bugün

vatan haini bir yazar olan ahmet altan sözü.demekki böyle konuşunca
türkiyede bir yerlere gelinebiliyormuş.
şaka gibi bir durumdur.tez kellesi vurula.
türkiye cumhuriyeti ve türk ordusu düşmanı olan eski tüfek bir solcunun
şaşırtmayan sözleri.sen vatanı satmadan vatan seni sattıda haberin yok.
"fakat kiraz ağacı dile gelip de 'isterim' ve yahut 'istemem' der mi bilemem... meme hakkında konuşmuyorum bile..." şeklinde devam etmesi beklenen cümlemsi.
(bkz: vatanı seveceğine git karını sev)
insani olandan cesurca bahsetmektir sözün meali. ahmet altanı sanırım anlıyorum ve anladığım için çok şanslı olduğumu söyleyemem. herşeyin arafında olmaktır ömrünün ödevi. ne isa'a ne musa'ya yaranamazsın ama olmazsa da olmazsın. çünkü gerçeklere ihtiyaç duyar bazen insanlar en çokta zorda oldukları zaman. ilaç gibisindir en çok ihtiyaç duyulduğunda aranan sonrasında akla bile gelmeyen. ahmet altan insandır.
''ne mutlu türküm diyene''dediği için faşist damgası yiyen insanların
içini acıtan laf.
bazı insanlar vardır o kadar çok saçmalamıştır ki artık yeni olarak ne saçmalamış diye üstünde durmaya bile gerek yoktur. işte ahmet altan böyle biridir.
yüksek fiyat biçilmiştir. zira bu saatten sonra bu vatan:

bir tarafında başbakanını peygamber zanneden gerizekalıları,
bir tarafında kendisini bölmek isteyenleri,
bir tarafında eğitim sisteminin meyvesi tek tip kemalist çocukları,
bir tarafında okyanus ötesinden allah ikidir deseler inanacak şakirtleri,
bir tarafında converse giyen komünistleri,
bir tarafında vatan! vatan! diye vatan hainliğinde master yapmış ülkücüleri,
bir tarafında domuz bağı üstadı şeriatçıları,
bir tarafında terörist hayranı orospu çocukları,
bir tarafında hala tebliğ yapıyorum ayağına yatan islam faşizminin köpekleri,
bir tarafında çarşaf yırtan laik teyzeleri,
hemen hemen her tarafında hırsızları, arsızları, hortumcuları, kaypak entelleri, dönek liberalleri, zengin sosyalistleri, yeşil sermayenin cipli kodamanları, halkı kandırma üstadları, kapitalizm uşakları ve hala düzen taraftarı, hala devletçi, hala güçlünün yanındaki yoksul halkıyla bu vatan bir kiraz ağacı etmez.

zira ben kendi kiraz ağacımın altında dört mevsim huzurluyum. bu vatan, bu kutsal topraklar çoktan çakal sofrasına dönmüş, üstünde bir dem geçirmek beş para etmez artık.
madem satıyodun adam akıllı bir şeye satsaydın denilen lafcık.
elizabethten bunalmış abazan söylemi.
bu kadar eleştirenler yazının tamamını hiç zahmet edip de okudular mı acaba merak içerisindeyim. bir yazının içinden bir cümleyi üstelik de öncesinde nokta olmayan bir cümleyi, daha doğru bir ifadeyle bir cümlenin parçasını alıp o cümle sahibine saldırmak adiliktir. bunu başlığı açan arkadaş için demiyorum, bunu bu olayı ilk gündeme getirenler için diyorum.
o yazı baştan sona hayatın ve barışın güzelliği üzerine kurulu bir yazıdır. bu cümle de o yazıyı daha ilgi çekici kılmak için yazılmıştır ve biraz entellektüel birikimi olan, biraz önyargısız olan, cinselliği sözde değil de gerçekten kafada çözmüş olan, biraz düşünebilen herkes bunu rahatlıkla görür.

cümlenin tamamı da şudur; ''Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım.''

*****
(sanem altan' ın yazısından alıntı)

“Tanrı, kumandanlar ve memeler..”

“Ben bir tanrıya iman edeceksem kiraz ağaçlarını ve kadın memelerini yarattığı için iman ederim...

Kendi yarattığı kadınları örtülere ve evlere hapseden tanrılarla, savaşları çok ciddiye alan memleketlerle pek ilgim yok benim.

‘Bak çocuğum, şu benim yarattığım memelere, bacaklara, kalçalara bak, şu salıntılı yürüyüşlere bak evladım’ diyen bir tanrıyla dostum.

Arada bir başımı okşamalı benim tanrım, ‘işini elinden geldiğince iyi yap, sonra da hayatın alabildiğine tadını çıkar’ demeli, dostça uyarmalı beni, ‘iyi yaşa, öbür tarafta neler olacağı hiç belli değil.’

Tapıyorum ben o tanrıya.

Generalleriyle dalga geçen memleketlerde dolaşıyor ve o memleketleri seviyorum.

Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım.

‘Sat’ diyor zaten benim tanrım, ‘Kadın memelerine bakmayan ve generallerini çok ciddiye alan memleketleri sat gitsin, ilgilenme onlarla, ben sana yalnızca bir memleket değil, koca bir dünya verdim, onu sev, ben sana senin zevklerini, kahkahanı paylaşan yeryüzünün her yanına dağılmış kardeşler verdim, onlarla eğlen.’

iyi bir tanrı benim tanrım. Çok geniş bir memleket benim memleketim. Kiraz ağaçları ve kadın memeleri bizim iman ettiğimiz mucizeler.”

O meşhur cümlenin geçtiği bölüm bu.

Ama yazıda anlatılan hikaye de çok güzel:

“Ve Praksiteles, tanrımızın bize verdiği en muhteşem heykeltraş.

Onun yaptığı heykeli, Romalı Plinius, ‘dünyanın en güzel heykeli’ ilan etmişti. Praksiteles, Atinalı bir heykeltraştı.

Bir gün ressam bir arkadaşıyla Datça yakınlarındaki Knidos’ta bir akşam vakti, sahilin kuytu bir yerinde içkisini içip sanattan konuşuyordu.

Tepedeki manastırdan rahibelerin indiğini gördüler.

Rahibeler sahile gelip elbiseleriyle denize girdiler, biraz serinlemek için.

Aralarından yalnızca biri çırılçıplak soyundu.

Genç kadının vücudunu gören Praksiteles hemen o anda o vücudun heykelini yapmadan yaşayamayacağını hissetti.

Ertesi gün manastıra gidip başrahibeden genç rahibenin heykelini yapmak için izin istedi. ‘Biz karışmayız’ dedi başrahibe, ‘Kendisine bir sorun, kabul ederse heykelini yapabilirsiniz.’

Heyecanlı heykeltraş, genç rahibeyi çıplak heykeli için poz vermeye ikna etti.

Heykeli yaparken kızın hikâyesini de öğrendi.

Genç kız, bir adamı öldürmüştü.

Mahkeme genç kızı ölüme mahkum etmişti.

Yargıçlar idam kararını okudukları sırada, genç kızın artık yapılacak hiçbir şey kalmadığını gören avukatı birden ortaya fırlamış, genç kızın yanına gidip, üstündeki elbiseleri yırtıp, kızın çıplak bedenini yargıçlara göstermişti:

‘Bu memeleri yok etmeye razı olacak mısınız?’

Genç kızın memelerini gören yargıçlar yeniden toplantıya çekilmişler ve o güzel memelere kıyamadıkları için idam kararını değiştirip kızı bir manastırda yaşamaya mahkum etmişlerdi.

Praksiteles, ‘hayat kurtaran’ o vücudun heykelini yaptı.

Adını, ‘Knidos Afroditi’ koydu.”

işte kimileri bu yazıyı yazıyor, kimileri hayat kurtaran vücutların heykelini yapıyor, kimileri de ne o yazıyla, ne o heykelle ilgileniyor, sadece o yazıyı yazana, o heykeli yapana düşman oluyor.

Hayat bir seçim.

Neye kızıp, neyi sevdiğin, yaptığın bu tercih, aslında senin kim olduğunu ve nasıl yaşayacağını, hayatla ne tür bir ilişki kuracağını, hayatın neresinde duracağını, duygularının ve algılarının derinliğini, sanatla ve geçmişle ilişkini belirliyor.

Bazen tek bir cümleyi ya da yazıyı pusula yaparak çizdiğin rota, hayatının gideceği yönü gösteriyor.
(bkz: böyle şeylere gerek yok mike)
türkiye'nin tapusu sende sanki yavşak denilesi, para vermeden hayatı boyunca meme görmediği bilinesidir.
espridir. vatanla ne ilgisi vardır ?

eşek olmayın bu kadar.
önce kındağım, daha sonra durup kadın memesini düşündüğüm ve hak verdiğim açıklama. **
kadın memesini anladıkda, kiraz ağacı noluyor amk. bu nasıl sapıklık lan!
(bkz: bir para birimi olarak kadın memesi) ni akla getirendir. kiraz ağacı ne amk.
hayatı yiyip içip üremekten ibaret gören kişi söylemi.***
lafın enini boyunu tartışmak bence anlamsız ama şunu da söylemeden geçmemek lazım...

yaa arkadaş ben bu kadar ünlü olup, bu kadar abaza kalmayı başaran bir bu lafın sahibini gördüm şu ahir ömrümde.

pakette tulum peyniri kıvamında eser yenenler kardeşimiz bile gitmiş farah zeynep abdullah'la dolaşıyor, sen de burda kadın memesine vatan satarım diyorsun.

vatanı satmanın meraklısı çok, sen boşver bu işleri de bir escorta falan git.

başına vurmuş o kart hormonların.
mevzu bahis memeyse gerisi teferruattır.
ergenlerin ve trollerin düşünmeden ve sorgulamadan atarlanmalarına sebep olan söz.
neden bir kadın memesi, hazır satmışken ikisini de kullansaymış ahmet altan.
orospu çocukluğunun daniskası.
imza: (bkz: san marino silahlı kuvvetleri) baş komutanı.