bugün

fuzûli 'nin orijinal adı KASiDE DER NATI HAZRET-i NEBEVi olan kasidesi.

"Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
ihtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

iste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su

içmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
iktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râcda
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su."
peygamberimize yazılmış bir naat(övgü)tır.
hz. muhammed'i suya benzeten ,edebi degeri büyük şiir.
Su Kasidesi gerek vezni, gerek ahenkli söylenişi, gerek büyük bir gönül insanının Hz. Muhammed'e olan aşkını inanılmaz güzellikte aksettiren samimi duyguları ve gerekse lafız ve mana bağlamında ulaştığı estetik başarı bakımından edebiyat tarihimizin en başarılı eserlerinden birisidir.
1. ve 15. beyitler arası nesib, 16. beyit girizgah, 17. ve 29. beyitler arası methiye, 30. beyit fahriye ve 31. ve 32. beyitler dua bölümünü oluşturur. 13. beyit beytü'l kasid (en güzel beyit) dir. 30. beyit taç beyittir.

eser kaside olmasına rağmen, 33-99 beyit olması gereken kasideler gibi değildir, 32 beyittir. zaten naattır.

sehli mümteni özelliği gösteren sanatlı bir dili vardır ve açıklamak kolay değildir. şiirde ahenk, aliterasyon ve asonanslarla sağlanmış, ayrıca her beyitte "su" sözcüğü kullanılmıştır. azeri lehçesiyle yazılması da anlamayı zorlaştırır.

anlamca bütünlük yoktur, su peygamberimize aşık olan insanı ya da onu simgeler.

çok feci sınav sorusudur.
bu sene ki edebiyat sınavlarında hocamızın imanımızı gevretmesine yol açan kaside.
redifi "su" olduğundan kaside bu şekilde adlandırılmıştır.
beytül kasidesi:dostlarim! sayet onun elini opme arzusuyla olürsem, oldükten sonra
topragimi testi yapin ve onunla sevgiliye su sunun.
bu beyitle fuzulinin içindeki aşk bir kez perçinlenmiştir.
selamlarımla Melih Gökçek'e ithafen...

saçma ankara'nın borularından yollara su,
kim bu denli tutuşacak olan seçim zamanı oylara, su.

kaç gündür tenim rengi bilmezem,
ya melih bir banyo yapsak hani nerde su.
hatırlarım da lise 2 de bütün yazılılarımızda çıkmış olan kaside idi bu.
ali şir nevai'nin "su" redifli gazeline naziredir.
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
çok ince fikirli bir adammış bu fuzuli.şu sözlere bakın hele.yarin elini öpme arzusuyla ölüp gidersem.toprağımdan bir testi yaptırıp yare onunla su içirin.
kasidenin sözlerine diyecek bir şey yoktur mükemmeldir.

ama pek çoğumuzun bilmediği bir özelliği vardır bu kasidenin. sesi! evet sesi eğer kasideyi birazcık düzgün olarak okursanız başktan aşağı onun lirik ifadeleri insanı okurken su şakırtısına benzer sesleri duymasına sebep olur.

yani şiir okunurken şakırdar. böyle bir özelliği vardır.
susurluk'ta kervansarayda dinlenirken yazdığı rivayet edilmektedir.
metin akar hocanın şerh ettiği kaside.
mükemmel bir kasidedir gerçekten hayran olmamak elde değildir.
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su
sade türkçesi: "Ey göz! Gönlümde yanan ateşe, gözyaşından su saçma. Zira bu kadar fazla tutuşmuş ateşlere suyun faydası olamaz."
açıklama: Gönlünde bir aşk ateşi ve gözyaşı ile söndürme vardır. Ateşi söndürme insanın doğal tepkisidir. Göze Diyor ki boşuna uğraşıyorsun o orada zaten yanacaktır. Gözyaşından yardım istemesi gerekiyor ama şair bunu yapmıyor. Fuzuli'nin şiir anlayışını gösteren bir dizedir. Suyla söndürülebilecek bir yangın değildir. Aşk ateşidir, manevi bir yangındır. Maddi olarak düşündüğümüzde çok büyük bir yangındır söndürmek mümkün değildir. Bu dizeden memnuniyet anlamını da çıkarmak mümkündür. Fuzuli acıyı seven bir şairdir. Bununla birlikte düşündüğümüzde bu ateşle olgunlaşma anlamı çıkar. ilahi aşk terbiye edilişin en etkin yoludur. Yangını arzulamakla aşkı arzulamış olur.

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Bu beyti iki türlü açıklamak mümkündür:
a) O kadar çok ağladım ki, gözyaşlarım dönen gök kubbeyi doldurmuş. Bu yüzden renginin mavi olduğunu bilemiyorum. Yani gerçek rengini seçemiyorum, her tarafı su renginde görüyorum.
b) Ağlayan yaşlı gözlerle etrafa bakmaktan dolayı, gökyüzünün rengini bilemiyorum. Gökyüzü gözlük camının rengini aldığı gibi, yaşlı gözlerle de bakıldığında su rengini almış olur

Zevk-ı tîğinden aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ile bırâgur rahneler dîvâre su
Sade Türkçesi: "Senin kılıç gibi keskin ve delici bakışların, gönlümü delik deşik etse de, ben bundan zevk alırsam, bunda şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü akar sular geçtiği taşlık yerlerde (zevkli) oyuklar meydana getirirler."
Açıklama: Buradaki kılıçtan kasıt sevgilinin bakışlarıdır. Sevgilinin bakışları, yaralayıcı, kesici olarak kabul edilir. Yan bakış söz konusuysa, kaş çatmak varsa keskin bakış vardır. Gönülden kasıt kalptir ve kalbi yaralamak vardır. Ama bunun zevkini kastediyor.Kılıç demirden yapılır ve yapılırken yumuşaktır ve keskin değildir. Keskinleştirmek için kızgınlaştırıp su dökülür. Bu şekilde keskin hale gelir. Bu işlemi yaparken demirin özüne de su girer. Yanı kılıcın özündeki su gönüle girince az da olsa rahatlama hissi verir. Toprak yağmuru arzular, sevgilinin bakışı da âşık için rahmettir. Ancak yağmur toprağı çizer fakat toprak yağmurdan vazgeçmez. Âşık da sevgilinin bakışından vazgeçmez. Bunu tasavvufi olarak düşünmek mümkündür. Peygamberin bakışını görmeden cehennemlik olmak vardır. Peygamberin bakışı şefaattir. Bu yüzden mahşeri arzuluyor çünkü peygamberin bakışını ancak orada görebilir.

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün
ihtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su
Sade Türkçesi: "Yaralı gönül, senin okunun peykanının sözünü korkuyla söyler. Çünkü yaralı bir insan da suyu tedbirle içer!"
açıklama: Yaralı bir gönül var ve sebebi de aşktır. Divan şiirinde bakış kirpik, kaş ve göz kapağıyla birlikte kullanılır. Kaşlar çatıldığında kirpikler ok gibi gerilir ve aşığın kalbini parçalar. Gönül yarasına sevgilinin yan bakışı sebeptir. Gönül sevgilinin bakışlarıyla oyuk oyuk yaralanmıştır. Böyle bir bakış varken aşığın bakışı korkuyla ele almasının sebebi şudur: Peykan çelikten yapılır ve onunda özünde su vardır. Açık yara su ile temas ettirilemez. Burada da su ile yaranın ilişkisi düşünüldüğünde su yaraya iyi gelmez. Ancak ne pahasına olursa olsun bu bakışı yine ister. Şefaat arzusuyla o dert ile hasta düşmüş durumdadır ancak ondan vazgeçmiş durumda değildir.

Suya versün bağbân gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse min gülzâre su
Sade Türkçesi:"Bahçıvan gül bahçesine su vermekten vazgeçsin. Onu sele versin. O boşuna zahmet çekmesin. Çünkü değil bir bahçesine, bin gül bahçesine a da su verse, yine senin yüzün gibi bir gül yetiştiremez."
açıklama:Sevgilinin genelde dolaştığı mekân gül bahçesidir. Âşık sevgilisini burada arar. Gül yüzlü sevgili bir gül bahçesinde ama sevgili yok. Bahçıvan “sevgili yok, artık o gül bahçesine o kadar su ver ki eser kalmasın" diyor. Çünkü bir daha onun gibi gül açmayacaktır. Tasavvufi manada düşününce Peygamber ölünce kâinatın bir anlamı kalmamıştır. Gül yüzlü peygamberimizdir. Gülzar ise onun yaşadığı dönemdir. Kıyametin kopmasını istiyor çünkü peygambere kavuşmak söz konusudur. "Ey Allah'ım dünyayı sele ver gitsin, kıyamet kopsun, bende peygamberime kavuşayım&" anlamı çıkmaktadır.

Ohşadâbilmez gubârını muharrir hattına
Hâme tek bakmadan inse gözlerine kare su.
Sade Türkçesi: "Hattat bakmaktan gözlerine kalem gibi kara su inse de, yazısını yüzündeki tüylere benzetemez.
açıklama: Nakkaş eline bir kalem almış ve çizim yapmaktadır. Sevgilinin tasvirini resmetmektedir. Kalemi hokkaya ucuna doğru akar. Bu şekliyle göz arasında bir bağlantı kurmuştur. Siyah mürekkep, göze kara su inmesi gibi bir imaj oluşturur. Kalem sayfaya sürekli bakmak zorundadır ancak onu resmedemez. Çünkü sevgili eşsizdir. Ne kadar uğraşsa da o güzelliği çizemez. Hattı Hz. Muhammed'in yüzündeki bir tel olarak düşünürsek, bir nakkaşın Peygamberin sakalını bile çizemeyeceğini anlatır.

Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım n'ola
Zâyi' olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su
Sade Türkçesi: "Yanağını hatırlamaktan kirpiklerim ıslansa şaşılmaz. Gül elde etmek arzusuyla dikene su vermek boşuna değildir."
açıklama: Sevgilinin yanağını hatırlayarak ağlayan aşığın sebebi sevgiliye kavuşamamaktır. Bir sonraki dizede ağlamanın boşuna olmadığı belirtmiştir. Sevgili baharın gelmesiyle görülmeye başlar. Kış boyu sevgili görülmez. Kışın sevgiliyi hatırlar ve o özlemle gözyaşı döker. Diğer mevsimler gülü görebilmek mümkün değildir. Kuru bir dala dönüşür. Bahar mevsimi dışında gül dalı sulandığında gülü değil dikeni sulamış oluruz. Amaç gülü tekrar elde etmektir. Gülden kasıt peygamberdir. Gül arzusu Peygamberi görebilme arzusudur. Öldükten sonra yalnızca görebiliriz. Dünyada ise rüyada görebiliriz. Burada anlatılan Peygamber aşığının ağlayıp sızlayarak rüyada peygamberi görebilmek için Allah'a yalvarmasıdır. Kirpikler dikene, gözden akan yaş da gülü sulayan damlalara benzetilmiştir. Şefaate nail olmak için aşk ile gözyaşı dökmek gerekmektedir.*
Gam günü etme dil-i bîmârdan tîğin diriğ
Hayrdır vermek karangû gîcede bîmâre su
Sade Türkçesi: "Üzüntülü günde kılıcını hasta gönülden esirgeme çünkü karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir. "
açıklama: Hastalıklıyken kılıç arzulamıştır. Buradaki kılıç bakıştır. Sevgilinin bakışını göremediği için gönlü hastadır. Sevgili ile sürekli göz göze gelmek ister, eğer böyle olmazsa hasta olur. Gece doğal olarak karanlıktır. Hasta olduğumuz zaman gece daha uzun gelir. Bir de bu hastalığın üzerine aşk eklenince hararet aşığı kavurur. Ateşli hastaya su verince iyilik yapılmış olur. Bakışın sahibi Hz. Muhammed’dir. Onun aşkı ile hasta olmuştur. Derdinin devası ise mahşerde bakışa nail olmaktır.

iste peykânın gönül hecrinde şevkım sâkin et
Sûsuzam bir kez bu sahrâda menimçün âre su
Sade Türkçesi: "Sevgilinin ayrılığında peykanı (okun ucundaki demir) iste aşkımı teskin et, susamış bu çölde bir gez, bir dolaş benim için su ara."
açıklama: Kirpikler gönüle saplanır. Sevgilinin ayrılığında gönül yerinden çıksın sevgiliyi bulsun anlamı var. Ayrık da bir şevk vardır. Onu teskin etmek için kalbin yerinden çıkması gerekir. Arama işi yine ilahi aşktır.

Men lebin müştâkıyem zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hüşyâre su
Sade Türkçesi: "Ben dudağını arzulayanım. Zahidler ise Kevser suyunu isterler.Nasıl ki sarhoşa şarap içmek hoş gelir, ayık olana da su."
açıklama: Aşığın sevgiliyi görmesi mümkün değildir. Peki neden dudağı arzulamıştır? Buradaki dudak tasavvuftaki vahdettir. Vahdeti arzuladığı görülür. Hz. Muhammed mahşerde kıyamet koptuğunda hitap edecek. Kendi ümmetini sancağı altına alacak. Cennette de Allah "Kulum" diye hitap edecek. Bu da dudaktan çıkacaktır. Bunu duyamayanlar cennete giremezler. Rindler ve zahidler divan şiirinde çekişme halindedirler. Rindler samimi aşık olduklarını iddia ederler. Zahidler akılla, rindler gönülle hakkı bulduklarını iddia ederler. Rindler zahidlere cennetteki hediyeler verilmeseydi ibadet etmezlerdi derler.

Ravza-i kûyına her dem durmayub eyler güzâr
Âşık olmuş gâliba ol serv-i hoş reftâre su

Sade Türkçesi: "Su her zaman hoş yürüyüşlü servinin mahalindeki bahçeye akar. Galiba O'na âşık olmuş"
açıklama: Maddi aşk tarafından bakarsak sevgili " servi " mazmunu ile anılır. Servi sevgilinin boyunu anlatır. Servi ağacı düzgün ve uzun boylu oluşuyla benzerlik kurulur. Su böyle bir sevgiye âşık olmuştur. Servilerin de daha önceden bahçeyi süsleyen bir unsur oluşu nedeniyle sevgili mahalin de yer alır. Durmadan bir akışı simgeliyor. ilahi aşktan bahsedilirse servi peygamberimizdir. Su ise Fırat nehrini temsil eder. Fuzuli Dicle ve Fırat 'ın akışına bir mana kazandırmak istemiştir. Ravza-i Mutahhara bize göre güneydedir o yüzden o yöne akarlar. Boşuna o yöne akmazlar. Hz. Muhammed'e doğru akarlar. Peygamber aşkını burada göstermek istemiştir. Tasavvufi düşünceye göre her unsur mutlaka yaratıcının varlığını ispat etmek için vardır. Bir de Hac ibadeti olarak düşünülürse Hacıların Kâbe'yi ziyaret etmesi su gibi akmaya benzetilmiştir.

Sû yolun ol kûydan toprağ olub dutsam gerek
Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vare su
Sade Türkçesi: "Toprak olup, suyun yolunu o bölgeye ulaşmasına engel olmalıyım. Çünkü su rakibimdir, o bölgeye varmasın."
Açıklama: Üst beyitte su aşık olarak algılanmıştır. Bu beyitte rakip olarak görülmüştür. Aşk ortaklığı kabul etmez. Su aynı şahsa aşık olmak nedeniyle rakip oldu. Bu yüzden suyu engellemek ister. Sevdiğini paylaşmamak istememesi doğal bir durumdur. Toprak olmaktan kasıt ölmektir. Toprak olmayı göze olmak ve bu şekilde onun yolunu engelleyecek kadar gözü kara olmak, aşktaki samimiyeti gösterir. Ölümü göze olarak aşka olan samimiyetini gösterir. Ölüm bir ibadettir. Aşk yolunda ölen aşkın şehidi olur. Rekabet uğruna sevgiliyi paylaşmaktansa ölmek daha iyidir düşüncesi vardır.

Dest bûsı ârzûsuyla ölürsem dôstlar
Kûze eylen toprağın sunun anınla yâre su
Sade Türkçesi: "Şâyet ben sevgilinin elini öpmek arzusuyla ölecek olursam. Toprağımdan bir desti(kâse) yapıp, onunla yâre su sunun."
açıklama: Aşığın ömür boyunca istediği sevgiliye kavuşmaktır. Sevgiliye kavuşmadan ölürsem diye dostlarına vasiyet bırakmıştır. Kabrinin toprağından testi yapıp su vermesini istiyor. Samimi aşk da aşk ölünce de bitmez. Bu aşk maddi bir aşk değildir. Amaç ölmektir. Cennette Allahın cemalini görme mertebesi vardır. Amaç budur, Ölünce de aşkın devam edeceğini düşünürler. Bu vasiyeti yerine geldiğinde, sevgili su içerken önce eline sonra dudağına değecektir. Dudak tasavvufta vahdet demektir. Vahdete ulaşmak kastedilmiştir.

Serv serkeşlik ider kumrı niyâzından meğer
Dâmenin duta ayağına düşe yalvâre su
Sade Türkçesi: "Servi meğer kumrunun yalvarmasına karşın dik başlılık eder. Su, ayağına düşüp, eteğini tutup yalvarsın."
açıklama: divan edebiyatında servi ile kumrunun aşkı çok büyüktür. servi yapısı gereğiyle uzun bir ağaçtır ve dalları dik ve incedir. Burada kumru ona deliler gibi aşıktır fakat servi kumruyu görmez bile. Kumru suya yalvarır ve yardım ister, su da servinin ayaklarına gelir küçük bi gölet oluşturur. Kumru eğer birgün servi suya bakarda yansımasından kendisinide görür diye hep servinin etrafındadır. Burada servi Allah, kumru kul, su ise hz.Muhammed'tir.

içmek ister bülbülün kanın meğer bu reng ile
Gül budağının mizâcına gire kurtâra su
Sade Türkçesi :"Su, gül budağının mizâcına girerek, gülün, bülbülün kanını hîle ile içmesine mâni' olur ve bülbülü, gülün elinden kurtarır."
açıklama: gül ile bülbül birbirine aşıktırlar. Gül daha kırmızı olmak için bülbülün kanını ister. Bir seher vakti daha gül açmamışken bülbül gülün yanına gider. Su bülbülün kanını emeceğini bildiğinden gülü kurtarır ve kan rengine girerek gülün budağından içeri girer.*
fuzuli nin peygamber efendimize karşı beslediği derin sevgiyi ifade eden en güzel manzumesidir.
Yarın ki edebiyat sınavında çıkacak, geceleri rüyalarıma giren Fuzuli'nin eseri.
şahsi kanaatimce dünya üzerinde yazılmış en güzel şiir...
fuzuli'nin muhteşem ötesi eseri. iskender pala incelemiş ve şiiri bir kitapta açıklamıştır...

en güzel beyiti aslında bütün aşıkların arzusudur...

dest busi arzusiyle ger ölsem a dostlar
kuze eylen toprağum sunun anunla yare su...*

şahsi kanaatimce yukarıdakinden sonra en güzel beyiti;

iste peykanın gönül hicrinde şevkim sakin et
susuzam bir gez bu sahrada benim çün ara su...
Âbgûndur künbed-i devvâr rengin bilmezem
Yâ muhit olmış gözümden künbed-i devvâre su

Suya versün bağbân gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse min gülzâre su

Can noktası gibidir. Bir ustanın en gizli silahı sanki.
13. beyitin çok güzel olduğu ve edebiyat sınavlarında terletecek olan bir kaside.
Nasıl büyük bir aşkla yazıldığı çok belli oluyor.
lisede ilk 10 beyitini ezberleyip sözlüde 100 aldıgımı bilirim. hey gidi günlerr..
çok büyük bir zevk uyandıran kasidedir. herkes okumalıdr.
benim için türk edebiyatındaki gelmiş geçmiş en güzel, en etkileyici şiirdir. fuzuli yazana kadar en güzeli bu. yani artık daha güzelinin yazılması namümkün.