bugün

bir arkadaşımız iğrenç espri yapmak ister ve sonuç;

-arının selamı var!! hangi arı de nolur noluuuur noluuur?
+öff tamam hangi arı?
-götümün kenarı ahahahahha.
+sende selam söyle, öptüm yanaklarından.
-&%/)/&&(/&/(
(bkz: #5315984)
trakyali diye her yerde cingene yaftasi yapistirilan ve bundan sikilmis bir arkadasin verdigi ayar.
yine denisizin biri trakyali oldugunu ogrendikten sonra
-vay uj bej. cingelik var dimi sende? cingenesiniz oglum siz.
-bizim gibi cingeneler olmasa senin gibi ayilari kimler oyanatacak tombulum.
üniversitede şahit olduğum, öğrenciden ders hocasına verilen ayardır.

hoca: aman be oğlum, ne adamsın sen. ne projen var, ne de vizen yüksek.
fatih sultan mehmet senin yaşındayken istanbul'u fethetti.
öğrenci: olabilir hocam. onun hocası akşemsettin'di.
Kurtuluş Savaşı yıllarında orduya cephane toplamaya çalışan ve bu amaçla istanbulda yer alan cephane ve askeri araç gereç depolarını canları pahasına boşaltan bir grup insanın bütün dünyaya verdiği ayardır:

olay selimiye kışlasında geçer. teğmen ihsan aksoley, sıkı ingiliz denetimi altındaki kışlaya binbir zorlukla girer. amacı askeri doktor binbaşı hasanı görmektir. ondan önce kışlaya gelen arkadaşları yüzbaşı hikmet ve üsteğmen hakkı, doktorla beraber ihsanı beklemektedirler. ancak on beş dakikalığına izin alabilen ihsan, aklındakileri bir an önce doktora anlatmak peşindedir. doktor sorar:
-Ne istiyorsun?
-Buradaki askerlerimizden biri hastalanırsa, hastaneye siz sevk ediyorsunuz değil mi?
-Evet ama sana ne?
-Nasıl sevk ediyorsunuz?
-Allah Allah! Adam beni sorguya çekiyor. Yazıyorum, gidiyor.
-ingiliz Komutan onaylamadan mı?
-O onaylamadan, burada yaprak bile kımıldamaz.
-Binbaşım, size her gün, birkaç askeri, veba ve kolera şüphesi ile hastaneye sevk etseniz, ne olur?
-Ne olacak, kıyamet kopar! Yoksa senin niyetin, bulaşıcı hastalık korkusuyla ingilizleri Selimiyeden kaçırtmak mı?
-Evet. Buraya gelmeden başhekimle konuştum, Haydarpaşa Hastanesi, istediğimiz gibi rapor verecek.
-Sonra da depolarda ne var ne yok, toparlayıp Anadoluya mı yollayacaksınız?
-Evet efendim. yardımcı olmak istemez misiniz?
-Bir de soruyor sersem! Elbette isterim. Allah kahretsin! Bu kadar basit bir hile neden daha önce benim aklıma gelmedi? Bir hafta sonra, burada bir tek ingiliz kalırsa, yuh olsun bana. Hazırlığınızı yapın!

bu akıllıca plandan sonra kışla boşaltılır ve ordu için gerekli olan malzemeler toplanmaya başlar. bu malzemeler önce ineboluya, daha sonra ankaraya taşınacak ve orduya teslim edilecektir.

yüzbaşı faruk, istanbulda nalıncılar yokuşundaki türbenin arkasında ağır makineli tüfekleri parça parça arkadaşlarıyla beraber tabutlara yerleştirir. arkasına güvenilir mahalleli insanları alan faruk, tabutların üstünü bayrakla örttükten sonra yola koyulur.

'Ekrem keyifle,'Vay delifişek..' dedi, '..dediğini yaptı. Üstelik yüksek rütbeli ingiliz subaylarına bayrağı da, kendini de selamlattı.'

Faruk, bayrağa sarılı iki tabutu taşıyan küçük cemaatin önüne geçmiş, sırtında imamın cüppesi, başında beyaz sarık, ağır ağır yürüyerek yaklaşıyordu. Bir işgal devriye kolu, komutanın emri üzerine durup cenazeleri ve Yüzbaşı Faruku saygıyla selamladı. Farukun ağzı, belli belirsiz bir gülümseme ile kıvrıldı. Cenaze alayı, Ayasofyaya doğru, rast geldiği ingiliz subaylarının selamları arasında uzaklaştı.

Makineli tüfekleri biraz sonra, Ayasofyanın arkasındaki yanmış bir konağın enkazında oturan alaylı Teğmen Ahmet Ağaya teslim edilecek, onun sandıkladığı silahlar, iş makinesi, hurda demir, değirmen taşı diye, kapalı adı Zafer Ticarethanesi olan inebolu Menzil Komutanlığına sevk edilecekti.' *
işte böyle sevgili okurlar. milliyetçiliğin emperyalizme en büyük ayarı olarak kabul edilen türk kurtuluş savaşı böyle çılgın insanlarla, böyle vatansever insanlarla, böyle zeki insanlarla kazanılmıştır, hepinizin bildiği gibi. varsın aramızda hala ali kemaller yaşasın, sait mollalar burnumuzun dibinde, göz göre göre cirit atsın. bu millette hala ne yüzbaşı faruklar, ne doktor hasanlar, ne teğmen ihsanlar var. zaten o ali kemallerin, sait mollaların korkusu da bu vatanseverlerin ortaya çıkması değil mi? varsın onlar kendi milletlerini aşağılasınlar, oyunlarla türkiyemi ele geçireceklerine inansınlar. ama unutmasınlar, hiçbir vatansever türk evladı vatanını onların eline bırakmaz.
tabii ki annem, kim ayar verecek başka?

artık yaş kemale ermiş ama evlenilecek bir kemal henüz bulanamamış olduğu için kaygı annenin başını sarmıştır. ve taraftan etraftan soran birileri olduğunda "senin kız vardıı" anne kişisi sizi o kişiyle görüşmeye ikna eder mutlaka;

-hem tanıdık, zarar gelmez.

+anne ben o şekil hayatta görüşmem, ne o öyle "ehehehe annelerimiz anlaşmış bik bik" mi dicem. hayatta olmaz.

-kızım evlen demiyorum ya bi gör.

+anne hem onun bi kusuru vardır. normal, evlenilecek, hoş bi tip olsa annesine kız baktırır mı? ayy kesin moron bi tip ki kendi bulamamış.

-niye sen de kimseyi bulamadın sen moron musun?

adgdshfgdhfgf

kelimelerin tükendiği ve kifayetsizliğin doruğa ulaştıği an. neyse ki an olarak kaldı.
arkadaşın yalnız yaşayan babannesinin evinde playstation oynayıp geceyi orda geçirmeyi planlıyoruz. babanneden izin almak gerek tabiki.
-babanne biz bu gece sende kalıcaz. oyun falan oynayacagız ok?
-aaa, istmemem valla. cok gürültü yapıyosunuz. bağırış gürültü sizi çekemem sabaha kadar.
-ya yapma babanne pleysteyşın oynıycaz bak. maç yapıcaz
-olmaz valla.
-babanne yapma böyle ya. bak sende oynarsın pleysteyşın bizimle.
-sen git ananla oyna pley steyşın! it!
fanatik akp li bir arkadaşla pes oynanmaktadır. taktik dizilişteki iyi dağılan takım nedeniyle arkadaş deli gibi pas kesmektedir, derken ayar gelir...

-olm akp li olduğun çok belli lan. her yerde adamın var aq...
--- baba tv açilmior bi ayarlar mısın

**grav grav grav( kovboy baba tvye ateş açar)

--yardın baba
Maraton programında erman hocanın şenolun annesiyle taraftarın ilişkisini anlatırken ki durumdur.
erman hoca:evet efendim taraftar şenolun annesiyle sürekli bir temas halinde hayır şenolun annesiyle normal yollardan da temas kurmuyorlar tersten ilişkiye giriyorlar.Normal yollardan girseler hani tamam diyeceğiz ama...
şansal h.:lütfen kampanyası var hocam.
Erman hoca:o zaman ben burdan beşiktaş seyircilerine sesleniyorum;
Lütfen şenolun annesiyle normal yollardan temas kurun.
--spoiler--

ingiliz Kralı 8. Edward istanbul, Atatürk'ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:
-Bana; ingiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz.; dedi.
Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular. Akşam imparator sofraya oturunca kendisini Kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk'e dönerek:
-Sizi tebrik ederim ve teşekkür ederim, kendimi ingiltere'de zannettim.
Diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonları hizmet etmekteydi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük kayık tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildi. Fakat Atatürk krala eğilerek:
-Bu Millete her şeyi öğrettim, Fakat Uşaklığı Öğretemedim.

--spoiler-- ***
facebook'taki iki hint arkadaşımın status diyaloğunu aynen aktarıyorum :

h1 : hint eleman 1
h2 : hint eleman 2

h1 : .............
.................( kendisi uzun bir comment yazmıştır )

h2 : chappar chappar chappar * everywhere. so much so that facebook had to bloody shorten your comment and provide a "read more.." link. a definite first in facebook i am sure.

h1 : chappar chappar everywhere. so much so that facebook had to bloody give a delete link to your post. die biatch! *
kandıramazsın beni adlı beklenenden daha eğlenceli olan program izlenmektedir. sunucu vatan şaşmaz ile, programın asıl izlenme sebebi cenk erdem ikilisinin erdemi arasında şöyle bi diyalog geçer;

vatan şaşmaz: bir kadın kocasını milyoner yapabilir mi?
erdem uygan: yapar tabi. şöyle ki; eğer kocası milyarderse yapar.

ayarın allah'ıdır bence *
2 hafta öncesi. private message...

cevriye; üstünde ne var?

sapanlavurbeni: nasıl ya?

cevriye: basit, üstünde ne var?

sapanlavurbeni: (ciddiyeti görünce gaza gelinir) hıı.. fanila var... senin? (heyecanla cevap beklenir, ama gelmez.)

4 gün sonra..

sapanlavurbeni: üstünde ne var?

cevriye: alabildiğine kalın ve yünlü bir kazak var. hatta üşüyorum, bi hırka alıp geliyim.

sapanlavurbeni: (dumur)
Hastanenin Tıbbı Atık bölümünde görevli; turuncu tulumlu, sırtında kocaman tıbbi atık yazan ve oldukça çirkin olan yaşlı adama asansör beklerken: "Ayyy tipe bak valla tam bir tıbbi atık." diyerek laf atan yapay zekalı kişi benim ablam olur. Bunun üzerine ablamın şişman olduğunu görüp, "Yük asansörü öbür tarafta, burada boşuna bekleme." diyerek cevap veren eli öpülesice kişilik ise tıbbi atıktır.

kaynak: itiraf.com
muhabir: müslüm bey hakan taşıyan için arabesk müzikte yeni peygamber benzetmesi yapılıyor. bu konuda neler düşünüyorsunuz?
müslüm baba: ben öyle birini gönderdiğimi hatırlamıyorum.
lisede bayan matematik hocasının, kız öğrenciye verdiği ayar şöyledir:

hoca*: haftasonu neler yaptınız bakalım, ders çalıştınız mı??
öğrenci*: ne dersi hocam, mango da acayip indirim vardı, alışveriş yaptık. siz de gidin mutlaka.
hoca: ben indirimden giyinmem.
öğrenci: --- *
*trafikte ön araçtaki camdan dışarıya tüküren sürücüye, arkadan gelen trafik polisinin verdiği ayardır.

"şiii... metropol laması, evinde de böyle mi yapıyorsun?????"
kırmızıda geçen arabayı durduran polisin, '' niye kırmızıda geçiyorsun kardeşim '' lafına, şöför ''görmedim abi ışığı'' deyince, polis trafik ışıklarını göstererek '' gece lambası mı kardeşim bu hea? '' diye sorması.
o ilahi zamanlama tutturulmuşsa pek güzel hadisedir. bir kelime tutturup saçma başlıklara imza atıp sonra da sözlükte database kirlenmesinden şikayet eden yüzeyseller için etkili bir çözüm olduğu tecrübeyle sabitlenmiştir.
üç günlük, yeni, tazecik gelin ile kaynanalı bir evde cereyan eden hadisedir...

anne: bu çerçeveler hep burda dururdu,keşke kadırmasaydın
gelin:ben istemiyorum
anne: biri dursaydı bari
gelin:herşeyime karışacaksan, giderim bu evden
anne: sen bilin kızım, biz sensiz yaşıyorduk zaten
gelin:?!

(bkz: ilk günden ne artistlik yapıyon hele bi dur)
ankaralı olmasından gurur duyduğum, toprağım büyük insanın şerefine;

olay üniversitede geçiyor; iç anadolu çocuğuyuz ya, birbirimize hitap ederken gardaş,hacı felan deriz. sonra bi muhabbet geçer ve ankaralı arkadaş, voleybola dil sürşmesi ile valebol der istanbul da yetişmiş zeki ve nazik ağızlı arkadaş ta hemen ayar vermek için araya girer;

erdem: hahaha voleybola valeybol dedi lan
g: dilim sürştü ya.
erdem: he, gardaş hacı felan da diyor lan bunlar.
g: biz öyle alışmışız birader.
erdem: kesin zaten, kibilir basketbola ne diyor bunlar hahahaha.
g: basketbola basket diyoruz, basketbol topuna da erdem diyoruz biz.
erdem: hö..

ortam bir an sessizliğe boğulur ve sonrasında dakikalarca verilen ayara gülünür.
bir tanesi dayım tarafından verilmiş olup unutulmazlar arasındadır, yiyeni ortadan ikiye yarmıştır aslına bakılırsa. olay örgümüze dönelim,

birkaç ay önce. dayısıyla arkadaş olma şansını yakalayabilmiş nadir veletlerdenim, ben 15 yaşındayım dayım 24 yaşında. normalde yeni bir ortama gireceği zaman fazlasıyla çekingen olan, sonradan açılabilen bir tipim. fakat üzerimde dockers, lacoste, efendime söyleyeyim levi's tişört ve sırtımda raketim, çantam falan varken deli cesaretiyle ve enerjisiyle doluyorum. hani öyle bi' karizma ki "naber lan yarraam?" diyeceğim girdiğim ortamda. her neyse anasını satayım. dayımla tenisten çıktım, birisi aradı dayımı. "gel lan kafedeyiz" diye. bu sesi tanıyordum, yakın bir arkadaşıydı.

tatile gitmiştim oraya, eve nasıl gidebileceğimi bilmiyordum ki otobüsle 1 saat uzaklıkta bir yerdeydik. o riski göze alamadım. adama da "eve bırak beni öyle git bühühü" diyemezdim. gideyim anasını satayım dedim.

kızlı erkekli bir arkadaş grubu karşıladı bizi. yaşları yine 23-24 işte. deli cesareti ve enerjisiyle dolduğum dakikalar. tam böyle oturacağız, ortamla kaynaşacağım... iki kız muhabbet ediyor. birisi diğerine "gemiyi fareler bastı canım gidelim biz" diyor. bunun dayıma verilmiş bir ayar olduğu açık. ben içimden "o fare sana basmasın" diyorum fakat dayım "dışından" ayarın tillahını veriyor,

- fareler kaşar sever.

kızların dayımı sevmemesinin nedeni de, dayımın kendileriyle ilgilenmemesi, onlara para yedirmemesi vs vs. bu bağlamda tarihe geçecek bir ayar oluyor bu. ortamdakiler önce bön bön bakıyor. sonra arkadaş falan dinlemeden yarılıyor, kendinden geçiyor. 2 kız çantalarını kapkaççı edasıyla alıp kayıplara karışıyor.

***

ama ben çok içerledim. o ortamda bulunan bir hacı bunu okuyorsa, kızdığımı bilsin. abicim birisi de "ay canım ne kadar yakışıklı" falan der be. "çok terlemiş" diyor bir de. sana ne olm terden. sen çok taş çocuk desene. ne biçim kızsınız. bühüh. yakışıklıyım da lan ben, niye demediniz lan?
girilen bir entry le sırf görüşü karşı olduğu için dalga geçme amacıyla atılan bir özel msj görülür ve olay gelişir.

soru: hocam bunları yazmak için ne kullandın söyle biz de onu kullanalım.

cevap: kafamı. *
arkadaşım 2006 yılında bir gemide stajyeri olarak çalışmaktadır. geminin taşıyacağı yük tehlikeli olduğundan gemi kaptanı gemide sigara içmeyi yasaklamıştır ve arkadaşa güverteye sigara içilmesin diye bir uyarı as diyerek bunu emir haline getirmiştir. eleman hazırlanan sigara içilmez uyarısını güverteye asmaya gittiğinde, sigara içen bir gemi çalışanı ile arasında şu diyalog geçer;
-ahmet o elindeki ne lan?
+abi bu yük boşalana kadar güvertede sigara içmek yasak. patlama riski olan bir yükmüş.
-tamam bekle o zaman şu sigaralar bitsin öyle asarsın yazıyı. yeni yaktık daha.
+...
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar