bugün

amerika, da yaklasik 2 ay once seyredilip cope atilan film. filmde surekli fransa asagilanmaktadir. filmin bir sahnesinde yamulmuyorsam kizini kurtarmaya calisan babanin eroin saticilariyla (araplarla) dogustugu sahnelerin birinde, saticinin arkasinda turk yapimi bir ufak bir firin bulunmaktadir. seker kelimesi filmin orjinalinde sugar yerine kullanilmaktadir. film vasatin uzerine cikmamaktadir. klasik rambo tarzi amerikan filmidir.
(bkz: iyi seyirler)
son yıllarda izlenebilecek nadir gerilimlerden.. zaten film başlayana kadar, "la amerikan şeysi işte, izlenmez la, gülerim ben buna lan" tarzı triplere giren izleyici; filimin ilk karesindeki ayda balık tutan çocuğu gördüğünde, ilkin bi "lan?" efekti ve ardından da dreamworks logosu geçince bi "hassiktiir.." komutlarıyla önce bi doğrulup ciddileşerek filmi izlemeye başlıyor..*

ellerinden geldiğince bıcırık göstermeye çalıştıkları emily browning'in müthiş performansı ve arielle kebbel'in güzelliğiyle dolu dolu bir film izliyoruz.. film içinde yerine oturtamadığımız bazı sahneler kafaları kurcalasa da, filmin sonunda her şey yerine güzelce oturtuluyor.. hem zaten konuda çekik gözlülerin emeğinin geçtiği de aşikar.*

sonuç itibariyle; 'gerim gerim gererim' demese de 'çatır çatır izletirim' diyen güzel bir film yapmışlar.
a tale of two sisters'ı taklit eden ama ondan daha güzel olan filmdir. gerilmek isteyenler mutlaka izlesin.
hatunların güzelliği de filme damgasını vuruyor. arielle kebbel, emily browning ve elizabeth banks'in güzelliği için bile izlenebilir.

direkt spoilerlı bölüme geçiyorum ben. konusunu, bokunu püsürünü bilen biliyor zaten.

--çılgın spoiler--

-film boyunca, sarışın üvey anne karakteri rachel'ın bi boklar çevirdiğine o kadar çok inandırmışlar ki filmin sonunda şok olmadığımı söylesem yalan olur. zavallı kadın boku bokuna öldü.

-kız resmen şizofrenmiş yani.. "oha" dedim resmen. zaten şizofren çıkmasaydı, film saçma olurdu.

-yalnız, o değilde, ben a tale of two sisters'ı izlemiştim önceden ama unutmuşum. filmi izlerken o hikaye hiç gelmedi aklıma.

-filmin senaryo ve kurgusu çok akıcı. hop oturup hop kalkıyorsunuz. bi sonraki sahnede ne olacak diye tahminlerde bulunuyorsunuz. filmin en iyi özelliği bu.

-mildred'ın, rachel olduğunu zannettim resmen. kıza bak her şeyi nasıl da kurgulamış kafasında. mildred'ın hikayelerini dinleye dinleye kafayı sıyırmış hatun. filmin sonunda "yuh be ama!" dedim.

-filmden çıkarılacak en büyük sonuçlardan biri sevişirken dikkat etmeniz gerektiğidir. babaları, bakıcıyla sessiz sedasız işini bitirseydi kız o kadar kinlenip öyle bi mallık yapmazdı. öyle şeyler de olmazdı.

--çılgın spoiler--

babalar gibi bir film olmuş. hata bulamadım. izleyin annem, izleyin.
(bkz: uninvited)
--spoiler--
her şey iyi güzeldi de -hatta izlediğim en başarılı gerilimlerden biriydi ve sonu da çok şaşırtıcıydı; aa ne kadar klişe, sonu belli işte diye izlerken tam anlamıyla göt oldum afedersiniz- çok ufak bir şeye takıldım ben nedense; anna'nın bileklerini kesince yatırıldığı klinik ile kadını öldürünce yatırıldığı neden aynıydı ki, akıl hastası olup aynı zamanda suçlu olanlar ayrı bir yere konulmaz mı? neyse sonuç olarak çok başarılı filmdi efendim.*
--spoiler--
Dün izlediğim, 3 tane daş gibi oyuncunun (Emily Browning, Arielle Kebbel, Elizabeth Banks) oynadığı, çok güzel bir yerde kurulu olan çok güzel bir evde geçen, büyük bir kısmında klasik amerikan korku filmi dedirten ama sonunda sizi ters köşeye yatıran ve "oha" dedirten filmdir. izlememiş olanlar aşşağıdaki yazıyı okumasın!

-----spoiler-----
Film hafızası kayıp olan, annesini kaybetmiş kızın hikayesini anlatmakta. Kız (Emily Browning-anna) annesini kaybedince (sonradan anlıyoruz ki tek kaybettiği şey annesi değil) bileklerini keser ve bu sebeple akıl hastanesine yatırılır. Bir süre sonra doktorun "her ne kadar hatıralarımız bizi yaşatsa da anna belki de bu kez unutmak bizi hayatta tutabilir!" telkiniyle beraber hastaneden çıkar. Bir nevi üvey annesi olan rachel ve babası ile göl evinde yaşamaya başlar. Sonradan kardeşi alex de onlara katılır. iki kızkardeş racheldan nefret eder ve onunla ilgili olarak birşeyler (bir açık bulmak için) araştırmak isterler. Bulduklarını sanıp isimini değiştirdiğini ve hatta bir aileye bakıcılık yaparken bütün aileyi öldürüp kaçtığını internetten öğrenirler. Bu üçlü arasındaki kavga büyür ve siz iyicene racheldan nefret etmeye başlarsınız. Hatta bu arada anna hayaletleri ve kabus gibi şeyleri gerçekmiş gibi görür (Annesinin canlı halini, eski sevgilisini mesela). Filmin sonlarına doğru klasik bir amerikan korku-gerilim filmi gibi görüp bitse de gitsek diye düşünürsünüz. Ben annesi hayalet olarak gelip annayı racheldan kurtaracak diye düşünmüştüm. Ama film sonunda size (en azından orjinalini izlememiş biri olan bana) hareket çekip şok ediyor. Filmin sonunda anlıyorsunuz ki anna gerçekten deli. Kötü sandığımız rachel aslında katil falan değil (gerçi baba ile beraber annenin arkasından işler çevirmişler ama!). Alex ise anna'nın hayalinde yaşayan biri. 1 sene önceki patlamada anneyle beraber ölmüş olan kızkardeşidir. Anna Annesini, kızkardeşini(bunları yanlışlıkla) ve eski sevgilisinin kendisi öldürmüş. Biz bunların şokuyla sarsıldıktan sonra anna eskiye dönüp ne olduğunu hatırlıyor ve tabiiki bu arada biz de izliyoruz. Anna rachel ve babasını basınca onları öldürmek için annesinin de içinde olduğu ve kızkardeşinin de içeri girdiği göl kıyısındaki evden benzin alır ama kapatırken tam kapatmaz ve sızıntı oluşur. Kızkardeşi de lambayı devirince yangın çıkar ve ev patlar. Bunların öncesindeki partiden gelen eski erkek arkadaşı da bunların hepsini görür. ileri de kendisinin "olayları gördüm. Hadi buluşalım ve konuşalım" demesiyle sanki rachelın suçlu olduğunu söyleyecekmiş gibi bir izlenime kapılırız. Tabi buluştuklarında ex arkadaş anna'a olayı anlatınca annanın hafızası geri gelir ve anna ex arkadaşı eşşek cennetine gönderir. Yani biz önceden faklı izleyip buluşmadıklarını sansak da bunları filmin sonunda görürüz. Annanın rachel'ı sürekli olarak bir aileyi öldüren bakıcı olarak görmesinin sebebi ise filmin son sahnesinde anlaşılmakta. Kendi odasının karşındakini paylaşan kişi o aileyi öldürenle aynı. O aileyi öldürme hikayesini anlattıkça bu da kendini kaybetmiş ve kötü psikolojisinin iyice deliliğe kaymış olduğu sonucunu çıkardım buradan.

Film gerçekten çok başarılı. Orijinal filmi (janghwa, hongryeon- a tale of two sisters ) izleyemedim ama bu film de ters köşe yapmayı başarmış. Aslında annanın katil olduğunu anladığımız sahneyi gerçekten çok güzel yapmışlar. Yani filmin son kısımları sizi malak gibi ekrana baktırtıyor. Film içerisinde annanın yüzüne baktığınızda "agucuk bugucuk" diyerek kızı sevesiniz geliyor. Kız hem güzel hem sevimli. O kadar melek yüzlü bir kızın böyle bir rol için seçilmesi gerçekten çok iyi düşünülmüş(aynı şey awake adlı filmde jessica alba içinde geçerli). Bu Sizi ters köşe yapmasındaki en büyük sebeplerden. rachel için de Tam tersi şekilde konuşabiliriz. seksi ama ben bir manyağım demek için uygun yüz ifedesine sahip. Aslında bir çok ayrıntı filmin çoğu yerine bırakılmış olsa da (mesela alexin anna hariç kimseyle konuşmaması gibi) ben filmden çok fazla bir şey beklemediğimden hiç dikkat edememişim.
Sonuç olarak "kaçırmayın" diyorum. Çok başarılı bir film. Ama sonuna kadar sabredin!

http://www.flickr.com/pho...rivne/3974359760/sizes/o/
http://www.flickr.com/pho...rivne/3973578091/sizes/o/

"I finished what I started"

-----spoiler-----
harika kurgusu ve sürprizleriyle leziz bir film.
hayatımda izlediğim en iyi korku gerilim filmi diyebilirim.

--spoiler--

filmin sonu ohaa denilebilecek nadir filmlerden.

--spoiler--
altıncı his çakması diyeyim anlayın artık.