bugün

vardir boyle bisey. mesela bakarsin yabanci sozlu sarkilara, elin sarkisi dont yu vi$ yor gorlfrend vas hat layk mi gibi derin dusunceler icerirken, bizim sarkilarda sevgiliye sevgiyle bakan gozlerin kor olmasini dileyecek kadar derin duygular vardir misal (bkz: intizar). boyle hersey derin, hersey dalgali, hersey uclarda yasanir. yasamazsan da yuzeysele cikar adin. hava cok sicaktir ve olunmesi gerekiyordur misal, damarlarda sevgi akar. ortasi yok mudur arkadas? nedir sebebi bu kontrolden cikmis duygularin, bu bitmek bilmez dramanin?

artik yandan yemis akdeniz kulturu mu dersin, dogu kulturunun mistikligi bati kulturunun disvurumculugu ile birlesmis mi dersin, arzular selale mi dersin, istedigini de, buyur, adini sana birakiyorum.
her daim etkilir, belkide türk aile bağlarının bu denli güçlü olmasının sebebidir. gerek küçük bir çocuğun, gerekse yatağa mahkum olan yaşlı anne/baba'nın "ama, ama, ama sen beni sevmiyosun" çeklindeki ağlamaklı sözlerine dayanamaz hiç bir türk.*
türk insanının hayatı algılayış biçimiyle doğrudan ilintili durumdur. Türk insanı hayatı bir dram filmi tadında yaşar çoğunlukla. hayatın her alanında kolaylıkla gözlemenebilecek bu durum; çay bahçesi, cafe gibi yerlerde somutlaşmış haliyle karşımıza çıkar. çay bahçesi gibi bir doğal gözlem ortamında sıkça rastlanan; aynı masada oturan ve tek kelime etmeyerek * sıkılan insanlar, bahsi geçen dramatizasyonun doğal sonucudur. türk insanı, iletişimini şikayet ve ajitasyon üzerine kurmuş olduğundan, ortada hiçbir sorun yokken de konuşacak hiçbir şey bulamazlar.

Coşku yok, kahkaha yok, eğlenme yok, iletişim yok... Varolan iletişim de genelde yıkıcı, direkt ego tatminine yönelik hamleler topluluğudur. Hayat böyle geçer gider. Dramatik ilişkiler, dramatik hayatlar... Dramatizasyon her yerdedir, zira aksi de kabul görmez. Sözgelimi sokakta, cafede, otobüste eğlenen bir grup genç gören ve dramatizasyonu bir kültür yapı taşı olarak gören teyze, hemen bağırmaya başlar; ya da eğlenmeyen ve eğlenmenin ne demek olduğundan haberdar olmayan nesildaşlar hasetle bakar. Teyze gelir bağırmaya başlar ve hemen dramatize eder anı. "Burası toplu taşıma aracı" gibi bir girizgahtan sonra, "zaten hastayım da başım ağrıyor da ben size katlanmak zorunda mıyım" diye muhtemel bir söylenme süreci başlar. Evet, teyze belki de haklıdır, ancak gençlerine hoşgörülü olmayan, gençlerini sevmeyen bir toplum da zerre ilerleyemez. "ilerleme" gibi bir derdi olmayan, muhafazakar, ancak muhafazakar olduğundan dahi haberdar olmayan teyzemizin literatüründe tatlı sözcükler olmadığından, tüm toplum birbirinden nefret eder ve bu böyle sürüp giden ve yüzyıllarca sürmemesini dilediğimiz bir kısır döngüdür.
metin üstündağ ın penguen in bu haftaki sayısında çok güzel açıkladığı olaydır. dramatize ettikten sonra fırına verilir, fırından çıktıktan sonra paketlenip ajitasyon olarak servise sunulur.