bugün

Uma Thurman,Ethan Hawke,Robert Sean Leonard'ın başrollerini paylaştığı bir otel odasında geçen film.* *
ing. ses kayıt cihazı manasına gelen kelime
Ethan Hawke'nin sağlam oyunculuk sahnelediği,güzel diyaloglarla süslenmiş izlenebilecekgillerden olan film.
robert sean leonard'la ethan hawke'ın dead poets society efsanesini anımsatmak istercesine eş zamanlı teşrif ettikleri deneysel sinemaya örnek olarak sunulması elzem olan bağımsız sinema numunesi.

godard sinemsından iliklerine kadar etkilenen bir film olmakla birlikte, amerikan bağımsız sineması patentli ve son (en az) 10 yılın* en inandırıcı ve gerçekçi, samimi oyunculuk performanslarını izleyebileceğimiz filmdir.

zaman ve mekan külliyen es geçilmiştir.* senaryosu, nefes almamacasına takip edilesidir. bütün bir film boyunca müziğin kullanılmadığı, cast akmaya başladığındaysa, tek, bir ya da yegane şarkının çalındığına tanıklık ettiğim ilk filmdir. bu muhteşem şarkı için:

(bkz: i m sorry)
Bağımsız sinemanın önemli isimlerinden Richard Linklater'ın yönetmenliğini yaptığı, başrollerini Uma Thurman, Ethan Hawke ve Robert Sean Leonard'ın paylaştığı film. Film, bir odada filmi çekilir diyenlere nazire yaparcasına, mükemmel bir senaryonun yine mükemmel işlenişiyle ve oyuncularınında harika perrformanslarıyla izleyicileri büyülüyor. Filmin ilgi çekici diğer bir yanı ise iki adet Canon XL1 ile çekilmesi.
Richard linklater ın diyalog başarısı yine gözler önünde bu filmde...
öylesine başarılı ki sanki bir aksiyon filmi izliyorsunuz ,her sözün peşinden ne demek istedi bu burda soruları aklınıza geliyor ve bi çırpıda sona eriyor.
ayırıca göbekli ve pis görünümlü ethan hawke de rolünü en iyi şekilde yerine getirmiş,saygıyla önünde eğilme hissi uyandırmıştır.
(bkz: saygıyla önünde eğilme hissi)
düşük bütçeyle değil büyük bir olasılıkla bütçesiz çekilmiş bir film. düşük bütçe deniyorsa onlar da bellidir zaten. otel odasının kirası, topu topu 3 oyuncunun aldıkları ücret, iki kameranın parası. bir de vince in içtiği biralar.

dip not:100.000$ mış bütçesi.
dünya üzerinde izlemesi en zevksiz filmlerden biridir.
az önce cnbc-e'de yayınlanmış film.

edit: asıl söyleyeceğimi unutmuşum; sağlam film. öylesine sürükleyici ki 10 dakikalığına oturduğum televizyonun karşısında kaldığımı filmin sonuna doğru fark ettim. ara sıra kendime güzelmiş bu film dediğimi de hatırlar gibiyim.
soluksuz izlenicek filmlerden biri daha.filmlerde illa muhteşem aksiyon sahneleri veya ne bileyim buyuk butcelerle hazırlanmıs gorselliğin gerek olmadığını kanıtlar gibi.oyunculuklara denecek yok tabi.

konu olarak değil ama mekan olarak bunu seven bunu da sevdi.

(bkz: the man from earth)
şu sıralar medyada sık sık kullanılan kelimedir.

- efendim konuşma tapelerini okudum bıdı bıdı..
- bende bu konuşma tapeleri şöyle böyle..

hayır ''kayıt'' demek çok mu zor?
sike sorusturmasi sirasinda defalarca duydugumuz ingilizce kelime. ya kardesim tape ne yaa.. madem ingilizce kelime kullaniyorsunuz bari telafuzunuda britiş aksani ile yapinda tam olsun.. kayit falan deyin illa tape demek zorunda misiniz? illet oldum aga öyle boyle degil. alin tape tape kullanin.
yazıldığı gibi okunan, ingilizce kaset, ses kayıt bandı, bant.
aziz yıldırım, ya da şike davasıyla literatüre giren kelime.
eskiden bilgisayarlarda bilgi depolama amacıyla kullanılan disketlerin ataları olan manyetik bantlardır.

görsel
görsel
bu bildiğimiz "teyp" diye okuduğumuz yani "kayıt, kaset" anlamına gelen hede mi yoksa bambaşka bir anlamı var da herkes yazıldığı gibi okuyor diye düşündürmüş, son birkaç aydır gerek gazetelerde gerek tvlerde gerek sosyal medyada sık sık karşımıza çıkan hede.
hukuken delil olarak kullanılabilmesi için başka delillerle de desteklenmesi gereken kayıt.

yani öyle konuşmaları kesip biçip, delil olarak kullanılamaz.

misal trabzonspor tapelerinden bir kısmı delil olarak kullanılabilecek. çünkü mecnun otyakmaz teşvik geldiğini doğruladı. *

fenerbahçe tapelerinin henüz kullanılabilirliği yok. *
ingilizce olmayan türkçe olan bir kelimedir. dilimize ingilizceden geçmiştir ama ingilizcesi "teyp" diye okunur ve anlamı başkadır. bu ise türkçe kurallarına uygun şeklilde fonetik okunur ta-pe. ingilizcesi ise script.
anlamı ses kaydı ya da ses kasedi demek değildir. hukuk ve gazetecilik alanında kullanılan teknik bir terimdir.
anlamı yardımcı bir fiil ile kullanılırsa eğer sesli kaynaktan gelen konuşmaları yazı haline getirmektir.
isim olarak sesli kaynaktan gelen konuşmaların yazıldığı kağıtlar-belgelerdir.

cümle içinde kullanımı:
benim işim var çıkmam lazım, sen burdaysan eğer şu son kayıtları tapelermisin.

ya da

bazı tapeler ile kayıtlar birbirini tutmuyor, ses kayıtları tekrar tapelensin.
tapeler sahte, aziz yıldırım dışarı,
tapeler gerçek, komutan içeri,

nasıl tape lan bu denilmesi gereken durumdur.

adaletini sikeyim dünya
Bu ara sık sık gündeme gelen tapeler, Başbakanı tepeleyecek cinsten..
Eskiden teyp diye okunup yolsuzluk soruşturmasından sonra neden yazıldığı gibi okunduğunu anlayamadığım zımbırtıdır.*
son yıllarda ses kaydı yerine kullanılan kelimedir.
öncelikle;

previously on tape:

güler'in "senin önüne ben yatarım" isimli, "talk dirty to me" bölümü
dün çıkan "sıfırlandı mı" isimli, "who is your daddy" bölümü.

türkiye'de (%50-cemaatçiler) güruhunun pek de umurunda olmayan, sadece sümükler saçarak "montaj yeaaa" savunması yapabildikleri ses kayıtlarıdır.
(bkz: geliyor)
özcan deniz' in amanın aman adlı şarkısının klibinde arabaya bindiğinde bastığı, benim turbo falan sandığım teyp düğmesi.