Muhammed Bin Abdülvahab'ın öncülüğünde kurulmuş dini-siyasi harekettir. daha çok arap milliyetçiliği esasına dayanmışlardır siyaseten. iran islam devrimini ele alın, karşınıza fars şovenizmi odaklı şii bir hareket çıkacaktır. bana göre vahabi hareket de arapçılık üzerine kurulu bir yapı. yani şuubi bir hareket.
fıkhi olarak baktığımızda ise, kara gözlük takmayı haram sayarlar gibi rafızi saçmalıkları bir yana, bu adamlarda tasavvuf etkisi, sufi esintiler asla yoktur. esasen baktığınızda imam-ı azam ne demişse, ahmed ibni hanbel ne demişse; ibni teymiyye neyi savunmuşsa bu adamların da onlardan farklı olarak savundukları bir şey yoktur. fıkhi yönleri güçlüdür, bu kaçınılmaz bir gerçek, türbeler konusunda hassaslar, çünkü abdülvahab'ın hareketi başlamadan evvel insanlar cennet'ül baki'de mescidi nebi'de kabirlere secde eder vaziyette dua ediyorlardı, türbelerin başlarında kurban kesiliyordu, bir bakıma arap paganizmine bir dönüş olmuştu.

mesela bir iran seyahatine çıkın, bir imam rıza'nın mezarını görün. hani istanbul'da oruç baba vardır ya, imam rıza'nın mezarı başında olanlar oruç babanın mezarının başında olanlarının yanında emin olun hiç kalır. bu hanbeli bir ekol olan vahabiliğin fıkhi yönüdür, siyasi yönüne ve 1700'lerden bu yana olan faaliyetlerine bakarsak; son 1200 yılda sütten çıkmış ak kaşık olan bir yönetim bulamazsınız. sadece abbasilerin bir dönemi (halife me'mun dönemi) hariç diğer islami devletler, imparatorluklar bariz hatalar, bariz islam'a aykırı uygulamalar koymuşlardır. suud ailesinin ataları olan vahabiler de, şiiler gibi yani iran gibi bölgeye mezhep ihraç etme zalimliğine düşmüşlerdir ve başarılı da olmuşlardır. orta doğu'yu bir kenara bırakalım; sadece avrupa'da bu adamların 50 milyon kişiye ulaşan potansiyelleri vardır. suudi arabistan'ın nüfusu kaç ki? aşağı yukarı 22 milyon ve herkes vahabi değildir.
düşünün artık etki alanlarını.

vahabiliğin türkiye sünniliği dahil olmak üzere dünya müslümanlığına bakışı ise, onların münafık ve takıyyeci oldukları yönündedir. hele ki şiileri hiç sevmezler, malum rakibi olur kendileri orta doğu'da. tabi şiiler de onları hiç sevmez.
fıkhi anlamda dersek, ahmed ibni hanbel'in ibni abbas'ın ibni mesud'un, ibni teymiyye'nin mirasını, selef alimlerinin mirasını iyi korudular, korumasına korudurlar ancak siyasi perspektiflerine gelince, 1200 evvel farslar ne yaptıysa, onlar da aynısı yaptılar; yani dini kendilerine uydurdular. şimdi ise islam dünyasının keskin ve en güçlü iki kutbundan biri oldular, biri şiilik, diğeri vahabilik. ehli sünnet ise; imam maturidi'nin, imam-ı azam'ın açtığı bir yoldu ki dünyadaki müslümanlar o insanların akılcılığına, rasyonel teolojik yaklaşımlarına muhtaçtır. alın size paramparça islam dünyası; bu durumdaki islam'ı yönetmek ne kadar zor olabilir ki? amerika ile rusya'nın işi gayet kolay... maalesef.
çakma mezheptir. sapıkların uydurduğu mezheptir. abdulvahap diye bi adam çıkmış 1700 lerde benden önceki herşey yanlış alayı kafirdir. benim dediklerim doğrudur demiş ve günümüzde hala bazı koyunlar peşinden gitmektedir. evliya, ermiş, kremat, şefeati kabul etmezler. kendilerine selefi derler. işlerine gelen hadisleri alır işlerine gelmeyini almazlar. hafız mason abduk zihniyetidir. mason localarına kayıtlıdır bunlar. zamanında ilmen ehli sünnet alimleri bunları çürütmüştür. şimdi bu aralar yol bulmuş para gücüyle türkiyede yayılmaktadırlar. arkalarında masa başı planlar vardır.
keramete inanan gerzektir itikadimca lakin ben de vahhabi degilim.
kabe imamı olabilmek için dahil olma zorunluluğu bulunan mezhep.
allah kul arasında aracı kabul etmeyen uydurma mezhep. peygamberin sakalına hürmet edemez öpemezsiniz. ama arabistan kralının elini ve alnını öpebilirsiniz. saçmalıklarla doludur. dünyanın çeşitli yerlerinde islama aykırı olan, bomba patlatma ve masum insan öldürme eylemlerini gerçekleştirenlerdir.
sudi arabistan bu şelikde yönetidir peygambere hürmet bunlara göre şirk olduğu için evini tüm hatıralarını pislik içinde bırakmışlardır. zamanında kabeyide yıkmaya çalışmışlardır. ama çok paraları vardır ve katılanları ihya ederler.
ruhu reddeden mezheptir. ruhu ve maneviyatı reddetmenin bir sonraki aşaması Allahı inkar olduğuna göre bunlar nasıl müslüman olduklarını iddia ediyorlar? demiştir üstad necip fazıl.

suudi arabistanda çok yaygındır, hatta resmi mezhep gibi bir şeydir. hanbelilikten tahrif edilerek türetilmiştir.
bu çürümüş kemikleri kim diriltecek diye elindeki deve kaburgasını ezip peygamberin sav gözüne üfleyen bedevi arabın müslüman olduktan sonra aynı algı ve mentalitesiyle oluşturduğu dinin çöl yorumu . aksiyoner bir şekilde emperyal hedeflere hizmet eder şekilde karşımıza çıkması 17. yüzyılda olmuşsa da ilk nüvelerini haricilerde görmek mümkün. dinin zahiri emir ve ritüellerine son derece büyük bir sadakatle itaatle beraber kuran'ın manasını her türlü sebep ve koşuldan soyutlayarak kelime anlamıyla kabul edip yorumlamak , ameli imandan bir parça olarak kabul etmek ki bu itikat her tür büyük günah işleyenin kafir olduğu sonucuna onları götürüyor , allah'a cc kuran'daki örnekleri aynen kabulle el,göz,ayak,kulak gibi azalar izafe etmek , mekandan münezzeh olan yaratıcıyı gökte kabul etmek gibi hususiyetler onların başlıca özellikleridir. türkiye'de de son derece aktiftirler. pek çok radikal ve siyasal islamcı grup az ya da çok vahhabilikten izler taşıyor.
türkiye'de edip yüksel kılığına girmiş ve taraftar toplamış mezheptir.
kendini ABD ve israil'in çıkarlarına adamış mezhebimsi.
--alıntı--
hempher kurulma aşamasini anlatiyor
ben, necdli muhammed bin abdülvehhâb ile çok yakın bir arkadaşlık kurdum. dâimâ onu övüyordum. bir gün ona: ”sen ömer ve alîden dahâ büyüksün. peygamber şimdi hayâtda olsaydı, onları değil seni kendine halîfe ta’yîn ederdi. ben, islâmın senin elin üzerinde yenilenmesini ve yükselmesini umuyorum. i̇slâmı cihâna yayacak yegâne [biricik] âlim sensin” dedim.

abdülvehhâb oğlu muhammed ile kur’ânı, sahâbenin, mezheb imâmlarının ve müfessirlerin tefsîrlerine muhâlif bir şekilde, temâmen kendi fikrlerimize göre tefsîr etmeği kararlaşdırdık. kur’ânı okuyor ve ba’zı âyetler üzerinde konuşuyorduk. bundan maksadım, muhammedi tuzağa düşürmek idi. zâten o da, kendini inkılâbcı olarak göstermek ve dahâ fazla i’timâdımı kazanmak için, görüş ve fikrlerimi memnûniyyet ile karşılardı.

bir kerre, ”cihâd farz değildir” dedim.o da:allah, (kâfirler ile harb edin) [tevbe sûresi, âyet: 73] buyurduğu hâlde, nasıl farz olmasın? dedi.

— ben, ”öyleyse allah (kâfirler ile ve münâfıklar ile cihâd et) [tevbe sûresi, âyet: 73] buyurduğu hâlde, niye peygamber münâfıklarla cihâd etmedi, dedim.

— o, ”peygamber dili ile onlarla cihâd etmişdir” dedi.
— ben, ”farz olan cihâd, dil ile olanı mıdır?” dedim.
— o, ”resûlullah, kâfirlerle muhârebe etmişdir” dedi.
— ben, ‘‘peygamber, kâfirlerle, kendini müdâfe’a için cihâd etdi. zîrâ kâfirler onu öldürmek istiyorlardı” dedim.
evet ma’nâsında, başını salladı.
— bir kerre, ona ”(müt’a) nikâhı câizdir” dedim.
— o, ”câiz değildir” dedi.
— ben, ”allah, (onlardan fâidelendiğinize mukâbil, karârlaşdırılmış olan mehrlerini verin) [nisâ sûresi, âyet: 24], buyuruyor” dedim
— o, ”ömer, peygamber zemânında mevcûd olan iki müt’ayı yasak etdi ve onu yapanı cezâlandıracağını bildirdi” dedi.
— ben, ”sen hem, ömerden dahâ iyi biliyorum diyor, hem de ona tâbi’ oluyorsun. kaldı ki ömer, peygamber halâl ediyordu, ben yasaklıyorum demişdir” sen niye kur’ân ile peygamberin sözünü bırakıp, ömerin sözünü tutuyorsun” dedim.

[ömer “radıyallahü anh” böyle söylemedi. i̇ngiliz câsûsu, bütün hıristiyanlar gibi, hazret-i ömere düşman olduğundan, bu sözü ile de saldırmışdır. (hucec-i kat’ıyye)de diyor ki, (ömer “radıyallahü anh”, müt’a nikâhını resûlullahın yasak etdiğini, onun yasakladığı şeyi yapdırmıyacağını söyledi. eshâb-ı kirâmın hepsi, halîfenin bu sözünü destekledi. aralarında hazret-i alî de vardı)..]

o cevâb vermedi. anladım ki, iknâ oldu.

o an, necdli muhammedin canının kadın istediğini biliyordum, kendisi bekâr idi. ona, ”gel müt’a nikâhı ile birer kadın alalım. onlarla eğleniriz” dedim. başını sallayarak kabûl etdi. bu fırsatı büyük bir ganîmet bildim ve ona eğlencelik bir kadın bulmağa söz verdim. benim gâyem, onun insanlardan olan korkusunu kırmakdı. fekat o, bu işin aramızda sır olarak kalmasını ve ismini dahî kadına söylemememi şart koşdu. alelacele, orada müslimân gençleri ifsâd etmek için, müstemlekeler nâzırlığı tarafından gönderilen, hırıstiyan kadınların yanına gitdim. onlardan birine mes’eleyi anlatdım. kabûl edince, ona safiyye ismini verdim. necdli muhammedi onun evine götürdüm. evde sâdece safiyye vardı. necdli muhammed için bir haftalık nikâh akdini yapdık. o da kadına (mehr) olarak biraz altın verdi. ben dışardan, safiyye içerden, necdli muhammedi aldatmağa başladık.

safiyye, necdli muhammedi iyice eline aldı. zâten, o da, ictihâd ve fikr hürriyyeti behânesi ile, şerî’atın emrlerine karşı gelmenin nefsânî tadını duymuşdu.

müt’a nikâhının üçüncü gününde, içkinin harâm olmadığına dâir uzun uzadıya onunla münâkaşa etdim. o ne kadar harâm olduğuna dâir âyet ve hadîs getirdiyse, hepsini ibtâl etdim ve en son, yezîd, emevî ve abbâsî halîfelerinin içki içdiği bir gerçekdir. hepsi dalâletde de, sen mi doğru yoldasın? şübhesiz onlar, senden dahâ iyi kur’ânı ve sünneti bilirlerdi. kur’ân ve sünnetden, içkinin harâm değil de mekrûh olduğunu anlamışlardır. yehûdî ve hıristiyanların kitâblarında da, içkinin mubâh olduğu yazılıdır. bütün dinler allahın emrleridir. hattâ rivâyete göre, ömer, (siz hepiniz vazgeçdiniz değil mi?) [mâide sûresi, âyet: 91] âyeti nâzil oluncaya kadar, içki içmişdir. şâyed harâm olsaydı, peygamber onu cezâlandırırdı. peygamber onu cezâlandırmadığına göre, içki halâldir” dedim.
[hâlbuki ömer “radıyallahü anh”, harâm edilmeden evvel içerdi. harâm edilince, aslâ içmedi. emevî ve abbâsî halîfelerinden ba’zılarının alkollü içki içmesi, alkollü içkinin mekrûh olduğunu göstermez. kendilerinin fâsık olduklarını, harâm işlediklerini gösterir. çünki, câsûsun söylediği âyet-i kerîme ve diğer âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler, alkollü içkinin harâm olduğunu bildirmekdedir. (riyâdun-nâsıhîn)de diyor ki, (başlangıcda şerâb içmek câiz idi. hazret-i ömer, sa’d ibni vakkas, sahâbînin bir kısmı içerlerdi. sonra, bekara sûresinin 219. cu âyeti inerek, günâhının çok olduğu bildirildi. dahâ sonra, nisâ sûresinin 42. ci âyeti gelerek, (serhoş iken nemâza yaklaşmayınız!) buyuruldu. nihâyet, mâide sûresinin 93. cü âyeti gelerek, şerâb harâm oldu. hadîs-i şerîfde, (çoğu serhoş edenin, azı da harâmdır) ve (şerâb günâhların en büyüğüdür) ve (şerâb içen ile arkadaşlık etmeyiniz! cenâzesine gitmeyiniz! ondan kız alıp vermeyiniz!) ve (şerâb içmek, puta tapmak gibidir) ve (şerâb içene, satana, yapana, verene, allahü teâlâ la’net etsin) buyuruldu.)]

necdli muhammed: ”ba’zı rivâyetlere göre, ömer içkiyi su ile karışdırarak içiyormuş ve serhoş etmez ise, harâm değildir, diyormuş. ömerin görüşü doğrudur, çünki, kur’ânda deniliyor ki, (şeytân, içki ve kumar ile aranıza adâvet ve buğz sokmak ve allahın zikrinden ve nemâzdan alıkoymak ister. artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?) [mâide sûresi, âyet: 91.] i̇çki sarhoş etmediği zemân, âyetde bildirilen günâhlara sebebiyyet vermez. binâenaleyh, içki sarhoş etmediği zemân, harâm değildir” dedi.

[hâlbuki peygamberimiz, (çok içince serhoş edenin, serhoş etmeyen az mikdârını içmek de, harâmdır) buyurdu.]

aramızda geçen bu içki ile alâkalı münâkaşayı safiyyeye bildirdim ve ona çok kuvvetli bir içki içirmesini tenbîh etdim. sonra, dedi ki: ”senin dediğini yapdım, içkiyi içirdim, oynadı ve o gece bir kaç sefer benimle berâber oldu.” i̇şte böylece, safiyye ile birlikde, necdli muhammedi iyice ele geçirdik. müstemlekeler nâzırı ile vedâlaşdığım zemân bana: ”biz ispanyayı kâfirlerden [müslimânları kasdediyor] içki ve zinâ ile aldık. yine bu iki büyük kuvvet ile, diğer bütün topraklarımızı da geri alalım”, demişdi. bu sözünde ne kadar haklı olduğunu şimdi anlıyorum.

bir gün necdli muhammede oruc mes’elesini açdım: ”kur’ânda, (oruc tutmanız, sizin için dahâ hayrlıdır) [bekara sûresi, âyet: 184] deniliyor. farz olduğu söylenmiyor. öyleyse, oruc islâm dîninde sünnetdir, farz değildir” dedim. bu teklifime i’tirâz edip, ”beni dînimden mi çıkarmak istiyorsun?” dedi. ben de, ona: ”din, kalbin temizliği, rûhun selâmeti ve başkasının hakkına tecâvüz etmemekdir. peygamber, (din sevgidir) dememiş mi? allah da, kur’ân-ı kerîmde, (sana yakîn hâsıl oluncaya kadar rabbine ibâdet et!) [hicr sûresi, âyet: 99], buyurmamış mı? [bütün islâm kitâbları diyor ki, burada (yakîn) ölüm demekdir. bu âyet-i kerîme, (ölünciye kadar ibâdet et!) demekdir.] öyle ise, insana, allah ile kıyâmet günü hakkında yakîn hâsıl olup, kalbi iyi, ameli de temiz olduğu zemân, insanların en fazîletlisi olur” dedim. bu sözlerime mukâbil, ”hayır, doğru değildir” ma’nâsında, başını salladı.

bir kerre ona dedim ki: ”nemâz farz değildir” dedim. ”nasıl farz değildir?” dedi. cevâben, ”allah kur’ânda, (beni anmak için nemâz kıl) [tâhâ sûresi, âyet: 14], buyuruyor. öyle ise, nemâzdan maksad, allahı anmakdır. binâenaleyh nemâz kılmak yerine, allahı anabilirsin” dedim.

o da, (evet ba’zı kimseler, nemâz vaktlerinde nemâz yerine allahı zikr ediyorlarmış) dedi.
[peygamberimiz (nemâz dînin direğidir. nemâz kılan dînîni yapmış olur. kılmıyan, dînini yıkmış olur) ve (nemâzı, benim kıldığım gibi kılınız!) buyurdu. nemâzı bu şeklde kılmamak büyük günâhdır. kalbin temiz olmasına alâmet, nemâzı doğru kılmakdır.]
ben de, onun bu sözüne çok sevinmişdim. bu fikri ileri götürmeğe çok çalışdım ve onun kalbini ele geçirdim. sonra bakdım ki, nemâza ehemmiyyet vermiyor. ba’zen kılıp, ba’zen kılmıyor. bilhâssa sabâh nemâzlarını çok kaçırıyordu. zîrâ, gece ortasına kadar onunla konuşarak, uyumasına mâni’ oluyordum. sabâhları da, hâlsiz olduğu için, nemâza kalkamıyordu.

necdli muhammed’in omuzundan îmân libâsını yavaş yavaş indirmeğe başladım. bir gün, peygamber hakkında da onunla münâkaşa etmek istedim. ”bundan sonra, bu mevzû’larda, benimle konuşursan, aramız açılır ve seninle alâkamı keserim” dedi. bunun üzerine, bütün muvaffakıyyetimin bir anda zâil olacağı korkusundan, peygamber hakkında konuşmakdan vazgeçdim.

sünnîlik ve şî’îliğin hâricinde, kendisine bir yol tutmasını telkîn etdim. o da, bu fikrime ehemmiyyet veriyordu. zîrâ mağrûr birisiydi. onun yularını safiyye sâyesinde, ele geçirdim. bir kerre de, ”peygamber eshâbını birbirine kardeş yapmış, doğru mu?” dedim. ”evet”, dedi. bunun üzerine, ”islâmın ahkâmı geçici mi, devâmlı mı?” dedim. ”devâmlıdır. zîrâ peygamber muhammedin halâlı kıyâmet gününe kadar halâl, harâmı da kıyâmet gününe kadar harâmdır” dedi. ben de ”öyleyse gel seninle kardeş olalım” dedim ve onunla kardeş olduk.

o günden sonra, ondan hiç ayrılmadım. sefere çıkdığında dahî berâberdik. kendisine çok ehemmiyyet verirdim. zîrâ, gençliğimin en kıymetli günlerini vererek ekdiğim ağaç, meyvesini vermeğe başlamışdı.

bir gün, şöyle bir rü’yâ uydurdum: ”dün gece peygamberimizi rü’yâda gördüm. hocalardan duyduğum sıfatlarını da söyledim. bir kürsîde oturuyordu. etrâfında, hiç tanımadığım âlimler vardı. siz girdiniz. yüzünüz nûr gibi parlıyordu. peygamberin yanına vardığınızda, peygamber yerinden kalkdı ve her iki gözünüzün arasını öpdü. ve sen benim adaşım, ilmimin vârisisin, din ve dünyâ işlerinde, benim vekîlimsin dedi. sen dedin ki, yâ resûlallah! ben ilmimi insanlara açıklamakdan korkuyorum? peygamber cevâben, sen en büyüksen, hiç korkma dedi.”

muhammed bin abdülvehhâb (necdli muhammed), rü’yâyı duydukdan sonra, sevincinden uçuyordu. bir kaç def’a doğru söyleyip söylemediğimi sordu. ben de, her seferinde, yemîn ederek, doğrudur dedim. o da, doğru söylediğime emîn oldu. zan ediyorum ki, o günden sonra, aşıladıklarımı açıklamağa, yeni bir mezheb kurmağa karâr
--alıntı--

şimdi bilin bakalım türkiye'de buna benzer bir yapılanmasının olduğu topluluk kimdir?
ingilizlerin aptal araplara iteledikleri mezhep.
Paralar ve lüks yaşam bizim, sefalet ve boşa giden bir yaşam halkın olsun diyen mezhep.

Tanıdık geldi mi?
ingilizler'in çöl bedevilerine armağan ettiği sapık mezhep..

suudi arabistan'ın resmi inancıdır..
(bkz: islam ın doğduğu topraklara gömülmesi)
Allah islamiyeti bunların eline bırakmasın.
maalesef çeçenistan'da hızla yayılmaktadır, Türkiye'de ise o kadar yayılamadı çünkü osmanlı bakiyesi buna müsaade etmez.

yoksa çok paraları, bolca propagandaları var..

ahir zaman alameti fırkadır.
bir çok mühtedinin mezhebi. demek ki adamlar davet konusunda iyi çalışıyor. mesela el kaide'nin, ışid'in bir çok militanı mühtedidir. müslümanlığı selefilik üzerinden tanıyor adamlar. aynısını sünni ve şiilerden bekliyoruz. kurtarın olum şu dünyayı.
Kurucusu muhammed bin vehhab olan, suudi arabistan'ın resmi mezhebidir. Ama ne mezhep!
inançlarına göre;
-Amel imanin parçasıdır, azalır veya çoğalır. Mesela inandığı halde farz olan namazı tembellikten terk etti, o artık kafirdir ve öldürülür.
-Peygamberlerin ve evliyaların ruhlarından şefaat isteyen, kabirlerini ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kafir olur. Ölmüş ve uzakta olan biri seni işitmez, cevap veremez, yardım edemez.
-islamofobiyi yaymak adına kurulmuştur.
- Vefat etmiş peygamberden bir şey istemek şirktir.
-Mezarlar üzerine türbe yapmak, türbelerde namaz kılmak ve ölülerin ruhlarına sadaka adamak caiz değildir.
- Bir mezhebe uymayı kabul etmezler.
-Her türlü türbe puthanedir.
-şefaate, keramete inanmazlar.
- tasavvufa inanmazlar. bu konuda şöyle derler:
(tasavvufun başlangıcı, hint yahudilerinin bir oyunudur. eski yunanlılardan alınmıştır. tasavvufçular, şirk ve küfür üzeredir. bunların kitapları, ebu cehil'in hatırlarına gelmeyen şirk ile doludur. mürid şeyhine tapınıyor. evliyanın mezarlarını putlaştırıyorlar. onlara tapınıyorlar.
-Işid'in inancıdır. Kabe'yi yıkmaya bile yeltenmişlerdir.
-zamanında osmanlı'yı arkasından vurmuştur. ingilizlerle birlikte olup osmanlı'nin başına bela olmaya çalışmışlardır.
-Türkiye'de selefiler olarak anılırlar.
ingiliz casusunun itirafları kitabında bunların ne mal olduğu anlatılıyor.
imamları sarık takmaz, cübbe giymez.
islam'ın terörizmle anılmasına neden olan hede. Ama para bunlarda olduğu için hiçbir sünni mezhep bunları lanetleme cesareti gösteremez sonrada kısık sesle bunlar sünni değil diye bik bik öterler.
tek kelimeyle islamın en büyük düşmanı olan, (haşa) allah' ı cisimleştiren, ingilizlerin nasıl kurduklarını kitaplarla anlattığı yobaz topluluğun genel adı.
--spoiler--
Fetih Suresi 10. ayet (Yedullahi fevka eydihim) = Allah’ın eli onların elleri üstündedir.
burda allahın elinin var olduğunu savunur.
--spoiler--
ingilizlerin teşekkül ettiği, salak bir arap ı kandırıp nefsini okşayıp onu peygamber ilan ettirip kendi menfaatlerine göre din icad edip, islamiyeti içten parçalamak mantığı ile ortaya atılan ingilizlerin ortadoğu projesi.
Bu gün ortadoğu yu hala bu proje şekillendirmektedir.
ehl'i sünnet ve'l cemaat akidesine göre küfür içinde olanların dahil olduğu mezheptir. nedeni, niçini uzun mesele... bilenler bilir.

keza onlara göre de ehl'i sünnet ve'l cemaat küfür içindedir. malları ve canları vahhabilere helaldir. nitekim ilk isyanlarında (1. dünya savaşı'ndan öncekileri kastediyorum) inandıkları gibi davranmışlar, hacıları bile kesmişlerdir.

oysa sucukçu muhasebecisinin bunlara gösterdiği teveccüh sınır tanımıyor. malum 100 milyon dolar ve başka nedenleri de olmalı...

istisnalar hariç hocaefendilerin bunlar konusundaki duyarlılığı o kadar düşük ki sonunda bunların kim olduğunu hadisler eşliğinde açıklamak bir ateiste düştü:

http://odatv.com/n.php?n=oha-ve-de-yuh-2601151200
kralı ölmüştür.