bugün

yaşanılan her andır. ölümden döne döne yaşıyoruz ya da ölümden döndüğümüz için yaşıyoruz. yaşamak döneklik mi ne?
bayan bir sürücünün 5-6 yaşlarında bir çocuğa çarpmak üzereyken paniğe kapılıp ellerini direksiyondan çekip yüzüne koyması ve çığlık atması (o zamanlar fren henüz icat edilmemişti zor yıllardı) çocuğun tanımadığı biri tarafından son anda kurtarılması (süperman olabilir) o çocuğun ben olması.
geçen sene yaşadığım bir andı. azönce, o gün o şoktan daha çıkamamışken yazdığım bir yazı tesadüfen elime geçti. buyrun.

"Hayatımı değersiz görüyordum evet. mutsuzdum, umutsuzdum. bıkkın bir halde kendimce yaşamaya çalışıyordum. yaptığım hiç bir şey zevk vermiyordu, hayatımı değersizce harcıyordum. oysa 1 saniyesinin bile öyle bir değeri vardı ki. zamanın beni boğduğunu düşünürken aslında oydu beni kurtaran. nefes alamadığımı düşünürdüm, gerçekten nefes alamadığım o ana kadar. havayı ciğerlerime dolu dolu çekebiliyormuşum meğer öncesinde, bilememişim.
Bugün ölümden döndüm. ölümü ilk defa bu kadar yakınımda hissettim. ilk defa bu kadar korktum. ilk defa ölümün korkunçluğunu gördüm. insan başına gelmeyince anlamaz biliyorum, böyle şeyler kendi başına hiç gelmeyecek sanır hatta, öyle değil ama işte, öyle değil inan ki.
Kuzenim ve eniştemle denizdeydik, suyun sadece belimize kadar gelebildiği yerde eğleniyorduk. kuzenimin bir arkadaşı da burada tatildeydi ve kuzenim onun yanına gitmemiz için ısrar etti. eniştem gitmememizi istediği halde, beni çeke çeke diğer tarafa götürmeye başladı. kumsala paralel gidiyorduk ama Karadeniz'in nasıl bir deniz olduğunu hepimiz biliriz, paralellik dinlemez pek. su belimizdeyken bir an boynumuza geldi, yürümeye çalıştık, yapamadık. ben tehlikeyi fark ettim, yüzmeyi az biraz bildiğim için yüzüp kuzenimi tehlikeli olmayan yere doğru itmeye başladım. ama hareket edemiyorduk, hiçbir şey fayda etmiyordu. derken su boyumuzu geçti. kuzenim yüzmeyi hiç bilmediği için cebelleşmeye başladı. insanlar uzaktaydı, ne yapacağımı bilemedim. onu kaldırıp nefes almasını sağlamaya çalıştım, tekrar tekrar diğer tarafa doğru itmeye çalıştım, ama çok çırpındığı için hiçbir şey fayda etmiyordu. en sonunda iyice kendinden geçip boynuma sarıldı ve beni omuzlarımdan dibe itti. suyun üstüne çıkmaya çalıştım, ama ne yaptığının farkında olmadan dibe itiyordu. öyle bir an geldi ki, son kez yukarı çıkabildim ve en fazla 1 saniye orda kalıp nefes almaya çalıştım, işte 1 saniyenin değerini anladığım an, sonrasında tekrar dibe battım. o an. kendimden vazgeçtiğim o an. her şeyden vazgeçtiğim o an. en azından kuzenim kurtulsun diye çırpınıp onu üstümden atmayı bıraktım ve denizin dibinden gökyüzüne son kez baktım. işte ölüyordum, ölüm böyle bir şeydi. sanki bir kabusta gibiydim, gerçekten boğulmak, ya da son anda uykudan uyanmak. o an şaka gibi geliyordu yaşadığım, gerçek değil gibiydi, gerçek olamazdı, olmamalıydı. ve sonra bilincimi kaybetmişim.
Şu an hâlâ yaşıyor olmamı sağlayan mucize ise eniştemdi, bizi takip edip son anda yetişip kendisi de onca su yutmasına rağmen bizi suyun içinden çıkarmasıydı. eniştem orada olmasaydı, ben de şuan burada olamazdım.
Gözümün önünden geçen film şeridinden sonra fark ettim ki hayat çok kısa ve değerli. şu an annemi üzmüyor olduğum için gerçekten mutluyum.
Ama tabi belli etmek istemesem de hâlâ şoktayım, ölümden döndüm ben ey insanlık !
Ya da tarih 3 Ağustos 2010 ve ben yeniden doğdum."
hangi birini yazsam ki...

üsküdar kuzguncuk yolunda ki motor kazam vücudumun yarısı bir aracın altında diğer yarısı başka aracın altında kalmıştı...
çınarcık kio eğlence klubünün oradaki uçurumdan motorla uçmak ve hala yaşıyo olmak... sanırım allah beni seviyo sözlük.
birgün işyerime geç kaldım yarım saat, tavanım çökmüştü, daha nolsun.
counter strike'da atılan el bombasının duvardan sekip geri geldiği an.

görsel
Bundan 3 4 yıl önce, bisikletle gidiyordum bakkala, bakkala gitmek için tren yolundan geçmek lazım, neyse işte kulağımda kulaklık var gidiyorum, sağıma soluma bakmadan geçtim, sonra sağıma baktım tren ışıklarını yakıyo, 100 metre yok arada, o sırada lanet bisikletin pedalı tren rayına takıldı, o şokla bisikleti de kurtarmaya çalışıyorum, resmen 10 metre kaldı ve son anda kurtuldum. O sırada jandarmadan geldiler lavaboya götürdüler yüz yıkamaya. Yüzüme baktım korktum lan kendimden. Bembeyazdı. Bir daha da kulaklığımı takmıyorum bisikletle giderken.
2012 nevruz kutlamalarında başımdan geçen olayın ta kendisi.

neanderthal kürtçüler tem otoyolunu barikatlarla kapatıp gelen geçen otobüs ve otomobillere taşlar fırlatırken neredeyse bütün bir kaldırım taşını tam suratımın hizasına denk gelecek şekilde metrobüsün camına fırlatmıştı.
kaldırım taşını fırlatan tip bile hala gözümün önünde, şu an görsem lavuğu tanırım. zira yüzüne kırmızı çaputunu da bağlamamıştı.

camın iç ve dış kısmına kaplanan zımbırtı malzeme olmasaydı ya da kaldırım taşı daha güçlü fırlatılmış olsaydı yüzümün ya da kafamın yarısını alıp götürecekti.

ya da şimdi düşününce muhtemelen öldürmez süründürür cinsi bir sakatlık olacaktı gibi geliyor, emin olamadım.
ha ama dur pardon, biz bu topraklarda 1000 senedir kardeş gibi yaşıyorduk dimi.
tu kaka djnre faşizz djnre..
yeni taşındığımız eve elektrik tesisatı döşüyordum. bütün gün eşyaları taşımış, canımdan bezmiştim. bu da yetmezmiş gibi elektrikçi astronomik bir ücret talep ettiğinden iş başa düşmüştü. tüm evin tesisatını bitirdim, kendi odamın tesisatına başladım. uzatma kablosu yapmaya koyulmuştum. o sikindirik uzatma kablosu bittiğinde işim bitmiş olacaktı. yorgunluk, baş ağırısı ve açlık beni gerçekten düşünebilmekten uzak tutuyordu. uzatmanın ucundaki eski prizi çıkardım,yenisini takmak üzere toprak kablosunu düzeltiyordum ki kuvvetli bir enerji hissettim. dikkatimi kablolara verdiğimde sadece üç milimetre ile hayatta kaldığımı farkettim. fişi prizde unutmuştum. ve elektriğe üç milim uzaklıktaydı elim. değmemesi büyük şanstı. maalesef ayağımda bulunan terlik hayatımı kurtaracak vasıfta değildi.

evet, büyük bir "ölümden dönme" hikayesi gibi değil ama bildiğin "bok yoluna gitme" hikayesi oluyordu.

kıssadan hisse, konsantre olamadığın yerde hiç bir işi yapmayacaksın. bazen canını alır, bazen işini, bazen de can almana sebep olabilir.

o günden beri temkinli bir insanım. hatta haddinden fazla temkinli. kullandığım arabaya binenler intihar etmek istiyor. biraz daha hızlansak mı? bu soruyu duyuyorum evet...
deko yapmadan, üstelik dip zamanını da biraz geçirerek yüzeye çıkmak bunlardan birisidir.
1) komşunun oğlunun bisikletiyle bir tur atılacaktır. tam köşe başını dönerken bisiklet kamyonla çarpışır. ön teker kamyonun altında kalır. bisikleti sürenle kamyon arasında ölümle kalım arasındaki kadar fark vardır. kamyondan inen o. ç şoför, bisikleti süren 12 yaşındaki küçük çocuğa bir tokat atar, bisikletin sahibi arkadaş, bisikleti için ağlamaktadır, küçük çocuğun ise kalbi 180 atmaktadır.

2) ailecek soba zehirlenmesi yaşanır. saatlerce o halde kaldıktan sonra komşulara haber verilmek suretiyle hayatta kalınır.