bugün

karnı tokken sızlanandan
zevk sürerken sıkılandan
el içinde ağlayandan uzak tutun beni uzak
uzak tutun bana uzak

dost lafından gocunandan
kuşkusuyla buz tutandan
düşmanına dost durandan uzak tutun beni
uzak
uzak tutun bana uzak

kısmıyla, her türlü çabalarınıza rağmen geri döndürülemeyen başına buyruk sevgiliye selam eden şarkı.
Tarihsel olarak uzaktalık söylemini kadın gerçekleştirir; kadın oturgan, erkek avcı, yolcudur: kadın sadıktır(bekler). erkek hovardadır(gezer, tavlar) uzaktalığa biçim veren, onun düşlemini geçrekleştiren kadındır, çünkü buna zamanı vardır; örgü örüp şarkı söyler; iplik eğiren kadınların şarkıları hem kımıltısızlığı (çıkrığın mırıltısı) hem uzaklığı söyler(uzakta, yolculuğun uyumları, denizin dalgaları, nal sesleri) bunun sonucu olarak, ötekinin uzaklığından söz eden her erkekte dişilik beliriverir; bekleyen ve bunun acısını çeken bu adam mucizemsi bir biçimde dişileşmiştir. bir erkek cins değiştirdiği için değil aşık olduğu için dişileşmiştir[roland barthes]
ille gerek mi özlediğimi söylemek
ya da sevdiğimi seni
Hem gelecek günlere bıraktım seninle olmayı
seninle ölmeyi bir güzel
seninle
güzel istanbul manzaralarıyla bezeli çok güzel bir film. aksiyon olmayan filmlerden hazetmeyen ben bile beğenerek izlemiştim bu filmi.
henüz keşfettiğim, mükemmel bir yavuz bingöl şarkısı..
sözleri ;

gittiğin uzaktan dönmez misin?
arada bir beni özlemez misin?
senin için ölürüm yar bilmez misin?
kalbinin sesini dinlemez misin?

ateş yansa köze dönse kül kalır mısın?
bir an olsa bağın bahçen gül kalır mısın?
oysa çok sevmiştik hatırlar mısın?
acılarla büyüttüğüm canım kadınımsın?

uzakta zorda mısın?
sesime ses ver lütfen orda mısın?
yoksa uykuda mısın?
seni beklerim, hala yolda mısın?

(bkz: copy paste değil alın teri)
en yakınında olandır uzak, suya düşen bir buzdur nefesi, çıtırdar, hoştur o an için kıpırdar, ama eriyeverir, doğasında var. en uzağında olandır uzak, çokça yakın etmişken hem de, hem de çok istemişken bunu, suya düşen bir damla olur.. sesini duyamadığın, doğasında var.
uzaktır aslında her şey, sensin yakın eden. nasıl ve ne kadar çok istediğin.
uzak.
nuri bilge ceylan'ın kasaba ve mayıs sıkıntısı filmleriyle başlayan üçlemesinin son filmidir.

derin diyaloglar geçer bu filmde, dikkatle bir kaç kez izlenmesinin insan hayatını daha fazla anlamlandırmada pek faydalı olabileceğini düşünüyorum.

mahmut ve yusuf arasında geçen bir diyalogdan;

--spoiler--

oğlum gurur diye bir şey vardır, öyle haldır huldur harcanmaz!

--spoiler--
dikkat ağır spoiller içermektedir.

nuri bilge ceylanın 2002 yapımı filmi. kasaba üçlemesi (kasaba – mayıs sıkıntısı - uzak) son filmidir. yusuf’un (mehmet emin toprak) köyden iş bulma umuduyla istanbul’a akrabası mahmut’un (muzaffer özdemir) yanına gelmesiyle başlamaktadır. mahmut fotoğrafçılık yaparak geçimini sağlamaktadır. yusuf ise gemide iş bulma peşindedir. mahmut eşinden ayrılmıştır ve eşi çocuk aldırmıştır. bu yüzdende eski karısını çocuğu olmamaktadır. ayrılış sebebi de mahmut’un eşini aldatmasıdır. yusuf köyde gelişiyle şehre uyum sorununu kendince çözmeye kalmaktadır. hemen hemen ilk sahnede kapıcı kıza (nbc eşi olur kendisi) yazmaya başlamıştır. güneş gözlüğü ve sigara (samsun) ile gösteriş başlamıştır. mahmut uzaktan gelene gelir gelmez gitme zamanını alttan alttan sormaktadır. çünkü onun yalnızlığında başkasına yer yoktur (arabası bile iki kişiliktir) özelliklede kendisinin yıllar öncesini hatırlatan bir geçmişe. mahmut’un arkadaşlarıyla konuşma geçen sahnede yusuf verilen örneklerden hiç bir şey anlamamasına rağmen kendince bazı hayat çözümlemeleri çıkarmaktadır. (konuşma boyunca netlik yusuf’un üstündedir) fotoğraf mı karılar mı repliği sanki nereye kadar sanat eleştirisini yapar.( karıları ayarlayacak olan arkadaş iklimlerde kaş’taki abimizdir). paket bekleme sahnesinde yusuf tarafından kolayca yanlış anlaşılacak bir replik en iyisi eve gidelim orda takıp gösteririm sana. beraber film izledikleri sahnede ekranda tarkovsky’nin stalker’in efsane sahnesi (bölgeye giriş) görünmektedir. iki akrabanın kültürel uzaklığı çok güzel simgelenmiştir. biri yatarken diğeri pür dikkat izlemektedir. yusuf’un rahat karakteri telefon konuşmalarından bile anlaşılmaktadır. sürekli bir ya ne olcak durumu mevcuttur. stalker’dan sıkılıp porno izleyen mahmut basılınca türk kanallarından birine geçer ve ekrandaki türk filmi mahmut tarafından gülerek izlenir benimde kendimi hissetiğim ve anladığım var gibi. gemiciler kahvesinde ibo’nun çaresiz kalmışım çile rüzgârında savrulmuşum ben parçası sahneye ve duruma özenle nakşedilmiştir. mahmut’un çalışma odası sanki stalkerin son sahnesine gönderme gibidir. iki büklüm olarak dinlediği telefon konuşmasından sonra yusuf’a acımaktadır fare tuzağına kendisinin düşmesi sanki beynini tırmalayan düşünceler gibidir. gemiciler kahvesine ikinci gidişte yine ibo çalmaktadır. sıradan hayatların tekdüzeliği (bu sahnenin benzeri demirkubuz’un bekleme odasında ferit’i mahalleye bırakırkenki kahvede ve tekrar sormaya gittiğinde yine onur akını çalması gibidir) seyirciye hissettirmektedir. mahmut’un eski eşiyle konuştuktan (uzaktan gelinenin içinden uzağa gidilen) sonra sigara içtiği sahnede arka planda cami (kürtajdan kaybedilen bebeğin ahlaki ve daha çok dini sembolü) ve tren (gidişin simgesi) vardır. mahmut’ta nbc nin iklimlerde yaptığı gibi kadınının evini kontrole gelmesi göze çarpar. barda tek başına otururken ilk sahnede eşini aldattığı kadın bir erkek (üç maymundaki patron) ile bara girerler. bu mutsuzlukla eve giden mahmut tarkovsky’nin zerkalo’sunu izler. bu sahnede saşırtıcı olan zerkalo’nun merak etme iyileşeceksin sahnesi kesilmiştir ve insan bedeni tıpkı yalnızlık gibidirden başlamıştır.(beni benden almıştır). sahnede zerkalo’nun müziği ve istanbul’da kar. cami sahnesinde camiye gidip namaz kılanları izlenmektedir. kapıcı kızı izlediği sahnede orda bir şey yiyen adam bizim akrabadır nbc doğallıktan yanadır 3, 5 sn görünmesini istemiştir galiba. mahmut’un ablasının evinde yusuf’un ise mahmut’un evinde fasion tv izlemeleri sanki erkekliğin sosyokültürel birikime ihtiyacı yoktura çıkar. kitapçıda kıraç’ın umudun kaybedip pes etmek olmaz demesi sanki yusuf için söylenmektedir. kızın elindeki dergide büyük adam küçük aşktaki kızın resmi vardır. çırpınan bir balık ve yüzüne karartı düşmüş yusuf büyüksün nbc. yusuf ‘un ışık gördüğü sahnede nbc edward artemiev’in müziğini kullanmıştır. film başından beri yakalanamayan farenin yusuf’un giderken yakalanması yusuf’un döneceğinin göstergesidir. tekrar köye ve kaçınılmazın içine gidecektir. mahmut ise tekrar yalnızlığıyla baş başa kalacaktır. insanın kendine uzak olması ve yaşamın bazen çekilmez olduğu düşüncesi filmin genelinde hakimdir. yusuf gittikten sonra bıraktığı anahtar tamamen mavi renktedir. david lynch’in mulholland drive filmine gönderme niteliğindedir.

zamanında bir sinema blogunda yayınlanan yazım.
alakasız bir şekilde bende ağlama hissi uyandıran film.
seviyorum bu filmi hemde çok.
2002 yapımlı bu film nuri bilge ceylan sinemasının kasaba formatlı film setinden çıkışıdır. burada feridun koçlu bir büyük şehir vardır artık. fotoğraf işi ile uğraşan as oyuncusunun yanına bu sefer çanakkale'den köyden gelen saffet liman işçisi olarak karşımıza çıkar.

ve fare yakalama sahnesi. adamın kendi elleriyle mehvettiği bir ilişki ve boşandığı başkasına kaptırdığı sevgilisi. derken ertelenen hayatlar ve tükenen umutları anlatır bu film.
sarsıcı bir nuri bilge ceylan filmi. günümüz 'insanını' etkiyeyici bir biçimde gözler önüne seren başyapıt.
kamera arkası filmin kendisinden daha uzun olan bir nuri bilge eseri. ayrıca andrei tarkovsky'den öylesine etkilenmiştir ki bu filmde bir sahnesinde yusuf ve mahmut televizyonda stalker (iz sürücü) filmini izlemektedirler. yusuf yatmaya gider mahmut porno izlemeye başlar. ayrıca stalker filminin o mistik müziği olan http://www.youtube.com/watch?v=pP1QXKbhqr4&feature=related edward artemiev imzalı eser, zeki demirkubuz'un belli ki çok sevdiği bir eser olsa gerek. zira hem masumiyet filminde hemde kader filminde bu müziği kullanmıştır.
bu kez farklıydı, ilk kez bir filmi sanki kitap okur gibi, o tadı alarak izledim.
nuri bilge ceylan'ın kırıklığıdır. her türlü kırıklık.
nuri bilge ceylan'ın manzara filmlerinden birisi daha. iki insan arasındaki ilişki bu kadar mı beceriksizce anlatılır? diyalog çekemiyor kesinlikle bu adam.
şu yapayalnız geçen kış günlerinde montajından çıkartılmışım gibi hissetiğim film.
kurtuluştur çoğu zaman. ütopyadır kimine göre, ütopik hayatlar olan yerdir. merak edilendir çoğu zaman. gitmek istenilen, kaçmak istenilen yerdir ki zaten zaman zaman gitmeye çalışmıştır bu kaçak ruh. ama varılamamıştır. zaten olayın özünde de varılması imkansız yerdir. varabileceğin yere uzak diyemezsin sonuçta.
"Uzak", hayatı anlatıyor bu film. Yalnız yaşayan bir adamın dinginliği ve yalnızlığını bozabilecek her şeyden çekince duymasını anlatıyor. Yusuf ise başkasının evinde konaklayan, köyden şehre, gemilerde çalışma umuduyla gelmiş bir gençtir. Ama hayat ne zaman umduğumuz gibi oldu ki... Yalnız bir insanın yaşamına dahil olunca herkesin huzuru kaçıyor; çünkü yalnız adam karşısındakini parazit gibi hissettiriyor. Bu film gerçek bir yaşam öyküsüdür, hepimizin yaşanmışlıklarından birer parça... Hangimiz, bazen, "artık çok" deyip ertelemedi hayallerini? Hangimiz, kırdığımızın kalplerin, bizi terk edişinden sonra anlamadı hatasını? Hepsini yaşadık... En çokta birisinin gelip sigara içilmeyen oda da sigara içmesine kızdık, balkona çıktığında kapıyı kapatmayan misafire içerlendik.

Filmde; istanbul'u, kışın beyaz örtüsü altına saklanmasının etkileyiciliği karşısında hayranlık duyuyor insan. Havanın kapalı olduğu siyah beyaz günler ise filmin genel atmosferine ayrıca uyum sağlıyor. Güzel, içten bir film, insanın içine işleyen kareleriyle akılda kalabilecek film.
filmde ilk konuşma 7. dakikada olmuştur.
filmin afişi çok ilgimi çektiği için izleme ihtiyacı duyduğum ve gayet başarılı bulduğum nuri bilge ceylan filmi.
nuri bilge ceylan'ın aşmış filmidir.

her sahnesi fotoğraf karesi gibidir.
Acaba uzak ne kadar uzaktır? *
en sonunda izleyebildiğim nuri bilge ceylan filmi. türk sinemasında yalnızlığın, yalnızlaştırılmışlığın en iyi anlatıldığı film. köyden şehre gelen yusuf'un kendini bulma gayreti, köye geri dönmeme isteği. 2000'li yıllarda en büyük gerçeği yalnızlık olan kırsal kesime dönmek istemiyor geri yusuf ama şehirde de kalabalığın içinde yalnız kalabileceğini de bilmiyor. filmin son 12 dakikasında bir replik dahi olmamasına rağmen görüntülerle, ifadelerle çok iyi anlatmış filmin son kısmını. mehmet emin toprak'da yalın oyunculuğun kralını göstermiş. kendisine rahmet diliyorum.

görsel
sonunda mahmut tüm yalnızlığıyla banka oturur, karşısında deniz ve kulaklarında gemi sesleri.
geçmişi, özü, izleri taşıyan yusuf'u da örttükten sonra ondan geriye kalan çakmakla yaktığı sigara ve önünde uçuşan, savrulan naylon poşetler. aynı hayatına her girenin bir şekilde hayatından savrularak, koşarcasına kaçırması gibi.

yine bir sahnede bir sürü balığın olduğu bir kap var, yusuf çömelip izliyor. balıklardan biri o tabağın dışında adeta can çekişiyor. kökünden, yöresinden, kendi gibi olanlardan dışarda kalmış birinin "can çekişleri" idi yusuf'un yüzündeki o ifade.

özetle mükemmel bir nuri bilge ceylan filmi, insan geçmişine ne kadar uzaksa hayata da o kadar yabancıdır.
Filmde Yusuf karakterini canlandıran emin toprak 2002 senesinde bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.