bugün

Ne kadar uğraşsanız da aklınızdan bir türlü çıkaramadığınız, sizin aklınıza olmadık yerde gelen anılardır.
lise sondaki dersanemde arkadaşlarla simit yerken kızın biri, "ya senin dişlerin ne güzel hem hiç susam da kalmıyo arasında." demişti. ertesi gün dersane çıkışı sevgilimle buluşacaktım ve yine simit yemiştik ve evet bu sefer o güzelim dişlerimin arasına susam sıkışmıştı. ne ondan önce ne de ondan sonra bir daha asla sıkışmadı. *
Geneli sevgili ile yaşanmış olması, tabi bununla beraber aile ve arkadaşlarla olanlar da mutlak yer alır.

ilk el tutuşmalar, ilk öpücükler, sevgili ile ilk buluşmalar, bunların başlıca sınıfları kabul edilir.
her akşam arkadaşlarla yurtta bağlama ve gitar çalmamız, hep beraber eğlenip ve yeri geldiği zaman hep beraber ağlamamız, ardından yakılan sigaralar ve kafalarımızı omuzlara dayayıp kurduğumuz muhabbetler. onlar hiç bir şeye değişilmez.
ömrübillah dinlenmeyen bir şarkı sözü dahi olsa, "o" söylediği için unutulmaz, unutulmayandır; "ben sana baka baka çiçek açtım"
bir gün lise sondayım, yeni yeni sigara içmeye başladığım zamanlar, üvey annem de sigara içtiğimi görmüş. durur mu hemen yetiştirecek babama. bende korkuyorum tabii.
babam kendisi de günde iki paket sigara içen biri. neyse şikayet yerine ulaştı, babam dedi gel kızım konuşmaya gidelim dışarı.
üç buçuk atıyorum ama üvey anneme karşı da gururlu duruşumu bozmuyorum.
neyse çıktık gittik bir cafeye. babamla yolda hiç konuşmamış olmamızın verdiği gerginlik, ellerimin şıpır şıpır terlemesi..

babam +
ben -

+evladım, sigara içiyormuşsun (çatık kaşlı bakış)
-evet baba. (en azından dürüstlük yapma derdindeyim)
+bende içiyorum şimdi ne diyeyim sana. zararlı olduğunu biliyorsun değil mi?
-evet baba.
+tamam gözüm görmesin seni sigara içerken, hem içme zaten çok zararlı... neyse şimdi planımız şu, sen eve gidince biraz suratını as üzülmüş gibi yap, bende sana yüz vermeyeyim anlaştık mı?
-ee tamam madem baba.
+şimdi hiç dırdır çekemem, neyse içme işte, şuradan gazete al gel kendine de dergi al vakit geçsin uzun uzun konuşmuşuz gibi olsun.
- ....

eve gittik sonra babamla. planımızı uyguladık. aslında bundan sonraki hemen hemen her olayda bunu uyguladık biz. ana fikir çıkartacaktım da ne desem bilemedim. kısacası canım babam. * *
82 yılında 20 tl.

kafan çok güzelmiş ihtiyar güle güle kullan.
geçen gene reinadayım... şaka şaka her cuma önünden geçip camiye gidiyorum.
kreş anılarımdır. ben kreş anılarımı net olarak hatırlayabiliyorum çünkü herkes kreşe 2 ya da 3 yaşlarında giderken, ben 6 yaşımda gittim.
bildiğiniz gibi esrar içen insanın duyguları ve hisleri çok yoğun olur ve bunu bildiğim için yunusa " oglum üfledikten sonra , sevişmesi mükemmel bir şey " dedim ki demez olaydım.

araç içerisinde 2 kişi arkada 1 kişi yolcu ve 1 kişi şöför koltuğunda olmak üzere 4 kişi hem üflüyor hemde müzik eşliğinde ilerliyoruz.

muhabbet etmeye başladık , konu konuyu açtı aradan 10 dakika geçtikten sonra şöför koltuğunda oturan yunusa baktım sağ kolu anlamsızca , yunustan bağımsız hareket etmeye başladı , içimden " sanırım ben tribe girdim " diye avuttum kendimi.

2 dakika sonra diğer arkadaşlarda yunusa bakmaya başladı.

dikiz aynasından şöför olan yunusun kardeşi alpere kaş göz yapıyorum , napıyo bu diye.

oda bende anlamadım dercesine işaret yaptı.
yanımda ki arkadaşıma sen görebiliyo musun dedim hayır dedi.

neyse yaslandığım koltuktan ileri doğru yavaşca ve sessizce atıldım kollarımı yolcu koltuğunun başlığına dayadım ve yunus elini sikine atmış arabanın içinde başlamış asılmaya

ben şok oldum gözlerim fal taşı gibi açıldı ve atıldığım koltuga geri yaslandım arkadaşlar noldu demeye kalmadan yunus " arrrrgggghg ohhhhhhhhh aman aman aman işte buuu beeeeeee oooohhhhh" diyerek boşaldı kardeşi alper abisine bakıp al abi peçete silersin dedi. yunusta sildiği peçeteyi kızların üstüne attı arabadan.

oglum naptın lan sen dedim.
kanki aklıma sokmayacaktın o porno işini , peçeteyi attığım kızlar varya gelirken onların kalçalarına baktım aklıma düştü bende dayanamadım dedi.

tabii yine biz suçlu olduk , siz siz olun araba içinde asılmayın arkadaşlar.
Gece klüplerde takıldık en son bir bara girdik. Abim var yanımda. Girdik iki bira söyledi. isteyen sırayla istek şarkı söylüyor. Çalınıyor falan neyse. Bizim abi içti içti dedi ben de istek şarkı söyleyeceğim. Dedim olur abi. Gitti istek şarkıyı söyledi (Irmağının akışına ölürüm Türkiyem) adamlar bilmiyormuş. Bizim abi de nasıl bilmiyosunuz lan diye bağırırken en son havadaki bira şişesini gördüm. Ertesi gün evdeydim. Meğer orda bizi paket etmişler haberim yoktu. Oh birşey de hatırlamıyom. Mutluyum.
Arkadaşlarla toplanıp ilkokul öğretmenimizin yanına gittik.alzheimer hastalığına yakalanmış. Neyse bizi gördü çok sevindi falan. Bizde Bahçedeyiz. içeri telini almaya gitti. Bekliyoruz bekliyoruz yok. Bir arkadaşı gönderdik. Arkadaşın yüzü buruktu anlamadık önce sonra hocamızın şu cümlesi yüreğimizi deldi : " Aaa çocuklar niye haber vermediniz geldiğinizi? " işte o zaman o yılların kadınını nasıl bir hastalığa esir olduğunu gördüm. Hayatın tuhaf ciddiyetini de.....
ilk asik oldugum ani asla ama asla unutamamiyorum ve unutmayacagim.
6-7 yaşındayım ve çekirdek çitlemekten gram anlamam.
Neyse işte kuzenlerim doğum günümde çekirdek çitleyip bana vermişti.
yemiştim.
Eski en alt katta bulunan evimizde bir gece mutfakta bulunan çamaşır makinesinden çıkan alevlerin dumanını ilk hisseden annem olmuştu.
Dumanlar kısa sürede içeri ulaşmıştı.
Babam kalkıp hemen mutfağa bakmak üzere gittiğinde bende arkasından gitmiştim. Yükselen alevleri bir atlet Bir pijamayla izliyordum. 7-8 yaşındaydım.
Annem karnında kardeşim olmasına rağmen kova kova su taşıyordu babama. Babam da alevlerin üstüne atıyordu.
Şükrettiğim şey ise alevlerin hemen ötede bulunan tüpe henüz ulaşmamış olmasıydı.
Eski bir dostla sabahlara kadar yaktığımız sigaralarla gelişen muhabbetler. Bir şehirde bütün saçma, belalı durumların ikimizi bulması ve bizim olaylar sonrasında paçayı yırtıp yine gülüp sigara yakmamız. Bazen öyle özlüyorum ki, malesef bir akşam son sigaramızı içmişiz ancak ikimizde bunun farkında değilmişiz. Hayat işte.
Bir öğretmenimiz vardı çok iyi biriydi öyle zamanlar olurdu ki fakir arkadaşlarımıza bir simit bile ısmarlardı. böyle baba gibi bir öğretmendi. Daha sonra üçüncü sınıfta yeni bir hocamızın geleceğini artık yapamadığını gitmek zorunda olduğunu bize anlattı. Hepimiz ağlamıştık. En azından ben. Öldüğü haberini hiç öğrenememiştim. Allah rahmet eylesin can hocam.
Aylardan mayıs akşam saat dokuza yirmi vardı size o kişiden Malibu takma ismi ile hitab edeceğim. Sıkıcı bir gün geçmişti akşam Malibu’yu aradım ve evinin oradan geçeceğimi ve cama çıkmasını istemiştim masumcaydı biraz bende nereden esti bilemiyorum sonra atladım yataktan önüme ilk gelen ne varsa üstüme alıp çıktım. yolda beni aramıştı evden geldiğimi bilmiyordu hani nerdesin seni bulamıyorum demişti telefonda evlerinin önündeki parktan ona bakmaktı asıl amaç ama nasıl gereksiz bir meyal anlamışsınızdır. -ketıla su koydum kahve yapacağım demişti, içimden eli boş gitmemek geldi yolda trafikten sıyrılmak için dar sokaklardan hızla ilerliyordum ki bir markete rastladım hemen durup onun seveceğini düşündüğüm oreo, milka vs aldım birkaç paket. sonra hızla onun evinin olduğu sokağa geldim ki inip karşısındaki parka baktım, sonra onun katına yanmıyordu ışıkları tuhaftı kötü hissettim kendim 1 dakikalığına derken adeta big bang gibi birşey oldu binanın girişindeki ışıkları yandı ellerinde buharı üstünde tüten kahve kupaları ve koltuklarında ise minder, kafasında rastgele bağlanmış bir saç bandı ile o derin tebessüm ile karşılaştım ne diyeceğimi bilemedim sadece baktım bana doğru geliyordu bayağı geri adım atamadım bi anda sana kahve getirdim çok sıcak dedi ve bana uzattı hala tek kelime edemeden yağmur sonrası çıkan o ferah koku eşliğinde parka banklardan birine geçtik yüzü karşıdaki Ankara manzarasına dönüktü havadan sudan konuşmalardan sonra gülümseyerek bana döndü, telefona gelen bildirim ışığı ile yüzündeki gülümseme ile beraber gözündeki yaşları aydınlattı.

O anı hiç unutamadım aynı o ferah yağmur sonrası kokusu bana o anı anımsatıyor ve duygulanıyorum ve tek zayıf noktam duygusallık.
Düğünlerde oynamayan halay çekmeyi bilmeyen ben taksim gold barda halaya kalkmıştım.
ilkokuldayken okulda üst sınıflardan bana sataşan 3-5 kişilik bir grup vardı. okul çıkışlarında çantamı alıyorlar, yere atıyorlar bazen fiziksel şiddet uyguluyorlardı. günün birinde çarşıda tek başıma dolaşırken aynı grup karşıma çıktı. çok tenha bir yerdi. yüksek olasılıkla bu tenha yeri değerlendirip bana sataşacaklardı. bunu öngördüm ve hızlı bir karar vermem gerekiyordu. gözüm 100 metre ileride üstü başı yırtık, tinerci tarzı sokak elemanlarına takıldı. ellerimi ağzıma götürdüm ve ıslık çalarak el hareketi yaptım gelin gelin diye bağırdım. bu bana sataşan gruptaki biri "hassiktir lan şunlar bunun tanıdığı galiba kaçın lan kaçın" dedi panikle ve hepsi birden topukları götüne vura vura koşarak kaçtılar. o günden sonra bir daha bana sataşmadılar.
2010 2011 yıllarında ilk iş hayatım restoran tarzı bir yerdi. Keskinoğlu firmasının açtığı tavvuk restoran firmasında çalışıyorum ve işim gereği hep tavuk ürünleri pişiriyordum. Haliyle üstüm başım ölü ve nefis tavuk kokusu ile yıkılıyordu. Deodorant bile fayda etmiyordu bazen.

Neyse bir gün yine işten çıktım eve doğru Mecidiyeköy metrobüs durağına gidecem ama Mecidiyeköy de ne kadar it köpek varsa hırlıyor beni görünce. Ulan köpeğin gözünde ben galiba müthiş bir piliç çevirme gibi görünüyorum baktım üstüme doğru hızla koşmaya başladı bunu gören diğer köpeklerde peşine takıldı. Ben nasıl kaçıyorum varya anlatamam zor bela Bi dükkana attım kendimi. Ulan dışarı bakıyorum köpekler resmen hani halk birini dövmek linç etmek ister ya hah işte aynen öyle bekliyor. Dükkan sahibine ver adamı mevzu çözülsün bakışı atıyorlar. Dükkan sahibi durumu anlayınca su attı köpeklere her biri bir yöne doğru kaçtı zor kurtuldum oradan.
Çocukken milletin camına erik atıp kaçmamız,karlı havalarda bile mahallede top oynamamız,2 3 sokak ötedeki çocuklarla mahalle maçı yapmamız,terk edilmiş bir tofaş serçe içine yağmur başlayınca sığınmalarımız o arabayı bizimmiş gibi sahiplenmemiz daha niceleri.