bugün

entry'ler (12)

tarihe geçen utanç görüntüleri

bülent ecevit'le bill clinton üstünden dalga geçenlere (telefoncu ekrem iii ve akp'liler mesela) gelsin bu utanç görüntüsü:
görsel

türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir

eğer anti-emperyalizm'den veya atatürkçülük'ten bahsetmek istiyorsanız, "anti-komünizm" gibi bir ideolojiye de karşı olmanız gereklidir.

şu uyarıyı yapayım: anti-komünist olmamak, komünist olmak anlamına gelmez. anti-komünizm dediğimiz şey, amerika'nın soğuk savaş döneminde rusya'yla savaşmak için uydurduğu, aşırı sağcı, dinci, ırkçı ve amerika emperyalizmi üstüne kurulu, cia ve nato eliyle avrasya üstünde yayılmış bir ideolojidir.

eğer milliyetçi olduğunu gösterebilmek için bu sözün arkasında durup sanki gerçekmiş gibi savunup, karşı çıkanlara da "sen inönücüsün yeaaa, sen komünistsin yeaa" diye çıkışmaya çalışan kişiler varsa, büyük bir gaflet içerisinde olduklarının farkında bile değildir.

mustafa kemal atatürk'ün yazdığı neredeyse her şeyi okumuş ve incelemiş birisiyim, anti-komünizm içerisinde olduğunu hiç görmedim. komünizm'e mesafeliydi tabii ki, ama devletçilik ve halkçılık ilkesinde komünizm'den örnekler aldığı da ortadadır.
hem zaten 1947'lerde ortaya çıkan bir ideolojiyi, 1938'da vefat eden birisinin desteklemesini bekleyemeyiz. uzay-zaman devamlılığını bozan bir durum olurdu.

"ama atatürk milliyetçiydi, milliyetçi birisi anti-komünist olmak zorundadır" diye kafasından yalanlar uydurmak isteyenler ise cia'in anti-komünist propagandasına maruz kalmış ve atatürk'ün milliyetçilik tanımını asla okumamış kişilerdir. bunu gayet net söyleyebilirim. milliyetçiliği, türk olduğunu söylemeyen ve müslüman olmayan insanları ülkeden kovmak ve arap'ları övmek gibi algılarlar. oysa atatürk'ün milliyetçilik ilkesi için söylenebilecek en son şey bu olacaktır.

buna karşı hemen itiraz edip "ama güneş dili, ama kafatası araştırmaları, ama mu kıtası" diye atlayanlar olacaktır, biliyorum. ama bunların atatürk tarafından yapılmasının nedeni, o yılların teknikleri ölçüsünde türk'lerin geçmişini bulma isteğinden başka bir şey değildir. zaten mu kıtası gibi şeyleri atatürk de son yıllarında rafa kaldırmıştır. günümüzde dna araştırmalarıyla insanların kökenlerini bulmak kolaylaşmışken, atatürk şu anda yaşasaydı hala güneş dili'ni savunurdu anlamına gelmez.

geçmişini bilmeyen insanlar, sağdan soldan duyduğu ırkçı ve anti-komünist söylemlerle kendi milliyetçilik ideolojilerini üretmeye çalışmaktadır.
"Türk milleti birdir ve bütündür. Türkiye’de ben Türk’üm diyen herkes Türk’tür." diyen birisinin, bu savunulan tarz bir milliyetçiği asla dile getirmeyeceği de oldukça bariz ve açıktır.
detaylı açıklama için: http://www.tarihin.com/at...keleri/milliyetcilik.html

hiç sevgilisi olmamış erkek

hangisi daha kötü bilemiyorum, hiç sevgilin olmaması mı, yoksa sevgililiğini göremediğin bir sevgilinin olması mı...
sanırım aşırı kaprisli ve sürekli ters davranan, seni sevmeyen bir sevgilin olmasındansa, sevgilisiz ve yalnız başına kalmak daha huzur verici bir davranış.
bu yüzden, hiç sevgilisi olmamış erkek, bazılarının yaptığı gibi eleştirilmesi değil, severek üzülmediği için takdir edilecek bir kişidir.

mustafa kemal atatürk

sözlerini tekrar okuyup, anlayıp, neden bunları söylediğini sorguladığımızda, aslında ne denli önemli birisi olduğunu anlayabiliriz.
neden bazı kişilerin bu adamı önemsiz birisiymiş gibi sunmaya çalıştığını da anlayabiliriz.

hayatını bilimi anlayıp bilimi kullanarak bilimsel temeller üstüne kurulu bir devlet inşaa etmeye adamıştır. oysa günümüzde osmanlı imparatorluğu hayaliyle yaşayanlar, kurulduktan sonra kısa sürede parçalanacağını bile bile, bu sağlam devleti bozarak hayallerindeki varsayıma çevirmeye çalışmaktalar.

mustafa kemal atatürk, bizlere "eh işte sıradan bir askerdi ya, faşistti, diktatördü, boşver ya neetçen onu!" diye öğretilmekte. ancak gerçekten gidip adamı incelerseniz, ne denli büyük birisi olduğunu görme şansı edersiniz.
leonardo da vinci, nikola tesla, ömer hayyam gibi, dünyanın en önemli dahileri arasında yer aldığını da farkedebilirsiniz.
kendisi bir bilim adamı değildi, asker olarak yetişmişti, ve bir imparatorluğun en problemli zamanında gelmiş, mecbur kalıp her şeyi sıfırdan yaratmakla uğraşmak zorunda kalmıştı.
ancak kalbinde bilimin ne kadar büyük yeri olduğunu, öğretmenlik mesleğine hayranlığını, sözlerinde, yazılarında, çalışmalarında bulabiliyorsunuz.

tayfun talipoğlu

vefatı sırasında hiç bilmediğim bir şiirini öğrenmiş oldum, ve beni derinden etkiledi.

"Daha okulda başlamıyor muyuz ertelemeye yaşamı? Hep yarına yatırım, bu günü sonra. Yaşamacasına... işe gireyim, sonra... Evleneyim, sonra... Çocuklar büyüsün, sonra... Emekli olayım, sonra... Sonra... Sonra... Sonra..."
"Hiç gerçekleşmeyecek ideallere, yaşanmamış sevgilere üzülürüm... Bu yüzden, korkarım yaşamı ertelemekten. Ne yapılması, ne söylenmesi gerekiyorsa, söylenmeli, yapılmalı. Seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin. Sevdanızı bugün yaşayın. işinizde yapılacak ne varsa bir an önce yapın. Yarın çok geç olabilir... Bir anda bitebilir her şey. Yaşamak için acele edin bence."

sevdiğin insana bunu anlatamamak, ifade edememek gerçekten çok zor. sıradan insanlar hayatın akışına kendilerini o kadar kaptırmışlar ki, sevmeyi, kendisini sevenleri, kendisine değer verenleri sürekli arkaplana atmaktalar. sanıyoruz ki sonsuza kadar yaşayacağız. şu an sorumluluklarımıza odaklanmalı ve onların bitmesi için uğraşmalıyız. "bizi sevenler, eğer gerçekten bizi seviyorlarsa, bu sorumluluklarımızın farkına varmalı ve sırada bekleyip bizi rahatsız etmemeli" diye düşünüyoruz. sevgilerinin sonsuza kadar süreceğini varsayıyoruz, varoşlarının da sonsuza kadar süreceğini, hiç yaşlanmayacaklarını, hiç yokolmayacaklarını varsayıyoruz.
varsayarak yaşıyoruz. zannederek. bizi sevenleri kırmaktan çekinmiyoruz. "gerçekten seviyorsa" nasılsa geri döner, öncelikli önümüzdeki sorunları çözmeye odaklanmalıyız.

ancak bu varsayımlarının ne kadar yanlış olduğunu, Tayfun Talipoğlu yine şiirinde ifade etmiş:

"Kısa yaşanmışlıklar, yaşanmamışlıklardan daha iyidir. Geriye dönüp baktığınızda keşkeler çoğunlukta olmasın. Uzun vadeli hedefler için bile bugünden harekete geçmeli. Yarınlar çok uzakta olabilir."
"Bu sürecin başında, ortasında, yaşam her an sona erebilir. Sonrası olmayabilir. Fedakârlıklar güzel ama unutmayalım: Herkes kendi hayatını yaşar... Ertelenen sevdaların bedelini ödemiyor yaşam."

künefe

türkiye'deki en önemli ve güzel tatlılardan biri, ama aynı zamanda kendisi hakkında en çok yanlış bilinenidir.

"antakya'nın künefesi üstüne yok", evet öyledir, ama bunun bir nedeni de künefe yapmayı bilmeyen yerlerde yememizdir.
özellikle istanbul veya izmir gibi şehirli kişilerde görürüm. rasgele bir cafeye veya dürümcüye gidip künefe yerler, üstüne dondurma koydururlar. hele bir de bu mekanın künefesi, superfresh gibi dondurulmuş bir firmanın, mikrodalgaya sokulup çıkartılıp servis edilmesiyse daha da facia.
sonra elbette bunu yiyen beğenmeyecektir, "böyle dondurmalı tatlı mı olur" diyecektir.

antakya'da bile künefeden künefeye fark olabiliyor, bazı yerlerin künefesi çok daha başarılı olabiliyor. ama tam tadını verebilecek künefe yiyebilmek için illa antakya'ya gitmeye gerek yok.
tabii bunun için bazı şeylere dikkat etmeye gerekiyor.

künefede öncelikle sünme peynir şart. antakya'dan getirilmişse çok iyi.
künefe taze yapılıp sıcak sıcak servis edilmeli. bunun üstüne şerbet dökerken, şerbetin sıcak olmaması gerekiyor. ancak künefenin şerbet içinde yüzmemesi şart, hatta şerbeti fazla emmeden tabaktan alırsanız daha iyi.
üstüne dondurma veya kaymak gibi bir şeyler sakın koymayın, kaymaklı ekmek kadayıfı değil bu, künefe. onun yerine mümkün olduğunca bol fıstık döktürün. ya da künefenin tadını tam almak istiyorsanız, fıstık olmasa da olur.

türkiye nin süper gücünün kanıtları

- 15 temmuz'da üç beş askerin kafasına göre tank ve uçakla, başkentinde rasgele yerlere gidip rasgele saldırılar yapabilmesi.
- 2002 ve 2010 yıllarında 1.4 olan dolar kurunun, 2017'de 3.9'a kadar çıkmış olması.
- avrupa ve amerika'da türkiye'ye parodi ülke gözüyle bakılması.
- kendi ülkesinde yaşamaktan gocunan, avrupa'ya ayrıcalıklardan yararlanmak için giden, ama türkiye'deki iktidarı destekleyen vatandaşlarımızın olması.
- kadınların sokağa çıkarken güvenliğinden endişe etmesi, yaşayacağı saldırılarda yargının ona sırtını çevireceğine olan güvensizlikleri.
- pkk'ya dün demokratik açılım yapıp bugün terörist dememiz, fetullah'a dün hocaefendi diyip bugün fetö dememiz, dün milliyetçiliği kötüleyip tc tabelalarını sökerken bugün en uç millliyetçiliği övmemiz, dün ordumuza terörist muamelesi yaparken bugün şehit edebiyatıyla gün geçirmemiz, atatürkçülere dün darbeci terörist derken bugün vatan haini darbeci terörist dememiz.
- "komşularla sıfır sorun politikası" ile başlayıp, hollanda gibi en ponçik ülkeyle bile kavgalı hale gelmemiz.
- yurtdışında ünlü olan filmler yerine, hem de birden çok salonda, recep ivedik 5 filminin gösterilmesi.
- akp'nin anayasa ve yargıyı -ve hatta kendi koyduğu kanunları- çiğneyebilecek kadar ülkeyi ele geçirmiş olması.

bunlar hep türkiye'nin süper gücünün kanıtlarıdır.
aksini iddia edenler de fetöcudur, haindir, darbecidir, illuminati üçgenidir.

sevgiden daha önemli ne olabilir

günümüzde sevginin önemi kalmamıştır. bir erkeğin sevgili edinebilmek (daha doğru kadınların onu seçmesi) için vücudunu forma sokması, kariyerinde veya popülerlikte yükselmesi, özgüven sahibi olması ve bunu devam ettirebilecek kadar para kazanabilmesi gibi kriterlere ihtiyaç duyduğunu (zeka ve bilgi demeyin, kimse bunlarla ilgilenmiyor) düşünürsek, "sevgiden daha önemli ne olabilir?" sorusunun cevabını da bu şekilde bulabiliriz.

beni memem var diye sevmeyin

beni memem var diye sevmek isteyen sevebilir. gocunmam. memeli hayvan olmak beni rahatsız etmiyor. hiçbir zaman "ah kuşgiller'den olsaydım, bir penguen mesela, yumurtlamak ne güzel" demedim. ayılarla, kurtlarla, köpeklerle, kaplanlarla uzaktan da olsa akraba olmaktan gurur duydum. doğurduğun çocuğun yumurtadan çıkmasını beklemek yerine alıp kucağına sevebilmek güzel bir duygu. memeliler hem yarasa gibi uçabiliyor, hem balina gibi yüzebiliyor, farklı durumlara uyum sağlayabilmişiz. memenin olmasından hiç utanmadım, niye utanayım ki? memeli hayvan olduğumun bir göstergesi sonuçta. meme dediğimiz organın, günümüzde erkekte de kadında da güzellik ve seksilik sembolü haline gelmesi de beni rahatsız etmiyor. sonuçta güzellik dediğimiz şey tek tek organlara bakarak değerlendiremiyor, vücudun komple birbiriyle uyumlu olması gerekiyor. buna kişilik/karakter özellikleri de dahil.

ha şöyle bir şey var, günümüz insanları fazla çıkarcı ve materyalist. bunu insanlar istem dışı yapmaktalar. bilinçli bir şekilde böyle davranan çok az. ancak bu şekilde davranmaya yetiştiriliyoruz, şartlanıyoruz, zorla itiliyoruz.
bir kadın olarak erkeğin kişiliğini veya iyi huyunu önemsemiyorsun. önce kariyerine, uzun boyuna, renkli gözüne, fit vücuduna, parasına bakıyorsun. böyle erkeklerle sevgili oluyorsun.
eh, bunun karşı tarafında da erkeklerin de kadınlara yönelik benzeri bir tavır sergilemesi çok normal. sonuçta hepimiz insanız. toplumun bireyiyiz.

eğer sen sadece memen güzel diye erkeklerin sana yakınlaşmasından rahatsızsan, senin de erkeklere sadece parası var veya kariyeri sağlam diye yakınlaşmaman gerekiyor.

atatürkün her dediği her yaptığı doğrudur

mustafa kemal atatürk'ün her dediği ve her yaptığı doğru değildir. ama ister doğru olsun ister yanlış, sonuçta yıkılmış ve yenilmiş bir eski imparatorluğun küllerinden, yeni bir devlet yaratabildiyse, ve bu yeni devleti de yurtdışında saygıyla anılacak hale getirebildiyse, demek ki yaptığı şeyler doğruydu diyebiliriz.

mustafa kemal atatürk'ün yaptığı işleri tartışmaya gerek yok. inceleyip, anlayıp, ders çıkarmaya ihtiyacımız var. bu adam, dünya tarihinde varolmuş en önemli kişilerden birisidir. leonardo da vinci, nikola tesla, isaac newton, galileo gibi nadir yetişen kişilerdendir.
benjamin franklin, thomas jefferson, george washington birleşimidir.
bölünmekte olan bir devlette, hem birinci dünya savaşı hem de istiklal savaşı'nın en hararetli zamanlarında, hiç durmadan kitap okuyan ve bunlardan öğrendiklerini türkiye cumhuriyeti'ni inşaa edip geliştirmekte kullanan birisidir.

yabancıların bile hakkıyla "badass" olarak gördüğü (mesela: http://www.badassoftheweek.com/ataturk.html ) ama bizim sürekli eleştirmeye ve küçümsemeye çalıştığımız birisidir. yabancılar, gandhi, churchill, washington gibi kişileri "tarihin en zeki insanları, en önemli liderleri" listesine sokmaktan çekinmezken, biz hem avrupa hem ortadoğu'ya etkisi olan atatürk'ü önemsizleştirme yarışına girmişiz.

yaptıkları doğru mudur yanlış mıdır, günümüzde artık bir önemi kalmayan tartışma. ancak bu tartışmaları alevlendirip sanki çok matah konularmış gibi öne atan kişilerin amacı, dedelerinden kalan türkiye cumhuriyeti nefretini devam ettirme kaygısıdır. çünkü babalarına dedeleri o şekilde tembih etmiş: "atatürk şeytandır, türkiye cumhuriyeti yıkılmalıdır, osmanlı imparatorluğu'nda biz daha mutluyduk". babaları da kendilerine bu şekilde tembih etmiş. kendileri de "atatürk'ün her dediği doğru mudur değil midir" tartışmalarını açarken, arkada esas tartışmak istedikleri konular bunlardır.

eğer anadolu üstünde tek devlet olarak kalabildiysek, eğer avrupa'daki bir insanla aynı şeyleri öğrenip aynı şeyleri çalışabiliyorsak, eğer kadınlara seçme seçilme hakkı geldiyse, eğer anayasa üstünde olsa bile toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletiysek, bence yapmış olduğu şeyler doğruydu.

ölüm

canlılar için sıradan bir olaydır. hepimizin hayattaki işlevi, yeni bir kuşak doğurmak, sonra da başka bir canlıya yem olmak için ölmek.

ancak bu ne kadar sıradan olsa da, ölümün fikri bile, thanatophobia veya varoluş anksiyetesine sahip birisi için büyük psikolojik sıkıntılara yol açar. özellikle ölüm'den sonra yokolma fikri, hayatında umutsuzluk ve daha ciddi problemlere yönlendirir.

hayırcıların neye hayır dediğini bilmemesi

"evetçi"lerin sürekli cahillikle, çomarlıkla, bilgisizlikle suçlanmasından dolayı, altta kalmamak için karşı saldırıya geçip, kendisine yöneltilen suçlamaları "çelik ayna" yöntemiyle karşı tarafa atmaya çalışmaları durumu.

bir şeye "hayır" diyecek kişinin neye hayır dediğini bilmesi gerekmiyor. sonuçta şu anki halinden memnundur ve o şekilde kalmasından da rahatsızlık duymamaktadır.

bir şeye "evet" diyecek kişi için durum biraz daha farklı. hayatında bir takım değişiklikler yaşanacaktır, haliyle bu değişikliklerin ne olacağının bilincinde olması gerekmektedir.

birisi sokakta sizi çevirip "bszkırtırpt ister misin?" diye sorsa, hiç düşünmeden "evet" der miydiniz? hayır. peki hiç düşünmeden "hayır" der miydiniz? elbette evet. bu, karşılaşacağımız şeyin ne olacağını bilmememizden ötürü kendimizi savunmaya alma içgüdümüzden gelmekte.
"evet" demeden önce mutlaka sorarsınız, "o nedir?" diye. iyi bir şeyse bile en azından bilgilenmek istersiniz. bilgilenme ihtiyacı duyarsınız.
normal insan davranışı da budur.

o yüzden kendini "evetçi" diye tanımlayanlar, kendilerine yöneltilen eleştirilerden gocunmasınlar, boş yere karşı saldırıya geçip "çelik ayna" oynamaya çalışmasınlar. "hayırcı"ları cahillikle suçlamakla bir yere gelemezler, kendi "evet" kararlarını haklı gösteremezler.