bugün

the hurt locker

en iyi film ödülü ve yanında 5 oscar daha aldığını bilmesem bu film için fena değildi diyebilirdim, gerçi hala objektif bakınca insan fena değildi diyebiliyor. fakat bu kadar oscar ve en önemliside en iyi film oscar'ı ödülünü alması nedeni ile izleyeci açısından film daha bir büyük beklenti içerisine giriyor. şahsım adına film hiçbir şekilde beklentilerimi karşılayamamıştır, filmi izlemeden önce eleştirileride duyduğumdan ötürü aslında çok büyük bir beklentiylede izlemedim doğrusu fakat buna rağmen karşımda çok basit bir film vardı. senaryosu çok düz, filmin hemen hemen hiçbir sahnesinde mantık veya duygu yoğunluluğu bulunmuyor, gerçekçilikten bahsediliyor özellikle buna kesinlikle katılmıyorum. son zamanlardaki en sinir olduğum şeylerden biriside bu, sözde şu gerçekcilik kavramı. nerde hayatın içinden bir konu var, nerede yalnız kalmış bireylerin iç yapısını samimi bir biçimde izleyiciye aktarmak var eleştirmenler buna bayılıyor, çoğu bu filmede bayıldı zaten, eleştirmenlerin birçoğunu boşuna sevmemezlik etmiyormuşum hakkaten, sinema anlayışımız inanılmaz zıt. hayatın içinden bir konu olduğunda, insanların yalnız psikolojik yapısını ele alan, gündemde olan ve çok bilindik konular sinemaya aktarıldığında bunun adı nedense gerçekcilik oluyor. oysa ben dümdüz başlayan ve biten insanda hiçbir etki bırakmayan bir konu görüyorum bu filmde. bana göre asla ve asla sinemada gerçekçilik kavramı bu değildir, her hayatın düzlüklerini basitini anlatana oscar vereceklerse yazalım bizde bi senaryo çeksinler, inanın çok zor değil.