bugün

entry'ler (1011)

yazarların şu an dinlediği şarkılar

agnes obel - just so.

sözlük yazarlarının itirafları

1,5 yıl önce kapımızın önüne kadar gelip o seçmişti bizi. Biz onu değil... Bir aylık ya vardı ya yoktu... Tertemizdi, sağına soluna yapışan küçük pıtraklardan başka hiç bir şeyi yoktu. Geldiği günün ertesinde artık bizim kedimizdi. Kumunu, yuvasını, mamasını herşeyini almış, pıtraklarını temizlemiş ve evin içindeki yaşantımıza buyur etmiştik hanfendiyi. ikinci günden uyumak için boynumu seçti. O zamanlar küçücüktü, sığıyodu oraya... Düne kadar da hep orasıydı yuvası. Sabahları kapımızın önünde miyavlar hadi kalkın sevin beni derdi. Tuvalete gittiğimde peşimden gelir, ben klozete oturur oturmaz hop kucağıma atlardı. Eve geldiğimizde bizi her zaman kapıda bekliyor olurdu. Yediğimiz her şeyin tadını merak eder muhakkak salça olurdu. Köpek gibiydi, toka manyağıydı ve tokasıyla oynamak istediği zaman gelir tokasını önümüze atar bizden tokayı fırlatmamızı beklerdi, biz tokayı fırlatırdık o da çok komik sesler çıkartarak koşarak gider tokayı geri getirirdi... Dakikalarca oynardık böyle. Konuşurdu... ismini söylediğimizde, mama vermek için çağırdığımızda, kızdığımızda ve sıkıldığında farklı ezgilerden mokurdak sesler çıkarır güldrürdü bizi. Çok hasta oldu ve çok kez üzdü bizi... Bi kez bizimle beraber iki tane kocaman kasap köfteyi mideye indirdi, neredeyse ölüyodu. Veteriner çok kızmıştı bize. Kediye köfte mi verilir, oldu olacak çilingir sofrası kurun diye. Serumlarla ilaçlarla geçen günlerden sonra en sonunda iyileşmişti. Günler böyle böyle geçti, bi tane daha kedimiz olsun, hem sıkılmaz oynaşırlar dedik. Küçüğe hiç alışamadı, birbirleriyle çok hardcore oynadılar, tüyler hep havada uçuştu. Çünkü o bi sevgi kumkumasıydı, ilginin hep kendi üstünde olmasını isterdi. Küçük kuzenim bizi ziyarete geldiğinde bir hafta boyunca ergen tribi yemiştik. Hiçbirimizle muhattap olmamıştı. Kuzenimin evden gittiği ilk dakkaysa yine kucağımıza hoplamış, kaldığı yerden sevgi kumkumalığına devam etmişti. Birlikte uyuduğumuz zamanlarda gecenin bi köründe kucağına zıplar mokurdamaya başlardı... Öyle işte tek derdi sevilmekti... Biz de öyle yaptık zaten... Çok sevdik. Öyle çok öyle çok sevdik ki bi gün ona bişey olursa ihtimaline hiç hazırlamadık kalbimizi. Dün 3. kattaki evimizin balkonundan düştü sonra. Ben kahvaltı hazırlıyodum eşimse duştaydı. Alt kattan komşu geldi, sizin kedi aşağıya düşmüş koşun dedi. Biz o değildir o yüksekten korkar, akrobasik hareketlerle hiç işi olmazdır dedik ve ufaklığın düştüğünü sandık(çünkü o tam bi ip cambazıdır) ama koşarak aşağı indiğimizde kedimizin yerde acı içinde durduğunu gördük. ilk bakışta hiç bir yerinde kan yoktu, sersemlemiş gibiydi ama çok büyük bir sorun yok gibiydi. Hiç aklımdan geçmedi kaybediceğimiz. Yine zorlu bir tedai süreci bizi bekliyor dedim. Olsundu ama ben her türlü maddi manevi yanındaydım kedimin. Yeterki iyi olsundu. Kediyi kaptığımız gibi veterinere gittik. Yolda haber verdik hazırlayın ameliyathaneyi biz geliyoruz hesabı. Kedimizi aldılar, serum verdiler, iğneler vurdular, röntgenler çektiler... ve dediler ki, kedinizin omurgası çok tehlikeli bir yerden parçalanmış, bu bölgedeki sinirler iç organların çalışmasını dahi etkiler. Kediniz felç olmuş dediler. Ben hala pozitiftim. Peki nasıl bakıcaz ne yapmamız gerekir modundaydım. Bakardım çünkü ben kedime, o sürünse de bakardım, bacakları kopsa da bakardım. Ama röntgenler profosör doktorlara gönderildi, ameliyattan pozitif sonuç alma şansı çok düşük dendi, iyileşmesi olanaksız dendi, çok acı çeker dendi, dendi, dendi... O 3 saat içinde o kadar çok şey oldu ki... O kadar çok şey konuşuldu... O kadar hayati kararlar verildi... Ben ağladım durdum. Öptüm kedimi, korkuyodu okşadım onu... Doktor benim kedim olsa uyuturdum dedi. Bundan sonra yaşaması ona acıdan başka bir şey vermez dedi. Ben ağladım. Ağladık.... Son kez öptüm kedimi, kokladım, başını okşadım ve kedimin uyutulmasına razı oldum. Daha bir kaç saat önce tuvaletteyken kucağıma hoplayan kedime son kez baktım ve çıktım odadan. Bi poşet içine sarılmış şekilde verdiler bedenini. Evimizin karşısındaki ırmağın oraya, bi ağacın gölgesine gömdük... Ellerimizle kazdık toprağı... Köpekler eşeleyip bulmasın diye derin derin kazdık... Başında sigara içtik ve gittik. Dünden beri ağlaya ağlaya gözyaşlarım kurudu. Ruh gibiyim. Kalbimin içinde öyle bi boşluk oldu ki, orayı başka bi sevgi dolduramaz orası boş kalır hep böyle. Daha önce de kedimi kaybettim, şu anda da evde bi kedim var. Ama hepsinin sevgisi, hepsinin yeri ayrı oluyo... O boşluk hep orda kalıyo... Ben şimdi çok hassasım ve ağlıyorum tabii. Ama geçicek... Bilemedin 10 güne güzel günlerimizi hatırlayıp tebessüm eder olucam. Bir aya normal hayatıma geri dönmüş olucam.

Ama herkesin anlamasını istediğim şey ise şu. Her gün onlarca ölüm haberi alıyoruz, filmlerde görüyoruz... Hayvanlardan değil insanlardan bahsediyorum. Hiçbirimiz oturup hüngür hüngür ağlamıyoruz. Daha kedimin ölümünden bir gün önce iş yerinde bir adam kalp krizi geçirdi ve gözlerimin önünde öldü. Şok geçirdim, anlamlandıramadım ama alıştım. Çünkü tanımadığım bi insandı. Anılarımız yoktu hatırladıkça beni kahredecek... Ama insandı sonuçta... Bir insanın ölümü mü bir kedinin ölümü mü desem tabii ki insan dersiniz.Ama lütfen herkes anlasın, bu kedi benim sevdiğim, beni seven, her günümüzü birlikte geçirdiğimiz her gün öptüğüm her gün sarıldığım, hastaladığında başucunda sabahladığım bir canlıydı. insan değildi ama canlıydı, sıcaktı, kalbi atıyodu, sesler çıkarıyodu. Her gün yanıbaşımdaydı... Bu acıyı kim nasıl küçümseyebilir?? Ölüm hep ölüm....

tetradox

akne tedavisi için doktorum tarafından reçete edilen, çok bir işe yaramadığını düşündüğüm gel gelelim yan etkisi bol olan ve alınırken çok dikkatli olunması gereken antibiyotik. şöyle ki; ilacı çok bol su ile muhakkak tok karınla, tercihen yemekten sonra dik bir pozisyonda duruyorken almak gerek. Aldıktan yarım saat sonrasında uzanmamak, uyumamak gerek. Zira ilacın yemek borusunda ve midede çok pis sorunlara sebebiyet verdiği bilinmekteymiş. Bir de etkisini tam gösterebilmesi için süt ve süt ürünleri ile birlikte alınmaması gerek. Hepsine uyuyorum, hiç de bir şikayetim yok da, ilaç hala işe yaramıyo onu napçaz bilemedim.

primolut

Rahimle ilgili bir problemden dolayı almak zorunda olduğum ve 10 gündür kullandığım ilaç. Son bir haftadır diyet ve deli gibi spor yapıyor olmama rağmen tartıda +1,5uğu gösterten gıcık ilaç. Bir an önce düzelmeyi dilediğim ve bir daha görmek istemediğim , tatil zamanlarına denk gelen adet dönemlerini geciktirmede de kullanılan reçetesiz ilaç.

how i met your mother

istisnasiz her sezonunu bes kere izledigim dizidir. sikildikca bastan baslar hep gene gülerim.

bir insanın tuvalette başına gelecek en kötü şey

sifonun calismadigini patir patir sictiktan sonra farketmek.*

european voluntary service

10 aydir yapmakta oldugum, an itibari ile proje derneginde bulundugum, calismak zorunda oldugum ama hem yalniz oldugumdan, hem de yapcak bi bok olmadigindan kendimi sözlüge verdigim bos beles dil ögrenme, avrupayi kesfetme, bol bol icme sicma, yan gelip yatma yeridir. Herkeslere tavsiye. Sonunda bir de on unmara youthpass aliyon avrupa birligi onayli referans niyetine.Mis.

drum n bass

ömrü hayatimda ilk kez bir hafta önce bir gece kulübünde magruz kaldigim, insanlara kolbasti yaptirircasina dans ettiren ve o bass sesinin öküzlügü yüzünden bademciklerimi yerinden hop hop oynatip, ertesi üc günü * yatakta gecirmeme sebep olan siktiri boktan müzik türü.*

lost

boktan sonunu bilmeme, her bölümü hali hazirda iki kere izlemis olmama ragmen yeniden izlemeye basladigim dizidir. iki günde bir sezonu bitirince geceleri rüyamda adada maceradan maceraya kosturmaktayimdir.*

medya kralı

dansöz arkadaş ne kadarda mesleğine aşık, ne kadar da kendi reklamını kendi yapmaya odaklanmış ne kadar da bastonla yaratıcı oyunlar yapan, bastonu farklı farklı şekillerde kullanan creative ruhlu dişi kişiymiş. işini severek yapmak bu arkideş!

sistit

insana bu soğuk havada 15 dakkada 2 litre su içirtip tuvalette sancılar içinde işemeye çalışırken bir yandan da sıkılmamak için dizi izlettiren yegane acıya sistit denir. boncuk işemek bile daha kolaydır.

sözlük yazarlarının itirafları

en bi öncelikle ben baba sevgisinden yana kesat bir bebeklik-çocukluk-ergenlik-gençlik dönemi geçirmiş bi insanım. dolayısıyla hayatımda kendimi özgüvensiz hissettiğim her bi anda bunu hep 'dead issues'a bağladım.

kalabalık karşısında eğer o kalabalık tanımadığım bi kalabalıksa ve sarhoş değilsem katiyen konuşamam, cümle kuramam, ne diyeceğimi unuturum, saçmalarım, dilim kurur, küçülürüm, ufacık kalırım, kızarırım bozarırım, yok olurum. ama bunu son zamanlarda karaoke yaparak yenmeye çalışıyorum. sarhoşken çok çığırtkan olabiliyorum...

içen her insan içkiye dayanıklıyım muhabbeti yapar. ben de yaparım. zamanında sarhoşluğundan azına sıçılan gecelerin geyiklerini anlatmaklar pek bi tatlı olur yine başka bi içki masasında . ben 5 bira içerim, muhabbet süperse 6. yı da içerim sabahtan akşama oturup içtiysem 10 taneyi de görmüşlüğüm var. ama 5ten sonra beni yeminlen bozuyo. kusmadığım zamanlar kendimi tebrik ediyorum. o 10 tane içtiğim günden sonra iki gün koma kelle yattım evde. içtiğim suyu bile kusuyodum...

çok dağınık bi insanım. temizlik yapmaktan nefret ederim. şu an yatağımdan yazıyorum yatağımın üstünde bir sürü bişeyler var. yer açtım aralarından kendime. karşıda koltuğum var. ama üstüne oturmak hiç nasip olmadı. hep giydiğimi onun üstüne çıkartıyorum. sonra onlar orda birikiyo, dağ oluyo, sonra dolabım oraya boşalıyo, sonra ordan giymeye başlıyorum. sonra annem çıldırıp topluyo. sonra ben dışardan gelince üstümü yine oraya çıkarıyorum ve aynı döngü yine devam ediyo. masam var üstünde bir gıdım boş alan yok bilgisayarımı koyup şöyle rahatça takılabileyim.yerdeki şeylerin üstünden zıplayıp zıplayıp da geçiyorum ama yine de onları toplamaya çok üşeniyorum. yine de ayda yılda bir temizlik derlilik topluluk aşkı gelmiyor değil. iki gün falan sürüyor...

alışveriş yapmayı çok severim. herhangi bi şey. ne olduğu önemli değil. kedime mama almaktan tut, insanlara hediye almaya, kendime giysi almaya ve hatta bir paket makarna almaya kadar her biişeyi almakları çok ama çok severim. ama alma kudretim yoksa, beş parasız alışveriş yerlerinde dolanmaktan da bir o kadar nefret ederim. o yüzden alışveriş yapmaya hep kendim giderim. zaten mağazalarda pacman gibi birbirini takip ederek bişeylere bakan insanlara hep kıl kapmışımdır.

hastaneye gitmekten nefret ederim, şu an ciddi ciddi gidip oramı buramı göstermem gerekiyor mesela doktorlara ama hep erteliyorum. çünkü hep kötü bişey çıkarsa diye korkuyorum. salağım biraz galiba. sanki onlar bakınca çıkçak da öbür türlü çıkmiycak.

acayip süper maymun iştahlı bir insanım. her türlü sanat sepet işine süper ilgiliyim. hepsinde çoğu zaman beceriksizim ama olsun hepsinden azar azar biliyor olmak mutlu ediyor beni. ama keşke bir tanesinden tam olabilseydim. olamadım ben onu...

oje kokluyorum evet. ben gözleri kapalıyken ojenin renkli mi şeffaf mı olduğunu bile ayırt edebilecek derecede eksper bir ojekeşim.

hep çok süper kitap okuyucu insan olmak istedim. dünya kılasiklerini, türkiye kılasiklerini, son 22 yılın çok satanlar listesindeki tüm kitapları ve daha nicesini hep çok okumak istedim. ama hiç bi zaman doğru kitap çıkmadı karşıma. tasvirlerden nefret ediyorum. hep uykumu getiriyolar. ve sonunda uyuyorum. yılda 5 kitap falan okuyorumdur heralde. bu yüzden kendimden çok utanıyorum. bir gecede bitirdiğim son kitapsa twilight serisinin son kitabıydı. bence baya akıcıydı. ama söylemeklere çok utanıyorum sosyal ortamlarda. çünkü herkesler çok ezikliyo hikayeyi, filmi seveni. filmlerini de ısrarla seyrediyorum kitaplarını okuduğum için, tamam onlar bayaa kötü ama yine mesela sonuncusu da çıksa da izlesek diyorum canım. niye ki, izlenir bence...

eternal sunshine of the spotless mind filmi hayatımda en çok beğendiğim ve en çok izlediğim film. repliklerini falan ezberledim...

how i met your mother'ın her sezonunu tam 4 kere izledim. onun da repliklerini izlemekte iyi yol katettim...

romantik komedileri severim. özellikle üniversitedeyken sınavlardan sonra gelir bi romantik komedi seyreder bi kaç saat uyur ve ondan sonra ertesi günkü sınava çalışmaya başlardım. sinemada izlemem ama romantik komedi. verilen paraya yazık çünkü. ama evde falan izlenir ki bence yine de, her insanın bazen mutlu şeyler görmeye duymaya ihtiyacı vardır. ben de izliyorum valla. favorilerim arasında 50 first dates, just like heaven, forgetting sarah marshall var. jason segel çok tatlı lan.

çok konuşurum. bazen bu yüzden kendimden nefret ederim. konuşmaya başladığımda ne kadar kafa siktiğimi hiç tartamam. birileri yetti amına koyim bi sus lan demeyince susamam. çok kötü huy düzeltmek lazım.

arkadaş edinmekle ilgili derin problemlerim var. fazla samimi olmadığım insanlarla çok süper anlaşırım. onlar beni sever ben onları. ama mesele yakın arkadaşlığa geldiğinde çok gıcık bi insan olurum. çok sevgi beklerim. her şeye alınırm. beni üzerlerse bir affederim, iki görmezden gelirim. üçüncü de direk hayatımdan siktir ederim. öyle olduğu için de pek bi yalnız kalırım.

6 yıldır birlikte olduğum bir sevgilim var. acayip aşığım. öyle böyle değil. çoğu zaman çoğu kişinin ağzına yüzüne aduket çekmek istediği o vıcık vıcık çift biziz evet. nerdeyse hiç kavga etmeyiz. birlikte hep mutluyuzdur. hep örneğizdir. hep çiçeğizdir... ay dönümlerimizi bile hala kutlarız. her telefonu kapatırken birbirimize seni seviyorum deriz. hele bi demesin. hemen geri arar burnundan getiririm. meleğiz yaa meleğiz...

parmaklarımı sivri köşelere sürtmekten ve canım acıyana parmaklarım kanayana kadar bunu tekrarlamaktan çok mazoşik bi haz alırım. bazen parmak izimi değiştirmiş olabilirim diye düşünüyorum. çünkü hep yara içindeler ben böyle yaptığım için...

derslerde hiç bir zaman düzgün not tutamadım. defterlerim hep bok gibi oldu. çok özendim kitap gibi düzenli defter tutanlara. üniversitede 1. sınıftayken bi muhasebe defterim vardı tek düzgün. onu da çerçeveletçem zaten. hala saklıyorum...

orta 1den beri günlük tutuyorum. son hali bu işte. sanal. herkese açık. galiba içten içe ünlü olmak istiyorum. bu davranışımı da ona bağlıyorum.

otobüslerde çok acayip yaşlı, ayakta duramayacak kadar yaşlı hasta sıfatı kaymış insanlar haricinde (65+ kıstas) kimselere yer vermem. uyuyo taklidi yaparım, kulağımda müzik çalar hep dışarlara bakarım.

kendimi bildim bileli beni yol tutar. şurdan bineyim minibüse 15 dakkalık yol gideyim midem bulanmassa şanslıyım demektir. şehir içi ulaşım araçlarında kusmuşluğum çoktur. ama hiç bir zaman kendimi rezil etmedim. her zaman bir poşete dökülmeyi başardım. hatta bi keresinde yanımda oturan teyzeye alışveriş poşetini boşalttırmıştım kusmaklık...

kusmaya istifra etmek, osurmaya pırt etmek, kıça popo diyen insanları çok samimiyetsiz bulurum. itici mi geldi baba.

toplum arasında eğer sucuklu, sosisli, soğanlı, sarımsaklı bir şey yemediysem geğirmeyi çok severim. hatta çok sesli süper geğirmeyi hiç beceremezdim eskiden ev arkadaşım öğretmişti. çok sevinmiştim başardığımda.sonra onu da siktir ettim hayatımdan zaten. bu yanıma kar kaldı diyelim...

çok lanet kart ellerim var. yaz kış hep kurular. her elimi yıkadıktan sonra krem sürmeme rağmen gelebildiğim en iyi nokta hala çok boktan.

eskiden kilolarımla ilgili hiç takıntım yoktu. ta ki sevgilim şakayla karışık bana etli butlu olduğumu ima edene kadar. sıçıyim onun azına. eskiden ne mutluydum. gerçi allah için biraz götüm büyük. bi de bacaklarım kalın. bu beni çok gıcık ediyor, etrafımdaki herkesin götüne bacaana bakıyorum. hep kendimle karşılaştırıyorum. ezik piçin tekiyim... ( boy 168 kilo bu aralar 60'a kadar tırmandı. sitres yediriyor ağalar. normalımda çok farklı değil gerçi 58)

ebeveynlerim deliler. ikisi de tam sinir hastası. çok severim hastasıyım ama uzaktan...

yengeç burcuyum ve sırf yeğenim de yengeç burcu olsun diye ablamı 2 gün geç doğurmaya ikna ettim. kendini beğenmiş piçim. olacak dedim oldu, pek bi sevişiyoruz...

dişlerimi günde 1 kere fırçalıyorum. ayıplamayın piçler, hanginiz günü gününe 2 kere fırçalıyo...

banyoda kullandığım diş fırçası-macunu duş jeli banyo lifi hepsi turkuaz renkte. turkuaz bana çok temizliği çağrıştırıyo. öte yandan şampuanlarımı da sadece kokusuna göre alıyorum başka hiç bir şeye dikkat etmeden...

çok fazla rüya görürüm, hep de hatırlarım. bazen sevgilim rüyamda beni aldatır. ben gece kaçta uyanırsam uyanıyım hemen sevgilimi arar kızarım, ağlarım, tirip atarım... hastalıklı piçim... alışık ama bana...

kindar bir insan değilimdir. hayatımda az insandan iyiliğini istemeyecek kadar nefret ederim. listemdeki ilk kişi lisede hoşlandığı çocuk aynı guruptan bir arkadaşımızla çıkmaya başlayınca bizim guruptaki kıza değil bana küsen dangalaktır. inşallah 150 kilo olur. evde kalır.

ineklik nasırım var, sol orta parmağımda...

sapık bir insanım. her bi muhabbeti bel altına vurmaktan pek hoşlanırım. porno severim. liseli kızlara bayılırım. o etekler metekler. ama tamamen estetik kaygısı gerçi liseli kızlar. küçümenler ya. mini etekler falan...

bu aralar beş parasızım annem bana günlük harçlık veriyo gönlünden ne koparsa. bazı günler gönlünden 3 tl koptuğu bile oluyo insafsızın. neyseki manitam var, fakir piçim, kan emici tenyayım...

hayatımda ikinci kez uçağa bindiğimde almanyaya gidiyodum ve uçağı kaçırdım. üstelik biletleri ben almıştım arkadaşımın da kaçırmasına sebep oldum. sonra cebimdeki gezi parasıyla yeni uçak biletleri aldım.beş parasız kaldım. zarar ziyanı sevgilimden tahsil ettim. beni kötü yola düşmekten kurtardı. ailemin haberi yok. ilk başlarda bu konuda konuşulmasını sevgilime ve arkadaşıma yasaklamıştım. ama artık aştım... yine de bayaa gerizekalıyım... sevgilim de çok bonkör heaa. yirim ben onu.

yaklaşık bir saattir bu yazıyı yazıyorum. galiba yoruldum...

9 kasım 2011 van depremi

bütün siyasilerin götü kopsun. insanları soğuktan korumanın yolunu bulamayıp hasarlı binalara geri dönmeye davet edersiniz , ahanda böyle olur. götünüz kopsun. malsınız! mallığınız size değil başkalarına zarar.

liseli ergen

bir aylık kafe garsonluğu deneyimimin bana verdiği yetkiye dayanarak söyleyebilirim ki;

'cafe tuvaletlerine 3-5 kişi girmekten hoşlanan insan tipidir.'

insanların insanları tüketme nedenleri

Nihat Doğan gibi insanların var olması ve bu insanların Sayıca oldukça büyük bir kalabalığı oluturması.

kıvanç tatlıtuğ

kolları bacaklarından kalın olan gorilla insancığı.

sözlük yazarlarının şu an istedikleri şeyler

banyo yapmaya üşenmemek, temiz olmak, pak olmak.

kıvanç tatlıtuğ lu mavi jeans reklamı

reklam objesinin kıvanç tatlıtuğ mu yoksa jean mi olduğunu anlayamadığım reklamdır. mavi jeanse gidip ben bir kıvanç alayım dediğimizde vercekler mi diye merak etmekteyim.

yeni mezun psikolojisi

bitkisel hayat gibidir. son bir haftadır daha yeni yeni tanıştığım bu psikoloji bünyemi bitkiden farksız bir yaşantıya sevk etmiştir. gün itibariyle kendimde yapmaktan gurur duyduğum şey 1,5 litre su içmiş olmam, tuvalet alışkanlığımın hala devam ediyor olması, fringe'in yeni sezonunun ilk bölümünü izlemiş olmamdır. sigaraya başladım. her bir dal sigara yaktığımda kendime küfür ediyorum. Tabi bu aralar herkese küfür ediyorum.bu gün içesim geldi, bakkala bira almaya gitmeye üşendim. işte o kadar prasadan farksızım bu aralar. facebookta twitterda dolu dolu yaşadığını çarşaf çarşaf belgeleyen arkadaşlarımı listemden silmenin eşiğindeyim. tek yakın arkadaşım yatağım. 24 saatin 23ünü yatakta geçiriyorum. odam son 2 haftadır falan dağınık. eşyaların üstünden atlayarak gidiyorum mutfağa tuvalete. hayat üçgenim tuvalet-mutfak-yatak. fucking hallelujah!

fiat punto evo

reklam cingılında öncelikle "I love honda" sonra "reno car" dediğini sandığım ama "fiat" reklamı çıkan araba markası.