bugün

entry'ler (809)

hukuk fakültesi okuyan tip

hala garip bir şekilde zeki olarak nitelendirilen insanlardır.

bu ülkede zeki insanlar - malesef- sayısal seçer. sayısalda başarılı olamayanlar arasından başarılı olanlar hukuk fakültesine falan giderler.

bunun çok kısmi bir istisnası vardır o da galatasaray hukuk gibi gerçekten kaliteli üniversitelerde okuyanlar.

bu ülkenin asıl kafası çalışan kesimi tıp ve mühendislik-sadece seçkin üniversiteler- okur .(tipik 3. dünya ülkesi alışkanlığıdır)

ama günün sonunda talihi hukuk okuyup bunların içerisinden kafası çalışanlar vurur.

darılmaca gücenmece yok. zira zeki olmak kutsal bir şey değildir. ama allah ın malatya sında hukuk okuyup ta ülkenin genius u olduğunu düşünen bazı tiplerin bu konuyu iyi bir irdelemesi lazımdır.

ismet özel in türklük hakkındaki düşünceleri

en çok eleştirilen türk tanımı, tamamen kullanmış olduğu türk kelimesi yüzünden anlaşılmadığından kaynaklanır. kendiside sürekli bahsettiği türklüğün genetik kodlarla alakalı olmadığını, sosyal bir tanım olduğunu vurgular. mesela tanımda ki türk ü "x: kafire boyun eğmeyen kişi" şeklinde değiştirip bir daha değerlendirmekte fayda var. nitekim türkiye kelimesinde geçen türk de iş bu nevdendir. bu kelimenin ırka bağlı bir açıklaması ya da yasefin oğlu tarq la bi alakası yoktur.

gel gelelim o müthiş şiirlerin aziz müellifine. ismet özel fikir yapısı maalesef şiirlerinden arka planda kalmıştır. ama bunun sorumlusu kesinlikle fikirlerinin dayanaksızlığı değil, şiirlerinin dünya standartlarının da belki üstünde olmasıdır. fikir yapısını ise iki şekilde düşünmek lazım.
1-) batının bize öğretmiş olduğu pozitif bilim -iyi veya kötü başka bir yazının konusudur.- ekseninde inceleyince fikirlerin oluşturulma şekli, kurgusu ve telaffuzu kesinlikle alışmadığımız tarzdadır. yani bir tez özelliği taşımaz. yaptığı tanımlar kesinlikle literatüre uymaz. zaten kendisinin temel eleştiri argümanlarından bir tanesi de batı pozitivizminin kutsanan bir metot olmasıdır.

2-)batı pozitivizminin haricinde daha çok hisse ve olaylara dayalı izlediği metot. bu metodun dünya üzerinde bir kabul edilebilirliği yok tabi ki. fakat modern bilime uymuyor diye üretilen fikirlerin hepsini çöpe atıp, bunlar bizim alışageldiklerimize uymuyor -çok saçma- demek tamamen işin kolaycılığına kaçmaktır.

ismet özel'in nevi şahsına münhasır fikir yapısı ile ilgili iki tehdit görünmektedir.

1- fikirlerini çok saçma bulup hiç dikkate almayan kesim.
2- fikirlerini ismet özel den daha fazla ciddiye alıp - biraz da yanlış yorumlayıp- marjinalleşmesi mümkün olan kesimdir.

son not: ismet özel fikirlerini çok milliyetçi - dinci bulan arkadaşların yine batının dayattığı hümaniteryalizm sapkınlığından kurtulmaları lazım. insanı kutsayıp -tanrısallaştırıp- her şeyin insan rahatı için yapılması taraftarı olan insanlar için dünya vazgeçilmez bir yer olacaktır. bu fikir zaman içerisinde self-hümanizm tarzında bir sapkınlığa dönüşecektir. bu sapkınlığın islami terörizmden hiç bir farkı olmayacaktır.

cien anos de soledad

büyülü gerçekçilik de nasıl bir şey oluyormuş ki diye heveslenerek aldığım, 3-4 günde hızlı bir şekilde bitirdiğim g.g. marquez başyapıtı.

yazar her ne kadar ön sözde belirttiği üzere gerçek olmayan hiç bir şey anlatmıyorum dese de anlattığı gerçek üstü olayların bir kısmına hiç bir şekilde kılıf uydurulamıyor. g.g.marquez in ateşli savunucularından bir arkadaşın çıkıp madde madde şerh ve tevil dokümanı hazırlaması tüm edebiyat severleri mutlu edecektir zannımca.

romanlarda -özellikle yabancı olanlarda- en nefret ettiğim şey yabancı isimlerdir. bu romanın daha ilk başında aile şeceresine göz atanlar romana nasıl tekin yaklaşmaları gerektiğini anlamalılar. ben bu önsezi ile yaklaştığım için romanın ilk 50-60 sayfasını pür dikkat okudum. bu beni ziyadesiyle rahatlatmış oldu. buna rağmen sürekli geri dönüşlerle aile şeceresini kontrol etmek durumunda kaldım.

--spoiler--

kitabın şecere bölümüne odaklanmanın verdiği ön yargı ile romanın baş kahramanı olarak jose arcadio buendia, diğer ana karakter olarak ta jose arcadio(nesil buradan devam ettiği için) olduğu yönünde yanlış çıkarım yaptım. tabi roman herhangi bir karaktere spesifik olarak odaklanmıyor, onun yerine zamanın geldikçe karakterleri özel olarak irdeliyor.

--spoiler--

roman da insanlık tarihinin yeniden yazılması, maconda nın kuruluş yükseliş ve çöküş dönemlerinin incelikle anlatılması, ideolojik farklılıklar ve bunların savaş ve ölüm doğuran bir subje olarak değerlendirilmesi gibi ilginç konularda kullanılmaktadır. ayrıca devlet in halkla teması konularında da ilginç alt metinleri olan bir roman olduğunu düşünüyorum.

sonuç olarak g.g.marquez abimiz çocukluğuna ait imgeleri, nostaljik anıları bir masal büyüsü içerisinde zevk alarak ve zevk vererek gayet güzel anlatmış, derlemiş toparlamış insanlığa bir armağan olarak sunmuş.

tek başına sinemaya gitmek

birlikte sinemaya gitmeyi anlamlandıramayan insanların ber mutad yaptıkları eylemdir. bu eylemi aşağılayan insan tipi ise ikiye ayrılır.

1-) filmden anladığı popüler kültür filmi olan recep ivedikçi tayfa. bunlar filmi izler, beraber gittiği arkadaşıyla filmde geçen espirileri tekrar eder, arkadaş ortamlarında espirileri tekrar eder, mutlu olur.

2-) asosyal görünmekten korkan, bilinçaltında yalnızlık ve dışlanmışlık korkusu taşıyan, bu yüzden tanımadığı insanlara dahi yalnız adam, asosyal insan imajı vermek istemeyen tiptir. bunlar çok isteseler de tek başına oldukları için filme gitmezler. yalnız filme gidenleri ise bilinçaltlarındaki kendileri ile eşleyip onları aşağılamaya çalışırlar. bu insan tipi acınası tiptir, hiç mutlu olamaz.

not: bağımsız sinemalara yalnız, ana akım sinemalarına arkadaşlarla giderim. holywood sinemasına gitmem.

ilber ortaylı sözlük yazarı olsa alacağı nick

cahiller ölsün, alimden selamlar

şiiliği islam ın mezhebi sanan sünni

teorik olarak yanılmayan insandır.

hemen celallenmeye gerek yoktur. malumunuz hadis gereğince Peygamberimizden sonra ümmetin 73 fırkaya-hizbe ayrılacağı ravidir. bunlardan sadece bir tanesinin kurtuluşa gideceği söylenmiştir.

bu kapsamda ehl-i sünnet vel cemaat anlayışına göre hak mezhep olmasa bile, şiilik islamın bir mezhebidir. ama sapkın ama değil.

örnek vermek gerekirse protestanlık katolik hristiyanlara göre göre sapkınlık olsa da bize göre hristiyanlığın bir mezhebidir.

yanlışsam düzeltilsin...

kitapların pahalı oluşu

Osmanlı imparatorluğu Tarihi (Zinkeisen) 7 ciltlik ansiklopedi en düşük 250 tl.

şimdi cilt cilt satılsa yine anlayacağım ama tüm seti doğrudan almak çok da mantıklı ve ekonomik değil sonuçta.

şilan avcı

yedi güzel adam adlı dizinin senarist uyarlamacısı. senaryo özellikle kurgu anlamında ne kadar başarısız olduğu konusuna hiç girmeyeceğim. derdim senaristin etik problemleri. kendi yazdığı, şiir değerinde olan veya olmayan metinleri dönemin esaslı şairlerine "vay beah" tadında okutturması başlı başına büyük bir problemdir bence. bunun yanında dönem insanları bir açıdan üstün-arif insanlar olarak gösterirken bir taraftanda muhteşem yüzyılda bile göremeyeceğimiz entrikaların kötü senaryoların öznesi olabiliyorlar. böyle sağlam bir konuyu borç alıyosun tarihten ve yaptığın iş bu ise borcunu ödeyemezsin zannımca.

not: o müzik olmasa çoğu şiir anlamsız kalacak, sırıtacak dizinin içerisinde sanırım.

nuri bilge ceylan ın altın palmiye alması

gurur duyduğumuzdur ayrıca (bkz: cannes ın gediklisi)

instagram da sharp dan sonra hayat hikayesi yazmak

diyezden sonra yapanları da vardır.

soma ile ilgili kelime oyunları

yakın zamanda yaşadığımız soma felaketinden sonra milletimizin duyarlı ergenlerinin ne kadar acı duyduklarını karşılarındakilere de duyurabilmek amacıyla yaptıkları edebiyattır.

yaşanan bu felaketten dolayı özellikle twitter ve facebook tarzı sosyal paylaşım sitelerinde çok manalı, zeka gerektiren, emek isteyen ve okuyanları göz yaşlarına gark eden bu tarz paylaşımlar çoğalmıştır.

so"r"ma, so-mahvolduk, somaliye değil somaya.... tarzında örneklerine herkes şahit olmuştur.

bu elim faciadan sonra yapılan bu tarz zırvalamaların arkasında benim gördüğüm şey kesinlikle acı değil, benim gördüğüm şey, bu tarz insanların yakın çevrelerine," ne kadar duyarlı olduklarını" zeka sosuyla sunmaya çalışma şekli. malesef böyle bir felaketten rant elde etmeye çalışanlar sadece siyasi partiler veya terör grupları değil birey olarak sensin de aynı zamanda. peki susalım mı? diye soran arkadaşlar çıkabilir. onlara tek cevabım sus, ve atla git soma ya. acıyı ve hüznü gör, yapabileceğin bir şey varsa yap. ama lütfen orada background da acılı aileler ile selfie çılgınlığı tarzında fotoğraf çekme. gittiğini twitter da söyleme, foursquere de @madenOcağı with bilmem kaç other paylaşımı yapma.

velhasılı kelam, bu elim olayda baştan sona kim sorumluysa hesabını versin, şehitlerimiz huzur içinde yatsın,allah acılı ailelere sabır versin, tiki canlara ve klavye delikanlılarına da bir kaç gram akıl ve vicdan ihsan eylesin...

interneti açınca girilen ilk üç site

uludağ sözlük, uludağ sözlük, uludağ sözlük...

zall sevindin mi la?

sayesi düşmez yere

Itri efendinin çok anlamlı çok manalı ve hisli yazdığı muhteşem bir şiiridir.

sadece "el benim damen senin ey rahmeten li’l-âlemîn" mısrası an itibariyle beni benden almıştır. Şöyle ki;

"el=dest, damen= etek" bilgilerini verdikten sonra...

15.yy şairi Ahmet Paşa bir bendinde şöyle söyler:

"Destimi kesseler kalır dâmân-ı lûtfunda elim,
Dâmenin kesseler kalır elimde lûtfun dâmeni"

manası hemen hemen açık, "ben eteğine yapışayımda, elimi keserlerse ne mutlu ki elim eteğine yapışık kalır, yok eğer senin eteğini keserlerse o lutufkar eteğinin bir parçası bende kalacak"

biraz kapalı şekilde anlattığı olayı 16.yy şairlerinden Necati bir bendinde açıklığa kavuşturur.

"Şöyle muhkem tutayım aşk ile dildar eteğin
Ya elim kat ideler ya keseler Yâr eteğin"

mana olarak Ahmet Paşa'nın bendine çok benzemektedir, fakat söyleyiş tamamen farklıdır.

17. yy bestecisi olan Itri ise hiç bu tarz olaylara girmeden, "benden önce söyleyen söyledi zaten, al işte el benim damen senin" diyerek teslimiyetini fevkalade şekilde söylüyor.

işte bence şiirin tanımı budur. şiir bir kültür işidir, gerçek bir şiiri anlamıyorsan suçu kendinde bulmalısın vesselam.

bonus olarak;

Asıl ismi isa olan Necati ye yukarıda ki mısralar için sorarlar, sen mi güzel söyledin Ahmet Paşa mı diyerek, şöyle cevap verir;

"Necati’nin dirisinden ölüsü Ahmed’ün yeğdür
Ki isa göklere ağsa yine dem vurur Ahmed’den"

le herisson

fransız italyan ortak yapımı, orijinali fransızca olan 2009 filmi. film, kapital toplumda insanların tamamen kürke odaklı yaşaması bundan mütevellid kirpi kılıklıların toplumdan tecrit edilmesi, daha doğrusu onlara toplumda yokmuş muamelesi yapılması dert edinilmiş. karakterler çok sağlam olmasada heyecan verici. küçük kızımızın (12) din felsefesine psikoanalitik açıdan yaklaşacak kadar konusuna hakim olması, kapıcı teyzemizin(54) dostoyevskiden alıntı yapacak, hatta bunu çay içme rahatlığında yapacak kadar entelektüel olması falan güzel şeyler tabi.

gel gelelim bu tarz filmlerde genel olarak şikayetçi olduğum bir nokta var. bu tarz filmler çok güzel başlıyor, gerçekten 15-20 yıldır, belki hayatı boyunca mutsuz olmuş insanları, hayatı sorgulayan ve fakat anlamlandıramayan insanları çok güzel resmediyor fakat daha sonra bu insanların yavaş yavaş üzerindeki ölü toprağını serpmesini izliyoruz, filmin sonuda ya mutlu bitiyor yada küllen mutsuz bitiyor. abe güzel abim hayatı boyunca mutlu olamamış bu pesimist insanları niye mutlu bir sona bağlamaya çalışıyon, bırak olduğu gibi resmet, film bitsin öyle. masumiyet neden efsane diye sorarlar sonra.

blindness

derin alt metinleri olduğunu düşündüğüm bir roman uyarlaması filmidir.

--spoiler--
Çoğu arkadaşın eleştirisine katılmayarak filmdeki bazı sözde bug ların tamamen absürd ve önemsiz detaylar olduğu veya yazarın izleyiciyi realiteden koparmak amacıyla kurguladığı, deyim yerindeyse "hey sakin ol bebek, ben sana bir kurgu anlatıyorum, bu gerçek bir olay değil" demeye getirdiğini düşünüyorum.-ki beyaz körlük bunun en büyük kanıtıdır. "la beyaz körlük mü olurmuş, çok saçma" insanlarını hemen dışarı alalım devam etmesinler.

eğer benim hüsn-ü kuruntum değilse film hatta onunda öncesinde filmin esinlendiği kitap bir sosyal düzen irdelemesi sayılabilir. zira bir şekilde fonksiyon kayıpları ile hastahane/hapishane ortamına terk edilen insanlar, cennetten dünyaya gönderilen insanla benzerlik göstermektedir. bu noktadan devam edecek olursak, ilk iyi niyetli toplumsal organizasyona bile insanlar karşı çıkmış otoritenin karşısında yer almıştır. bundan sonra gelen yeni nesiller veya insanlar arasında monark lığını ilan eden ve bunu bir güce-silaha dayandıran gruplar olacak, ve başkalarının değerlerine de el koyarak bu artı değerleri daha sonra asıl sahiplerine tekrar pazarlayacaktır. monark yada otarite tüm bunları yaparken vicdan sahibi veya ahlak korkusu taşıyan insanlar gözleri görüyor dahi olsa ezilmeye mahkum kalacaklardır. tek kurtuluşun monarkı devirmek ve özgürlüğünü ilan etmek olduğu da alt metinle sunuluyor diye hissettim. bunların yanında bazı insanların kendi adlarına savaşan insanların teslim edilmesi ve bu sayede eski durumlarına dönebileceklerini söylemeside malesef bir toplumsal realitedir, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılıktır,s korkaklıktır.

--spoiler--

tüm bunlar benim uydurmam veya zorlama yorumlar olabilir. fakat şundan eminim ki film kesinlikle post apokaliptik hollywood zırvalarından birisi değildir. zira bu tarz ucuz filmlerde alışa geldiğimiz süper bir kahraman olaya vaziyet eder, insanları bu felaketten kurtarır, bu esnada da en güzel en seçkin kızımızla çok über bir aşk yaşar falan olaylarına girilmemişdir.

izlenesi, üzerinde biraz da kafa yorulası bir filmdir. candır vesselam.

the man from earth

2007 yapımı, kurgu açısından '12 angry man' in yandan yemişini andıran sözel filmdir. kafasında varlık, madde, tarih ve bilgi bilim alanlarında soru işaretleri olan bir insanın "la dur bundan bir film çıkar" öngörüsü ile yazıp canlandırıldığı çeşitli alt metinleri olduğunu düşündüğüm yapıt. eğer zaman zaman sizinde aklınıza bu tarz ontolojik problemler takılıyorsa izlemekten zevk alabilirsiniz. zira film esasen insanın kendi doğru bildiğine inandığı bazı temel inançların sorgulanmasını ve bu inanışların zaman içerisinde nasıl hakikat haline geldiğini başarısız bir şekilde de olsa anlatmaya çalışmış. ne yazık ki filmin satılma korkusu yüzünden bu tarz sağlam konulara çok girilememiş. Gel gelelim "abi ne yoracam la kafamı böyle manyak fikirlere" insanlarına filmi zaten tavsiye etmem, akılları bulanmasın, mutlu bir şekilde 'carpe diem' hakikatine göre uygun adımda yaşamalarına devam etsinler.

düğün dernek

kalitesiz, sitcom tarzı zeka barındırmayan basit bir film olmuş. heç yakışmamıştır sn. selçuk aydemire.

oyunculukların hepsi zaten oturmamış karakterleri oynama çabasıyla mahfolmuş. yer yer kendi adlarına utanmışlığım vardır. doğrudur.

itirazım var

onur ünlü tarafından derlenip toparlanmış pekmezi, şerbeti yerinde, latif bir film olmuş. hem senaryo hemde yönetmenlik anlamında kesinlikle heyecan verici olmasına rağmen malesef itikadi anlamda bazı sorunlu islam konuları hakkında çok marjinal çıkışlar var-ki yazar buralarda ali şeriati ve buna benzer anti-kapitalist müslümanlardan etkilenmişe benzer.- burada verilen mesaj veya şeriat yorumlarının doğruluğundan veya yanlışlığından bahsetmiyorum tabiki. mesele bu diyalogların gündelik konuşma şeklinde " yav dinde o vardır, bu yoktur. şu doğrudur, bu yanlıştır" ucuzluğunda sunulması problemli gelmiştir bana.

bu filmle birlikte bir kere daha anladım ki milletimiz kapitalizm veya komünizm temalı konulara veya bunların teorik altyapısına çok aşina değil. malesef milletimiz resmin küçük bir parçasına odaklanmış ve sadece kendi hayatını etkileyecek ekonomik gelişmeleri takibe alışmıştır. örneğin yüklü miktarda dolar veya euro birikimi olan birisinin bu paraların değer kazanması halinde üzüldüğünü "eyvah türk lirası değer kaybetti" diye düşünebileceğini tahayyül edebilir misiniz? edemezsiniz. çünkü bu şekilde düşünecek olsa zaten yabancı sermayeye yatırım yapmazlar.

peki konuyu nereye getireceğim. sinemada, üzerlerinde Versace marka elbise, LOUIS VUITTON marka çanta, sergio rossi marka ayakkabı ile filmi izlemeye gelmiş, yapılan kapitalizmi yerici espirilere "aaa hilmi ne güzel laf soktu demi ihihihih" şekilinde gülen, aslında espirinin büyüğünün kendisine girdiğini fark etmeyen insan türevleride gördüm malesef. malesef onur ünlü yü veya sinemasını tanımadan, filmin etiketinde yazan komedi ve +18 yazılarına aldanıp gülmeye eğlenmeye gelmiş insana derdimizi anlatamıyoruz. bu kadın yarın gidecek komşusunun hediye olarak aldığı bilmem ne marka pırlantadan kendisinde yok diye kocasına tafra yapacak. kocasıda emrinde çalışan işçileri daha fazla para kazanmak için insani olmayan şartlarda çalıştıracak. amaaaaa gelde durumu bu kadına anlat. bu filmin amacı olayı kadına anlatmak, onu ayıkmaktı belki ama, kadın espirileri laf sokma, insan bozma olarak algıladığı için mesele idrake intikal etmeyecekr ne yazık ki.

vel hasılı kelam konu, gelir adaleti, sermaye bilmem ne olunca kafa gidiyor işte.

bunları saymazsak ve tekrar filme dönersek, nokta atışı bazı espiriler gerçekten çok orijinal oturmuş filme.

--spoiler--

-abi banka hesabımda 1.500.000 lira var. çok utanıyorum.
-valla benim bankamda o kadar para olsa bende utanırım.

-----------------------------

-ben şahitlik ediyorum ki faiz haramdır.

------------------------------

-neden antropoloji master ı yaptın.
-tek tanrının varlığına dair rasyonalist cevaplar bulmak için.
-bulabildin mi?
-eh işte, hegel kadar.

--spoiler--

sonuç olarak bir 'sen aydınlatırsın geceyi' olmasada, içerdiği ideolojik yoğunluk açısından kesinlikle kaliteli bir film olduğunu düşünüyorum. gidiniz, sevdiklerinize tavsiye ediniz. doğru veya yanlış önermeler olduğuna bakılmadan, sırf kafa karıştırıyor diye izleyiniz. zira günahla irtibatı kesilen kişi kemale eremez diyor.

ihsan oktay anar

sol pencerede ismini görünce havada zıplayarak topuklarımı bir birine vurduğum, tadella tarzında yazı yazan usta. yeni kitabının çıkacağı doğru ise ellerimizi kitapçılara yöneltip beklemeye koyulmamız gerekir.

yazarların tc kimlik no ezber kombinasyonları

3-3-2-3 yok mu başka?