bugün

ekspres servis danışmanlık ne demek yahu? bilen var mıdır ki :/
eskişehir'de zengin veya fakir semti pek yoktur. çoğu mahallede zenginlerle fakirler bir arada oturur. aralarında birbirlerine kin duyma, aşağılama durumu yoktur pek. küçükken, mahallede durumu pek iyi olmayan arkadaşlarım vardı. eğlence bahanesiyle bir nevi de para kazanma umuduyla pazara gidip su satarlardı. ben de heveslendim bu iş için. hem arkadaşlarımın yanında gidecektim, eğlenceli olurdu. evde su koyabileceğim bi şişe yoktu. rahmetli annemden para alıp, o parayla kola almıştım. sonra sokağa döke döke gelmiştim eve. annemin bunu nereden buldun ne yapacaksın tarzı ahiret sorularına maruz kalmıştım uzun bi süre. önce izin vermese de ağlayıp zırlayıp kabul ettirmiştim yine. sonra şişeye su doldurup gergin gergin beklemeye başlamıştım. her 5 dakikada bir soğudu mu acaba diye bakıp duruyordum buzluğa. arkadaşlarım çağırdığında suyumun imamın abdest suyundan farkı yoktu. yine de gittim. para kazanamasam da, o arkadaşlarımla para kazanmaya çalışma hevesim çok büyük bi eğlenceye dönüşmüştü...

çocukken ne safmışım... şimdiki halime bakın bir de. klişe biliyorum ama, "keşke hep çocuk kalsak..."
aynı anda hem ağlayıp hem gülmek çok ilginçmiş.
bu gece sözlük çok sıkıcı.
son 1 senedir çok kitap okuyorum.
sabah evden çıkarken üst kattaki yaşlı amcanın zar zar osurması ve buna öküz gibi gülmek.**
ne kadar bana inanmasan da, çevrene ve sana ütopya gibi gelse de, abarttığımı düşünseler de, beni tanıdığını sansan da, sevmiyorum desem de, olanlar olsa da. çok sevdik be abi.
gidiyorum hep insanlardan. gidişimi de böyle bi bebeği uyuttuktan sonra, parmaklarının ucunda odadan çıkan bir anne kadar sessiz yapıyorum.

bazıları koparıveriyor çığlığı arkadan; onlara hiç aldırmıyorum. bazıları ise hiç sesini çıkarmadan bakıyor uzunca ardımdan; en çok onları seviyorum. onlar beni anlıyor.
yarın büyülü bir gün. bazı şeyleri çözmem için önemli kararlar alacağım bir gün. ya iyi ya kötü ortası yok. totemler hep heyecan vericidir..

karamsar olduğumu düşünüyorlar. sadece kendimi kötü şeylere hazırlıyorum. bu bir savunma mekanizması. sonra çok güvendiğim insanların yediği haltlar ortaya çıkınca en azından bekliyordum diyorum büyük bir sukut-u hayale uğramıyorum.

güven garip bir duygu. moraliniz iyiyken her gün daha da güzel açan moraliniz bozukken anında solan bir çiçek gibi.

kimseye söylemediğim planlarım var.kendim için en mükemmele ulaşmaya çalışıyorum hepsi bu. bakalım neler olacak bu da totemler kadar heyecanlı.

beklediğim bir iki şey var onlar beklentilerim doğrultusunda olursa sonsuz huzur olmazsa sonsuz mutsuzluk var.

insanları şaşırtmayı, onlara sürprizler yapmayı,onlara her gün farklı bir beni tanıtmayı çok seviyorum.

hayatımda ilk kez bir kitabı ikinci kez okuyacağım bakalım o yaşımdan bu yaşıma neler değişmiş, nasıl bir tat alıp neler hatırlayacağımı merak ediyorum.

kaybettiğim bir arkadaşım vardı. şimdi kim bilir nelerde; neler yapıyor. hala aynı şeyleri mi istiyoruz, hala aynı acılarımı çekiyoruz: bilmiyorum; ama kafama koydum onu bir şekilde bulacağım soyadını dahi unutmuş olsam da bir umut bakalım.

bazı şeyleri söylemeye çekiniyorum sırf karşımdakini kırmayayım diye böyle olunca da kendimi ifade edemediğimden anlaşılmaz olan ben oluyorum. artık her şeyi pat pat söyleyeceğim. kim alınırsa alınsın, kalpler kırılırsa kırılsın. yarından itibaren yeniden doğuyorum.yaşasın kötülük.
Avea dan turkcell e geçtim vodafone çıkış işleminiz gerçekleştirilmiştir diye mesaj attı... Hangi kafayı yaşıyor bunlar soru işareti...
bir insan başka 'bir' insan tarafından bu kadar mı sevilmez sözlük, o kadar sevilmiyo işte.
Ne tarz müzik dinlersen dinle, müzik müziktir. Ve açıkcası eğer o olmasaydı ne bok yerdik hiç bilmiyorum.

David Bowie'nin "heroes" unu dinlediğim zaman kendimi hiç olmadığım kadar özgür hissediyorum. Sanki bi uçurumdan atlıyormuşum da hiç umrumda olmuyormuş gibi. Rüzgar yüzüme doğru esiyor. Sonsuzluk gibi.

Creedence Clearwater Revival'ın "bad moon rising" ini dinlediğim zaman kendimi istem dışı oynarken, deli deli dans ederken buluyorum. Bir de bu şarkı yüksek seste dinlendiği zaman daha da harika bir hal alıyor.

David Bowie abimizin bir de "space odity" si var ki allah allah. Tüyler diken diken. Garip bir boşlukta gibi. Korkutucu ama huzur verici.

Doves' un "Kingdom Of ruts" unu dinlediğim zaman ( hele ki birde klibini de izliyorsam) ağlıyorum. Evet bildiğin sulugöz mel olarak görebilirsin beni.

Eric clapton'ın "find myself" ini dinlediğim zaman ise, suratımda aptalca bir sırıtma, kendimi dans ederken buluveriyorum yine. O kadar güzel hissettiriyor ki. Eric Clapton hani. Boru değil.

Aynı insanın bir de "wonderful tonight" ı vardır. Hani adam bu şarkıyı resmen sevgilimizle romantik bir akşam yemeğinden sonra dans edelim diye yapmış. Alnından öpmek lazım.

Gun's n roses' ın "knocking on heaven's door" unu dinlediğimde aklıma hep arkadaşlarımla yaptığım karaoke günlerim gelir. Özellikle bu şarkıyı seçerdik. Sen de dene. Harika hissediceksin.

Cutting crew'un "i just died in your arms" ını dinlerken kendimi garip bir şekilde mutlu hissediyorum. Aslında şarkının sözleri bunun tam tersini söylüyor. Adam kadınının kollarında ölmüş. Daha ne olsun. Ama dedim ya garip diye.

Jay malinowski'nin "there is a light"ını dinlediğim zaman beynimi, bedenimi dinlendiriyorum. Gözlerim bir noktaya takılı kalıyor. Sessizlik. Huzur.

Lynrd skynrd' ın "down south jukin" ini dinlediğim zaman (akustik versiyon olması şartıyla) hele ki bir de babamla dinliyorsam neşenin dibine vuruyorum. Böyle mutlu mutlu, güzel şeyler.

Paco de lucia - entre dos aguas. Resmen uzun yolculuklar için yapılmış. Güneş batmaya yakın. Otobanda giderken, sadece ağaçların göründüğü uzun bir yol. Bu müziğin havaya ihtiyacı vardır. Dinlerken camını indir.

Passenger'ın "let her go" adlı harika şarkısını uyumadan hemen önce dinlemeyi seviyorum. Adamın sesindeki huzuru eminim sen de farkediceksin.

Styx' in "man in the wilderness" ını yüksek seste dinlemeyi çok seviyorum. Şarkının özellikle giriş kısmı, muazzam. Kusursuz. Aç sesi, uzat bacaklarını, umursama.
her bundan sonra umrumda olmaz dediğimde çatır çatır umrumda oldu. Bir de caps lock açık yazıyorum öyle okunmalı.
Ne oda arkadasina tahammül edemiyorum pisikolojisi bozuk bir orangutanla 2 yil ayni odada yasadiktan olayli bir sekilde onu defettikten sonra kardesimle bile ayni odada yasayamam.Simdi karsimda olsa bagirsam bagirsam nefretimide rahatlasam.
18 yıllık arkadaşım sevgilisini aldatıyordu.
daha tanımadığım kızın telefon numarasını, arkadaşın telefon rehberinden çaldım.
allah tan gizli numaralara açıkmış. uğraştırmadı beni.
sevgilin seni aldatıyor, bir dost dedim ve kapattım. *
şu anda ayrılar. benimde içim rahat.
18 yıllık arkadaş falan ama yaptığı yavşaklık karşısında hiçbir şey yapmadan duramazdım.
Zavallı denebilecek insanların kendini bir bok sanması ne eziklik ama...
Tarkovsky diyor ki insan yalnız zaman geçirebilmeyi öğrenmelidir.
görsel *
illuminati'den daha köklü daha eski ve daha etkin bir örgüt varmış,
Evimizin içini geçtim beynimizin içine kadar işlemiş, kararlarımıza hatta hayatlarımıza kadarda etki eden bir örgütmüş ki ben daha bugün ne kadar etkin bir örgüt olduğunu "annemden" öğrendim;

Elalem...

Sanırım çok konuşkan, bilgili ve sosyal açıdan da çok nüfuslu bi örgüt bide babacım,
Birşey der iseler mazallah amuda kaldırıp askıya alarak götümüzden kan alacaklarını zannediyorum,
Çok önemli dedikleri öyle böyle değil yani bayağı önemli lan bakma öyle!

Her yerdeler bide amına koduklarım acayip kadrolaşmışlar,
Hayatımla ilgili en önemli kararımı verirken uyardı annem;

- ne fark eder oğlum öyle yada böyle duyulur dedi.

kaçamıyoruz sanırım çok tedirgin konuştu..

Yeni öğrendim sözlük, bi yaşa kadar sen alemin eline veriyormuşsun,
Bi yaştan sonra alem senin eline veriyormuş...

Yaşlanıyorum sanırım..
bugün size kendimden bahsedeceğim. size ne benden aslında aynı şekilde banane sizden,bunu başta belirtmek isterim.yazdıklarımı okumak,inanmak o güzel keyfinize kalmış bir şey.hoş çokta umrumda okumanız,inanmanız,beğenmeniz de neyse.hiç kimseyi karşıma alıp ben buyum demedim.düşündüğün kadar iyi biriyim ya da düşündüğün kadar kötü biriyim demedim,kendimi kanıtlama,ispatlama çabasında hiç olmadım.belki anlatmaya üşendim kendimi, belki de karşımdakine beni anlatacak kadar değerli görmedim.hep güldüm,sadece güldüm gördüklerinde.güldüm yüzlerine bakarak arada yüzüne bakıp içimden küfrettiğimde olmadı değil.kendimi buraya ait hissedemedim her an bırakıp gidecek cesareti de,çaresizliği de hissettim ruhumda.düzen,işleyiş zor geliyor bana.hiç bir zaman kötü bişe duymadım hakkımda belki de ufak kötü bişe bile duymadım ama bu benim iyi olduğumu göstermez ki ben iyi olmaktan iyilikten o kafanızda çizdiğiniz iyi den hiç mi hiç hoşlanmadım hiçbir zaman.bazen bunu kötü bir şey olarak bile gördüm bilerek kötülük yaptım,bilerek kırdım sevdiklerimi bana o iyi misyonunu yüklemesinler diye.zor iş.hiç aşık olmadım.aşka inanmıyorum diyorum güçlü savunuculardanım işe gelince ama umut denen düzen bozucu ruha girdi mi inanmıyorum kelimesi birazcık daha havada kalır oldu.kim bilir belki dedim.belki insanlar sevmeyi biliyordur.belki ben sevgiyi biliyorumdur.belki dedim gerçekten aşk vardır.oje siler gibi hayatından siliyor arkadaşlarım birbirlerini.yapamam dedim.en iyisi mi bulaşmamak dedim.ruhum uçmayı seviyor bu yüzden düşmeyi de iyi biliyor,bilmek zorunda uçmayı seviyorsan düşmeyi de bileceksin demiş.bu konular uzun.aşk anlayışım farklı biraz.aklımda üç beş bir şey daha vardı ama şuan keyfim kaçtı doğrusu,daha fazla yazmaya üşeniyorum.kendinize iyi bakın.
bazen kendimi çok botan hissediyorum. okul bitti dostlar gitti sevgili desen suyun ote yakasinda is bulma stresi derken derken nerdeyse 'hergun vuruyom kuru kuru kubara'durumuna dusucem iste bundan korkuyorum. her gece ne bok olucam dusuncesi yokmu iste onun ta amk.
ulan gecenin bu saatinde ne itiraf edeceğim.
uyuyacağım, yatağımı özledim 36 saattir uykusuzum budur yani.
Huyuma suyuma kattıklarını sikeyim ki insanları çok kolay hayatımdan çıkarabiliyorum. Ya da onlar öyle düşündüğü için böyle diyorum. işin aslı onlar hep hayatımda oluyor. Şimdi bir kahve ısmarlamak istediğim, bir yandan da sürekli ertelediğim bir dolu insan var. Galiba sürekli olarak aynı ortamı paylaşmadığım, mesafeli ilişkileri pek ayakta tutamıyorum istemeyerek de olsa. Farklı şehirlerde olmamızdan mütevellit ilişki bitiren adamım neticede. Özlüyorum da.
(bkz: allah yazar olsa açacağı başlıklar) ı okurken gece gece arkadan biri saçıma dokundu, elimle savuşturdum bir daha dokundu strese girdim. iki de bir dönüp arkama bakıyorum boş duvar var. tövbe tövbe allahım affet dokunmasın bir daha diye dua ediyorum. anneee gel beni odama götür. *
sağcılık solculuk bitti. şimdi de dincilik, laikçilik başladı şu siktiğim memleketinde. amerika'nın her yıl aldığı 50 bin kişiden biri olamadım bir türlü. avrupa desen yarısı türk düşmanı kaynıyor. adamların suçu yok sözlük.

bununla alakalı karşılaştığım bir hadiseyi anlatayım size:

dün facebook'da gurbetçi bir orospu çocuğunun 5 kişiyle bir alman çocuğunu tartakladığı videoyu izledim. muhabbet neymiş biliyor musunuz? bende bilmiyorum. yinede alman çocuğun tartaklanırken "kavga etmek istemiyorum, yapma" sözlerini duyuyorum. bunu 4 defa daha söyledi. tabi bizim küçük polat alemdar durur mu? bu sözleri duyduktan sonra taşşak oldu 10 kilo. sağ sol vuruyor hani erkek ya, babası onu "erkek" gibi yetiştirmiş. bu videoyu tam izleyemedim sözlük.

ondan sonra yorumlara baktım, "acaba ne düşünüyorlar?" diye. ne göreyim? profil fotoğrafında osmanlı bayrağı olan bir hödük, "biz daha o yaşta gavuru dize getiriyoz, hehe" tipi bir yorum atmış. milliyetçilerin attığı yorumlar da buna benzer şekilde. bir tane yorum gördüm "işte almanların neo nazi olma sürecinin başlangıcını anlatan bir video" diye. * işte o zaman anladım. her insan kendi lüksünü hakettiği gibi yaşayamıyormuş. ben eşek kadar yaşıma kadar geldim hala kabullenemiyorum bu gerçeği. benim itirafım budur sözlük. inanın bu çocuğun yerine, doğuda karlı yollarda okula terlikle giden binlerce çocuğun, onun yaşadığı lüksü yaşayamamaları bana acayip koyuyor. cidden kabullenemiyorum.