bugün

entry'ler (104)

mars one

Kars'ta doğdum Mars'ta ölmek istiyorum ne ya? Koskoca akademisyensin hiç yakışıyor mu böyle açıklamalar? Hayır orada mars değil başka bir kelime oyunu geçse ilçe belediye başkan adayının seçim sloganı sanacağız o denli klişe. ''mars'a gittiğimde bu gezegeni özleyeceğim çünkü aynı şeyi türkiyeden londraya taşındığımda da hissetmiştim. Bir de ben ev dekorasyonuna bayılırım! Mars kolonisini yaşanacak bir yer haline getirme konusunda bu özelliğimin çok işe yarayacağını düşünüyorum.'' diyor. haydee hoşgeldin nurten teyze. yıllarca filmlere,esprilere konu olmuş türkün uzayla imtihanının birebir kopyası. korkarım dantel örecek, bızıklamayın o aletleri diye diğerlerini çileden çıkartacak. neyse yolu açık olsun, allah akıl-fikir-bilim ihsan eylesin ne diyelim. ha bir de ece kızımızın 18 yaş bunalımıyla bu kararı verdiğini düşünüyorum. kendisine 10 sene içinde okulunu bitirip güzel bir iş ve yaşam sahibi olmasını dilerken hollandalı bilim insanlarına rte ve ekibini de gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum. ülkemizin de refahı açısından muhteşem fırsat...

vakıfbank

bundan yaklaşık 1 ay önce ziraat bankasının haberi çıktığında dedikodu gazetesinden ziraat ve halkbankın özelleştirilmek istendiğini okumuştum. bu haberden 2 hafta sonra 17 aralık operasyonuyla halkbankın da kokusunu ortaya çıkarttılar. 2 devlet bankası bu kadar suçlanırken vakıfbankın da temiz olmayacağı fikrine zaten taa o zaman varmıştım. istersen dünyanın en ünlü ekonomistlerinden biri ol ekonomide tahminlerini koca koca grafiklere bakarak değil hissederek yaparsın ya hani. ben de hislerime güveniyorum bunun altından da çıkacak bi bokluk. şimdi bu önbilgiyi neden verdim? vakıfbankla ilk olarak annem emekli olduğunda tanıştık. ardından ben üniversiteyi kazandım ve lanet olsun ki okulun ortak çalıştığı banka da vakıfbanktı. burs için başvurduğum belediye, vakıfbanktan bir hesap açtırmamı istemişti ve o zamanlar öğrenciye yatırılan parada 'sıfır kesinti' garantisi olan bir tek burasıydı diye hatırlıyorum. peşpeşe gelen babamın emekliliği,kredi çekimleri,fazla faiz vermemesine rağmen aile tarafından yatırılıp işlem gören bir miktar para da hep bu bankada gerçekleşti.

vakıfbankla yaşamaya başladığım ilk sorun, geçen sene hesabıma yatan 50liranın 30lirasını kesmesiyle oldu. kendilerinin cevabı: ''ay sonunda yatan paralardan kesinti yapıyoruz, bu işlem, hesabınızda para olduğu taktirde de uygulanıyor'' şeklinde oldu. ben kendi içimde çelişkiye düştüm. yani diyorlar ki sen muhtemelen çok zenginsin ki o parayı çekmiyorsun, o zaman biz onu alırız hacııı...
mümkün mertebe ay sonuna hesabımda para bırakmamaya çalıştım. bu kart aynı zamanda ailemin de bana para yollayabildiği kart olunca onlara da ay sonunda para yatırmamalarını tembihledim.

gelelim 2.probleme, bu aslında genel itibariyle aileme yaşattığı problem oldu. ailenin az faizle işlem gören parasını oradan oraya taşımak için günde en az 2 kez annem,2 kez babam 2 kez de ev telefonunu aradılar durdular. hayır şöyle ele avuca gelir bir meblağa olsa içim gam yemeyecek. bu aramalar 'selaaam bilgilerinizi güncellemek istiyoruz'larla devam etti. bak emin ol, arasan bunların çağrı merkezini sadece müzik dinleyip bir müşteri temsilcisine bağlanamadan öylece kalırsın. ama kendi işleri düşünce sinir hastası edecek kadar seni rahatsız ederler.

3.problemi, ekim ayında kendi kafalarına göre bana 2 hesap daha açmalarıyla yaşattılar. böylelikle ben taksitimi doğru hesaba yatırmama rağmen 3 hesap görünüyor bahanesiyle parayı havuza attılar. sırf bu yüzden 2.ay taksitte faiz, 3.ay taksitte de faizin faizini ödemek zorunda bırakıldım.
bu süre içinde akıllarına esen tarihlerde bankomat kartımdaki paradan 5,10,20 tl kesintiler yaptılar.
geçen hafta annem bankamatikten para yatırdığında parayı alıp işlem gerçekleştirilemedi dediği için para hesabıma geçmedi. aklınızda bulunsun böyle durumlarda bankamatikten makbuz almayı unutmayın, makbuz almadığınız takdirde işlem yaptığınız tarih ve saate mutlaka dikkat ediniz. sırf bu bilgiler dahilinde sorun çıkartamıyorlar ve işleminizi düzeltmek zorunda kalıyorlar.

4. ve en yeni, sinirlerimi en harap edici sorunu dün itibariyle yaşattılar. annemin yatırdığı 100tl'nin tam tamına 94tl'sini keserek kendi çapında rekor kırdılar. hesaba bakıyorsun 6tl. canlarım benim lutfedip karttan sigara alabilecek kadar miktar bırakmışlar. sinirden deliye döndüm ve meşhur çağrı merkezini 3 kez aradım, her arayışımda zevksiz bir müziği on beş yirmi dakika dinleyip kapatmak zorunda kaldım.

eve geldiğimde facebooktaki yorumlara baktım. çocuğun birinden 120tl üzerinden 80tl kesmişler. hani herkesin parasına göre kesseler oran orantı diye bir şey var. yaptıkları tamamen mantık dışı hareketler...
hem facebook hem kendi sitelerinin sorun çözelim kısmından şikayetimi dile getirdim. bu sabah annem işlemi araştırmaya gittiğinde ele avuca gelir bir açıklama yapamadılar. ben de oradaki çalışanlardan birine genel müdürlüklerinin nerede olduğunu sormasını istedim. birazdan söyleyeceğim şey şaka değil. şubenin müdür yardımcısı: 'bilmiyorum' dedi. kulaklarımla duydum sözlük. internetten baktı, bulamadı. plazalardan yola çıkarak beyefendi leventte mi gayrettepede mi nasıl bilmiyorsunuz dedim cevap değişmedi. müdür annemi başından savmak için ''işte anlıyorum ama 94tl fazla bir miktar değil, yılsonu kesintisi, kart ücreti, o zaman internet bankacılığına geçsin, size böyle yardımcı olurum, gitmesin genel müdürlüğe almazlar içeri'' diye zırvalamış durmuş. bak bak havalara bak hiç işim gücüm yoktu size hiç işlem yaptırtmadan yüzde 300 kar elde ettirecektim, bir de artık nasıl meblağalar kazanıyorlarsa 94lirayı hakir görüyor pis herif. annem ortalığı inletse de yapması gereken şu işlem vardı: tüm hesaplarını iptal ettirip, parasını çekip, emekli maaşını da başka bankaya transfer ettirmek... o sinirle akıl edememiş kadıncağız, yarın sabah ilk işimiz maaile vakıfbankla olan tüm bağımızı kopartmak olacak. tek bir farkla. bu kesilen paranın peşini bırakmamak. son olarak: ey vakıfbank senin bizden çalıp zulaladığın ayakkabı kutuların mi büyük; yoksa benim çaçoronluğum mu göreceğiz. hoddiri de meydan.

limango

alışverişi yapmadan önce yorumları okusaydım gerçekten hiç bulaşmazdım. twitter'da limango destek hattı diye kıytırıktan bir profil açmışlar,cevaplar fix: ''sipariş no gönderirseniz yardımcı oluruz' ve 'abuk bir cevabı mailinize gönderdik hede hödö...' tarzında. doğrusu bunlar lütfedip bana cevap dahi vermediler ya neyse... 4 ağustosta sipariş verdim,10 ağustosta sevkiyat başlayacak dediler fakat bugün halen tedarik aşamasında yazıyor. şimdi bu ürün ne zaman tedarik edilecek, ne zaman paketlenecek, ne zaman kargoya verilecek ve bana ulaşacak bilmiyorum. bir daha da kendisinden alışveriş yapmam bu kadar da netim.

facebook

zamanında kayıt oldum, zamanında kapattım. ego manyağı olmaktan son anda yırttım bence. doğum yaptığının ertesi günü elinde fotoğraf makinesi, kucağında laptop ''ay şu fotoğrafı da yükleyelim aşguum, 30 kişi beğendi oğluşumun fotoğrafını, ay nesrin abla yorum yapmış dur cevap yazayım'' diyen kuzenim var benim. ne bekliyor acaba, facebook yoluyla küçük altın mı takıcaz oğluşuna? ''be gerizekalı millete gösteriş olsun diye mi doğurdun o kızanı?'' diyemedim. çok istedim diyemedim.

aşkın beni yeşertiyor diyen kız sevgili

ekseriyetle fotosentez yapması muhtemeldir.

gökhan semiz

doğum gününden * 5gün sonra daha 27 yaşındayken (bkz: 27 sayısının laneti)aramızdan ayrılan yetenek abidesi kişilik. doğumgünlerimizin aynı olması sebebiyle ara ara aklıma hep aynı soru gelir. ya ben de...? neyse ne. isteğim, o soru cevap bulursa benim de mezar taşımda aynı şey yazsın yeter. ''beraber eğlenemeyen insanlar,beraber bir gelecek kuramazlar.''

eski sevgili

şimdi efendim bu eski sevgili denen hedeyi hep tek vücut almış olanlarımız var aramızda. insanoğlu nasıl çeşit çeşitse aynı yoldan dümdüz git sola sap, heh işte orada da eski sevgililer, eski sevgililerimiz, eski sevgilileriniz duruyor (sağa sapsan yeni sevgililer beklemekte, bil diye söylüyoruz).
anıların böğrümü deldiği şu son 10dakikadır ne etsem bilemedim, bir soda eşliğinde sarhoş olma fikrine gark eyleyip eski sevgilileri alt kategorilerine göre ayırmaya karar verdim.

1-duygusal,unutamam ben seni yıllar geçse de insanı;
siz,bu arkadaşımızın yüzde 90 ihtimalle ilk sevgilisisinizdir. yaşı kaç olursa olsun hafif de melankolik bir tipse ayrılmanız üzerinden değil 5yıl 55yıl geçse de fark etmez. o aşk'ı filmlerdeki gibi sanar,yaşar daha da kötüsü yaşatmaya zorlar. gerçekler zerre umurunda değildir hatta sorunları acı biber olarak görür onları közler, yer.

2-duygusal olduğu kadar psikopat da olabilen benim olmazsan yakarım insanı;
beterin beteri var haline şükret dostum. din, dil, ırk, dinlediği müzik türü, yaşam şekli ne olursa olsun farketmez. bunlar zarar verici tiplerdir, korkmalısın hacıt benden söylemesi. birlikteyken 'o kim,bu kimden geldi,kimle konuşuyorsun' adlı soru kalıpların yerini gizli gizli takibe terkeder. peşinize adam takar, sosyal iletişim ağlarının canına okur, msn şifrenizi kırar... yapar da yapar yani. çemkirmeye kalkmayın suçlu siz çıkarsınız. kesin çözüm mezarınız başından ayrılmayacağını biliyorsanız ölün! (bkz: benim yüzümdeeen)

3-arkadaş kalalım yeter, böylesi daha güzel insanı;
dosttan sevgili olur, çok eyi olur çok da güzel eyi olur taam mı. peki ya sevgiliden dost? şimdi hemen bıkbıklanma 'aman dar kafalı,örümcek beyinli,ıyyğ' diye madem buraya kadar okudun sık dişini. başlarda çok modernize yaratıldığını sandığın beyin hücrelerin seni de bu oyuna davet edene kadar 'horolooy çok iyi dost olurum ki ayrıldıktan sonra lalalay' şeklinde olacak. taa ki 'hadi aşk hayatını anlat bana, süper evet' dedikten bir kaç dakika sonra karnında bir sıcaklık hissedeceksin böyle kalbine yaklaştığında bir titreşim yaratıp yanaklarına ulaştığında alı-al,moru mor olacaksın. arkadaş kalmayın demiyorum hobi olarak yine... neyse velhasıl taraflardan biri bilgisayar başında, arkadaş muhabbetlerinde karşı taraf hakkında bilgi toplayıp, kafayı sıyırma noktalarına gelecektir. dostluğu abartmayın, herkesin mahremiyeti kendine, adam olun.

4-ayrıldıktan sonra o bar senin, bu hayat benim, nerde lan yeni adaylar insanı;
hayata en çabuk dönebildiğini sanan eski sevgili modelidir. sevmeseniz de 'yuh ulan dakka 1-gol 1 bu ne hız' dedirtir insana. ama dediğimiz gibi kanmayın, o burukluğun acısından yapıyordur bunları yine de prim vermeyin böylelerine.

5-irtibatı kesmiş, ama acaba napıyor lan şu an ehe insanı;
bu arkadaşımız yapacak onca işi olsa dahi bir ilham perisiyle uyanıverir ve der ki 'kaç yıl oldu lan, napıyor ki acaba, okulu bitirdi mi, işe girdi mi, evlendi mi' gibi en abuk sorularla zihnini yorar ve bir araştırma yapar. olayı abartıp muhabbet etmeye kalkanları da mevcuttur ama çoğu zaman konuyu kendi içinde çözüme ulaştırır.

şimdi 5.gruba biraz torpil geçtiğimin farkındayım ama çaktırmayın, bokumu aklayacağım zira olsun o kadar. nereden estiği bilinmez bir şekilde yıllaaar önceki unutmakta bir kaç müddet çaba harcadığım eski sevgilim geldi aklıma. ortak arkadaşlara 'ne yapıyor, ilişkisi var mı, mezun oldu mu? sorularını yöneltmeye gururum elvermediği için girdim facebook'a yazdım ismini. şimdi bu yeni sistemden haberi olmadığını düşündüğüm için ilk olarak bir profil fotoğrafıyla karşılaştım. Eiffel Tower altında bir poz. tek başına... bak yine içlendim şekerim. sonra albümlere bakmaya başladım teker teker. italya, Almanya, Fransa, Hollanda allah ne verdiyse yaldır yaldır gezmiş. Doing doing diye zıpladım yerimde, kaşlarım birleşti sonra, içim buruldu.

neden mi?eski sevgiliyi kıskanmak, hunharca gözyaşı dökmek pek huyum değildir, kendini düşünmek, geleceğe bakmak safsatalarından da değil ha, ağlayasım gelmiyor. ıkınıyorum, sıkınıyorum yok. birinin öldüğünü düşünmeden akmıyor o koduğumun gözyaşı. neyse ne. herkes bir değil. benim gözyaşım da şekerli zaten pek değerlidir. gözlerimi dolduran şey çocukluğumdan beri gitmenin hayalini kurduğum hemen her şehre ayakbasmış olması... bizim çocuklukta sinemada ilk izlediğimiz film de aynıydı lan, yoksa hayatımın aşkı mıydı ki acaba? bak bu sorular bile gelmedi aklıma o an. kıskandım. evet bildiğin kıskandım. hani öyle sevgilisi var ya da bambaşka bir nedenden değil bildiğin gezdiği şehirleri kıskandım onun. ben neden gezemiyorum, benim neyim eksik la bundan, anne bizde niye yok diye hırslandım. sonra sustum, durdum 'fatmegül başliimiş gız' dedim anama. neden gidemediğimin ufak bir resmi oldu bu da...
eski sevgili konusunda bu model de yeni üretim bebişim. alt başlığı kategorisi falan yok. (bkz: ben tekim) kıskanma adı altına alınsa utançtan söylenmez. dalga geçerler adamla tısıtısı diye gülerler. töbe bişmillak.

tekirdağın üzümü

pek bir eğlenceli eşref vakti şarkısıdır. raki olur, en olmadı şarap olur. mis gibi de olur.

güzel sözler

Oduncu'nun baltası var; balcının bal tası var. öyle de olur böyle de olur, ama odun odun'dur. bal da bal...

kandil mesajları

şiirli olanlarının hiç birini şu güne kadar okumadığım mesajlardır. *

kadınların en çok sevdiği erkek parfümü

(bkz: hugo boss)
(bkz: 212)
(bkz: rochas)

bu konuda gayet başarılı markalardır.

başlıkları alt alta okumak

küfür olmayan ama küfür etkisi yaratan sözler.
cemaat akıllı ol fenerbahçe ile uğraşma.

tıp okuyan sevgili

'benim de kalbimde ritm bozukluğu var, ölür müyüm ki?' dedim; 'her aritmi ölümcül değildir, ondaki kalp kaslarinda myopati nedeniyleydi; yani aritmi bi sonuçtur,neden olduğu önemli.' dedi. bilgisi ve yardımseverliği hoşuma gitmişti. gülümsedim.

'esprilerini seviyorum' dedim. 'ben de seninkileri seviyorum... beynindeki nöronların plastisitesine hayranım' dedi.bu sefer fazlaca gülümsedim.
zaman aktı gitti. ben 'höt' dedim; o 'zöt' dedi.
'ot' dedim 'bok' dedi.
.
.
.
.
'böbrek taşı varmış bende'dedim. 'hımm,nefrolitiazis?'dedi. baktım öyle,baktım sadece. ve işte o zaman anladım farklı bölümlerin öğrencisi * olduğumuzu. sustum.
bir gün geldi, emin olduğum bir şey için. 'o öyle değil benden iyi bilemezsin' dedim. 'okulunu okuyorum ben bunun bana işimi öğretme' dedi. * *

hilal cebeci

panpişlerinden çok patates burnu daha dikkat çekici olan kadın. (bkz: algıda seçicilik)

ben bu yazıyı sana yazdım

çok değil 2-3 sene önce yaptıklarını unutup şimdi bunları sadece başkaları * yapıyormuşçasına millete bok atan biri haline dönüştüğünün farkıda mısın? bence değilsin... ve artık, bi silkelenip kendine gelmelisin. arkadaşım diyemiyorum sana çünkü o saygıyı hak etmediğini düşünmekteyim. bil ki yaptıkların unutulmadı ve her minareyi çalan kılıfını da hazırlıyor. öyle twitter zamazingosunda bir şeyler yazıp üstüne üstlük bunu facebookta paylaşarak pek cici sevgilinin de yorum yapmasına mahal vererek saygınlık kazanmış olmuyorsun. en azından geçmişe saygı duymayı ve yaptıklarının arkasında durabilmeyi öğren. belki o vakit çelişkilerinde boğulmaz ve bok atmayı bırakabilirsin kimbilir.

oğlak burcu kadını

kova burcu erkeğiyle hem çok iyi anlaşıp hem de en büyük kavgaları edebilen burcun kadınıdır. kinci olmasından ziyade fil gibi diye tabir edilen hafızası yüzünden büyük problemler yaşar ve yaşatır, yapılan iyilikleri de kötülükleri de asla unutmazlar. tam bir kontrol manyağıdır. randevunuza 5 dakika geç kalmanız bitmek bilmeyen dırdırlarının sebebi olabilir. siz böyle yorumlarsınız ama onun bu tavrının nedeni 'değer yargıları' yüzündendir. tartışmayı sever, muhalif bir burçtur, zihninin derinliklerinde farklı bakış açılarını barındırdığı için ne derseniz tam tersini iddia edebilir. ailesi ve arkadaşları kendinden önce gelir ve beklediği değeri göremediğinde bambaşka biri haline dönüşebilir. duygusal konularda pek başarılı oldukları söylenemez. anlatmaktan çok dinlemeyi severler, oynamayı başaramazlar bu yüzden ne düşündüklerini söylediği sözlerden çok hal ve hareketlerinden anlayabilirsiniz. bu da uzun vadede onu tanımanızla gerçekleşebilir.
eğlence düşkünü, bir o kadar da evcimendirler. hayat sokaklarda felsefesinden ziyade arkadaşlarıyla evinde zaman geçirmeyi daha çok tercih ederler. size ne kadar değer verirlerse versinler bir şeyi ondan habersiz veya zorla yapmaya çalışır, üstüne üstlük inatlaşırsanız hayatınızdan arkalarına bakmadan çekip giderler. *

tutunamayanlar

Kitabı okuyunuz, etkileniniz * ; ama bokunu çıkartmayınız lütfen. hani saw filmini izleyip sevgilisini testereyle kestikten sonra parçaları buzdolabında saklayan bir adamın haberi çıkmıştı 2-3sene önce. heh işte, bizim toplum empati olayını götünden anlayan bir millet. kendine öyle yakın hissediyor ki kahramanları onun etkisi bir türlü geçmek bilmiyor. ilk zamanlar etrafınızdakilere çekici gelebilir bu cool tavırlarınız ama bir yerden sonra ciddi anlamda şu gözle bakılıyor size 'çakma selim ışık' hatta daha da abartanları için yer yer 'çakma oğuz atay'... Yapmayın demiyorum, hobi olarak yine yapın ama 25 yaşına gelip 'kimse beni anlayamaz böhüee' şeklindeki ağlak tavırlarınız gerçekten bıktırıyor insanı.
yeri gelmişken; (bkz: nasıl yaşadım on yıl bu evde) *

sözlük yazarlarının itirafları

Çevremdeki bütün erkek arkadaşlar duygusal, aşk acısı çeken ve daha da ilginci trip-sever kişilikler. Bir konu hakkında * danıştıklarında, onlarla uzun uzadıya konuşup araya bir kaç orjinal cümle sıkıştırıp derin düşüncelere dalmalarını sağlıyorum. Aslında olayın özü 'boşver' demek oluyor ama onlar gerçekten konu hakkında bilgi sahibi olduğumu düşünüp; onlara yardım ettiğimi sanıyorlar. Kusura bakmayın canlarım ama aşk acısı muhabbetleriniz hemcinslerimin anlattıklarından daha boğucu ve böyle giderse daha uzun yıllar sizi böyle böyle kandırmaya devam etmek zorundayım.

formspring saçmalığı

'haydi sor sor' diye tüm sosyal paylaşım sitelerinde kendilerini parçalayıp; dalga geçilemeyecek sorularda bile insanları itin götüne sokma çabasına girişenlerin yegane adresidir.
ha bir de cevaplarını facebook'ta yayınlamazsa rahat etmez bu kişiler, tırt egosu dürtüyor zaar.

sözlük yazarlarının itirafları

bitirilen arkadaşlıklar hakkında konuşurken 'herkes kendinden sorumludur, zamanla farklı çizgiler çizip o yollardan yürüyoruz, kimse kimsenin hayatında ölene kadar var olmak zorunda değil' derken içim acıyor. o an anlattığım kişinin yüzüne bakmadan söylüyorum tüm bunları...

bir insanın size karşı zaafı varken sırf iyi bir insan diye halen arkadaşlığa devam edilebileceğine inanmıyorum. kendi egonuzu tatmin etmekten başka hiç bir şey olmayan bu arkadaşlık sizin iyi değil; aksine kötü bir karakter olduğunuzun göstergesidir zira karşı taraf söylediğiniz 'canım' kelimesinden bile binlerce senaryo çıkartabilir. haklıdır, lagalugaya da açık bir şey değildir. kesin ve nettir.

yazdığım bir yazıya karşılık 'kime yazdın onu, ne oldu?' diyen kişi cümledeki özne değilse isim vererek konuşurum. aksi durumda kıvırma yöntemlerine başvururum.