bugün

gulyabaninin
beyaz ve gülen versiyonu.
bizim karşımızda beyaz saçlı, uzun beyaz sakallı, nur yüzlü bi bakkal amca vardı. ben onu allah sanırdım.
Kocaman kolları ve elleriyle dünyayı avuçlarında tutabilen, devasa boyuyla biraz korkutucu görünse de gülümsemesi hiç kaybolmayan ; tek.
Beyaz giyen bembeyaz giyen.
Koruyan kollayan baba diye hayal ederdim.
casper gibi bir şey hayal ederdim ama çok büyük çopçok büyük kızdığında kırmızı renk alan normalde casper gibi soluk bir beyeza sahip görünüş. çocukluk işte.
padişahı andıran etrafunda hatunlarla üzümlerle takılan birşey.
sarı lacivert.
süpermen.

(bkz: tişikkirler sipirmin)
ak sakallı, cübbesi olan...
eskiden camileri allah sanardım.
buluttur.
gökyüzünden bizi izleyendir.
(bkz: ay dede).
betondan, göklere kadar uzanan direk ve en tepesinde kocaman her yere dönebilen bir kafa ve büyük gözler.
ay dede.

(bkz: göktanrı)
dua ettiğinde yardım eden tanrı. şekli önemli değildi hiç. ve hiç yardım etmedi.
buram buram çocukluğum sinmiş eski evimizin penceresinden dışarıya ve gökyüzüne bakardım. nedense tanrı kavramı deyince aklıma hep yağmurlu bir hava bulutlu bir gökyüzü gelir. gökte "büssürü" tanrıyı yeryüzüne bakarken hayal ederdim. aslında hayal değil benim için gerçek olan oydu. 5 yaşımdaydım henüz. yağmur sularının caddeleri zaptetmesiyle birlikte ben hep gökyüzüne bakardım. sakallı ve güzel yüzlü birini görürdüm orada. ve derdim işte bizim tanrımız bu. başka yerlerin daha başka tanrıları var.

şimdi ne zaman yağmurlu ve bulutlu bir güne uyansam sürekli canımı sıkan bir şeyler olur. sebepsiz bir sıkıntı... bazen de derim ki kendi kendime keşke 5 yaşımdaki saflığımla baksam tekrar gökyüzüne. o saf cahilliğimle algılasam her şeyi...
tamamen robot seklınde olan ve ınsanların arasında dolastıgını sandıgım tanrı bicimidir.
nedendir bilinmez, hep kupa papazı gibi göründüğünü düşünmüşümdür. kilometrelerce uzunlukta bir kupa papazı. beyaz, ensesinde saçları olan, orta uzunlukta sakallı, bol pelerinimsi kıyafetli..
iskambil kağıtlarındaki papaz.
çocuk iken annemin isteğiyle camiye giderdim. o güne kadar zihnimde tanrıyı daha maddeleştirmemiştim, ama camiye gittikten sonra imamın mihraptan, tüm cami kalabalığına caminin lideriymişcesine seslenişi, bilmediğim dilde dualar okuması, herkesin namaz sırasında onun hareketlerini taklit etmesi, beni tanrının o olduğu düşüncesine sevk etti ve o cami anılarının etkisiyle, tanrıyı ne zaman düşünsem gözlerimin önüne hep o cami imamı gelirdi.
babamın konyadan getirdiği ufak bir mevlevi heykeli. hala allah diyince gözümün önüne o gelir.
benim için, buluttan oluşan ve sadece yüzü olan bir hulusi kentmendir.
Gökyüzüne çizilen insan sıfatı... Artık düşünmüyorum sadece inanıyorum. Yokum ben dediğinde ayanaya baktığım gibi.
tanrı denince aklıma ilk gelen gülümseyen dünya olurdu. çünkü hava olaylarını da ona bağlardım. yağmur yağıyor tanrı ağlıyor, kar yağıyor tanrı tırnaklarını kesiyor...
çoğu insandaki gibi buluttu. bize Allah her şeyi görür bilir diye öğretildi. o yüzden konumu football manager'deki zoomed vertical scrolling kamera açısı olmalıydı ve o konumda sadece bulutlar vardı. peki hava açık olunca tanrı nereye mi gidiyodu. yapma dostum çocukken dedik.
alçıdan yapılmış atatürk kocatepe'de kabartmasındaki atatürk şahsımca tanrı sanılmaktaydı.
bizim oyuncaklar arasında ne işi vardı onu bilmiyorum. atatürkün de tanrının da.