bugün

Filmin artık bayan Yahudi geyiklerini geçersek eğer film güzeldir kesinlikle izlenmesi gereklidir.

tek derdim yeni filmlerde kıllı erkek siki gösterme modasının bir türlü geçmemiş olmasıdır. Ulan mecbur muyuz ormanın içinde boğulmuş erkek siki görmeye. kesin bari şu ormanı da midemiz az kalksın.
izlemeye ikinci yarısından* bile başlasanız konudan kopmadığınız, tamamını idrak edebildiğiniz, konusu yavan, duygu yüklü olduğu iddia edilen film.
(bkz: der vorleser)
kate winslet oscarı evet hak etmiştir bu filmle ama film öylesine bir filmdir. belki de kate winslet'ın başarısı burdan gelmektedir,film kötüyken,onun parlaması çok daha kolay olmuş olabilir..
izleyerek zaman kaybettiğimi düşündüğüm gerek konusu gerek sahneleriyle yıllardır ısıtılıp önümüze konulan filmlerden farkı olmayan bir yapıt. ilk 1 saati zaten erotik filmleri andırıyor. aynı şey defalarca tekrarlanıyor ve balık daha baştan kokuyor. filmin gidişatının boktan olacağının sinyallerini alıyorsunuz. öyle etkileyici filan da değil film. almanya'da geçmesine karşın ingilizce konuşulması hadi biyere kadar kabul ediliyor ama insan bari biraz kate winslet' ı yaşlandırmayı başarır. neyse sinema zevk işidir ve beğenenlere saygı duyarız ama benim için sınıfta kalmıştır film.
insanı allak bullak eden bir film ve kate winslet oscarı sonuna kadar haketmiş.
David Kross'un mature takıldığı film.
kate winslet'in yahudi lobisini arkasına alıp oscakarı kucakladığı film. *
filmde anlatılan ilişkinin boyutları insanı derinden etkiliyor. vurucu bir son ile akıllarda kalan şahane bir film.
kate winslet in oyunculuğunu sergilediği ve bu sayede birşeye benzemiş olan filmdir.senaryonun işlenişinde yeryer kopukluk olması ve almanca yerine ingilizcede çekilmesi filmin fiyasko yanları.*
güzel film. kate winslet in oğlan dostunu öperken,

"slowly, slowwwwlyyy" dediği sahnenin sesini telefonuma attım. arandığımda "slowly slowwwlyy" diye çalıyor telefonum.
bir sex machine olarak ergen michael ve sex teacher hanna, küvette geçen mükemmel bir porno film.

(bkz: konulu lan bu)
kate winslet e hayranlık duyan birisi olarak çok beğendiğim filmidir. o elemantinin yerine kendimi koymadım değil hani. ama kate e de aşık olmamak mümkün değil arkadaş nasıl o iş bilemedim ?
kate'in oyunculukta zirve yaptığı filmdir. o güzellik o oyunculuk. allah bozmasın on numara hatun.
her şeyden önce bu bir aşk filmi. hem de sonu intiharla biten bir aşk. yıllara meydan okumuş, onu yaşayanlar tarafından her gün hatırlanmış ( adamımız büyümüş olmasına rağmen neydi öyle yüzüne gözüne yerleşmiş hüzün? adam bir tek kadını hapisten almaya gittiğinde ve onun ismini gardiyana söylediğinde gülüyordu içinden içinden)

aşkın bilmediğimiz, edebiyat ya da sinemada az işlenmiş bir tarafını kendine iş edinmiş. bunun için de almanyanın o soğuk, ciddi ve politik ortamından başka bir dekor düşünülemezdi heralde. sübyancılık demeye dilim varmıyor ama az rastladık biz böyle olgun kadın-ergen erkek aşkına sinemada.

tam da burda aslında yaşıtlarından belki de 10 yaş büyükmüş gibi bir ruha sahip olan ve aslına bakarsanız o on yaş büyüklerde dahi olmayan bir aşk anlayışına ve dünya görüşüne sahip olan ergenimizin, şiirle ilgileniyor, metafizik bir dünyada yaşıyor ve inanılmaz zeki! olmasından dolayı basit bir porno filmi senaryosundan fersah fersah ötede bir senaryo çıkıyor ortaya.

akranlarıyla göl kenarında eğlenirken bisikletine atlayıp kadınına koştuğu sahne, kadın onu basit bir nedenden ötürü azarlayıp da hayatından defettiği anda kapıyı çarpıp gittiği ama sonunda " nereye gidiyorum ki, gidecek yerim yok" çaresizliğinde geri döndüğü sahne hep süper sahnelerdi.

pretty woman filminden arak olduğu bal gibi belli olan opera-arya dinlerken ağlayan kadın ve onu izlerken "işte bu" diye iç geçiren ve aşkı katmerlenen erkek ! bilemiyorum gerek var mıydı böyle bir hırsızlığa, ama aklım bana belki de pretty woman o sahneyi bu filmden çalmıştır dedirtiyor evrensellik bağlamında.

mükemmel bir film. filmi izlemeyip de fikir edinmek için bu yazıları okuyanlar; izleyin.

ya o ergen rolündeki çocuğun, oscarlık kate karşısında döktürmesi? ya o kate in memeleri? omg.
entel şehvet, kültürel çığlıklar, edebi sevişiklik, edepli aşklaşmalar...

hey bebek,
hikayeler anlatcam sana. soyun.. tüm düşlerini. yalnızca bana...
bernhard schlink'in holocaust üzerine yoğunlaşmaya çalışırken bir yandan da konuyla bağlantılı olarak anlattığı bir aşk hikayesini de içinde barındıran romanının ismi. oldukça anlaşılır bir şekilde, basit ifadelerle çevrildiği için ingilizce çevirisinden okumak sıkmıyor, ama okurken * bir şeylerin eksik olduğunu, çıkarıldığını hissediyorsunuz ister istemez.

romanın ana kahramanının gözünden anlatılan hikayede, yapılanlardan pişmanlık duyup duymamak, suçluluk hissedip hissetmemek ya da olanları bir şekilde de olsa telafi edip etmemek arasında kalmış michael berg * bu çelişkileri yaşayan birçok insanı aklınıza getiriyor. roman biterken hala kararsızlıklarla boğuşan michael berg'ün durumu, kendine itiraf etmekten korktuğu çaresizliği hiç de yabancı gelmiyor ve okuyucuyu garip bir şekilde etkilemeyi başarıyor.

(bkz: der vorleser)
--spoiler--
hanna'nın intihar sebebinin dış dünyayla değil de, michael'ın hannayı artık istemiyor gibi görünmesiydi.
--spoiler--
"anlat kendini, çocuğuna da, anlatabilirsen kim olduğunu, güvenip inanabilirsen buna.."
anlatabilmek üzerine bir film..di.
kate winslet'in performansı ve yönetmenin (bkz: stephen daldry) atmosfer kurma becerisinin sürüklediği,ancak hikayesi biraz havada kalan ortalama film...
izlenmesi gereken film. konusu çok sürükleyici değil, biraz sakin bir film ama oyunculuklar çok iyi. kate winslet, titanic'ten sonra izlediğim en iyi performanslarından birini sergilemiş.
oyunculuk açısından çok sağlam,özellikle mahkeme kısmında gerçek kesitler sunan, vefa duygusu ve ergen anıları üzerinde duran hoş bir film.
yönetmeninin yiğenine seni kate winslet la sikiştircem olum diyerek çektiği filmimsi. bu ne lan? yarısını bile bekleyemedim çıkmak için. her fırsatta winslet ın memelerini, götünü göstermek mi yönetmenlik? sözüm sana değil kate, sen yapmışsın bir cahillik oynamışsın, sözüm o sapık yönetmene, herhalde yönetmen kate in resimlerine bakıp mastürbasyon yapan bir insandı da yönetmen olunca soyun bakalım kate ciğim dedi.

iğrenç film.
insanın zayıf noktalarının, onu nasıl uçuruma sürüklediğini anlatan güzel bir film. bir eksikliğin varsa ve bunun bilincindeysen, toplumdan bunu saklaman gerektiğini düşünürsün. bazıları ise bunda o kadar başarılıdır ki, zayıf noktasının utanılacak bir durum olduğunu düşünüp, ömrünü feda edebilir.

okumayı bilmeyen yetişkin bir kadının, kitaba olan aşkı ve öğrenme arzusu için ergen bir erkeği seks ile kendine bağlaması ve devamında da hayatlarını birbirlerine bağımlı olarak yaşamalarını anlatıyor. etik olarak bakıldığında bir kadın, bu yaştaki bir genç ile cinsel ilişkiye girmesi, hatta ona seksin nasıl yapıldığını öğretmesi kabul edilir şey değil, özellikle bizimkisi gibi kapalı toplumlar için gerçerli bu. bir de bu kadın, seks öğretimi karşılığında gencin kendisine kitap okumasını istiyor. fahişelerin yaptığından çok frklı değil genel olarak baktığınızda. fahişeler ergenlere bacaklarını açar ve ilk seks deneyimini yaşalarını sağlar karşılığında da para alır. ama bu kadın kitap okunmasını istiyor. yani karşılaştımada bir bedel var. lakin izlerken buna takılmıyorsunuz. kadın da genç de başlarda öyle tutkulu sevişiyor ki, tüm olumsuzlukları görmezden geliyorsunuz. fakat film içinde ilerleyen zamanda seks için şartın kitap okunması olunca etiksel olarak değerler giriyor devreye ve kadın artık eskisi gibi tutkuyla genç adama yaklaşamıyor.

bir sırrı ömrünüz bıyunca saklamak zordur. anlaşılmasına sebep olacak olaylara karşı koyamıyorsanız, söylemesiniz de açığa çıkabiliyor. filmi izledikten sonra iki kare aklımdan çıkmadı. birincisi, kadın ve genç bir bisiklet gezisinde yemek yemek için gittikleri bir yerde masaya otururlar ve yanlarında öğrenciler oturmaktadır. garson gelip ne yiyecekelrini sorar ve onlar menüye bakarlar. kadın da bakar ama ne yiyeceğini bilemez, çünkü menüyü okuyamamaktadır. genç adamdan bir yemek seçmesini ister ve bana da aynından der. bu zaten okuma-yazma bilmemenin ezikliğini yaşayan kadın için bir darbedir, psikolojik olarak bunu hissederken yanlarında yemek seçmeye çalışan çocuklara öyle bir bakar ki, çektiği acıyı o an izleyici olarak hissedersiniz, içiniz acır. yetişkin kadın karakterini canlandıran kate winslet'ın bu sahnedeki oyunculuğuna değer biçilemez. biçilmemeli.

bir de, duruşma salonunda tutanağı yazanın bu kadın olduğu konusundaki ispat sahnesi. kadının önüne bir kalem ve kağıt verilir. kadın donup onlara bakar buğulu gözlerle, mosmor olmuş vücudunu hareket ettiremez. o an hayatının dönüm noktsıdır ve kadın o yaşına kadar ezikliğini yaşadığı şeyi itiraf edemeyecek kadar güçsüzdür. kendini hapsettiği karanlık kuyuya ölmek için dalar bu kez ve "ben yazdım" deyip, ömür boyu hapis cezası alır. kadının o anki duruşu oyunculuktan çok fazlası.

filmle ilgili daha söylenecek çok şey var. ama ne zaman filmde geçen bu iki kare aklıma gelse, kendi kuyumda ölmeyi diliyorum. kelimelerim sukuta bürünüyor.

(9/10)
(bkz: sevişmek sevişmek sevişmek)