bugün

entry'ler (15)

maldanadam

artık ekşi sözlükte moderatördür. torpil için sıraya giriniz *

porno filmlerin iğrenç bir şey olması

tamamen katıldığım durumdur. başkaları sevişiyor, neden izliyorsunuz?

şahin k ya tapanların sibel kekilli yi aşağılaması

ataerkil toplum özelliğimizden kaynaklanmaktadır.

edinburgh

yağmur, sokaklarını bir başka ıslatır bu şehrin. her köşesinde sevgi dolu gülümsemelerle karşılaşırsınız, hep bir telaşı vardır. william wallace'dan mı kalma bilmiyorum; özgürlüğüne fazla düşkün insanları sizi sıkı sıkı sarar sevgi duvarlarıyla. sokaklarında takılıp düşen insanları boldur, herkesin birbirinin gözünün içine baktığından olsa gerek, tökezletir yolları.

festivalleri, kuzey yarım kürenin rio karnavalıdır adeta. buraya ait eğlence ritüelleri, kuzeylilerin anlayış şekilleriyle harmanlanmıştır. pubları bir ayrı hoştur bu gölgede kalmış şehrin. eski kale duvarları gibi desenlerinde görürsünüz aynadaki yansımanızı yandaki centilmen size bir bira ısmarlamayı teklif ettiğinde. reddetmek mümkün değil, hepsi tanımadığın en yakın dostun.

en çok da sonbahar yakışır. falkrik düzlüklerine saplanmış bir kılıcın parlaması misali aydınlatır güneş ona hasret özgürlük savaşçılarını. "r" leri baskın, ginger yurdudur. unutulmaz.

kızların erkeklerden beklentisi

mizahi yönlerinin kuvvetli olması. eğlenelim yani, neden somurtalım değil mi?

uludağ sözlük premium üyelik

"ne yani benim şimdi aldığım üyelik trial mıydı? " diye sormama neden olan üyelik cinsidir. cinssiniz.

regl

şu sıcak yaz günlerinde insanı daha da bunaltandır. yani kış olsa alacağız ayaklarımızın arasına sıcak su şişesini, belki kıvrılacağız battaniyenin altına uyumak tatlı gelecek. ama yok! şimdi bile bunalıyorum anlatırken anlıyor musun? bit!

burpee

şüphesiz ki vücudu en hızlı ve düzgün forma sokan crossfit menşeili harekettir. özellikle kadınlar için basen bölgelerinde toplanmayı minimalize etmesi ve vücuda kıvrım veren kasları çalıştırması bakımından önemli bir harekettir.

bir diğeri için; (bkz: squat)

jartiyer

fazla sanatsal bir aksesuardır, sanırım göze hoş görünmesinin başlıca nedeni de sanatı yansıtıyor oluşudur. ancak kadın vücudunun bir tablo, aksesuarların da üzerindeki boyalar, çizimler olması, sanatsal boyutu gölgeleyip kadını bir meta haline getiriyor.

bir kadın olarak jartiyer görüntüsünün benim de hoşuma gittiğini belirtmeliyim. duyu organlarımızın temel iki faktörüne hitap eden bu aksesuar çağ dışı olmaktan uzakta ve belki de geçilemeyecek bir konumdadır. pürüssüz yapısı, elde kayması, bağlanan lastiklerle oluşturduğu bir vücut bütünlüğü görüntüsü belki de onu çekici kılan. ayrıca siyah rengin daha karakteristik ve belirgin olduğunu da belirtmeliyim.

peki jartiyere karşı oluşan algı neden bu denli fantezisel? işte bunun cevabını ben de bulamıyorum. jartiyer kimi yerlerde gün içinde de giyilebilen, yaşamı kolaylaştıran ve hatta bu amaçla üretilmiş bir şey. neden buna şehvetli bir anlam katıyoruz ya da kattık da bu anlamdan sıyıramıyoruz aklım almıyor. bir arkadaş grubuyla yemeğe gidildiğinde jartiyer giyen kadının neden seks için yaratılmış bir afrodit parçası olduğunu tahmin edersiniz ki çözemiyoruz. üstelik bu yalnızca erkeklerle has bir özellik de değil, jartiyere sahip bacakları seksle ilişkilendirmek. toplumsal(kadını erkeği kapsayan) ve belki de evrensel bir algı. ne zamandan beri sekse dair oldu? işte bunu hiç bilemiyoruz.

aksesuarlara özgürlük!

sevgiliden ayrıldıktan sonraki ilk gün

bugün gidiyorum buralardan, bana seni hatırlatacak gölgelere güneş vurduruyorum ve bunu sensiz yapıyorum...

o bana el salladığın terminal kaldırımı bugün boş, bir simitçi, 3 bavul taşımaya çalışan bir kadın... evet sanırım bugün bunu sensiz yapıyorum. kafamı yasladığım otobüs camı engel değil artık seninle aramda, kafamı rahatça dayıyabiliyorum, gerçi o da soğuk yaklaşıyor bana.

tuttuğum o eller, birleşmiş, kafanla yastık arasında şu an. biraz daha rahat et diye... acaba sen de umursuyor musun? üzgün bakıyor mu gözlerin? keşke hiç girmeseydin hayatıma, özlemezdim seni...

yolculuk deniz kenarına, akşamları yürürüm sahilde, konuşurum dalgalarla...en azından daha açık sözlüler senden; ısırmadan, can yakmadan vuruyorlar en azından kıyılara, herseferinde biraz da kum çekiyorlar denize. sanırım bugün o kumların son taneleriydi, bundan sonra gelen dalgalar beni de çekecek. bastığım kumlar seninle eridi, hırçın dalgalarla boğuşmak kaldı...

j y suis jamais alle

her dinlediğimde, elimi mercimek çuvalına sokuyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum. amelie etkisi olsa gerek. muhteşem bir yenn tiersen eseri.

sakin başlar, size filmdeki sarılma sahnelerini hatırlatır. sonra amelie'nin gözyaşları... ve sarılma anı. mutlu bir son...

filmlerden öğrenilenler

eğer ingiliz okçuları sana doğru ateşe başlamışsa, sakın eteğini sıyırıp poponu onlara göstermeye çalışma..
(bkz: braveheart)

sevgilisiz hayat

gayet rahat hayattır efendim. 24 yaşına gelen ben, bazen gaza gelip bazı (bence haketmeyen) erkeklerin manitası olmuştur, her seferinde karın ağrılarıyla geçen cicim ayları evrelerinde acılar çekmiştir. bu erkeklere öyle körü körüne bağlanmıştır ki; şiir sevmezken bir sabah özdemir asaf şiirlerini sayıklayarak uyanmıştır, bir akşam içerken nazım hikmeti anmıştır, kısacası karakterini değiştirmiştir. iyi de yapmıştır.

eskiden bu durumu çok kafaya takıyordum, 'gerçek bir ilişkim olmalı artık, hep böyle kısa süreli nereye kadar!' modunda geziyordum ama bu durumun bana tek getirisi bol bol depresif müzikler oldu. evet çok fazla slow rock parçalar keşfettim, söylemem. dediğim gibi; parçalar!

hatta bu bünye birzamanlar ileri gidip matematiksel açıdan ilişki durumunu irdeledi;
yaptığım hesaplara göre; türkiye sınırlarında, tam anlamıyla uyuşabileceğim 110,4 erkek bulunmakta. 0,4 lüğü merak etmiyor değilim. henüz bu 110,4 erkeğin, 0,2777 si ile tanışmışım. yani 4/1 yol katettim hayat arkadaşımı bulmakta. yaptığım hesaplara göre; 34 yaşıma geldiğimde, paydayı 1 de tamamlayıp hayatımın anlamıyla tanışacağım, bu da 2022 yılının kasım ayına denk geliyor.

bir düşün bakalım ey yazar! yolda yürürken, kulağımda müzik; now playing: guns n' roses - november rain ve dakika geliyor, çanlar benim için çalıyor! paydayı tamlayacak 1'e yolda rastlıyorum. o gün bu entariyi editleyeceğim, meraklanma.

evet, hayat beni isviçreli bilim adamı yaptı.

yazarken düşündüm; ya o gün 0,4 ile tanışırsam? kim verecek bunun hesabını?

kadınları anlamak

dudaklara ne kadar emanet, ne zor geliyor. kadınları anlamak...

bir kadını ne zaman anlarız? onu sahiplendiğimizde mi? yoksa onun sarılacağı bir omuz olduğumuzda mı? ya da gözlerine bakıp doğmamış çocuklarımızı gördüğümüzde mi? uçmak istediğinde kanatlarımızı verdiğimizde mi?...

aslında her şeyin ötesinde, parçaların bütünden farksız olmadığını anlamaktır. yolculuğa kendinden başlamaktır.

adolf hitler

20 nisan 1889 doğumlu sosyalist alman işçi partisi kurucusu ve lideri.

hitler, almanya'da birinci dünya savaşı sonrasında yaşanan krizden güç kazandı. propaganda ve karizmatik bir dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit veriyordu; bunun yanında da belli bir seviyede nasyonalizm, anti-semitizm ve anti-komünizm de sunuyordu. ekonominin tekrar kurulması, yeniden silahlandırılmış bir ordu ve totaliter ve faşist bir rejimle; hitler saldırgan bir dış politika izleyerek alman "yaşam alanı"nı (lebensraum) genişletmek amaçıyla polonya'ya saldırdı. hızlı saldırgan savaş taktikleri ile avrupa'nın büyük bölümünü istila etti. abd'nin 2. dünya savaşı'na katılımı ve sovyet halkının ve ordusu'nun müthiş direnişi ,zaferleri sonucu gerilemeye başlayan alman ordusu, sonunçta sovyetlerin berlin'e girmesi ile 3. imparatorluk tarihe karıştı. intihar eden hitler'in yakılmış cesedi ise büyük bir ihtimalle kızıl ordu tarafından yok edildi. nazi'lerin ırkçılığı sonucu yaklaşık 11 milyon kişi savaşta öldürüldü. bunların arasında 6 milyon musevi vardı, ve yahudi soykırımı olarak tanındı.2.dünya savaşı boyunca toplam 62 milyon insan hayatını kaybetmiştir.