bugün

içi kaynayan sözlükçünün laneti. coşkun, yakıcı duygulara kapılmış sürüklenirken sol framede tutunacak başlık arar; kimi kendini çeker, kimi sakıncalıdır, kimi kapasitesinin çok üzerindedir, çoğuna da tutunmak istemez.

yanlış gözlere yakalanmaktan, doğru gözlere ulaşamamaktan, -en fenası- kaybolup gitmekten, havaya karışmaktan korkar.

nick arkasına, kelimeler altına gizlenirken yakalanmak kabusu olur, elleri durur, yazar, siler, yazar, editler, siler, tekrar yazar, ekler, çıkarır, tekrar siler.

Mahcubiyet ne fena bir duygu. insana kötü olmayı istetir.
akademik çalışmalarda sürekli hissettiğim şey: yazamamak.

tezin girişini yazmaya çalışıyorum, konuyu biliyorum ama yazamıyorum.
Düşünceleri bir türlü toparlayamamak, kelimeleri anlamlı bir şekilde yan yana getirememek durumudur.
yazamamak mukadderat.

elin kırılsa bu kadar acı çekmezdin
kalemin kırılacağına.
yazacak kapasiteye ve kabiliyete sahip olan ama yazacak gücü kendinde bulamayan gerçek ruh hastalarının i$idir yazamamak.. kaleme, klavyeye söz geçirememekten acı olan ise payla$ılacakların akıldan asla silinmeyi$i.

aidiyet ne fena bir duygu. insana yalnızlığı özletir.
kalemin ucu ile hazne arasında kalan çökücü maddenin katılaşaması.. haznenin mürekkep çekme mekanızmasının işlemezliği.. koku alamamak.. varlık gösterememek.. korkmak..
içinde söylenecek tıka basa kelimeler varken, sözcükler kağıda dökülmez olur. Cümleler sana direnirler ve kalemin artık yazmaz olur. işte o anlarda artık bir daha yazmakta istemezsin konuşmakta...
içimde birikenleri yazıya dökemiyorum sözlük, yazamıyorum. Kimi zaman ''evet, işte bu başlık'' desem de olmuyor.

Hayata karşı duyduğum öfke tarafından kontrol ediliyorum sanki. Anlatmak, paylaşmak istediğim o kadar çok şey varken her şeyi kaybetmiş olmak beni derinden etkiliyor.

Aklımı sürekli ''Neyi değiştirebilirsin, Hayattaki konumunla ne yapabilirsin ege?'' Soruları meşgul ediyor. Boşuna uğraştığımı, yaşadığımı düşünmeye başlıyorum.

Belki de kaçış benimkisi, belki de içimdekiyle yüzleşmemek için yazamıyorum. Unutmak, maziye gömmek...
yazma eylemini gerçekleştirememe durumudur.
pek çok nedeni olabilmekle birlikte yoğun ve karmaşık duygular içindeyken yazamamak fena bir hissiyattır.
hele hele genelde depresif dönemlerinden beslenen kişilerin depresyonun gözüne vurmuşken bir anda tıkanıp yazamamaları durumun çok ciddi olduğunun bir göstergesidir.

artık kelimeler gelir gelir döner parmak ucunuzdan. yazdığınız herşey eksik, yazdığınız herşey anlamsız herşey boş ve yarımdır. dolayısıyla yazamaz sinirinizve karmakarışıklığınızla köşeden hayatı izlersiniz.

bunu genelde bir çözülme evresi izler ki bu da yine evlerden uzak denilesi bir durumdur. zira bekletile bekletile kokuşan duyguların dışa vurumu haddinden fazla uzun ve kçtü kokulu olur ki can yakar, başka bir işe yaramaz..

el özet: yazamamak kötüdür.. pek çok kötüdür..
rotring kaleminizin ucunun bitmesi gibi bir şeydir. tombow uç alırsınız, uç hep aynıdır, birbirinin aynı.

bir sendromdur ve sendromun süresi belli değildir.

bir noktadan sonra her şey tekrardan ibaret olmaya başlar. öyle ki, farklı başlıklarda benzer paragraflar yazmaya başlar insan. benzer ithamlar, benzer bakınızlar...

sonra fark edersin ki, aslında her şey tekrar. tayyip bir söylediğini ertesi gün yalar, bir de bunu yaparken etrafa salyalar saçarak saldırır "basın üstümüze gelmektedir, muhalefet üstümüze gelmektedir bik, bik, bik" , suçu başkalarına atar. hurra tayyip'e ağzının payını türk basını veremedi ben vereyim durumu. aynı paragraflarla, aynı eleştirilerle, son yaptığı eylemi eleştirmek... önce "operasyon yapacağız" deyip sonrasında "operasyon gündemimizde yok" açıklamasını eleştirmek... tayyip ilk defa takiye yapmıyor ki? adamın siyasal kültürü bu... yani siyasal kültürsüzlük... tıpkı ülkem gibi. chp'den milletvekili veya belediye başkanı seçilip, siyasi rant uğruna akp'ye geçenlerin olduğu veya tam tersi eylemlerde bulunanların olduğu ülkemde siyasi kültür var da, tayyip'te mi olacak? hem tayyip bunu ilk defa yapmıyor ki, yani tükürdüğünü yalamalarını, üstelik bu yalama işleminden sonra hiçbir şey olmamış, sanki önceki sözleri kendisi sarf etmemiş gibi davranması ilk defa olmuyor ki?

baykal'ın solculuktan uzak yaklaşımı, kendi koltuğunu güvenceye alacak eylemler yapması. iktidarın yanlışlarını halka söyleyip, kendi uygulayacağı halka anlatmak yerine gemiyle saatle uğraşması, parti içi demokraside bir arpa boyu yol gidememesi... iyi de, baykal bunu ilk defa yapmıyor ki?

demirören sözünü yalamış... iyi de demirören bunu ilk defa yapmıyor ki? üstelik yine "birlik beraberlik" mesajı vermiş, "beşiktaşlı duruşu" kavramını yine bir rezaletinden sonra dile getirmiş... iyi de, demirören 3,5 senedir birlik beraberlik mesajı veriyor, her 3 maçta bir kolej takımı kuruyor, her rezaletinden sonra beşiktaşlı duruşu kavramını kirletiyor... üstelik birlik beraberlik derken, kendi yönetiminden istifalar peşpeşe geliyor. beraberliğini kendi içinde kuramıyor en başta... peki bunu benim tekrar tekrar yazmamın ne anlamı var?

fatih terim yine hakan'ı almış, yine üzülmez'i almış, yine sabri'yi almış... yine avrupa kontenjanından formsuz oyuncular almış, milli takım yine top oynamamış, terim yine egosundan taviz vermemiş, doğru oyuncuları çağırmamış, doğru kadroyu kurmamış, doğru değişiklikler yapmamış... terim her 10 maçtan 8'inde böyle, tekrar tekrar yazmanın ne alemi var, 2 maç önce istifa tamtamları çalan basın bugün, muhteşem terim demekteler neredeyse... şansa alınan bazı maçları unutarak, türkiye standartlarının uçuk derecede üstünde prim alınmasına sadece "şehit ailelerine bağışlansın" popülist kampanya ile tepki verilmesi... iyi de paleface, türk basını ezelden böyle değil mi?

abdullah gül, önüne getirilen her şeye, emme basma tulumba gibi kafa sallayıp, onaylıyormuş.. iyi de, bu en baştan beri belli değil miydi? "tarafsız olacağım" cümlesinin samimiyeti soğan zarı gibi ince değil miydi?

birbirinin tekrarı olan olayların yaşandığı ülkemde, benim aynı paragraflarla, aynı cümlelerle, olan olayları eleştirmem gözüme mi battı? kendimi tekrarlamam gözüme mi battı? evet battı... ama bunda sözlükteki kalite düşümünün etkisi de var, insan kendini yenileyemiyor. buradan şu anlam çıkmaz; "ben kaliteliyim".

ben kaliteli falan değilim...

kaliteli yazar sayısı azaldı, forum tarzı entry girenler çoğaldı... yazar kadrosu daha kaliteli olsun ki, biz de kaliteli olalım, etkilenelim, öğrenelim, onun yazdığı bir şeyde kafamızda şimşekler çaksın bir sanat eseri sunalım...

yazamamanın özeti budur, gerek ülkemin tekrardan ibaret olması, gerekse etkilenilecek adam sayısının çok az olması...
koşmak isteyipte ayaklarının bağlı olması gibi bir şeydir kendileri. ipleri çözmek istersiniz ama ip dediğiniz şey de kendi ördüğünüz bir dokudur ve bedeninizin bir parçasıdır. ipten çıkamaz ayaklar. çıkartmaya çalıştıkça kanar kanadıkça acırsınız. sonunda boşverme falan da olmaz. siz acınızla içinizde patlayan kelimelerinizle öylece kalırsınız. budur.
düşünürken güzel de yazıya geçerken sıkıntı yaşanan durum. rahat olmak lazımdır. *
yazmamak ve yazmak istememek ile birlikte büyük üçlü.

yazmamak : hafif protesto soslu bir seçim.

yazmak istememek : halsizlik, mecalsizlik ve bana ne bana ne durumu sonucu oluşan bir seçim.

yazamamak: aşırı duyarlılık sonucu, beğenmezler diyerek yazdıklarını silmek, düzeltmek ve en sonunda vazgeçmek. düşündüklerini yazıya dökememe durumu. bir seçim değil.

yazamamak durumunun tedavisi : günün ilk yazısını bul, döktür (sözlük biçimini unutmadan). düşünme hiç bir şey, gönder gitsin. senden geliyorsa değerlidir, ikinci şahıslar beğenmeyebilir, o da onların seçimi, o kadar önemli değil. hiç merak etme, senin onlara değer verdiğin kadar onlar sana değer vermiyor. kendin için yaz, kendine yaz.
(dozaj: günde en az iki giri, ne ka fazla o ka iyi)
uzun süre ara verdikten sonra entry kabızlığından mütevellit, düşünceleri bir türlü toparlayıp klavyeye dökememektir. lanet ettirir. bu kabızlık beraberinde üslup kaybını da yanında getirir ki en kötü durumdur. yazmaya ara vermemek gerektiği dersini çıkarttırır.
canın sıkkın olduğuna delalet. adama iki satır bile yazdır olur bazen bu meret.