bugün

"gerçek şu; ben kötü bir insanım ama artık bu değişecek, değişeceğim..bu, yaptıklarımın sonuncusuydu. artık temize çıkıp yola devam ediyorum, doğruca ilerleyip yaşamayı seçeceğim. bunun olması için, şimdiden can atıyorum. sizler gibi olacağım..iş, aile, büyük ekran lanet bir televizyon, çamaşır makinesi, araba, cd çalar, elektrikli konserve açacağı, sağlıklı yaşam, düşük kolesterol, diş sigortası, ev kredisi, ilk ev, günlük kıyafet, valiz, oturma grubu, tak-yap ürünleri, oyunlar, abur cubur, çocuklar, parkta yürüyüş, 9-5 mesai, iyi golf oynamak, araba yıkamak, süveter seçmek, aileyle noel, emekli maaşı, vergi muafiyeti, oluk temizliği, geçinip gitmek, geleceği düşünmek ve öldüğün gün..."

(bkz: ewan mcgregor)
kariyer deliliğinin içine edivermiş filmdir. bu içine ediş sırasında ortalamanın üzerindeki genç nüfusu galeyana getirecek sahneler vardır. bu da filmi kült ve ötesi mertebesine çıkarmıştır. filmin ünlülüğünün benim gözümdeki yorumu budur. birçok sahnedeki argümanlar iş hayatına, kariyere, hırsa tokattır. bu da olması gerekirdirden yola çıkıldığında film başyapıt olmuştur. ötesi yoktur. illa ötesini aramak için kasacaksak otomotik portakal'ı ve kubrick ustayı ziyaret edeceğiz. el mecbur! o kadar aşmış müziği dinleyen insan kötü adam olamaz öngörüsüyle. hayatta öngörülere takılmama dersini kubrick gibileri mi veriyor? öngörüymüş? yerim ben öngörüleri!

hatunların alışveriş manyağı, erkeklerin futbol delisi olduğu klişesi gibi başka klişe bulamadım film boyu. sömürgecilikle ilgili ezilmişlikle ilgili bir yığın sağlam materyal vardı yalnız.

kariyer ve hırsı alaşağı eden film. trainspottingin tanımı budur!
edit:kariyer deliliği/ statü manyaklığı/ evde iş/ işte iş/ rüyada iş/ moda mod yaşam/ gene iş/ işte yükseleceğim deyip egoyu dizginleyememek/ hırs ve esaret...
edit büdüt: hayatın bir şeyler yapabilme dürtüsüyle güzel oluşu/ çalışmanın gerekliliği işi abartmanın gereksizliği/ işsel körlük/ bir şeylerin farkında olmak/ yaşamı sevmek ve yaşama tutunmak/ hayatta çalışmanın mühimliği/ hayatın sadece iş olmadığı realitesi...
10 üzerinden 8,5!
izlediğim en iyi uyuşturucu temalı film olarak beynimde yer etmiştir. çünkü uyuşturucuyu bu kadar gerçekliğiyle göz önüne seren bir film daha olduğunu düşünmüyorum. ve de gülmekten dumur eden. özellikle spud; baba sen nasıl bir tipsin öyle ya. * ayık kafa tribe sokarsın insanı.
kesinlikle kullanan kullanmayan herkezin izlemesi gereken bir film. kaçırmayınız efenim.
çevirisi siren yayınları tarafından dilimize kazandırılan eser.
stanley kubrick üstadın filmlerini hatırlatan iyi bir film.

evet sistem adı geçtiğinde bir yerlerde, bu demek oluyordur ki isteklerimiz ve yaptıklarımız bizim yapabileceklerimiz doğrultusunda yapılması gerekenler. yani neticede hayat bizim ama, bize dikte edilenler ile mutlu olabiliyoruz ancak. bunu eleştiriyoruz zaman zaman. buna dair filmler yapıyoruz. buna karşı gelmek için hippi olanlar, uyuşturucan ölenler ya da ne bileyim işte bir sürü bok yiyenler var.

yine kubrick ustanın sözü bu aşamada bilgi verebilir;

--spoiler--
suçlulara ve sanatçılara karşı garip bir zaafım var-- her ikiside hayatı olduğu gibi kabul etmiyor. her hazin hikaye, gerçek hayattaki olaylarla çelişki içinde olmalı.
--spoiler--

sosyal canlılarız, toplumda yaşıyoruz. bunu yüz bin defa söyledim belki. ve bunu söylerken yüz bin defa o çok akıllı, kendini bilmiş tipler gibi mimikler kullandım. daha 20 yaşında hayatı çözmüş, okula gitmekten başka bir entelektüel alt yapısı olmamış bir insan olarak, itici geldim bunu yaparken. pek çok defa yaptım. başka konularda da yapıyorum.

kendin olmak nasıl bir şey ola ki? yemek tercihlerin ve zevklerin, toplumun kendini tarihsel süreçte farklılaştırma yapısı içinde gelişmiş şeyler. yani şöyle söyleyebiliriz, türkiye'de yaşıyorsun ve türksün, kebap seviyorsun. bir kaç istisna hariç hangimiz et yemeklerini sevmiyor ki? ama solucan yemeyi denemek isteyen yoktur sanırım aranızda?

aynı şekilde askerlik. bu milletin yüz yıllardır değer verdiği en önemli mesleklerden birisi. o üniforma hangi erkeğe yakışmıyor ki?

fahişelik, toplumda kabul edilemez ama vazgeçilemez unsur. ihtiyacımız var ama hangimiz kızımızın fahişe olmasını ister ki?

burada bir şeyleri eleştirmiyorum yanlış anlaşılmasın. kafamda hep sisteme karşı gelmek hormonlarımı hareketlendiren bir şey olmuştur. endorfin salgılatır bana biraz da adrenalin. ikisi karışınca orgazma benzer bir tad çıkar ortaya. ama işte orgazm kadardır. yaşamak istiyorsak da bu orgazm kadar olmalıdır.

yine çok siktiriboktan bir cümle kuracağım ama kusura bakmayın, "haya yine de güzel be."

başkalarının arzularının sana enjekte edilmiş haliyle bile güzel. sistem içinde büyümeliyiz, zamanı geldiğinde belki insanları kendi sistemimize sokabiliriz. dünyaya gelmiş ve bunu yapmış, şimdi neredeyse taptığımız tüm o büyük liderler gibi.

nefes almak bile güzel bazen, küçük bir gelecek kurup, eşinle çocuk yapmak, onları okula göndermek...

kısacası hayat güzel yine de, american pie izlerken bile.
ewan mcgregor dışında Robert Carlyle'ın çok iyi oyunculuk çıkardığı film. o psikopat rolünün hakkını vermesi sonucu olsa gerek hitler the rise of evil filminde adolf hitler'i oynamıştır.
soundtrackleri müthiş olan,requiem for a dreami izledikten sonra izlenirse intihar etme isteği uyandıracak harkulade film.
[null ]http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/3034/trainspotting-soundtrack
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/31175/trainspotting---perfect-day---lou-reed
uyuşturucuyla kopan gençlerin; o kimden olduğu belirsiz film boyunca ağlayan ve beşikte unutulan çocuğun ölmüş bembeyaz halini görünce midemin bulanmasına neden olan film.

(bkz: bu filmde çok trip var)
(bkz: geleneksel pazar kahvaltısı)
--spoiler--
"hayatı seç. mesleğini seç. kariyerini seç. kocaman s... bir televizyon seç, otomatik çamaşır makinanı seç. arabanı, cd çalarını, elektrikli ev aletlerini seç. sağlığını, düşük kolestrolü ve dişlerine ilk günkü gibi bakmayı seç. yatırıma en yüksek faiz veren ve borçlara en az faiz veren bankayı seç. pembe panjurlu bir ev seç. arkadaşlarını dikkatli seç. iyi bir tatili ve bavulu akıllıca doldurmayı seç. en güzel sıçtığımın fabrikasında üretilmiş en güzel s. çtığımın elbiselerini seç. dini ve dua ederken ne bok olduğumuzu düşünmeyi seç. o salak televizyonun karşısında oturup o salak programları seyrederken sürekli tıkınmayı seç. sonunda da sefil bir evde yalnız başına geberip giderken, yerini senin yerine geçmek için seni kandıran bencil ibnelere bırakmayı seç. çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç.

geleceğini seç..

hayatı seç.
--spoiler--
filmi iyidir de sanki kitabı daha iyidir. ağır derece argo küfür şiddet ve uyuşturucu içerir.
alkolik olduğuma şükrettiren,muhteşem film.
requiem for a dream in yanından geçemesede izlenmesi gerekenlerden. basketball diariesayarında bir film.
kitabı henüz okumadım kıyaslayamayacağım ama filminden çok etkilendim.
"so why did i do it? i could offer a million answers, all false. the truth is that i'm a bad person."
izlemeden ölme filmlerindendir.
insanın başına hep korktuğunun gelmesidir trainspotting. bir elektrikli süpürgenin haftasonu umarsızca çalıştırılmasına katlanmak zorunda kalmaktır, saçmasapan arkadaşlara ses çıkaramamaktır belki de, beraber olduğun kızla bir daha beraber olmamak; kapı dışarı edilmektir, trainspotting sanırım hayat gibi bir şey. herkesin farklı bağımlılıkları var hayatta, buradaki gençlerin uyuşturucu. benim kahve, şu bayan şu şekil geyinir hu şekil geyinir. demem odur ki, trainspotting bir nevi g.te giren şemsiyedir, açılamamasıdır. korktuğun finalin yaldır yaldır sana gelişidir. ewan işin içinde olduğu için ayrı bir güzeldir, danny'i söylemiyorum bile.
bugüne kadar yapılmış en gerçekçi filmlerden biridir. avrupa sinemasının mihenk taşlarındandır.

''lanet olası c vitamini illegal olsa onu bile kullanırdık.'' repliği aklıma kazınmıştır.
bunalım zamanlarında izlenmemelidir!
zira izleyiciyi yerden yere vurur, uzun süreli, hatta kalıcı etki bırakır!
elektirkli konserve açacağın varsa normalsin. yeter ki; elektriklik konserve açacağını bile icad edip pazarlayan bu sistemin ürünlerine ve standartlarına gereksinim duy. senden ihtiyaç duydukları tek şey bu arzunun kendisidir. arzu, devrimin psikomotoru olduğu kadar kapitalizmin de termodinamiğidir. trainspotting'den ben bunu anladım. lsd felan hikaye. aynı normativite etrafında toplananlar ve diğerleri.
kopuk kopil soğuk hayatlar anlatılır . insanın türk olduğuna aile değerlerinin hala var olduğuna şükredesi gelir.

liseye giden kızı evinde düdükleyip sabah anne babasıyla kahvaltı yapmak . hatta sıçtığı çarşafı etrafa boca etmek. amk. öle hayatın.
en azından requiem for a dream gibi dramatik değil. biraz siyasi bile sayılabilir. çok genel ama vurucu. kesinlikle vurucu.
filmin tek kötü yanı 1 saat 50 dakika sürmesi 4 saat yapsalar sıkılmadan izlerdim.hadi onu yapmadın be mübarek ikincisini cek önümüze koy!

ayrıca;

iskoç aksanının bir kere daha hastası olunuldu.
sevenlerine müjde ikincisi geliyor: yönetmen bütün oyuncuları 40 lı yaşlarında tekradan birleştirecek. aynı karakterler renton begbie spud sickboy diane yine aynı oyuncunlar tarafından canlandırılacak. film bir kaç sene sonra çekilecekmiş.

zaten yönetmende ilk filmden sonra bu şekilde tasarlamış olayı .
mutlaka izlenmesi gereken bir film. izleyin izlettirin. ikincisi de çekilecekse über olur, süper olur, makbule geçer.
anadoluda tren işaretlemece oyununa verilen ad.