bugün

entry'ler (416)

the endless river

kasım ayını büyük bir heyecanla beklememize vesile olmuş pink floyd albümüdür. grubun temel taşlarından biri eksik olsa da * ben yine bizi uçuracaklarına inanıyorum. şaka maka, bir pink floyd albümü bekliyoruz. pink floyd diskografisine yeni şarkılar eklenecek ve bunu ilk dinleme şansına sahip nesillerden biriyiz. inanılacak gibi değil. beklemesi bile mutluluk verici.

ayrıca, albümde "anisina" diye türkçe bir şarkı da geçiyor. bu şarkının, gezi fidanlarımıza bir gönderme olmasını umuyorum.

30'ar saniyelik uzay yolculukları için, buyrunuz:
http://www.pinkfloyd.com/theendlessriver/listen

ve yine kendine hayran bırakan bir albüm kapağı:
http://wac.450f.edgecastc.../files/2014/09/PFFull.jpg

tramwaj

polonyalı yönetmen krzysztof kieslowski'nin henüz öğrencilik yıllarında çektiği, 1966 yapımı, siyah beyaz, sessiz kısa filmdir.

konu şöyle; tramvaya bir genç biner, güç bela yetişmiştir. etrafına şöyle bir baktıktan sonra dikkatini cam kenarında oturan genç bir kız çeker. kızı seyretmeye başlar. genç kız da gençten etkilenmiştir, verilen izlenim böyledir. fakat genç adam, kızla tanışmaya bir türlü cesaret edemez. bunun üzerine kızımız uyuyakalır. genç adamın tramvaydan inme vakti gelmiştir, iner. dışarıdan güzel kızımıza son bir bakış atar. tramvay ilerler. esas oğlanımız, indiğine pişman olmuştur ki giden tramvayın arkasından delicesine koşmaya başlar. tramvaya yetişip yetişemediği bilinmez. yönetmen açık uçlu bir son bırakmıştır biz izleyicilere.

izlemek isteyenlere:
http://www.youtube.com/watch?v=hovMRWNSOCw

6 eylül 2014 mecidiyeköy deki inşaat kazası

"iş asansöründe hayatını kaybeden işçilerimizin tamamı hastaneye götürüldü. kayıp sayımız kesin 10 olarak netleşti. başımız sağolsun."

cümle tanıdık geliyor değil mi? çünkü hep aynı senaryo, hep aynı sözler. hiç değişmiyor. iki hafta önce aynı yerde aynı kaza meydana gelmiş, işçiler şans eseri kurtulmuş. peki önlem olarak ne alındı, ne değişti? yine kocaman bir hiç, yine hiç.

o insanların hayatları zerre kadar umurlarında değilken, artık ülkemizde klişeleşmiş "başımız sağolsun." tarzı sözler sarf edince kendilerince vicdanlarını mı aklıyorlar acaba merak ediyorum. aynı olayın iki hafta gibi kısa bir süre önce gerçekleşmesine rağmen bu kadar vurdumduymaz olmak gerçekten bir yetenek(!) artık. aptal bir basın açıklamasında baş sağlığı dileyince iş bitmiyor, olayın özüne inmek lazım. ama yine unutulur, yine tekrarlanır, yine önlem alınmaz. ne acı değil mi, alışıyoruz.

düşünüyorum. neden bu kadar kötülük? neden bu kadar bencillik, böylesine vicdansızlık? sevgisizlik neden? işte, bizim ülkemizin en büyük problemi bu; insan sevmemek.

gerçekten de biz bu ülkede şans eseri yaşıyoruz. bir kez daha anladım.

pink floyd

pink floyd benim için bir müzik grubu olmasının çok daha ötesindedir. onlarla tanışmam babam sayesinde oldu, bebekliğimde bile ninni niyetine (bkz: the post war dream) eşliğinde uyuturlarmış beni. böyle böyle bilinçaltıma işlenmiş oldular sanırım.

müzik grubu olmasının çok ötesinde demiştim evet. ben kendi çapımda onları bireyselleştirdim. hayali bir arkadaş yaptım kendime. mutlu-mutsuz, iyi-kötü her anımda, her duygu patlamamda, düşünceli zamanlarımda hep ona sığındım. gerçekten tüm dikkatimi vererek onları dinlediğimde insanı gerçek dünyadan soyutladıklarının farkına vardım. gerçek dünyayı ve insanları pek seven biri olmadığım için de her fırsatta onları dinledim. bir nevi kaçıştı benim için. anlayacağınız kendileriyle uzun yıllardır süren bir beraberliğimiz var, yaşadığım sürece de olacak. geçenlerde kendimce en sevdiğim, en can alıcı bulduğum şarkı sözlerinden birini sol koluma çizittirdim, o; yaşadığım sürenin ötesinde de benimle olacak.

sonuç olarak, pink floyd müzikal bir ideolojidir. bu ideolojiyi gerçekten benimseyerek dinleyen, her bir notasının tüm vücudunda depar atarmışçasına dolaştığını hisseden, her bir şarkı sözünü en ince ayrıntısına kadar anlamaya, şarkıları dinlemekle hissetmek arasındaki o büyük uçurumun farkında olan pink floyd severlere buradan selam olsun. istesek dünyayı fethederiz; o zaman tayyip falan da gider bak, bir düşünün derim.

cogitosuz ergo sum

bir oğuz atay klasiğidir.

"...ben, gecekonduda yaşayan ve insanlıktan emekliye ayrılmış bir adamım. bakkal defterim var, kira kontratım var. ev sahibine, hepiniz gibi -burasına dikkatinizi çekerim: hepiniz gibi- kiramı ödüyorum. o halde ben varım. cogitosuz ergo sum albayım, cogitosuz ergo sum."

(bkz: tehlikeli oyunlar)

özür dilemek

sadece "özür dilerim" demekten ibaret değildir. bazen bir bakışla, mahcup bir gülümsemeyle, davranışlarla da pişmanlık sinyallerini verebilir insan; böylesi çok daha etkilidir.

nerdesin aşkım burdayım aşkım

türkçe müziğin bokunun çıktığının bir başka kanıtıdır. ya şarkı dediğinde bir ruh olur, his olur. nerdesin aşkım burdayım aşkım ne yahu? yaratıcılığın(!) sınırları zorlanmış, insan gerçekten hayret ediyor.

yazarları mutsuz eden şeyler

fatih'te ruh hastası bir yaratık tarafından eziyete uğrayan zavallı kediler. bir de şu sıralar sayısının artmasıyla daha da fazla dikkatimi çeken, sahil kenarındaki at arabaları. at arabalarına binip embesil gibi selfie çeken insanlar. ve o insanları taşımak zorunda bırakılan zavallı atların titreyen bacakları.

100 yıl sonra erdoğan hakkında yazılacaklar

bilim adamları erdoğan'ın son isteğini tamamladı. türkiye'nin %99'u erdoğan'ın klonlarından oluşuyor. kalan %1'lik kısım da bilim adamlarıydı zaten, şimdi klon erdoğanlar onları yok edecek ve tüm türkiye'yi ele geçirecek. klonlar; çalma, öldürme ve kınama üzerine programlandı.

ilk türk atom bombası için isim önerileri

gök kılı.

walkman den şarkı dinlemiş nesil

eski günleri hatırlatan başlıktır. sürekli aynı şarkıları dinleyip dursak da çok güzeldik be, samimiydik.

o değil de, bundan yıllar yıllar önce sıcak bir yaz gününde kaybetmiştim walkman şeysini. ne ağlamıştım yahu. çalınmadığına da emindim. hadi alet gitti, kasetler falan da yok oldu onunla birlikte. bak ya şimdi yine kafama takıldı, işte arkadaşlar hayatımın en büyük gizemi. iyi dram filmi konusu olurmuş aslında.

robin williams

ölüm haberinin dün geceden beri etkisinden çıkamadım. aklıma sürekli o içten, sıcak, o tüm benliğinizi kaplayan dünyalar güzeli gülüşü geliyor, o gülüşe ölümü yakıştıramıyorum. benim için bir oyuncudan çok öğretmendi. genellikle hep öğretici rolleri oynardı zaten, konusuna bile bakmadan her filmini izlerdim sırf o var diye. öyle de güzel verirdi ki bize karakterin duygularını, her filminde ağlatırdı.
onun filmleriyle büyüdük, onunla öğrendik biz.

efsaneleri tek tek kaybediyoruz. bazı insanlar "öff ne kadar samimiyetsiniz, sanki yakınınız, yav hee hee." falan kafasında, ne yazık ki gördüm-duydum. şu rezilliklerinizi bari şu adamda yapmayın be, rica ediyorum yapmayın şunu.

ve evet ben bugün bir yakınımı kaybettim, en sevdiğim öğretmenimi.

bir daha gelmez böylesi, mutlu uyusun.

gündemin sözlük yazarlarının boyu kilosu olması

gündem butonuna tıklandığında, ilk sırada gelen başlığın bildiğiniz üzere hepimizi ciddi derecede ilgilendiren ve üzerinde ciddi ciddi düşünmemizi gerektiren bir konu olan (bkz: sözlük yazarlarının boyu kilosu) olması durumudur.

periko

(bkz: merve nin doğum günü partisi klibi)

merve'nin annesidir. gelinlik ve altınları çok sever. kendini de çok sever. hatta sadece kendini sever evet.

20 08 2014 rte nin ölmesi

benim bildiğim tayyip dirilir. kafası koparsa bilemem tabi.

converse de vermem

bir (bkz: retrica) aşkıdır aynı zamanda.

kötü hissettiren şeyler

keşkeler, acabalar.

tayt altına ugg giyen zihniyet

"hala ugg modası sürüyor mu?" diye düşündürmüştür.

başlıklarda kesme işaretinin kullanılamaması

yanlış anlaşılmalara sebebiyet veren durumdur. bir de kesme işareti yerine boşluk yapınca hiç estetik durmuyor yahu. izin verin keselim.

robert de niro denince akla gelen ilk film

(bkz: awakenings)