bugün

turk insanin hayatinda dramatizasyonun onemi

türk insanının hayatı algılayış biçimiyle doğrudan ilintili durumdur. Türk insanı hayatı bir dram filmi tadında yaşar çoğunlukla. hayatın her alanında kolaylıkla gözlemenebilecek bu durum; çay bahçesi, cafe gibi yerlerde somutlaşmış haliyle karşımıza çıkar. çay bahçesi gibi bir doğal gözlem ortamında sıkça rastlanan; aynı masada oturan ve tek kelime etmeyerek * sıkılan insanlar, bahsi geçen dramatizasyonun doğal sonucudur. türk insanı, iletişimini şikayet ve ajitasyon üzerine kurmuş olduğundan, ortada hiçbir sorun yokken de konuşacak hiçbir şey bulamazlar.

Coşku yok, kahkaha yok, eğlenme yok, iletişim yok... Varolan iletişim de genelde yıkıcı, direkt ego tatminine yönelik hamleler topluluğudur. Hayat böyle geçer gider. Dramatik ilişkiler, dramatik hayatlar... Dramatizasyon her yerdedir, zira aksi de kabul görmez. Sözgelimi sokakta, cafede, otobüste eğlenen bir grup genç gören ve dramatizasyonu bir kültür yapı taşı olarak gören teyze, hemen bağırmaya başlar; ya da eğlenmeyen ve eğlenmenin ne demek olduğundan haberdar olmayan nesildaşlar hasetle bakar. Teyze gelir bağırmaya başlar ve hemen dramatize eder anı. "Burası toplu taşıma aracı" gibi bir girizgahtan sonra, "zaten hastayım da başım ağrıyor da ben size katlanmak zorunda mıyım" diye muhtemel bir söylenme süreci başlar. Evet, teyze belki de haklıdır, ancak gençlerine hoşgörülü olmayan, gençlerini sevmeyen bir toplum da zerre ilerleyemez. "ilerleme" gibi bir derdi olmayan, muhafazakar, ancak muhafazakar olduğundan dahi haberdar olmayan teyzemizin literatüründe tatlı sözcükler olmadığından, tüm toplum birbirinden nefret eder ve bu böyle sürüp giden ve yüzyıllarca sürmemesini dilediğimiz bir kısır döngüdür.
güncel Önemli Başlıklar