bugün

sağlık veya görev değişikliği nedeniyle bir yerden başka bir yere giderek huzur sağlanacağını bildiren bir söz.
iki yol'un kesişiminde, ne kalır ki geriye?

"neden soruyorsun, nereye gideyim... "

şiirler var, bir goge bakma duragi var, övgüler dizilmez, başka. dillere pelesenk olmuşluğu unut, bunu sevmeyişini hatırlama, yalnızca bak ve gök orda bir yerlerde zaten. daha iyi bir hayat diyorduk, hep vardır, orda bir yerlerde. aşk şiiri olmamalı durak, ki göğümce değil, gözümce ve gölümce de değil. -gönlümce demiyorum, demem.- ama bir durak var, varmak için biletler harcanacak bir durak var. bir son durak var, gelmek zor olmalı, tebdil var, ferahlığa varmak ötede. ( "ikimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım./ bu evleri atla, bu evleri de, bunları da. göğe bakalım!" )

olmasaydı da zaten, bunca mavilikten nasibini almamış olsaydı gök, ve bir göl olmasaydı (ördeklerin bir kış günü kendileriyle beraber götürdükleri), hani diyelim ki bir fikir düşüverseydi usumuzun heyecanlandıran kısımlarına, bir tilkiyi daha çok sevseydik diğer 39 tanesinden ya da ne bileyim işte, bir mayısta çim arzusundan yazılmış olsaydı bütün "çimlere basma" tabelaları ve de içimdeki cücelerden biri oturuveriyor olsaydı akla düşen fikrin üzerinde, yalnız bir ayıp hevesle araya giriyor olsaydı zaman, ve hatta araya girmiyor olsaydı da solucan deliklerini özlüyor olmasaydık bu denli, yine de bir göz bilirim ben; hiçbir durağa varılamayacak olsa da yalnız bakılmışlığından savuracak bir göz bilirim. bir de bir yalnızlık bilirim, sırf o yüzden kimseye güven veresi yoktur bazı sözlerin. insan dediğin yüzük bile takıyor, imzası da cabası, yeminler tutulmak için yoklar, yeminler yoklar. süslemek bir sanattır, sanatçı olmayanda iğreti durur. korkuyorum. ve sözlerim de korkuyor elbet. dahası, bir anlamları var mı, hala bilmiyorum. ( "uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir." )

gel gör ki (sen gel yalnızca, görmemek mümkün değil zaten) sırtını çimlere verdiğin her yer, işte orada, göğe bakma durağına dönüşüveriyor. ama şiir de tükenir bir yerde, onun da ömrün içinde belirlidir duruşu. biter. ve filmler de biter, kitaplar da, ve hatta müzik de biter. yalın kalırsın ki kalmalısın; yalından yalnız olur hayat. istediğin gibi gitmeyen hayat. bir yol çıkar önüne, düşüverirsin. yollar zaten içine düşesin diyedir. geri dönmek yahut sonuna gelmek bazen düşünceyi bile zorlar. mekan bazen tebdile yanaşmaz, kıyamaz, bunca gidilmişliğe. o vakit bir başka tebdil-i mekan gelir, kısacık yollara kısacık gidiş dönüşlerle sanırsın ki, sen aslında hiç üzülmedin. oysa daha bir sürü umudun, bir sürü girilecek yolun vardı. "geç kaldın" diye gözüne gözüne sokulan parmakların önünde yığılıp kalmaktansa, evet bir ferahlık olmalı, küçük de olsa gidilen yollarda. çünkü bir başka yoldan sapamayacak oluşunu görecek gözüm yok benim. hani diyelim ki, birinin karşısına geçmişsin ve öyle çok sevilmeyi bekliyorsun. orda durmuş, içinden milyon kere aynı şeyleri geçiriyorsun. işte tam orada, tebdil-i mekanda ferahlık vardır, ferahlık sana bir bok yapmaz, ama bir gitmek gelir; artık kalırsan, içinden milyon kere geçenler taşar çünkü. sonra bir hayat gibi kolay harcanıverir gözlerin, biliyorsun. ( "korkma bebeğim, hepsinin sonu aynı!" )

başka türlüsü güç olmasın diyorum, dedikçe eksiliyorum. nereye saparsan sap orada olacağım diyorum, korkuyorum. sonra bir tebdil-i mekan aklımın sağ tarafına çakıyor çivisini. başım ağrıyor. unutulmaktan korkmuyor olsam keşke. nereye varacağım hiç bilmiyorum. ama derler ki işte, "tebdil-i mekanda ferahlık vardır." kim onlar bilmiyorum, durmadan kulağıma fısıldıyorlar.

( "bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer okyanus diyelim istersen, ya da sen söyle / batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum" )

-fade out-