bugün

şu anda eski sevgilimle muhabbet ediyorum, arkadaş olarak ama hala daha bir şeyler hissediyor olabilirim belki, bilmiyorum.
Etinden korkanın kemiğini sikeyim...
Kelimeler bazı anlamlara gelmiyor gerçekten de!

Yoksul yalan şehirler kuruyoruz kafalarımızın içinde.
yargılarımız, değerlerimizi yemiş bitirmiş ne yazık ki.
Yalanlarımız şehir kurmakla bitse iyi kendimizi kandırıyoruz 'seviyorum bu şehri' diye!

Sahi biz kendimizi kandırmayı neden bu kadar sevdik? Üstelik acıtarak, kırarak da çok yendik (kimi(?)).

insan olmak bu değil ki sevmek hiç değil!
gene döndüm dolaştım depresyona girdim. ve standart tekniklerim kurtarmıyor şu an.
Canım çok yanıyor. Artık dayanamıyorum. Yoruldum sözlük. Ne yaparsam yapayım hayatın bir köşesinden tutamıyorum işte. Tuttuğum yer elimde kalıyor. Hiçbir şeyi beceremiyorum, başaramıyorum. Olmuyor gerçekten yaşayamıyorum.
Üst not: özet geçmiyorum.

Vakti evvelinde bana sözlük kaşarı diyen bir tip vardı, o zamanlar durum hassastı belli etmedim, kıçımın kenarıyla epey güldüydüm.
Şu sıralar sözlükte benden daha çok takılıyor. Gene gülüyorum tabii.
Yeni bir hobi edinmiş, her fırsatta göze sokma çabaları. Geçmişte aynı sebepten beni eleştirmese gayet normal bir şey, sonuçta insan illa gündeme gelecekse kazanımlarıyla gelmeli. Ama durum bu. Altımıza ettirmese de güldürmecelerde. Defaatle.
Önceden ettiği lafların çoğunu sonradan yemek zorunda kaldığını söylemişti zamanında. Değişen bir şey yok. Sözlüğe fotoğraf atanlara orospu demişti, sonra gitti burada bacak fotoğrafını paylaştı. Ne yalan söyleyeyim ona gülemedik. Gırtlağına kadar batmak derler buna.
Ara sıra çeşitli paylaşımlarıyla sözlükte de dalga konusu olmayı başardı. Devamı gelir.

Peki tüm bu ilahi komedyanın sebebi? iç çelişkilerden param parça olmuş bir benlik, kendi eksikliklerini başkasına kulp takarak giderme gayreti, özgüven sorunlarını örtmek için statüsünü yüksek gösterecek çabalara dört elle sarılma hevesi, bir de kırılganlığını kırarak giderme düşüncesi. Bir çeşit aşağılık kompleksi.

Ha bak şimdi bunu okusa incinip cevap vermek için yırtınabilir.
Bu tiplemeler başkalarını sallamamayı asla beceremez, oradan tanıyabilirsiniz. önce kestiğim tırnak kadar değerin yok derler sonra da laf sokmak için kendilerine bahane arar kafayı yerler. Takıntılı yapıları ömür boyu dert olur ömürlerini kısaltır.

Arada cömertliğim tutar ederinden fazla kelime harcarım böyle. Buraya kadar atlamadan okuyanlar da ya işsizdir ya takıntılıdır ya da bana değer veriyordur.

Adler usta büyüksün diyorum. Kapanış.
Şu an yanımda uyuyan kişiye ithafen.
"Beş yılımı verdiğim kişi sen olamazsın."
az önce yine aylar sonra ilk kez sözlüğe girdim. zaten laptopu açıp yukarıda yer işaretlerinde görmedikçe aklıma bile gelmiyor böyle bir platformun varlığı, onu da çok nadir yapıyorum. hatta ne yalan söyleyeyim, 2015'ten beri doğru düzgün girdiğim söylenemez buraya. bir tane arkadaş edindim, ortalama aynı vakitlerde ikimiz de terk ettik bu ortamı sonra. konu tam bu değil ama. çok ilginç bir döngü yaşadım, onu anlatmak istiyorum.

sol frame dikkatimi bile çekmedi çünkü çerçöp arasından düzgün bir şey çekmeye çalışmakla uğraşamazdım. gelişmeler yanıyordu, girdim baktım, 2019'un enleri listesi yayınlanmış bir süre önce. bakayım neler olmuş dedim, enler listesinde ağustos aylarından kalma moonlight sonata'nın bir entrysi vardı. neler neler olmuş da ruhum duymamış. birçok yetkili görevini bırakmış, bir sürü isyanlar falan yaşanmış. bir şey değişmemiş gördüğüm kadarıyla, bir beklenti sahibi olmayı da 2014 civarı bırakmıştım.

ekşi sözlük bahsi geçmiş birkaç kez, ssg'nin görevi kanzuk'a devretmesi falan gibi bir şeyler söylenmiş. merak ettim, orada neler yaşandığına bakmak istedim. bir kez yazar olayım demiştim orada yıllardan 2012 falandı, çok çabuk vazgeçmiştim. burası kadar samimi gelmemişti. neyse işte, girdim baktım pek bir bilgi bulamadım konu hakkında ama sol frame'de onlar da "sözlüğün bu hale gelmesi"nden şikayetçilerdi. içim sıkıldı, buraya geri döndüm.

buranın instela'ya dönmesinden bahsedilmişti, merak ettim oranın ne halde olduğunu. yıllardır ismini duyarım ama taş çatlasa iki üç kere girmişimdir. oraya girdiğimde de sol frame'de itü sözlüğün bu hale düşme sebebi diye bir başlık gördüm. geri kalan başlıklar ilgimi çekmediği için "aaa itü sözlük vardı, değil mi?" diyerek oraya da bir gireyim dedim. google'a itü sözlük yazdım, instela ve başka sözlüklerden sonuçlar çıktı. kapandı sandım ilk önce ama bu başlığın varlığı aksini iddia ediyordu. çok geç fark ettim instela ve itü sözlüğün aynı şey olduğunu. isim değişikliğinin ne zaman yapıldığını bile bilmiyorum. üzüldüm biraz, bir zamanlar orada da bir hesabım vardı ama çok kısa süreli kalmıştım.

sonra kafamda can çekişen bir nöron ölmeden hemen önce "bardak sözlük" diye fısıldayıp son nefesini verdi. bir de oraya bakayım dedim, hiçbir zaman çok popüler olmamıştı zaten, geyik muhabbeti olarak kurulmuş olma ihtimali çok yüksekti. bir zamanlar "ohoo ulu çok bozdu hadi bardak sözlüğe geçelim" diye bir geyik muhabbeti dönmüştü, bazılarımız ismi komik ve rastgele bulduğumuz için gerçekten girip bir hesap açmıştık. ölmüş orası da. kapanmış tamamen.

bununla ne anlatmaya çalıştığımı tam olarak ben de bilmiyorum. ben yedinci nesil bir yazarım ama ben girdiğimde de sözlük formatının anası hakkında hoş olmayan laflar edilirdi, ben genel anlamda ayrıldıktan sonra da pek bir şey değişmedi. tarih her platformda ve her koşulda kendini tekrar etmiş ve etmeye devam edecek sanırım. şikayet falan da etmiyorum. açık ve net şekilde sözlüğün kalitesi düştü ben 2010 yılında yazar olduğumdan beri ve düşmeye de devam edecek. sözlüğe giren ortalama insan sayısı düşmeye devam edecek. solda açılan başlık sayısı ve kalitesi düşmeye devam edecek. birkaç yıl sonra burası da unutulmuş bir platform olacak.

zaten benzer formatta birden fazla platform varsa bunlardan çoğu unutulacak demektir.
-facebook alanında en iyi, en güncel ve en popüler olduğu için hayatta kaldı. sonrasında gençler terk etti ancak bu olana kadar facebook hayatımızın pek çok noktasına sızmayı başarmıştı. myspace facebook'un yaygınlaşmasıyla öldü.
-google da aynı şekilde, diğer arama motorları sadece google'a ulaşmak için kullanılıyor çoğunlukla.
-twitter açıldığı zaman yeni ve ilginç bir formattı ve bu yüzden hayatta kaldı. klonları o kadar şanslı olamadı. google plus, facebook'un ezici öndeliğine dayanamadı, yeterince kök salamadı, başka google platformlarına entegre olup öldü.
-instagram da twitter'ın en büyük eksiklerinden biri olan görselliği kullandığı için twitter yanında yükselmeye devam etti. buna benzer çok az sosyal medya uygulamasının ismini hatırlıyoruz ama.
-reddit hem forum hem sözlük hem sosyal medya platformlarının genel özelliklerini güzel bir ortalamayla yapıp başlıklar halinde sunabildiği için hala en başta ama benzer bir platform varsa ismi bile duyulmamış demektir.
-youtube'un bir sürü rakibi arasından öne çıkabilmesinin tek sebebi art arda yapılan geliştirmeler ve insanlara içerik yükleyerek para kazanma imkanı sunmaya başlamasıydı.

demeye çalıştığım, ekşi sözlük bu kadar bilindik bir platformken uludağ, instela, inci, bardak ve benzeri nice klon platformun şu zamana kadar hatırlanması bile bir mucize. bunları yöneten adamlar farklı ülkelerde doğmuş olsalardı facebook ya da google zaten bunları çoktan satın almıştı. ama kendileri idare etmeye çalıştılar, kendi özel yaşamları ve diğer istekleri bunun önüne geçti, zaman içinde sıkıldılar ve farklı alanlara yöneldiler. sözlükler de çoğunlukla başı boş kalmış oldu. zamana ayak uyduramadılar, yenilikler yapamadılar, gerilemeye başladılar ve hızla artan yazar sayısının yanında yetersiz kaldılar.

bu tip platformların hayatta kalabilmesi için birkaç şart var ve bunlar birbirleriyle bağlantılı ilerliyor.

1- farklı bir format: yaptığını yapan daha popüler oluşumlar varsa rekabet yükselmeni engelleyecektir.
2- teknolojide güncel kalmak: yaptığın şeyin daha iyisini ve daha fazlasını yapan benzer bir platform varsa ve sen onları çabucak yakalayıp önlerine geçemezsen ölmeye mahkumsundur.
3- kullanıcıya para kazanma imkanı sunmak: sponsorluklar, reklam anlaşmaları, platformun kendisinden alınan bir ücret; hem yeni kullanıcıları daha fazla kaliteli içerik yaratmak için cezbedecek, hem de geri dönüt olarak teknolojiye yatırım yapmak için platforma da gelir sağlayacaktır.
4- kaliteli kullanıcı kitlesi: trollün bile kalitelisi var. zamanında bunlar çoğunluktaydı ama sonradan her türlü saçmalığı yapmak trolllük sayılmaya başlandı ve trollüğün bile adı kirletildi. troll parodiydi eskiden. bir personaydı. şimdi formatı delip geçen herkes troll ve herkes formatı delip geçiyor.
5- moderasyon: tüm bu mekanizmaları birbiriyle uyumlu tutmak için kurulan bir polis teşkilatı. ama diğer mekanizmalar yürümeyince onlar da insan oldukları için sıkılıp işten kaytarmaya başlıyorlar.

bunları bir ülke gibi düşünürsek; format anayasadır. insanları bir çatı altında toplayan düşünce sistemidir. teknoloji reformlardır, yaşanılan çağdır. para kazanma ihtimali ekonomidir. kullanıcı kitlesi halktır, moderasyon da polis asker ve jandarmadır. halkın bir parçasının halkı hizada tutmasıdır. herhangi birinin çökmesi geri kalanının da çökmesine sebebiyet verecektir. ki gördüğünüz gibi veriyor da. sadece şanslıyız, yavaş çöküyoruz.

güzel günler geçirdik seninle, sayın sözlük. çok insan tanıdım, çok arkadaş edindim, sayısız trollün yükselip düşmesine şahit oldum. ortam sekmesindeki tayfanın inanılmaz kalitesini, sonra tek tek gitmelerini izledim. gammazlığın moderasyon tarafından bahşedilen bir yetki olduğu dönemlerde gammaz oldum, bir süre çok çalıştım, çok kısa sürdü. 12 yaşımda yazar oldum, kendini çok zeki zanneden bir çocuktum ve şimdi bakınca utanıyorum ama silmiyorum o yazdıklarımı çünkü o dönem bile öyle bir dönemdi ki ben ortalama üstü bir yazardım. şimdi 22 yaşımdayım, pek bir şey değişmedi aslında. şikayet etmiyorum çünkü hep gidişattan şikayet ettik ve hep etmeye devam edeceğiz. değişen tek şey baz aldığımız "eskiden"in de giderek daha kötü olması olacak.

yine ayda yılda bir ziyaretinize gelirim aklıma düştükçe. geçmiş sevgililer günün kutlu olsun sözlük.
Keşke anlatabilsem keşke yazabilsem bazen parça parça dökülüyor yazıyoruz zaten ...
insan beyninin sınırsız bir depolama bulutuna sahip olduğunu iddia ediyorlar. Onu zorlayacak egzersizlerle geliştirip depolama alanını genişletmek bizim elimizdeymiş. Bilimsel bir gerçekliği var mıdır yoksa yalnızca bir teori midir bilmiyorum. Ama sizler gibi ben de bilmediğim konular hakkında fikir yürütmeye bayılıyorum. Benim bu konu hakkındaki fikrim her insanın beyninin bir kapasitesi var ve o kapasiteyi zorlamak, beyni geliştirmekten ziyade bozulmasına sebep oluyor. Tıpkı çok eski model bir bilgisayara son çıkan hayvan gibi yüksek boyutlu bir video oyununu indirmek gibi.
ilk bilgisayarımda yapmıştım bu hatayı. Yazılımcı bir eniştem var benim. iş yerinden, gittiği yerlerden falan topladığı kullanılmayan eski parçalardan bana bir bilgisayar toplamıştı. Fakir edebiyatı yapmayacağım konuyu saptırmak istemiyorum ama normal bir bilgisayar alacak paramız olmadığından böyle bir yol seçmişti bizimkiler. Neyse bilgisayar öyle böyle eski değil ama sözlük, faresinin altında top var gerisini siz düşünün. Neyse ben süper mario oyununda bile donan bilgisayarıma internet kafede severek oynadığım gta san andreas oyununu indirmeye çalıştım. indirdim ve bilgisayarımın kocaman tüplü monitöründe ekran yeşile döndü. Sonra daha koyu yatay yeşil çizgiler aşağı doğru hızlı hızlı inmeye başladı. Matrix introsu gibiydi amk. Bilgisayar çökmüş. O gün ilk ve son defa bir bilgisayarın çöküşüne şahit oldum. işte yıllar önce bilgisayarımda yaptığım hatayı şimdilerde beynimde yapıyorum. Bakalım ben ne zaman yeşil ekran vereceğim...
31 yaşındayım ilk defa bu kadar çok uyudum, ama hiç bana göre bişi olmadığını anladım
söyleye söyleye kalmayandır.
keyfim yok.
görsel
El emeğin göz nurun için minnettarım teşekkür ederim.

O ne tatlı bir şey olmuş, kullanamayacağım ama hep saklayacağım söz.

Sana kızıyorum ziyan etme diyorum o ilmek ilmek bakan gözlerini. Sen kıyamazsın bilirim sevmeye ama ben anlarım nasıl sever gözlerin!
Kendinizi kandırıyorsunuz. Bir şey arıyorsunuz bulamıyorsunuz. Ya da buluyorsunuz beğenmiyorsunuz. insanları olduğu gibi değildi şekil verip kabul etmeye çalışıyosunuz. Bütün gün bir fanusun içinde yaşayıp tüm zayıf yönlerinize rağmen insanları sürekli eleştiriyorsunuz.
Bildiğiniz doğruları birileri yalnışlayınca çocuklar gibi sinirlenip küfürler hakaretler sayıyorsunuz.
iyilik yapmadığınız gibi iyilik yapanları "gösteriş için yapıyor" cümlesiyle nitelendiriyorsunuz.
Istediğiniz bir hayatı siz degil de başkası yaşayınca bok atmayı çok iyi beceriyorsunuz.
Mücadele etmeden bir şeyler elde edilmediğini siz de iyi biliyorsunuz ama 24 saatinizi hunharca harcamaktan, tüketmekten muazzam zevk alıyorsunuz.
Hırsızlığa, yalancılığa, rüşvete ve adam kayırmaya hepiniz karşısınız ama yeri geldiginde de kendinizi kurtarmak için bunları kullanmaktan zerre geri durmuyorsunuz.
Herkesi eleştirmeyi çok iyi beceriyorsunuz ama kendinizi eleştirmeyi kendinizle yüzleşmeyi gram beceremiyorsunuz.

Bunları söylemek istedim.
Copy paste olayına açıklık getirmek istiyorum. Zira bazılarınız bu konuda ağlayıp duruyor. Susturayım ...

Copy paste olayında kısmen haklı olabilirsiniz. Yani copy paste var. Sadece bunda haklısınız...

Ama ben copy paste yaparak bilgiyi olduğu gibi aktarıyorum. Arada yani çok az bazılarında yorum yaparak paylaşıyorum. Yoruma gerek duymuyorum ve buna kimse bir şey diyemez. Şart değil, keyfin bilir yani. Ve ben altını çizerim ki "boş bilgi" paylaşmıyorum. Tarihi bilgileri, görselleri, duymadığınız bilmediğiniz ilginç keşifleri, istatistiki bilgileri vs vs sizler hiç bir yerde gördünüz mü ? Belki görenleriniz okuyanınız vardır elbette. Saygı duyarım. Bu konudaki Amacım genel kültürünüze fayda sağlamaktır. Karşılık beklemeden tabiki. Ama sizler, neyse. Hacet yok bende kalsın ...

Bana bu konuda laf atmanızdan yoruldum ama sizler yorulmadınız ...
Burda gökyüzü pırıl pırıl. Sanki mevsimlerden kış değilmiş gibi meltem esiyor. Kuşlar cıvıldaşıyor. Çocukların şen sesi sokağı baştan sona doldurmuş. Yaz gelmiş adeta. Tabii Görünen bu.

Hissettiğim; zemheri soğuğu. Yüreğim buruk. Yüzüm solgun. Ben hariç herkesin keyfi yerinde, sanki!
Klişeleşmiş yalnızlık tanımının da
( kalabalığın içinde yalnızlık) ötesine geçtim artık. Yalnızlığın içinde yalnız hissediyorum.
intihar ettiğini ilk öğrendiğimde hemingway' e çok kızmıştım. aktif ve pasif direnişin edebiyattaki öncülerinden olan, hayranı olduğum bu büyük yazarın yaşamdan kaçması çok ağırıma gitmişti. hemingway' in okuruna yaşattığı ilk hissiyat mücadele etme isteğidir. onun yarattığı karakterler dahi sonlarından kaçmamış, sonuna dek direnmişlerdir. uzun bir süre, direnişin edebiyattaki esaslı temsilcilerinden olan bu yazarın neden intihar ettiğini düşündüm. sonraları bir başlıkla karşılaştım : '' hemingway intihar etmedi, kendini öldürdü '' başlığı ilk okuduğumda ben de şu an bu satırları okuyan sizlerle aynı tepkiyi verdim, intihar etmek zaten kendini öldürmek değil miydi ?

değilmiş. hemingway' in öldürme arzusuyla vücut bulan direnme güdüsü kendi sonunu hazırlamıştı. cephelerden reddedilen bu yazarın savaşma isteği , öldürme tutkusunu en nihayetinde kendisine karşı kullanmasına sebebiyet vermişti. hemingway, hem romanlarında hem de öz yaşamında savaşını sonuna dek sürdürmüş, düşman bellediği benliğine açtığı savaşta galip/mağlup olmuştur.

insan, bazen benliğinin öyle ücra yerlerine yolculuğa çıkar ki, orada kelimeler ehemmiyetini ve anlamlarını yitirmiştir. galip, mağluptur aynı zamanda ; ölümse, yaşam. kişi benliğindeki bu zıtlıkların esiri olur, atay' ın tabiriyle, zıt kuvvetlerin muhasalası haline gelir. ileriye atılmış bir adım çoğunlukla geriye götürür, gelecek geçmişin aynasıdır yalnızca. uyuşmak, bu hali tanımlayacak yegane kelimedir. delirmek, belki.. ''seni" tanıyanlar, ''beni'' tanımayanlar oluverir. çürümeye başlarsın. sen kendini tanırsın, onlar seni tanımaz ve kendine yabancılaştığın yerde onların bir tanıdığı oluverirsin. iğrenirsin. moscarda misali koca bir burun dikilir yaşamının ortasında. sana mı ait ? öyle söylüyorlar diye öyle sanırsın. bir yabancıyı izlediğini bilmezler aynalarda.. sesinden duygularını okumak gibi bir işe soyunurlar bazen, kolaylığına şaşırırsın , gülüşünün ortasında bir hıçkırığa tutulmuşsundur çünkü. o ücra yerden kaçmak, hapsolduğun bu benliği terk etmek istersin. bunca derine indikten sonra çıkış mümkün değildir, bilirsin.

iki yabancı karşılaşır, bir şair başka bir yokuşun başına öfkeyle yol alırken..
Terkedilmişi uyandıran bir bitki dünyası düşünün! Sere serpe yeşil, merhamet insanlara gebe kalmış(?)

Ama bu o kadar da kolay değildir.

Uyuyan kişi yapraksız orman mıdır? 'Küçük yaprak adam'

Yoksa çıplak kış toprağı mıdır?
'Koru kadın'

Onu uyandıran kız taze yeşillik midir?
'Pentekost çiçeği'

Yoksa baharın hayat verici gün ışığı mıdır?
'Düş gören toprak'.
görsel
zamansızlığın orospusu olduğum bir yaştayım .son 5 yılda nereden nereye dediğim bir hayat yaşadım .bol etiket bol sıfat bol bool üzerime olması gerekenden çok bol bir hayat giydim .10 yıl önceki halime bakıp kendime helal olsun diyorum ama hiç zaman bulamıyorum .kendıme dönecek çok az yolum kalmış bunu sadece istediklerine ulaşıp bumuymuş ulan hissine kapılanlar bilebilirmiş .bildim.hamdım ,piştim ve yanma aşamasındayım .
Eve adımımı atar atmaz su içmek için girdiğim mutfakta karşılaştığım manzaraya bak.
görsel
Her ne kadar allahım sen nefsime mukayet ol desem de olmadı ve birini indirip odama geçtim. Normalde şarap seven biri de değilim ama bunca saatlik yoldan sonra ilaç gibi geleceğini düşünüyorum. Muhtemelen yarısına gelmeden sızıp kalırım ama olsun kalktığımda devam edicim. Bu arada ampullerin ne ayak olduğunu ben de anlamadım. evdekilerle karşılaştığım zaman ilk işim bu kadar ampulü götünüze mi sokacaksınız diye sormak olacak.
men dakka dukka.
Hayaaaaatt beeeeniii nedeeeen yoruuyorsuuuun?
biliyorsun hiç bir şeyin anlamı yok, yokluğunda....
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar