bugün

yavaş yavaş gerçekleşmekte olan durum. yakında şeriatta gelirse tam olur. tam iran.
devletin tecavüze teşvik edici uygulamalarından sonra akla "bunların dini de din değil" dedirten çıkarımdır.

akla gelen güncel uygulamalar; tecavüzcülerin kravat taktıkları için iyi halden tutuksuz yargılanması, tecavüz eden ile edilenin evlenmesi durumunda cezanın düşmesi, tecavüze uğrayanın çocuğu aldırmasının yasaklanması ve "devlet baba"nın o çocuğa bakma sözü...
cahil güruhun düşündüğü olaydır. hakiki bir müslüman bilir ki şeriat öyle tepeden gelip hadi şeriat getirdik babalar denmekle uygulanacak bir rejim değildir. bu rejimin oluşması için gerekli özellikler vardır. bir ülkede dini konulara uymayanlar çoğunluktaysa bu ülkeye şeriat gelemez. eğer sokakta kız ve erkek kucak kucağa yürüyorsa bu ülkeye şeriatla hükmetmek baştakinin günahı olacaktır. çünkü bu çocukları eğitmeden islamı tanıtmadan islama ısındırmadan bu yönetim biçimini bu ülkeye uygulayamazsınız. bu sebeple bizim ülkemizde şeriat yönetimini getirme gibi bir plan varsa(ki adım gibi eminim yoktur keşke olsa) en iyi tahminle en az 30 sene sonra olacaktır çünkü en az bir nesilin bu islami kültürle çok iyi kaynaşması gerekmektedir.

sayın sözlük yazarları kardeşlerim sizden de ricam bilmediğiniz konular hakkında yorum yapmayın. şeriatı kol kesmek kadın dövmekten ibaret sanarken gelip burada şeriat hakkında felsefe yapmayın islam ansiklopedileri boşuna yazılmadı azıcık kurcalayıp öyle entri giriniz lütfen. bir dost.
madonna'nın kilise sembolüyle konser verdiği ülkede kimse bana şeriatten bahsetmesin. olmayacaktır çünkü. boşuna kuruntu yapmayın.
dinle aralarına mesafe koyanları allah bilir ancak bizim atalarımız dinsiz değillerdi aksine dindarlardı osmanlı imparatorlugu az değil 600 küsür sene din devleti olarak hüküm sürmüştür .

çanakkale ve kurtuluş savaşı top tüfekle değil iman gücü ile kazanılmış savaşlardır bunu kaybedip hüsrana uğrayan düşmanlarda çok iyi bilir ve anlatırlar destan destan .

türkiye müslüman bir ülkedir bunun önünde allah ın izniyle kimse duramaz .

ancak uzaktan çamur atarlar oda ne yapışır nede izi kalır .

ya ne olacağıdı dinsiz devletine mi dönüşeğidi senin ölümden haberin varmı ölümden .
akp ile olmayacak dönüşümdür.
abd tarafından parmakla gösterilen akp tüm islam alemine yine abd tarafından örnek model olarak gösteriliyorsa herkesin içi rahat olsun böyle bir şey imkansız.
(bkz: böyle bir şey yoktur)

sizin yüzünüzden bu adamlara karşıt olmaktan utanır oldum.

ulan 12 senedir şeriat gelecek diyorsunuz , eywallah ama bu adamlar niyetlerini belli etti...o kadar kolay vurmaya çalışıyorsunuz ki inanın ben bile gülüyorum artık.

karşımızda ki görüş geçmiş görüşler gibi değil "akıllı bir görüş" onun için böylesine ucuz politikalar ile yol almaya devam edersek , hiç bir zaman önlerine geçemeyiz.

ayrıca bu ülkeye şeriat veya başka bir şey gelmez , çok büyük rantlar var.
işlem tamamlanıyor lütfen bekleyin...şeriat getiriliyor...dosyalar ve ayarlar kaydediliyor...işlem başarıyla tamamlandı...lütfen devletinizi yeniden başlatın...
din devletinin tanımına göre doğru ya da yanlış olacak önerme. devlet, iktidardakiler dine fazla vurgu yaptığında din devleti oluyorsa "mis gibi din devletiyiz". devlet, eylem ve işlemlerinde dini atıflara/motiflere başvurup onları temel aldığında oluyorsa din devleti olmamıza "az kalmıştır" denebilir.
din olarak tanıtılan sıkı ve ayrıntılı düzeni bahane ederek halkı sindirmeye çalışacak gelecek türkiye'sinin bahanesidir.

dine, dinimize karşı herhangi bir olumsuz atıfda bulunmuyorum. haşa...
ancak islam bilindiği gibi indirilmiş en ayrıntılı ve insan mantığına dayanan bir dindir. bunun halkı sindirme amaçlı kullanılacağından şüphem yoktur...
çünkü siyaset her ne kadar üzülsemde, başlı başına bir toplumu inandırıp, kandırıp desteğini almaya çalışan bir liderin tarzıdır her zaman.
çoğu cahil ve yorumlama yeteneğinden yoksun kişilerin soracağı soru şimdiden bellidir :

" din nasıl olurda bir insanı kötüye götürür ? "

insanı kötüye götüren din değil bu konumda. dinin gereklerinin halka nasıl ve ne sertlikte yansıtıldığıdır. bu yansıtmanın halkta ne tür etkiler bıraktığıdır. hangi zaman aralıklarıyla yeni bir gündem ortaya atıldığıdır, ki her zaman halkın gözünü boyamak ve dikkatleri başka yöne çekmek için siyasetçilerin kullandığı bir asparagas sistemi mevcuttur.

şu anda kürtaj konusuyla tansiyon gerildi zaten...
2 gün sonra halka bu fakirlikte fitre, zekat ve bağış yapmaları için yasal baskı uygulayacaklar... kastım gerçekten hiç bir şekilde yardım yapamayacak kesimdir.
okullardaki din derslerini dahada derinleştirip müfredat ile bir çok misilleme yapılacaktır, genç beyinler yeni nesilin garantisi nede olsa.

bu saydığım şeyler daha deve de bit kalır. benim elimde olsa ve böyle bir düşüncede olsam sadece tansiyon ölçmek için kullanacağım basit deneyler olarak adlandırabilirim bunları sadece. ama durumun ne kadar vahim olabileceği de gözler önündedir. insanın inancı birinin tekeline girdiği vakit, insanın kendini kaybettiği vakittir.

kaybetmeyelim...
gemi azıya almak dedikleri olay... Artık utanma sıkılma da yok. Zaten utanma yoktu da bi çekiniyorlardı ama o da yok artık. yarın bir gün evli çiftler haftada 2 kereden fazla sevişemeyek gibi bir yasa tasarısıyla gelebilirler. ha şaşırır mıyım? şaşırmam.
http://www.youtube.com/watch?v=MyNRqXy_Pf0&feature=share

(bkz: allah diyen bardak)
türkiye nin uçuruma doğru gittiğinin kanıtı. cahil insanlar yetişmesine neden olan durum.
Kaçınılmaz bir gerçektir ne yazık ki.
ne sikimsonik bir ülkede ne sikimsonik bir yapıda kültür din arası yozlaşmada eriyen insanlar oh memleketim ne ala.
aynen öyledir.

din bir inanç özgürlüğü değil, mecburi istikamet haline dönüşmektedir.
Artık açık seçik görülebildiği gibi, günümüzde yaşanan ayrımcılık had safhaya ulaşmış durumda. Alevi vatandaşların evleri mimlenmekte, Kuran dersleri dayatılmakta, ülkenin her noktası Sünni islam anlayışına göre ve bu anlayışın baskısıyla yönetilmekte. Diyanet işleri Başkanlığı da bu politikanın en güçlü aracı konumunda.
türkiye, bir din devleti olmayacak.
ingilizlerin arabistan suudilerini yaratması gibi, ükemizde de bir yapay sunnilik yaratıldı ve bu mezhep ağırlıklı ılımlı islam modeli adı altında yeni bir din anlayışının siyasallaşmış şekli hayatımıza girdi.

daima kontrol altında tutulan ve radikalleşerek silah-enerji-gıda-kimya alanında faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin çıkarlarına ters bir durum arz etmeyecek yapıda olması sağlandı.

rahmetli erbakan başta olmak üzere çeşitli parti-kamu personeli ve siyasi gruplar içinde adeta uyku modunda olan bu insanlar tüm siyasi alanı pasifize ederek olası tepki gruplarını devre dışı bıraktılar. tabi ki; iktidar olmanın verdiği hareket sahası ve avantajlar ile bunu çok iyi kullandılar.

yeni anayasa ile bu siyasi oluşum devlet politikası olur da, devletin tüm kurumları mevcudiyetinin var olma nedenini koruma altına almak için yapılanmalara gittiğinde o zaman bağırmaya başlayacaksınız.

ülkemizde yaşanan din ile söylenen din başkadır.
uygulanmak istenen ise, din bile değildir.
laiklerin korkmasına hiç gerek yok. batının ileri karakolu ve nato üyeliğini benimseyen bir idare islam şeriatı'nı getirmez getiremez.
siyonizm'e yoldur.
Şeriat nasıl yaşanır?

Bir çekirdeğe ağaç olma kâbiliyeti yükleyen, onu meyve verebilecek şekilde programlayan Allah, bu gayenin tahakkukunu birtakım şartlara bağlamış. Bu şartlar manzumesine şeriat-ı fıtriye deniliyor. O çekirdek, toprağını bulacak, suyuna kavuşacak, güneşle sohbet edecektir ki ağaç olabilsin.

insanın mahiyeti de o çekirdek gibi. Cennet hayatını netice verebilecek bir çekirdek. işte şeriat, bu insan mahiyetinin rıza beldesi olan cennete lâyık olabilmesi için uyması gereken kanunlar manzumesi.

Akıl, O’nun koyduğu sınırlar içinde düşündüğü takdirde, mârifetullaha eriyor. Dil, hayır söylediği ölçüde o ebed ülkesinde ulvî sohbetler yapmaya aday oluyor. Beden, Allah için yorulduğu nispette o saadet beldesinin maddî nimetlerinden faydalanmaya hak kazanıyor.

Sevgi, korku, şefkat, merhamet gibi hislerden, göze, kulağa, ele, ayağa kadar her şey ancak Allah’ın emir dairesinde çalışmaları hâlinde terakki ediyor, ulvîleşiyor ve ulvî âlemlere yöneliyorlar. Şeriat, hakikate giden yolun ismi. Lügat mânâsı, “Su membaından su almak için girilen yol.”

Hakk’a ermenin ve hakikati bulmanın yolunu, Yunus’umuz ne güzel özetler: Şeriat, tarikat yoldur varana, Hakikat meyvesi andan içerü.

Yola girmeden, menzile erişilemez. Şeriatsız, hakikate erme iddiaları, sahibini oyalamaktan öte bir işe yaramayan kuruntulardır.

Tarikat, nâfile ibadetlerin simgesi. Şeriat yolunda sağlam yürüyebilmek, nefis ve şeytana karşı daha güçlü olabilmek için konulmuş bir terbiye ameliyesi. Kulu, Rabbine daha fazla yakınlaştırmaya vesile. Nefsini daha tesirli bir şekilde terbiye etmesine yardımcı.

Kısacası, hakikate ulaşmak için öncelikle ilâhî emirlere harfiyen riayet etmek ve bu vadide kalbini daha sağlam, ruhunu daha güçlü kılmak için de nâfile ibadetlere devam etmek gerek. Büyük müceddid imam-ı Rabbani’yi dinleyelim:

“Dilin yalan söylememesi ve doğru konuşması şeriattır. Kalpten yalan düşüncesini uzaklaştırmak, eğer zorlayarak ve çalışarak olursa tarikat, eğer zorlanmaksızın müyesser olursa hakikattir.”

Büyük imamın bu güzel misalinden şunu anlamıyor muyuz? Doğru sözlü olmak, Allah’ın razı olduğu güzel bir ahlâk, yâni hakikat. Kul, bu hakikate ermek için, ilk olarak, şeriatın “yalan söylemeyiniz” emrine uyar; dilini bu günahtan uzak tutar. Daha sonra kalbine yalan söyleme arzusu gelmemesi için ruhunu tedavi etmeye başlar. Bu vadide bir gayretin, bir faaliyetin içine girer. Sonunda kalp hiçbir zorlamaya, çalışmaya lüzum kalmaksızın yalan söylemekten nefret eder hâle gelir. Artık o kalbe, yalan yanaşamaz olur. Konuştu mu mutlaka ve büyük bir rahatlıkla doğruyu söyler. işte bu adam doğru söylemenin hakikatine ermiştir.

Büyük imamın bu ifadelerinden hakikate ermenin, bu mutlu neticeye kavuşmanın tarikatsız da olabileceği anlaşılıyor. insan, doğrudan, şeriattan hakikate geçebilir. Ama, bu ermenin, bu varmanın şeriatsız olmayacağı muhakkaktır.

Burada bir tasavvuf tahlili yapmak istemiyorum. Bunları sadece şunun için yazdım. Şeriat denilince, sadece, islâm’ın ceza hukukuna dair hükümlerini anlamak eksik olur.Yalan söylememek de şeriattır. Yalan söylemeyen, gıybet etmeyen, başkasının malına, canına, ırzına, namusuna kötü nazarla bakmayan, helâl kazanç peşinde olan bir insan da şeriat üzeredir ve hakikat yolundadır. Böyle birinin şeriata karşı çıkması, kendisiyle tenakuza düşmesi demektir.

Dinin temeli, şeriatın esası, insanın yaratılışına dayanır. Karşımızda bir cansızlar âlemi mevcut. Bu âlemde her zerre, her yıldız, hava, toprak, su, ziya her şey Allah’ın küllî iradesine tâbi. O’nun koyduğu ilâhî kanunlara uygun hareket etmede. Ama bu uymada, irade söz konusu değil. Her şey O’nun emrine, yine O’nun iradesiyle boyun eğiyor. Melekler âlemi de bu hakikatin bir başka görüntüsünü sergiliyorlar. ibadet için, tesbih için, hamd için yaratılan bu varlıklarda da insandaki mânâsıyla bir irade mevcut değil. Onlar, Allah neyi emrederse onu işliyorlar.

insana gelince o, hilkat tablosunda apayrı bir manzara sergiler. Her şeyiyle Allah’ı tesbih eden şu kâinatın bu şuurlu meyvesinin de her hücresi, her organı daima tesbihte, daima ibadettedir. Zaten bunların idaresi ona verilmiş değil. Ne ciğerini kendisi çalıştırıyor, ne kanını kendi iradesiyle deveran ettiriyor. işte, hepsi Allah’a itaat üzere bulunan bu beden ülkesine, bir sultan tayin ediliyor: Ruh. Bu ruha, büyük bir lütuf ve yine büyük bir imtihan olarak irade takılıyor.

insan ihtiyar ve irade sahibi bir varlık. Parmağıyla dilediği yöne işaret edebiliyor, yüzünü istediği tarafa dönebiliyor. Kendisindeki bütün duyguları dilediği gibi kullanabiliyor. Nereye isterse oraya gidiyor, neyi arzu ederse onu yiyor, neden hoşlanmazsa ondan kaçıyor.

Bu iradenin önüne teklif çıkarılmış, bu iradenin önüne imtihan çıkarılmış ve netice itibariyle bu iradenin önüne cennet ve cehennem çıkarılmış.

işte, şeriat insan iradesinin Allah’ın razı olduğu sahalarda dolaşmasını emreden ve O’nun razı olmadığı sahalardan kaçınmasını ikaz eden bir emir ve yasaklar zinciri. Kul bu ilâhî ipe sımsıkı sarılmakla emrolunuyor.

insan iradesinin önünde iki ayrı saha var. Biri dünya, diğeri ise Âhiret işleri. Ama şu var ki, islâm’da dünya işlerinin hepsi için de getirilmiş kanunlar, kaideler mevcut. Kul, bunlara uyduğu takdirde hem ibadet etmiş, hem de dünya hayatını daha rahat, daha mesut yaşamış oluyor.

Şeriat üzerinde yapılan münakaşaların daha çok bu ikinci grupta merkezleştiğini görüyoruz. Bu ikinci kısım da ikiye ayrılıyor. Biri muamelât, diğeri ceza. Ve şeriat üzerindeki tartışmaların ağırlık merkezi, bu son kısım. Elbette, ceza hukuku yönünden de islâm’ın koyduğu birçok hükümler mevcut. Bunlar da şeriat ve bunlara da inanmak farz. Her emir gibi bunlara riayet etmeyen de mesul olmakta. Böyle bir emre uymayış, ona karşı bir vurdumduymazlık, bir isyan mahiyeti taşıyorsa sahibini günahkâr eder. Şayet, o ilâhî emri, o Kur’anî hükmü inkâr etmek, onu reddetmek tarzında ortaya çıkıyorsa küfre sokar. Ama, islâm sadece bu hükümler değil ve din sadece bunlardan ibaret değil. Meseleyi yalnız bu sahaya çekmek, kısır bir değerlendirme, yanlış bir anlayış olur.

islâmî hükümler şu üç ana gruba ayrılırlar. Biri, ferdin kendi nefsine karşı vazifeleri. Diğeri, ailesine karşı vazifeleri. Üçüncüsü de cemiyet hayatındaki vazifeleri. Şeriatın bunların her üçüne de getirdiği ölçüler, hükümler var. Her birinin inkârı küfür ve her birine karşı isyan etmek günah. Ama bunlar arasında öncelikli olanlar, ferdin kendi nefsine ait vazifeleri. Bunların başında da ibadet geliyor. insanın kendi nefsine ve ailesine ait mükellefiyetleri hususunda, bütün semâvî kitaplarda hükümler mevcut. Hepsinde ibadet emredilmiş, hepsinde günahlardan sakınma esas tutulmuş.

Bu ibadetlerin şeklinde, vaktinde, miktarında farklılıklar var, ama ibadeti emretmeyen, ahlâkı emretmeyen bir hak din göstermek mümkün değil. Lâkin, sosyal kaideler, hele devlet yönetimine dâir hükümler, dinlerin en mükemmeli ve en sonuncusu olan islâm’da kemâliyle yer almış.

Şunu özellikle ifade etmek isteriz: insanın yaratılış gayesi, bütün dinlerde müşterek. Bu gaye, Kur’an-ı Kerim’de: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” âyetiyle ifade buyurulmuş. Bir de belli şartların tahakkukuna bağlı emir ve yasaklar var. Bunlardan biri de ceza hukukuna dair hükümler. Bu hükümler şarta bağlı. Bugün Almanya’da, ingiltere’de, Fransa’da yaşayan Müslümanların bu emirleri tatbik güçleri yok. Ve bunlardan sorumlu da değiller.

Bu konuda yapılan tartışmalarda, muhatabı olan mü’mini islâm’ın bir kısım emirlerini kabul etmiyormuş gibi göstermek ve onu insafsızca tenkit etmek, tek kelimeyle zulüm olur. islâm kardeşliğini baltalayan ve âhirette cezası pek büyük olan bu tarz ithamlardan hassasiyetle kaçınmak gerek.

Bütün insanları fakir bir ülke hayal ediniz. Siz bu ülkenin fertlerini, islâm’ın zekât farîzasını yerine getirmemekle suçlayabilir misiniz? Elbette ki hayır. islâm’ın ceza hükümlerine inandığı halde bunu tatbike gücü yetmeyen bir Müslüman da böyle değil midir? Bunları tatbik etmek devletin vazifesidir, ferdin değil. Dolayısıyla da ferde herhangi bir sorumluluk terettüp etmez.

islâm’ın temel hükümleri, hangi beldede olursa olsun, ferdin uymak zorunda olduğu ilâhî emirlerdir.

Devlet yönetimiyle ilgili hükümler de ilâhîdir, onlara inanmak da her mü’mine farzdır; ama onların uygulanmasından sorumlu değildir.

“Şeriatta; yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir. Onu da ulûl-emirlerimiz düşünsünler.” Bediüzzaman.

islâmî hükümler hakkında getirilen bir sınıflandırmayı da burada nakletmek isterim. ilâhî hükümler iki kısma ayrılıyor: Bir kısmı sadece Müslümanlara uygulanan hükümler, diğeri ise bir islâm beldesinde yaşayan herkese tatbik edilen hükümler. işte bu ikinci kısım, “muamelât” ve “ceza” hükümleri. Bir gayr-i müslim cizye vererek islâm beldesinde yaşıyorsa, o beldenin bir vatandaşı olarak bütün muamelat ve ceza hükümlerine muhatap olur. Hırsızlık ederse eli kesilir, birisine zina iftirasında bulunursa cezalandırılır. Bazı çevreler meseleyi ters değerlendirerek, islâm’ın ceza hükümlerinin uygulanmadığı bir ülkede namaz kılmanın, oruç tutmanın da bir mânâ ifade etmeyeceği gibi çok saptırıcı ve bir o kadar da mesuliyetli sözler söylüyorlar. Kendilerine karşı çıkan mü’minleri de Allah’ın hükümlerinden bir kısmını dikkate almamakla suçluyorlar.

Halbuki bu iddia asıl kendileri hakkında geçerli oluyor. Şeriatın yüzde doksan dokuzunu teşkil eden ve dinin temeli olan hükümleri hafife almak ve dinde sadece müslim - gayr-ı müslim herkese uygulanan ve cemiyetin huzur ve saadetini temin eden muamelât ve ceza hükümlerine ağırlık vermek gibi bir hatanın içine düşüyorlar.

Namazın her rekâtında Fâtiha’yı okuyan ve Rabbinden “sırat-ı müstakime” hidayet talebinde bulunan bir mü’minin, çok dikkatli olması gerek. Aşırılığın her türlüsü, yâni ifratı da tefriti de insanı istikametten uzaklaştırır.(ALINTI).
vallahi şeriatı özledik denilesidir.
kısa ve orta vadede imkansızdır.
kadın programlarında, başörtülü yaşlı teyzelerimin hoplaya zıplaya "acil durum anlasana" şarkısını söylediklerini hatırladıkça, bi tarafımla gülesim gelen iddia.
doğru tespittir ama ismen daha doğru bir ifade kullanmak gerekir zira genel tabir edilen adı din devletidir ama dönüştürülmek istenen noktanın dinle de uzaktan yakından alakası yoktur.din adı altında ahlaksız bir ortaçağ süreci yaşatılmak isteniyor.