bugün
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı26
- doğum gününde hatırlanmamak19
- düşün ki o bunu okuyor11
- anın görüntüsü20
- en taşaklı kızların bizim sözlükte bulunması16
- en havalı erkek meslekleri16
- yaz aşkı varda kış aşkı neden yok10
- jose mourinho23
- her erkeğin unutamadığı bir kadın vardır10
- burçlara inanmak9
- kezo dili ve edebiyatı8
- zall beceremiyorsan bırak git24
- sözlüğe yeni gelen masum erkek12
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi26
- bugün hangi kadın yazara ne diksem15
- hayatınızda kaç kere reddedildiniz19
- en dindar özelliğiniz31
- kahverengi gözlü olmanın hiç bir işe yaramaması14
- sözlük erkeklerini evire çevire pataklamak8
- hangi sözlük yazarı ile uyumak isterdin11
- şort diken müzisyen motorcu uzun boylu yazar11
- icardi1905 ile jakuziye girmek10
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak17
- ali koç9
- günahların takımı galatasaray13
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri9
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu20
- bir erkekle kız arkadaş olabilir mi sorunsalı8
- anneler günü18
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz15
- bik bik için diktiğim şort21
- toplu taşımalardaki müzisyen sorunsalı8
- üstteki yazar gözünde nasıl canlanıyor13
- icardi19058
- piknikçi grubun varoş olduğunu anlama yolları15
- kızların mesajlara geç cevap vermesi16
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım16
- serdar ortaç renault megane benzerliği8
- şizofreni11
- bacağa kramp girmesi10
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl14
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak8
sevdiği entry'ler
''definedeyiz'' diye okuyup lan jandarma ensenize biner, babanızın düşmanını bile si... diye düşünenler, düşünenlerimiz, insanımız...
Adeta parmaklarım kaşınarak geldim başlığa.
Öncelikle, ( #42260000 )
tanımım sabit : şahane bir film.
sonrasında, ( #42300784 )
tavsiye : yazıyı okurken filmin enfes müzikleri eşlik etsin derseniz şuraya alayım sizi
*****
Bugün yeniden izledim ve bu sefer filmin bütününden ziyade içeriğindeki detaylara, anlatılmak istendiğini düşündüğüm noktalara dikkat etmeye çalıştım. Film arasında ve filmin hemen sonrasında ders çalışır gibi küçük notlar tuttum. Film eleştirmenlerinin yakaladıkları detayları bulmanın ve takip etmenin de seyir zevkini arttırdığını fark ettim bir yandan. Tabii onlar ilk izleyişte yakalıyorlar ama benim iki seans yapmam gerekti.* yine de bu inceleme süreci çok keyifliydi diyebilirim, bu çabayı hak edecek daha nice filmin çıkmasını ümit ediyorum.
Bu entry’de joker filminin (ki hakkında ikinci entrysini girdiğim ilk film oldu böylece kendisi) arkasındaki detaycı düşünce yapısını, onu mükemmeliğe bu kadar yaklaştıran bakış açısıyla ilgili şeyler yazacağım.
Uzun bir yazı olabilir. Hatta baya bi uzun olabilir. Hatta büyük ihtimalle sözlük tarihimde girdiğim en uzun entry olacaktır diye tahmin ediyorum. (Ki yakışır, hak etti kerata)
Haliyle “özet geç” tayfasına burada veda ediyoruz. “Uzun muzun, ben her türlü okurum” diyen tayfanın bir kısmını da yarıda kaybedebiliriz. Yazının sonuna kadar direnebilenler, birleşin!
Filmi tek seferde soluksuz anlatmak “şurda şu olmuş, şunu anlatmış” demek yerine madde madde dikkatimi çeken noktaları, arkasındaki yorumları anlatarak ilerlemeyi tercih edeceğim. Söylememe gerek yok ama tabii ki bunlar tamamen kendi yorumlarım, benim algılayabildiğim noktalar ve kendi tahminlerim. Todd Phillips gelip “yoo birader, ben aslında orada şunu kastettim. Sen kime ne anlatıyorsun” ya da “burada bir anlam yoktu lan aslında, ottan boktan yorum kasmayın” (“Sometimes a Cigar is Just a Cigar”) derse sorumlu değilim. Eyvallah abi der başımı bükerim.
Elleri ovuşturup başlayalım :
*******
--spoiler--
--spoiler--
- film Arthur’un çocuklardan yediği dayak ve bu esnada kırılan reklam tabelasının başına bela olmasıyla başlıyor. Çalıştığı mekanın sahibi olan hoyt odasına çağırıp “şu mekanın tabelasını geri götür, başıma bela açma” minvalinde arthur’u azarlarken Joaquin Phoenix’in yüzündeki bakışın korkutuculuğu (gerçekten anlatması zor bir ifade yaratmış burada aktör. Öfke, anlam verememezlik, hayal kırıklığı hepsini ayrı ayrı seçebiliyorsunuz o ürpertici tebessümün altında) filmin geleceği ve arthur’un zihinsel durumu hakkında belirgin bir işaret veriyor.
- bir çeviri dramı ile devam ediyor film. sosyal servis görevlisiyle olan diyalogda gözüken, arthur’un günlüğüne çiziktirdiği “i hope my life makes more cents than my death” cümlesinin aslında filmin geneline bakıldığında önemi büyük olmasına rağmen (ilerde tekrar değineceğim) chicken translate metoduyla “hehehe.. sense yerine cents demiş ya abi.. okunuşu falan benzer.. biz de “mantıklı” yerine “mantılı” yapalım” denmiş ve etkileyici bir cümle, ingilizcesi olmayan izleyicilerimiz için tamamen anlamsız ve gerizekalıca bir espriden ibaret kalmış. Lan bir de ilk izlediğimde dikkat etmemiştim, adamlar özel olarak göstermiş ki arthur önce cümleyi normal şekilde yazmak istemiş ama sense’in “sen” kısmını yazdıktan sonra aklına bu espri gelmiş ve o “sen” kısmını karalayarak cümleye devam etmiş. Yani bunun mantıklı => mantılı tarzı bir yazım hatası orijinli espri olmadığı bu kadar aşikarken yine de gitmiş böyle çevirmişler. Cümlenin bütün dramatik havası kaybolmuş. Neyse, dediğim gibi bu cümle ileride önem kazanacak.
- arthur’un stand up şovuyla ilgili neler yapması gerektiğini öğrenmek için not aldığı akşam bize çok güzel bir detay gösteriliyor. Komedyenin esprilerine düzenli olarak kalabalıktan farklı zamanlarda gülüyor arthur. Bir espriye kalabalık kahkaha atarken o susuyor, öbürüne kimse çıtını çıkarmazken kahkahayı basıyor. Bu sahnede toplumdan ne kadar farklı düşündüğünü, komedi algısının (ilerde kendisinin de belirteceği üzere) subjektif olduğunun ne kadar farkında olduğunu gösteriyorlar ve bence iyi de yapıyorlar.
(ki kahkaha demişken bana göre en ürkütücü joker kahkahası phoenix’in versiyonu olmuş. Salt delilik içermiyor çünkü, acı ve mutsuzluk dolu bir kahkaha. Ne zaman o kahkahayı atsa anlıyoruz ki ciddi bir trajedinin izlerini taşıyor o gülen adam. Gerçekten üzücü bir tınısı var.)
- arthur evde kendi şovu için espri bulmaya çalışırken şöyle bir söz yazıyor :
“The worst part about having a mental illness is people expect you to behave as if you DONT.”
(bir zihinsel hastalığa sahip olmanın en kötü yanı, insanların hasta değilmişsin gibi davranmanı beklemesi)
Bu cümlenin “The worst part about having a mental illness is...” kısmını sağ eliyle, düzgün bir şekilde yazdıktan sonra Arthur, suratında bir gülümseme ile, cümlenin devamını sol eliyle, eğri büğrü bir şekilde yazmaya devam ediyor. Burada, bana göre, “toplumun dayatmaları sonucunda olmadığımız bir şey / olmadığımız bir kişi gibi davranmamız, sağ eliyle yazan birinin bir solakmış gibi davranması kadar absürt, o kadar eğreti” mesajı veriliyor. (ki filmin bütününe bakıldığında da bu ifade defalarca kez desteklenmiş)
- Geliyoruz ilk cinayet(ler)e. Metrodaki 3 züppe tipin bir kadına salça olması ve arthur’a sataşırken “send in the clowns” isimli şarkıyı berbat bir şekilde söylemelerinin ardından arthur’un hoşuna gitmeyen durumlardaki olağan tepkisini göstermesi (kahkaha atması) yine bir arbedeye sebep oluyor ancak artık bir silahı olan arthur 3 elemanı da öldürüyor. Panik halinde ilk bulduğu tuvalete kadar koşup, kapıyı kapattıktan sonra o unutulmaz dans sekansı başlıyor. Bu sahne ile ilgili Todd Phillips’in açıklaması şu şekilde :
“aslında senaryoda arthur tuvalete girip, silahı saklayıp makyajını silecek ve kendisiyle ‘ne yaptım ben’ tarzı bir sorgulamaya girecekti. Ancak daha sonra joaquin’le oturup konuştuk ve arthur’un bu detayları umursayacak bir ruh halinde olmadığına karar verdik. Çekim esnasında sadece ikimiz odadaydık ve müziği çalmaya başladıktan sonra joaquin dans etmeye başladı ve “tamam, işte bu” dedik. Aynı zamanda Arthur’un içindeki müzik ve dans sevdasını göstermesi açısından önemli bir sahne oldu. ”
açıklamayı ve sahneyi izlemek isteyenler için : https://www.youtube.com/watch?v=nTVdN6s3rXY
- Arthur’un müzik ve dans sevdası gerçekten önemli. Zira filmin ilerleyen kısımlarında da gerek “merdiven dansı” sahnesinde gerek polis arabası üstünde destekçilerinin önünde yaptığı dansla bu konudaki arzusunu gösteriyor. Dahası, Murray Franklin show’da metroda öldürdüğü kişiler hakkında konuşurken ne kadar kötü şarkı söylediklerini bir öldürme bahanesi olarak sunarak yarı şaka yarı ciddi bir şekilde cinayet gibi trajik bir olayın bile müziğe olan düşkünlüğünün önüne geçemediğini gösteriyor.
- Gelelim, bana göre, en güzel metaforlardan birine : Asansör.
Benim seçebildiğim 4 ayrı durumda Arthur asansörden farklı birisi olarak çıkıyor (veya asansöre giriyor).
1) kötü geçen bir günün ardından asansörde karşılaştığı ve kendisiyle ufak da olsa şakalaşan komşusunun yarattığı etki. Bu kadar küçük bir olayla bile ruh halinin dramatik bir şekilde iyiye gittiğini gördüğümüz arthur, biz farkında değilken bile, sophie (komşusu) ile olan ilişkisini kafasında oturtmaya başlıyor. Sonuçta hayatında annesinden başka bir kadın yok, bu konudaki “eksiğini” hayal gücü ile dolduruyor. Kendine bir dayanak bulma çabasının; monoton ve her geçen gün daha da kötüye giden hayatında parlak bir nokta yaratma isteğinin, umutsuzluğunun karanlık bir tezahürü oluyor asansör bu sahnede.
2) cinayet gecesi. Tuvaletteki dansı. insanlar tarafından (cinayet yoluyla da olsa) fark edildiğini gören arthur’un inanılmaz özgüveninin yansıdığı sahne. Asansörden havalı bir şekilde çıkışı, cinayet kanıtı olarak sayılabilecek kıyafetlerini koyduğu poşeti bir kenara savuruşu ve komşusunun kapısını çalar çalmaz öpüşmeye başlayacak cürete (en azından zihninde) sahip olması. Cinayetin, veya en azından cinayetin kendisinde yarattığı çarpıcı etkininin, arthur’un özgüvenini ne kadar etkilediğini filmde kan akan her sahnede biraz daha net görüyoruz zaten.
3) gerçekler. Annesi ve kendi geçmişiyle ilgili gerçekleri öğrendiği, travmatik bir günün ardından adımını attığı asansör ve daha önce buluşmalara gittiğini, öpüştüğünü düşündüğü komşusunun evine girip onu korkutmasıyla farkına vardığı bir başka travmatik gelişmeye şahit olan arthur'un arka planını oluşturan bir başka asansör sahnesi. Burada, bilinçli mi bilmiyorum ama, inanılmaz bir şekilde heath ledger’ın joker’ını andırmış phoenix. Yağmurda ıslanmış saçı, ifadesiz ama delilikle çarpılmış gözleri, tepeden vuran ışığın yüzünde yarattığı gölgeler, hatta tam sophie’nin evine girdiği anda çalan müziğin tınısı bile the dark knight’ta joker’in harvey dent’i aradığı balo sahnesindeki gergin müziği anımsattı bana.Her iki izleyişimde de bu durumdan son derece keyif aldığımı söylemem gerekiyor bu arada. Keyifli bir crossover gibi yorumluyorum ben bu sahneyi. Bilinçli yapılmış olsa da olmasa da. *
malum sahne : https://www.youtube.com/watch?v=ZhSqGupieog
4) joker’ın joker olduğu sahne. Çok söze gerek yok. Artık ne olduğunun farkında olan, karizmatik, ürkütücü bir joker’ın doğuşu. Yine meşhur asansör ve o asansörün kapısı kapanırken phoenix’in suratında oluşan korkutucu tebessüm.
- Malum gece. Murray Franklin Show. “i hope my life makes more cents than my death” cümlesinin asıl önemini kazandığı yer. (ama tabi robert de niro şovun ortasında mantı açmıyor, o konuda Türkçe çevirisi hala son derece başarısız)
Arthur’un şova katılmadan önce kendi kendine prova yaptığı sahnelerde de gördüğümüz gibi aslında arthur’un planı şovda intihar etmek. Bunu da malum espriyi söyledikten sonra yaparak ölümünün –gerçekten de- yaşamından daha değerli olacağını göstermek. Sonuçta yaşarken hakkında kimse konuşmadı, ama ölümü en azından bir süre konuşulacak.
Ne var ki yine yukarıda belirttiğim gibi işlediği cinayetler, kim olduğunun farkına varması, özünü kabullenmesi gibi etkenler arthur’a hayatının o kadar da değersiz olmadığını düşündürmeye başlıyor ve ciddi bir özgüven kazandırıyor. Özellikle murray’nin kendisi ile alay etmek için programına çağırması ve üstüne şov esnasında o espri defterini kurcalarken sürekli laf sokması, (hatta direkt bu espriyi okurken duraksadığını görüyoruz) arthur'un intihar etmek yerine murray’i öldürerek çok daha çarpıcı bir etki yaratabileceğini idrak etmesini sağlıyor. Film boyunca insan hayatına olan kayıtsızlığı ile insanlığa olan öfkesi büyüyen arthur, bu coşkulu ruh halinin doruk noktasında şehirdeki kaos ortamını iyice çığrından çıkaracak o hamleyi yapıp murray'i öldürüyor ve gerçek anlamıyla joker olarak televizyon ekranından tüm gotham’a, murray franklin’in jenerik kapanış cümlesiyle (“Good night. And always remember. That’s life!”) seslenerek, affınıza sığınıyorum, “kabul ettiğiniz hayatın a..k..” diyor.
- Unutmadan belirtelim, yine kendi provasında planladığı ürkek, durağan giriş yerine muazzam bir dansla ve coşkun bir şekilde şova atlamasının arkasındaki duygu patlaması da kendisine ihanet eden randall’ı öldürmesi, metroda polislere karşı girdiği mücadelede kazanan taraf olması, oluşumuna ve büyümesine yardım ettiği kaos ortamının kendisine verdiği özgüvenden kaynaklanıyor. Bütün bunlardan; özgüvensiz, durgun bir hayat yaşarken emin olamadığı varlığını tescil eden bu hamlelerden büyük keyif almaya başlıyor.
- Son olarak, yönetmenimiz * Arthur’un yeni hayatını başlatan “Send in the clowns” şarkısını filmin sonunda, isimler gösterilirken çalmaya başlayarak “hadi biz de size bir değişim başlatma gazı veriyoruz. Hemen ilk bindiğiniz metroda birkaç tane hıyarı haklayın” diyor. Şaka şaka. Yok öyle bir şey. Ama bazı gerizekalı eleştirmenler benzer argümanlarla (filmin suçu övdüğü gibi) filmi yerin dibine sokmaya çalışıyorlar; film tam olarak da “akli dengesi yerinde olmayan, toplum tarafından dışlanmış insanlara dikkat edin. Tehlikeli insanlar olma yollarında bir sebep de siz olmayın, bu insanları fark edin. Yardımcı olun” mesajını vermeye çalışırken…
--spoiler--
--spoiler--
***********
son not : buraya kadar okuyarak geldiyseniz ve şu an bu notu da okumaktaysanız teşekkür ederim. Ben yazarken büyük keyif aldım, umarım size de bunları okurken keyifli zaman geçirtebilmişimdir.
teknik not : entry içindeki linkler, bakınızlar, imla hataları zaman içinde yavaş yavaş düzeltilecektir.
Öncelikle, ( #42260000 )
tanımım sabit : şahane bir film.
sonrasında, ( #42300784 )
tavsiye : yazıyı okurken filmin enfes müzikleri eşlik etsin derseniz şuraya alayım sizi
*****
Bugün yeniden izledim ve bu sefer filmin bütününden ziyade içeriğindeki detaylara, anlatılmak istendiğini düşündüğüm noktalara dikkat etmeye çalıştım. Film arasında ve filmin hemen sonrasında ders çalışır gibi küçük notlar tuttum. Film eleştirmenlerinin yakaladıkları detayları bulmanın ve takip etmenin de seyir zevkini arttırdığını fark ettim bir yandan. Tabii onlar ilk izleyişte yakalıyorlar ama benim iki seans yapmam gerekti.* yine de bu inceleme süreci çok keyifliydi diyebilirim, bu çabayı hak edecek daha nice filmin çıkmasını ümit ediyorum.
Bu entry’de joker filminin (ki hakkında ikinci entrysini girdiğim ilk film oldu böylece kendisi) arkasındaki detaycı düşünce yapısını, onu mükemmeliğe bu kadar yaklaştıran bakış açısıyla ilgili şeyler yazacağım.
Uzun bir yazı olabilir. Hatta baya bi uzun olabilir. Hatta büyük ihtimalle sözlük tarihimde girdiğim en uzun entry olacaktır diye tahmin ediyorum. (Ki yakışır, hak etti kerata)
Haliyle “özet geç” tayfasına burada veda ediyoruz. “Uzun muzun, ben her türlü okurum” diyen tayfanın bir kısmını da yarıda kaybedebiliriz. Yazının sonuna kadar direnebilenler, birleşin!
Filmi tek seferde soluksuz anlatmak “şurda şu olmuş, şunu anlatmış” demek yerine madde madde dikkatimi çeken noktaları, arkasındaki yorumları anlatarak ilerlemeyi tercih edeceğim. Söylememe gerek yok ama tabii ki bunlar tamamen kendi yorumlarım, benim algılayabildiğim noktalar ve kendi tahminlerim. Todd Phillips gelip “yoo birader, ben aslında orada şunu kastettim. Sen kime ne anlatıyorsun” ya da “burada bir anlam yoktu lan aslında, ottan boktan yorum kasmayın” (“Sometimes a Cigar is Just a Cigar”) derse sorumlu değilim. Eyvallah abi der başımı bükerim.
Elleri ovuşturup başlayalım :
*******
--spoiler--
--spoiler--
- film Arthur’un çocuklardan yediği dayak ve bu esnada kırılan reklam tabelasının başına bela olmasıyla başlıyor. Çalıştığı mekanın sahibi olan hoyt odasına çağırıp “şu mekanın tabelasını geri götür, başıma bela açma” minvalinde arthur’u azarlarken Joaquin Phoenix’in yüzündeki bakışın korkutuculuğu (gerçekten anlatması zor bir ifade yaratmış burada aktör. Öfke, anlam verememezlik, hayal kırıklığı hepsini ayrı ayrı seçebiliyorsunuz o ürpertici tebessümün altında) filmin geleceği ve arthur’un zihinsel durumu hakkında belirgin bir işaret veriyor.
- bir çeviri dramı ile devam ediyor film. sosyal servis görevlisiyle olan diyalogda gözüken, arthur’un günlüğüne çiziktirdiği “i hope my life makes more cents than my death” cümlesinin aslında filmin geneline bakıldığında önemi büyük olmasına rağmen (ilerde tekrar değineceğim) chicken translate metoduyla “hehehe.. sense yerine cents demiş ya abi.. okunuşu falan benzer.. biz de “mantıklı” yerine “mantılı” yapalım” denmiş ve etkileyici bir cümle, ingilizcesi olmayan izleyicilerimiz için tamamen anlamsız ve gerizekalıca bir espriden ibaret kalmış. Lan bir de ilk izlediğimde dikkat etmemiştim, adamlar özel olarak göstermiş ki arthur önce cümleyi normal şekilde yazmak istemiş ama sense’in “sen” kısmını yazdıktan sonra aklına bu espri gelmiş ve o “sen” kısmını karalayarak cümleye devam etmiş. Yani bunun mantıklı => mantılı tarzı bir yazım hatası orijinli espri olmadığı bu kadar aşikarken yine de gitmiş böyle çevirmişler. Cümlenin bütün dramatik havası kaybolmuş. Neyse, dediğim gibi bu cümle ileride önem kazanacak.
- arthur’un stand up şovuyla ilgili neler yapması gerektiğini öğrenmek için not aldığı akşam bize çok güzel bir detay gösteriliyor. Komedyenin esprilerine düzenli olarak kalabalıktan farklı zamanlarda gülüyor arthur. Bir espriye kalabalık kahkaha atarken o susuyor, öbürüne kimse çıtını çıkarmazken kahkahayı basıyor. Bu sahnede toplumdan ne kadar farklı düşündüğünü, komedi algısının (ilerde kendisinin de belirteceği üzere) subjektif olduğunun ne kadar farkında olduğunu gösteriyorlar ve bence iyi de yapıyorlar.
(ki kahkaha demişken bana göre en ürkütücü joker kahkahası phoenix’in versiyonu olmuş. Salt delilik içermiyor çünkü, acı ve mutsuzluk dolu bir kahkaha. Ne zaman o kahkahayı atsa anlıyoruz ki ciddi bir trajedinin izlerini taşıyor o gülen adam. Gerçekten üzücü bir tınısı var.)
- arthur evde kendi şovu için espri bulmaya çalışırken şöyle bir söz yazıyor :
“The worst part about having a mental illness is people expect you to behave as if you DONT.”
(bir zihinsel hastalığa sahip olmanın en kötü yanı, insanların hasta değilmişsin gibi davranmanı beklemesi)
Bu cümlenin “The worst part about having a mental illness is...” kısmını sağ eliyle, düzgün bir şekilde yazdıktan sonra Arthur, suratında bir gülümseme ile, cümlenin devamını sol eliyle, eğri büğrü bir şekilde yazmaya devam ediyor. Burada, bana göre, “toplumun dayatmaları sonucunda olmadığımız bir şey / olmadığımız bir kişi gibi davranmamız, sağ eliyle yazan birinin bir solakmış gibi davranması kadar absürt, o kadar eğreti” mesajı veriliyor. (ki filmin bütününe bakıldığında da bu ifade defalarca kez desteklenmiş)
- Geliyoruz ilk cinayet(ler)e. Metrodaki 3 züppe tipin bir kadına salça olması ve arthur’a sataşırken “send in the clowns” isimli şarkıyı berbat bir şekilde söylemelerinin ardından arthur’un hoşuna gitmeyen durumlardaki olağan tepkisini göstermesi (kahkaha atması) yine bir arbedeye sebep oluyor ancak artık bir silahı olan arthur 3 elemanı da öldürüyor. Panik halinde ilk bulduğu tuvalete kadar koşup, kapıyı kapattıktan sonra o unutulmaz dans sekansı başlıyor. Bu sahne ile ilgili Todd Phillips’in açıklaması şu şekilde :
“aslında senaryoda arthur tuvalete girip, silahı saklayıp makyajını silecek ve kendisiyle ‘ne yaptım ben’ tarzı bir sorgulamaya girecekti. Ancak daha sonra joaquin’le oturup konuştuk ve arthur’un bu detayları umursayacak bir ruh halinde olmadığına karar verdik. Çekim esnasında sadece ikimiz odadaydık ve müziği çalmaya başladıktan sonra joaquin dans etmeye başladı ve “tamam, işte bu” dedik. Aynı zamanda Arthur’un içindeki müzik ve dans sevdasını göstermesi açısından önemli bir sahne oldu. ”
açıklamayı ve sahneyi izlemek isteyenler için : https://www.youtube.com/watch?v=nTVdN6s3rXY
- Arthur’un müzik ve dans sevdası gerçekten önemli. Zira filmin ilerleyen kısımlarında da gerek “merdiven dansı” sahnesinde gerek polis arabası üstünde destekçilerinin önünde yaptığı dansla bu konudaki arzusunu gösteriyor. Dahası, Murray Franklin show’da metroda öldürdüğü kişiler hakkında konuşurken ne kadar kötü şarkı söylediklerini bir öldürme bahanesi olarak sunarak yarı şaka yarı ciddi bir şekilde cinayet gibi trajik bir olayın bile müziğe olan düşkünlüğünün önüne geçemediğini gösteriyor.
- Gelelim, bana göre, en güzel metaforlardan birine : Asansör.
Benim seçebildiğim 4 ayrı durumda Arthur asansörden farklı birisi olarak çıkıyor (veya asansöre giriyor).
1) kötü geçen bir günün ardından asansörde karşılaştığı ve kendisiyle ufak da olsa şakalaşan komşusunun yarattığı etki. Bu kadar küçük bir olayla bile ruh halinin dramatik bir şekilde iyiye gittiğini gördüğümüz arthur, biz farkında değilken bile, sophie (komşusu) ile olan ilişkisini kafasında oturtmaya başlıyor. Sonuçta hayatında annesinden başka bir kadın yok, bu konudaki “eksiğini” hayal gücü ile dolduruyor. Kendine bir dayanak bulma çabasının; monoton ve her geçen gün daha da kötüye giden hayatında parlak bir nokta yaratma isteğinin, umutsuzluğunun karanlık bir tezahürü oluyor asansör bu sahnede.
2) cinayet gecesi. Tuvaletteki dansı. insanlar tarafından (cinayet yoluyla da olsa) fark edildiğini gören arthur’un inanılmaz özgüveninin yansıdığı sahne. Asansörden havalı bir şekilde çıkışı, cinayet kanıtı olarak sayılabilecek kıyafetlerini koyduğu poşeti bir kenara savuruşu ve komşusunun kapısını çalar çalmaz öpüşmeye başlayacak cürete (en azından zihninde) sahip olması. Cinayetin, veya en azından cinayetin kendisinde yarattığı çarpıcı etkininin, arthur’un özgüvenini ne kadar etkilediğini filmde kan akan her sahnede biraz daha net görüyoruz zaten.
3) gerçekler. Annesi ve kendi geçmişiyle ilgili gerçekleri öğrendiği, travmatik bir günün ardından adımını attığı asansör ve daha önce buluşmalara gittiğini, öpüştüğünü düşündüğü komşusunun evine girip onu korkutmasıyla farkına vardığı bir başka travmatik gelişmeye şahit olan arthur'un arka planını oluşturan bir başka asansör sahnesi. Burada, bilinçli mi bilmiyorum ama, inanılmaz bir şekilde heath ledger’ın joker’ını andırmış phoenix. Yağmurda ıslanmış saçı, ifadesiz ama delilikle çarpılmış gözleri, tepeden vuran ışığın yüzünde yarattığı gölgeler, hatta tam sophie’nin evine girdiği anda çalan müziğin tınısı bile the dark knight’ta joker’in harvey dent’i aradığı balo sahnesindeki gergin müziği anımsattı bana.Her iki izleyişimde de bu durumdan son derece keyif aldığımı söylemem gerekiyor bu arada. Keyifli bir crossover gibi yorumluyorum ben bu sahneyi. Bilinçli yapılmış olsa da olmasa da. *
malum sahne : https://www.youtube.com/watch?v=ZhSqGupieog
4) joker’ın joker olduğu sahne. Çok söze gerek yok. Artık ne olduğunun farkında olan, karizmatik, ürkütücü bir joker’ın doğuşu. Yine meşhur asansör ve o asansörün kapısı kapanırken phoenix’in suratında oluşan korkutucu tebessüm.
- Malum gece. Murray Franklin Show. “i hope my life makes more cents than my death” cümlesinin asıl önemini kazandığı yer. (ama tabi robert de niro şovun ortasında mantı açmıyor, o konuda Türkçe çevirisi hala son derece başarısız)
Arthur’un şova katılmadan önce kendi kendine prova yaptığı sahnelerde de gördüğümüz gibi aslında arthur’un planı şovda intihar etmek. Bunu da malum espriyi söyledikten sonra yaparak ölümünün –gerçekten de- yaşamından daha değerli olacağını göstermek. Sonuçta yaşarken hakkında kimse konuşmadı, ama ölümü en azından bir süre konuşulacak.
Ne var ki yine yukarıda belirttiğim gibi işlediği cinayetler, kim olduğunun farkına varması, özünü kabullenmesi gibi etkenler arthur’a hayatının o kadar da değersiz olmadığını düşündürmeye başlıyor ve ciddi bir özgüven kazandırıyor. Özellikle murray’nin kendisi ile alay etmek için programına çağırması ve üstüne şov esnasında o espri defterini kurcalarken sürekli laf sokması, (hatta direkt bu espriyi okurken duraksadığını görüyoruz) arthur'un intihar etmek yerine murray’i öldürerek çok daha çarpıcı bir etki yaratabileceğini idrak etmesini sağlıyor. Film boyunca insan hayatına olan kayıtsızlığı ile insanlığa olan öfkesi büyüyen arthur, bu coşkulu ruh halinin doruk noktasında şehirdeki kaos ortamını iyice çığrından çıkaracak o hamleyi yapıp murray'i öldürüyor ve gerçek anlamıyla joker olarak televizyon ekranından tüm gotham’a, murray franklin’in jenerik kapanış cümlesiyle (“Good night. And always remember. That’s life!”) seslenerek, affınıza sığınıyorum, “kabul ettiğiniz hayatın a..k..” diyor.
- Unutmadan belirtelim, yine kendi provasında planladığı ürkek, durağan giriş yerine muazzam bir dansla ve coşkun bir şekilde şova atlamasının arkasındaki duygu patlaması da kendisine ihanet eden randall’ı öldürmesi, metroda polislere karşı girdiği mücadelede kazanan taraf olması, oluşumuna ve büyümesine yardım ettiği kaos ortamının kendisine verdiği özgüvenden kaynaklanıyor. Bütün bunlardan; özgüvensiz, durgun bir hayat yaşarken emin olamadığı varlığını tescil eden bu hamlelerden büyük keyif almaya başlıyor.
- Son olarak, yönetmenimiz * Arthur’un yeni hayatını başlatan “Send in the clowns” şarkısını filmin sonunda, isimler gösterilirken çalmaya başlayarak “hadi biz de size bir değişim başlatma gazı veriyoruz. Hemen ilk bindiğiniz metroda birkaç tane hıyarı haklayın” diyor. Şaka şaka. Yok öyle bir şey. Ama bazı gerizekalı eleştirmenler benzer argümanlarla (filmin suçu övdüğü gibi) filmi yerin dibine sokmaya çalışıyorlar; film tam olarak da “akli dengesi yerinde olmayan, toplum tarafından dışlanmış insanlara dikkat edin. Tehlikeli insanlar olma yollarında bir sebep de siz olmayın, bu insanları fark edin. Yardımcı olun” mesajını vermeye çalışırken…
--spoiler--
--spoiler--
***********
son not : buraya kadar okuyarak geldiyseniz ve şu an bu notu da okumaktaysanız teşekkür ederim. Ben yazarken büyük keyif aldım, umarım size de bunları okurken keyifli zaman geçirtebilmişimdir.
teknik not : entry içindeki linkler, bakınızlar, imla hataları zaman içinde yavaş yavaş düzeltilecektir.
atilla ilhan şiirlerinin derlendiği bir kitap hediye almıştım. not felan yoktu. sadece, şairin kitaba ismini veren " ben sana mecburum bilemezsin" adlı şiirin olduğu sayfanın köşesi bükülmüştü.
anasını babasını kardeşini kaybetmiş onlarca insan varken buradaki sikik dertlerinizi görünce dünya ne kadar boş diyorum.
kafanız ondan da boş...
kafanız ondan da boş...
saat geç oldu
hayaller kuruldu
kimi masada kaldı
kimi akılda kaldı
yalanlar hatırlandı
yalancılar hatırlandı
geçmişe bir çizik atıldı
ama çizik de akılda kaldı
-jack napier.
hayaller kuruldu
kimi masada kaldı
kimi akılda kaldı
yalanlar hatırlandı
yalancılar hatırlandı
geçmişe bir çizik atıldı
ama çizik de akılda kaldı
-jack napier.
(img:#1911579)
Şudur. insan gel evladım ben sana bakarım üzülme diyesi geliyor resmen. Tombik kafanı öperim senin pıtırcık eşliğinde.*
Şudur. insan gel evladım ben sana bakarım üzülme diyesi geliyor resmen. Tombik kafanı öperim senin pıtırcık eşliğinde.*
Kadın mevzusunu bir erkeğin dedilemesi, kodulamasıdır.
Ülkede kadınlar ölüyor, Yanmaz kefencinin buna dair bir önerisi var mı?
Bu erkek şiddetinden kadınlar artık evlenmeyecek ve yurt köşelerinde kaderine terkedilmiş çocukları doğurmayacaklar.
Ülkede kadınlar ölüyor, Yanmaz kefencinin buna dair bir önerisi var mı?
Bu erkek şiddetinden kadınlar artık evlenmeyecek ve yurt köşelerinde kaderine terkedilmiş çocukları doğurmayacaklar.
Değersizliğinden, yetersizliğinden kaçmak isteyen kızdır. Ölümüne yanılgı arzusu duyar.
Size şunu söylerim dostlar, kim ki Değerini ve anlamını bir kandırmaca üzerinden belirliyorsa, biliniz ki en değersizi ve anlamsızı o'dur.
bir kadının kadınlığı üzerinden ilgi çekme çabası, bütün çabalar içinde en aşağılıkça olanıdır.
Hadi benden bu kadar.
Size şunu söylerim dostlar, kim ki Değerini ve anlamını bir kandırmaca üzerinden belirliyorsa, biliniz ki en değersizi ve anlamsızı o'dur.
bir kadının kadınlığı üzerinden ilgi çekme çabası, bütün çabalar içinde en aşağılıkça olanıdır.
Hadi benden bu kadar.
black sabbat-god is dead??????????
görsel
Scyther.
Pokemon Dünyasının Ramiz karaeskisi. Ağır abi. Takıldığı ortamlarda söz sahibi. Kime söz verdiyse tutar, borcuna sadıktır. Bıçak gibi elleri sayesinde alacaklarını tahsil eder. Ayrıca uçabilir. Hava hakimiyeti sayesinde bir çok uçak firmasını haraca bağlamıştır.
Başrol olmadığı için 49. Bölümde senaristler tarafından öldürülmek zorunda kaldı. Zaten Scyther ölünce bende diziyi bıraktım.
Scyther.
Pokemon Dünyasının Ramiz karaeskisi. Ağır abi. Takıldığı ortamlarda söz sahibi. Kime söz verdiyse tutar, borcuna sadıktır. Bıçak gibi elleri sayesinde alacaklarını tahsil eder. Ayrıca uçabilir. Hava hakimiyeti sayesinde bir çok uçak firmasını haraca bağlamıştır.
Başrol olmadığı için 49. Bölümde senaristler tarafından öldürülmek zorunda kaldı. Zaten Scyther ölünce bende diziyi bıraktım.
Geçenlerde nasılsın diye soran birine bilmiyorum dedim. Her normal insan bu cevabı anormal karşılar. ardından gelen Nasıl bilmezsin sorusununda cevabını bilmediğim için bir yanıt veremedim. Bir iki kelime gırtlağıma yapışmadı değil ancak sese dönüşmesine engel oldum. Bu günlerde insanların beni umursadığına olan inancım yok denecek az. Herkesin samimiyeti bir taklitten ibaret gibi.
zaman zaman açık oylayan melek. çok tatlısınız hanımefendi, iyi yazmalar.
yazar kasa fırlatmak bir eylemdir. senin yaşın yetmediği için bilmezsin, ama ben sana anlatayım.
4 Nisan 2001'de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in önüne 'Sayın başbakanım al, ben bir esnafım' diye bağırarak yazar kasa fırlatıldı.
4 Nisan 2001'de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in önüne 'Sayın başbakanım al, ben bir esnafım' diye bağırarak yazar kasa fırlatıldı.
Kızının mezuniyet konuşmasını da kaçıran adamdır.
Aslında iyi yüreklidir, dünyaya uzaylılar saldırsa veya terör örgütü atom bombasının 5 kat büyüğünü patlatacak olsa,
Bu oğlunun maçına, kızının mezuniyet konuşmasına yetişemeyen bu gevşek kurtarır tüm insanlığı.
Aslında iyi yüreklidir, dünyaya uzaylılar saldırsa veya terör örgütü atom bombasının 5 kat büyüğünü patlatacak olsa,
Bu oğlunun maçına, kızının mezuniyet konuşmasına yetişemeyen bu gevşek kurtarır tüm insanlığı.