canınız acır, içiniz kanar, ağlarsınız...

zaten insan bir ölüme bir de aşk acısına ağlar en çok... diğer tüm ağlamalar sadece gözlerin rahatlamasından ibarettir...
ölüm acısı tatmayan hırboların münasip bir yerlerinden uydurduğu laf.
* doğru bir önermedir. eğer ki sevdiğin insanla da çok şey paylaşmışsan her ikisi de seni ta yüreğinden vurur. ikisinin de özü sevgi acısıdır.
tarif edemediğimiz her acı, boğazımıza düğümlenen her yumrukta sanırız ki ölecek gibi oluyoruz... sanki ölmek böyle bir şey deriz... böyle olmalı ki ondan sabah olmuyor... herşey birden çıkınca rayından, çözüm yollları bir bir tıkanınca... umutlarımızı koyduğumuz cebimize gider elimiz... cep delineli çok olmuş... farkına vardığımızda herşeyin sonu olduğunu düşünürüz... karamsarlıkla geçer günler... ama geçer... en kötü gün bile geçer... ağlayarak da, kafanı duvarlara vurarak da geçirirsin zor günleri... ama ölenin acısı nasıldır bilinmiyor ki.. o can çekişmelerin ve sonunda ölecek olduğunu bilmenin verdiği çaresizlik hangi acıya eşdeğerdir...? değildir... öyle olsaydı faturalar ödendikten sonra tekrar hayatımıza dönerdi o ölenler... ölmeleriyle hayatımızı yasa boğan sevdiklerimiz... unutamadıklarımız... giden çok sevgili döndü de, bir ölenim çalmadı bir gece ansızın kapımı...