bugün

crash'le birlikte bedavadan oscar almış filmdir. hatta abartıyorum: en iyi film oscarı almış tarihin en kötü filmidir. (anlamayan gerzekler için: en iyi film oscarı alanlar içindeki)

the hurt locker'ın aldığı oscarı içine sindirip avatar gibi bir filmin hakederek aldığı oscarları sindiremeyen sinema canavarları varmış sanırım. onlara tavsiyem, en yakın zamanda amerikan ordusuna katılıp ırakta militan kovalamalarıdır.

bu filmin nasıl oscar aldığını biliyorsunuz. "yaşasın amerika, yaşasın amerikan ordusu" "amerikan askerlerimiz öyle sevecen ki, bir canlı bomba havaya uçtuğu için üzüntüden ağlayabiliyorlar" "askerlerimiz o kadar iyi insanlar ki ıraka barış getirdiler" gibi mesajlarla. hatta o kahpe oscarı alırken bi ara içeri amerikan tankları girecek diye korktum.

herneyse babyfaceler. popülere olan gıcıklığınız yüzünden bu filmin aldığı oscarı hazmediyorsanız film zevklerinizin içine edeyim.
türkiyede vizyona ilk girişinde komik bir sayıda gişe yapmış oscarlı film. 12 mart 2010 da tekrar vizyona girecekmiş. e tabi o kadar ödülden sonra daha fazla gişe yapacaktır.

edit: ilk vizyona girişindeki gişesi
ilk Haftasonu Seyirci (3 Gün)
1.163 kişi
Toplam Seyirci (10 Hafta)
4.586 kişi
sirf oscar aldi diye seyrettim ve gordumki amerikan propogandasindan baska birsey yok.. bu kadar oscari neden aldigi belli.
en iyi film ödülü ve yanında 5 oscar daha aldığını bilmesem bu film için fena değildi diyebilirdim, gerçi hala objektif bakınca insan fena değildi diyebiliyor. fakat bu kadar oscar ve en önemliside en iyi film oscar'ı ödülünü alması nedeni ile izleyeci açısından film daha bir büyük beklenti içerisine giriyor. şahsım adına film hiçbir şekilde beklentilerimi karşılayamamıştır, filmi izlemeden önce eleştirileride duyduğumdan ötürü aslında çok büyük bir beklentiylede izlemedim doğrusu fakat buna rağmen karşımda çok basit bir film vardı. senaryosu çok düz, filmin hemen hemen hiçbir sahnesinde mantık veya duygu yoğunluluğu bulunmuyor, gerçekçilikten bahsediliyor özellikle buna kesinlikle katılmıyorum. son zamanlardaki en sinir olduğum şeylerden biriside bu, sözde şu gerçekcilik kavramı. nerde hayatın içinden bir konu var, nerede yalnız kalmış bireylerin iç yapısını samimi bir biçimde izleyiciye aktarmak var eleştirmenler buna bayılıyor, çoğu bu filmede bayıldı zaten, eleştirmenlerin birçoğunu boşuna sevmemezlik etmiyormuşum hakkaten, sinema anlayışımız inanılmaz zıt. hayatın içinden bir konu olduğunda, insanların yalnız psikolojik yapısını ele alan, gündemde olan ve çok bilindik konular sinemaya aktarıldığında bunun adı nedense gerçekcilik oluyor. oysa ben dümdüz başlayan ve biten insanda hiçbir etki bırakmayan bir konu görüyorum bu filmde. bana göre asla ve asla sinemada gerçekçilik kavramı bu değildir, her hayatın düzlüklerini basitini anlatana oscar vereceklerse yazalım bizde bi senaryo çeksinler, inanın çok zor değil.
aynı yönetmen aynı ekip "nefes: vatan sağolsun" filmini çekmiş olsaydı tüm ödülleri silip süpürürdü muhtemelen.
kötü, pis ırak'ta, kötü, pis ıraklı'lar tarafından öldürülen zavallı askerleri anlatan çok üzücü film.
benim korkum, vietnam'ı kaybettikleri halde 100 tane kahramanca film çekerek, sanki kazanmışlarda ve vietnam burda asıl şerefsizmiş, gibi gösterdikten sonra aynı şeyi ırak'ta da yapmaları.
orda ölüyorlarmış, çok üzücüymüş.. lan ne bok yemeye gittiniz oraya.
üstlüne üstlük zavallı ıraklı'ları pislik ve terör bağımlısı gibi göstermeleri yokmu.. ah..
e çek tabi böyle amerikan yanlısı film; oscar'da alırsın ebeninkinide.
şimdi yok şu yönetmiş yok bu oynamış bu iyi seviyormuş istesem verirmiymiş falan gibi abudik kubudik muhabbetlere hiç ama hiç girmeden ciddi ciddi en iyi film kategorisinde olan diğer filmlerle karşılaştıralım, ne farkı var diye.
valla ne yalan söylüyeyim bu seneki filmler biraz tırt ve çoğu duygusal sömürme üzerine gidiyordu ama tarantino'nunki çok farklıydı sanki. sonuçta o da kendi tarzında yaptı bu işi.
neyse, serious man'e hala kılım. bu hayatta izlediğim orta karar filmlerden biriydi açıkçası. yani orta karar desem de film esnasında olm dur lan kesin bişi olucak hacı diyorsunuz filmin sonunda skym böyle işi demeye getiriyor, olmuyor; olduramıyor.
konudan uzaklaştık:
"getir mürsel"
hani beşiktaş, galatasaray ve fener'in kötü olmalarından şampiyon oldu diyoruz ya; aha aynısı işte oscar'da yaşandı. cidden filmler tırt pırt falan yuha çüş höh möh'tü yani.
sinematografik açıdan iyi olmasına rağmen bu filmin oscarları toplamasının tek sebebi amerikan askerlerinin kanlı postallarını yalamasıdır ve bunu o kadar sığ yapar ki insanın midesi bulanır.
bariz savaş yanlısı bir film.

avatar ile karşılaştırırsak birbirinin zıttıdır. avatar, savaş karşıtı bir filmdir ve amerikan hükümetinin ırak işgalini evet eleştirmiştir. the hurt locker ise olayı belgesel tadında tutarak, asker psikolojisini öne çıkartarak, amerikan hükümetinin politikasına paralel bir yol izlemiştir. ırak işgalinin kaka bir şey olduğu hiç dile getirilmemiştir filmde oysaki yaptığın film ırak işgalindeki askerleri anlatıyor değil mi niye eleştirmiyorsun ki? askerlerin psikolojileri ön planda anlamadım bunu. bizdeki nefes bu filme her haliyle on basar. ha oyunculuklar güzel, sinematografi sikik ama. gerçekte, elin umursamaz amerikan askeri orda burda ıraklı insanları vururken, kadınların ırzına geçerken; çavuşun ölen çocuğa üzülmesi çok hayali bir tablo. bu yapılan 'gerçeklik' ise akademinin sülalesini ta götten s.kim!

şu filmi izlerim tarafsız bir şekilde, veririm puanımı 10 üzerinden 7 ama yanarım yanarım oscar ödüllerinde hakkı yenilen avatar ile district 9'a yanarım.
bir filmdir ki en fazla oscar alan ve aynı zamanda bir o kadar da boktan olan. 2 saat 10 dakikalık filmde sürekli herhalde buradan sonrası oscarı getirdi bunlara deyip deyip izledim. film bitti, düşündüm lan kesin ben filmden anlamıyorum dedim. yok arkadaş öyle de değil anlarım ben filmden, bırak oscar almayı oscar adaylığına bile kilometrelerce uzakta olacak bir film bu, o kadar boktan.
içeriği hiçbir halta yaramıyor. işin garibi ülkesi işgal edilmiş ırak lı terörist, işgalci amerikan piçleri ise garibanları oynuyor.
geçen sene ekim gibi vizyona girip kimsenin ruhu duymadan raflardaki yerini almış film.

oscar'ı kazanaınca yeniden vizyona sokulacakmış. salonlar dolar taşar artık.
"Oscar aldı diye film izlenmez" klişesini bir kez daha haklı çıkaran yapım. Nitekim, filmde iki patlama sahnesindeki yavaş çekimler hoştu ki, bunu izlemek bir filmi başlı başına iyi veya kötü yapmaz. Son derece kötü bir anlatım vardı, görüntü yönetimi iyiydi sadece. Konu ise çok düzensiz; politik doğrucu oldum sanırken, ABD'ye doğru kayan bir ibre var... Bizim askerler de insan yakarışı...
kesinlikle "en iyi film" oscarını almış filmler arasında izlediğim en kötü film.Boşuna harcadığım 2 saat bir yana, zamanında Kurtlar Vadisi Irak filmini eleştirdiğime yanıyorum.
şu filme 6 oscar veriliyorsa bizim nefes'e 31 tane verilmeli!
filmi izlemedim bilmiyorum. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olacağım biraz ama bunda haklı olduğumu düşünüyorum. bu film kesin milliyetçi tavırlar sergiliyordur. oscarıda bundan mı almıştır bilmiyorum ama beni asıl üzen nokta şuydu: sayın yönetmenimiz oscarını alırken gözyaşları içinde bu ödülü oradaki kahraman amerikan askerlerine ithaf ettiğini söyledi. ve bu sözü de deli gibi alkışlandı. çok matah birşeymiş gibi sevinildi, adeta helal olsun denildi. ya sayın yazarlar ben mi yanlış biliyorum. sayın amerikalı askerler sizin elin ülkesinde ne işiniz var? neden ordasınız hala sevgili kahramanlarım? ha evet unutmuşum özgürlük getiriyordunuz değil mi.
hayatımda gördüğüm en kötü filmlerden birisi. o kadar oscar'ı verenlerin gırtlağına yapışıp nefessiz bırakasım var.
--spoiler--
Yaşlanmaya başladığın zaman, sevdiğin bazı şeyler artık eskisi kadar özel gelmemeye başlar. Kutudaki palyaço gibi...Sadece bir teneke ve içine konulmuş hayvan olduğunu anlarsın. sonra da gerçekten sevdiğin bazı şeyleri unutursun ve zamanla benim yaşıma gelince sadece bir iki şey kalır sevdiğin. Benim için sadece bir tane.
- Delta Bölüğüne hoş geldiniz.
- Çavuş.
--spoiler--

asker psikolojisini iyi yansıtan bir film ve askerlik mesleğinin itaat ve dönülmez bir yol olduğunu güzel anlatmış bence. ırakta yapılanları bu kadar oscar ile temizleyemezler elbet ama etkileyici bir filmdi kanımca. ayrıca film müzeikleri arasında metallica- the day that never comes'ın görmek çok hoş olurdu zannımca. ben kendi adıma bu şarkıyı bu filmin müziği yapıyorum.*
özetlemek gerekirse; bu filme oscarı layık görenlerin beynini s.keyim ben, eğer bu film oscarı hakederek aldıysa demek ki geçen yıl hiç film çekilmedi. ırak'taki abd askeri psikolojisi falan fişmekan adına bi dünya film vardır da yamulmuyorsam ödül filan almışlıkları yoktur, bu kadar sıradan ve tekdüze bir film neden ödül aldı?

illa da asker psikolojisi diyorsanız alın size; (bkz: jarhead)
bana, "nefes: vatan sağolsun" filmini hatırlatan film. hikayeler aynı. ikisinde de askerlerin psikolojileri anlatılmıştır ve filmlerde sıkça rast geldiğimiz aşk ve kadın-erkek ilişkilerinden uzak durulmuştur.

ama şu var; "nefes"de kendi topraklarını savunan askerlerin hikayesi anlatılırken, "the hurt locker" da işgalci bir ülkenin askerlerinin hikayesi anlatılmıştır.

işin tuhaf yanı, hem işgalci hem de işgal ettiğin ülkenin insanlarını kötü göstermeye çalışmış bayan bigelow. her bomba sahnesinde o bombanın amerikan askerlini parçalamasını şahsen çok istedim.
ve son olarak, bu kadar sıkıcı bir film nasıl olduda oscar aldı anlayamadım. bence oscara aday bile gösterilmemeliydi.
vaktinizi boşa harcamayın türünden kaka bir film.
"kahraman" amerikan askerlerinin ırak'ta canla başla nasıl bomba imha ettiklerini ve birbirlerini kıran bu "kötü" insanları adam etme çabalarını anlatan film. filmde abd neden ırak'ta zerre anlatılmıyor ya da ırak, abd ve müttefikleri tarafından işgal edilmeden önce ne haldeydi o'da anlatılmıyor. insan bu pisliklerin ırak'ta yaptıklarını bilmese "ne iyi insanlar" diyecek ama 14 yaşında bir kıza tecavüz edip ört bas etmek için tüm ailesini öldürüp ve cesetleri yaktıklarını bilince ve o "muhteşem" abd adaletinin bu suçu işleyen askerlere sadece 2 ile 3 yıl arasında ceza verdiğini bilince film daha da saçmalaşıyor.
o kadar oscar'ı alması yazık olan filmdir. bir kere hiçbir amerikan askeri gebermeyi göze alıp öyle ırak'lı bir çocuğu aramaz, saçmalamayın. sürekli sallanan bir kamera var filmde. sabit tut şunu bilader diyorsun duymuyor da. tamam aksiyon için süper de, bir yerden sonra miden bulanıyor. onu geç, sürekli bir yakın çekim deliliği var filmde. ya biraz çık yakın plandan, bir arkayı görelim.. yok. hasılı 8 mart dünya kadınlar günü için iyi lobi yapmışlardı zaten.
televizyon kanallarının, medyanın, kısacası bu işi profesyonel yapmaya çalışan her mecranın "hart lakır" diye yanlış telaffuz ettiği yapım.
oscar ödülünü aldığına inanması güç bir film. amerika ırak a özgürlük getiriyor, ödülünü de akademiden alıyor. güzel bir şey(!)